05-02-2025, 06:22 PM
Kaside-i Bürde Arapça Yazılışı Türkçe Okunuşu Türkçe Manası
Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.
Sual: Kaside-i bürde nedir? Selefiler, niçin Kaside-i bürde’ye saldırıyorlar?
CEVAP
Selefiler, Mevlid kasidesinde olduğu gibi, bu kasidede de, Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar. Hâlbuki onu bizzat Allahü teâlâ övüyor, (Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim) ve (Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım) buyuruyor. Resulullah’ı övmek, ibadettir. Kaside-i bürde, Mevlid kasidesi gibi, Peygamber efendimizin üstünlüğünü anlatan, onu öven bir kasidedir.
Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.
İmam-ı Busayri sevinerek sabah namazına giderken, zâhid bir zata rastladı. İmam-ı Busayri’ye, (Kasideni dinlemek isterim) dedi. (Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir) dedi. (Kimsenin bilmediği, bu gece Resulullah’a okuduğunu istiyorum) deyince, (Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?) dedi. O zat da, rüyasını olduğu gibi haber verdi.
Bu kaside, hastalara okununca, hastaların iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin olduğu görüldü. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyetle okumak gerekir. Kaside-i bürde, aşağıya İslam harfleriyle konulmuştur. Her satırı sonuna kadar okumalı, önce sağ sütun aşağı kadar okunup sonra sol sütuna geçilirse yanlış olur. Hepsini bir sütun kabul ederek okumalıdır. Bunu belli etmek için, devam edilmeli diye, satır arasında kırmızı ok koyduk.
Mevlâye salli ve sellim dâimen ebedâ
Alâ Habibike hayr’il-halkı küllihimi
Kaside-i Bürde Latince Okunuşu
Birinci Bölüm
Allah’ın Rasülü’ne Aşık Olma Hususunda
1-‘’ E min tezekküri cîrânin bi zî selemin
Mezecte dem’an cerâ min mukletin bi demi’’
2- ‘’Em hebbetir rîhu min tilkâi kazımetin
Ve evmedal berku fiz zâlmai min idami ‘’
3- ‘’ Fe mâ li ayneke in kultekfüfâ hemetâ
Ve mâ li kalbike in kultestefik yehimi ’’
4- ‘’E yahsebüs sabbüennel hubbe münketimün
Mâ beyne münsecimin minhü ve mudtarimi’’
5- ‘’Levlel hevâ lem türik dem’an alâ talelin
Ve lâ erıgte li zikril bâni vel alemi’’
6- ‘’Fe keyfe tünkirü hubben ba’de mâ şehidet
Bihî aleyke udûlüd dem’ı ves sekami ’’
7- ‘’Ve esbetel vecdü hattay abratin vedanen
Mislel behâri alâ haddeyke ve’l- anemi ’’
8- ‘’Neam serâ tayfü men ehvâ fe errakanî
Vel hubbü ya’terizul lezzâti bil elemi ’’
9- “ Yâ lâimî fil hevel uzriyyi ma’ziraten
Minnî ileyke velev ensafte lem telümi ‘’
10- ‘’Adetke hâliye lâ sırrî bi müstetirin
Anil vüşâti ve lâ dâî bi müntahisimi ‘’
11- ‘’Mahadtenin nusha lâkin lestü esmauhû
İnnel muhibbe ani’l uzzâli fî samemi ‘’
12- ‘’İnnitte hemtü nasîhaş şeybi fî azelî
Veşşeybü eba’dü fî nushin anit tühemi’’
İkinci Bölüm :
Nefsin İsteklerinden Men Edilmesi
13- ‘’Fe inne emmârati bis sûi metteazat
Min cehlihâ bi nezîriş şeybi vel herami.’’
14- ‘’Ve lâeaddet minel fî lil cemîli kırâ
Dayfin elemme bi re`sî ğayra muhteşemi.”
15- ‘’Lev küntü a’lemü ennî mâu vakkıruhû
Ketemtü sırran bedâlî minhü bil ketimi ’’
16- ‘’Men lî bi raddi cimâhin min ğâvayeti hâ,
Kemâ yüraddü cimâhül hayli bil lücümi.”
17- ‘’Felâ terum bil meâsi kesre şehvetihâ,
İnnet taâme yukavvî şehveten nehimi.”
18- “Ven nefsü ket tıfli in tühmilhü şebbe alâ
Hubbir radâi ve in teftımhü yenfetımi.”
19- “ Fasrıf hevâha ve hâzir en tüvelli yehû
İnnel hevâ mâ tüvellâ yusım ev yusmi.”
20- “Ve râıhâ vehiye fil a’mâli sâimetün
Ve in hiyestahletil mer’â fe lâ tesümi.”
21- “Kem hassenet lezzeten lil mer’i kâtileten
Min haysü lem yedri ennes semme fid desemi.”
22- “Vahşed desâise min cûin ve min şebeın
Fe rubbe mahmesatin şerrun minet tühami.”
23- “ Vestefriğid dem’a min aynin kadimteleet
Minel mehârimi velzem hımyeten nedemi.”
24- “Ve hâlifin nefse veş şeytane va’sihimâ
Ve in hümâ mehadâken nusha fettehimi.”
25- “Ve lâ tütı’minhümâ hasmen ve lâ hakemen
Fe ente ta’rifü keydel hasmı vel hakemi”
26- “Estağfirullâhe min kavlin bi lâ amelin
Lekad nesebtü bihî neslen li zî ukumi.”
27- “Emartükel hayra lâkin me’temartü bihî
Ve mestekamtü fe mâ kavlî lekestekımi”
28- “Ve lâ tezevettü kablel mevti nâfileten
Ve lem üsalli sivâ fardın ve lem esumi”
Üçüncü Bölüm:
Rasullullah(sav) Efendimize Övgü Hakkında
29- “Zalemtü sünnete men ahyaz zalâme ilâ
Enişteket kademâhüd durra min veremi”
30- “Ve şedde min seğabin ahşâ ehu ve tavâ
Tahtel hıcârati keşhan mütrafel edimi”
31- “Ve râvedethül cibâlüş şümmü min zehebin
An nefsihî fe erâhâ eyyemâ şememi”
32- “Ve ekkedet zühdetû fîhâ darûratühû
İnned dârurate lâ ta’dü alel ısami”
33- “Ve keyfe ted’û iled dünya darûratü men
Levlâhü lem tahrucid dünyâ minel ademi”
34- “Muhammedün seyyidül kevneyni ves sekaleyni
Vel ferîkayni min urbin ve min acemi”
35- “Nebiyyünel âmirun nâhî felâ ehadün
Eberra fî kavli lâ minhü ve lâ neami”
36- “Hüvel Habîbüllezi türca şefâatühû
Li külli hevlin minel ehvâli muktehımi”
37- “Deâ ilellâhi fel müstemsikûne bihî
Müstemsikûne bi hablin ğayra münfesimi”
38- “Fâkan nebiyyîne fî halkın ve fî hulükın
Ve lem yüdânuhü fî ılmin ve lâ kerâmi”
39- “Ve küllühüm min Râsulillâhi mütemisün
Ğarfen minel bahri ev raşfen mined diyemi.”
40- “Ve vâkıfûne ledeyhi ınde haddihim
Min nuktatil ılmi ev min şekletil hikemi”
41- “Fe hüvellezi temme ma’nâhü ve sûratühû
Sümmestafâhü habîben bâriün nesemi”
42- “Münezzehün an şerîkin fî mehâsinihî
Fe cevherul husni fîhi ğayru münkasimi”
43- “Da’meddeathün nasârâ fî nebiyyihim
Vahküm bi mâ şi’te medhan fîhi vahtekemi”
44- “ Vensüb ilâ zâtihâ mâ şi’te min şerafin
Vensüb ilâ kadrihî mâ şi’te min ızami’’
45- ‘’ Fe inne fadle Rasûlillâhi leyselehû
Haddün fe yu’ribe anhü nâtıkun bi femi’’
46- ‘’Lev nâsabet kadrahû âyâtühü ızâmen
Ahyesmühû hıyne yüd’a dâriser rimemi.”
47-‘’Lem yemtahınnâ bî mâ ta’yel ukûlü bihi
Hırsan aleynâ fe lem nerteb velem nehimi .”
48- “A’yel verâ fehüm ma’nâhü leyse yürâ
Lil kurbi vel bu’di minhü gayrü münfahımi,”
49- “Keş şemsi tazheru lil ayneyni min buudin .
Sağîret ve tükillüt tarfe min ümemi.”
50-“ Fe keyfe yüdrikü fid dünya hakîketehû
Kavmün niyâmün tesellev anhibül hulumû’’
51- “Fe mebleğul ılmi fîhi ennehû beşerun
Ve ennehû hayru halkıllâhi küllihimi”
52-“Ve küllü âyin eter rusülül kirâmü bihâ
Fe innemet tesalet min nûrihî bihimi.”
53-“Fe innehû şemsü fadlin hüm kevâkibühâ
Yuzhime envârahâ lin nâsi fiz zulemi”
54-“Ekrim bi halkı nebiyyin zânehû hulükun
Bil husni müştemilin bil bişri müttesimi”
55- “Kez zehri fî terafin vel bedri fî şerâfin
Vel bahri fî keremin ved dehri fî himemi”
56- “Ke ennehû ve hüve ferdün fî celâletihî
Fî askerin hıyne telkâhü ve fî haşemi”
57- “Keennemel lü’lüül meknûnü fî sadefin
Min ma’denî mantıkın minhü ve mübtesemin”
58- “Lâ tıybe ya’dilü türben dumme a’zamehû
Tûbâ li münteşikin minhü ve mültesimi”
59- “Ebâne mevliduhû an tıybi unsurihî
Yâ tıybe mübtedein minhü ve muhtetemi”
60- “Yevmün teferrase fîhil fürsü ennehümü
Kad ünzirû bi hulûlil bü’si ven nikami”
61-“Ve bâte iyvânü kisrâ ve hüve münsadiun
Ke şemli eshâbi kisrâ ğayrâ mülteimi”
62- “Ven nâru hâmidatül enfâsi min esefin
Aleyhi ven nehru sâhil ayni ves sedemi”
63- “Ve sâe sâvete en ğadat bu hayratühâ
Ve rüdde vâridühâ bil ğayzı hıyne zamî.”
64- “Ke enne bin nâri mâ bil mâ min belelin
Huznen ve bil mâi mâ bin nâri min darami”
65- “Vel cinnü tehtifü vel envârü sâtıatün
Vel hakku yazheru min ma’nen ve min kelimi”
66- “Amû ve sammû fe ılânül beşâiri lem
Tüsma ve bârikatül inzâri lem t’üşemi”
67- “Min bâ’di mâ ahberal akvame kâhinühüm
Bi enne dînehümül mu’vecce lem ye kumi”
68-“Ve ba’de mâ âyenû fil üfki min şühübin
Münkaddaten Vefka mâ fil erdı min sanemi”
69-“Hatta ğadâ antarîkıl vahyi münhezimi
Mineş şeyâtıyni yakfâ isrâ münhezimi”
70- “Ke ennehum heraben ebtâlü ebrehetin
Ev askerun bil hasâ râhateyhi rumî”
71- “Nebzen bihî bâ’de tesbîhin bi batnihimâ
Nebzel müsebbihi min ahşâi mültekımi”
72- “Câet li da’vetihil eşcâru sâcideten
Temşî ileyhi alâ sâkın bi lâ kademi”
73- “Ke ennemâ setarat setran limâ ketebet
Fürûuhâ min bedîil hattı fil lekami”
74- “Mislül ğamâmeti ennâ sâra sâiraten
Tekıyhi harra vatıysin lil hecîri hamî”
75- “Aksemtü bil kameril münşakkı inne lehû
Min kalbihî nisbeten mebrûratel kasemi”
76- “Ve mâ havel ğâru min hayrin ve min keramin
Ve küllü tarfin minel küffâri anhü amî”
77- “Fes sıdkı fil ğari ves sıddîku lem yerimâ
Ve hüm yekûlûne mâ bil ğâri min erimi”
78- “Zannül hamâme ve zannül ankebûte alâ
Hayril beriyyeti lem tensüc ve lem tehumi”
79- “Vikâyetullâhi ağnet an müdâafetin
Mined dürûı ve an âlin minel ütumi”
80- “Mâ sâmaniyed dehru daymen vestecartü bihî
İllâ ve niltü civâran minhü lem yüdami”
81- “Ve leltemestü ğıned dârayni min yedihî
İllestelemtün nedâ min hayri müstelemi”
82-“ Lâ tünkirul vahye min rü’yahü inne
lehû kalben izâ nâmetil aynâni lem yenemi”
83- “Fe zâke hıyne bülûğun min nübüvvetihî
Fe leyse yünkeru fîhi hâlü muhtelemi”
84- “Tebârekallâhü mâ vahyün bi müktesebin
Ve lâ nebiyyün alâ ğaybin bi müttehimi”
85- “Kem ebraet vasaben bil lemsi râhatühû
Ve atlakat eriben min ribkatil limemi”
86- “Ve Ahyetis seneteş şehbae da’vetühû
Hattâ haket ğurraten fil a’surid dühümi”
87- “Bi ârıdın câde evhıltel bitâha bihâ
Seyben minel yemmi ev seylen minet arimi”
88- “Da’nî ve vasfî âyâtin lehû zaherât
Zuhûra nâril gırâ leylen alâ alemi”
89- “Feddürrü yezdâdü husnen ve hüve müntezamün
Ve leyse yenkusu kadran ğayra müntezami”
90- “Fe mâ tetâvele âmâlül medîhi ilâ
Mâ fîhi min keramil ahlâkı veş şiyemi”
91- “Ayâtü hakkın miner Rahmâni muhdesetün
Kadîmetün sıfatül mavsûfi bil kıdemi”
92- “Lemm takterin bi zemânin ve hiye tuhbiruna
Anil meâdi ve an âdin ve an iremi”
93- “Dâmet ledeynâ fe fâkat külle mu’cizetin
Minen nebiyyîne iz câet ve lem tedümi”
94- “Muhâkkemetün fe mâ yübkıyne min şühebin
Li zî şikâkın ve lâ yebğıyne min hâkemi”
95- “Mâ hûribet katta illâ âde min harabin
A’del eâdî ileyhâ mülkıyes selemi”
96- “Raddet belâğatühâ da’vâ muârıdıhâ
Raddel ğayûri yedel cânî anil hurami”
97- “Le hâ meânin ke mevcil bahri fî mededin
Ve fevka cevherihî fil husni vel kıyemi”
98- “Fe lâ tüaddü ve lâ tuhsâ acâibühâ
Ve lâ tüsâmü alel iksâri bis seemi”
99- “Karrat, bihâ, aynü, kârîhâ, fe, kultü, lehû
Le kad zaferte bi hablillâhi fa’tesımi”
100- “İn tetlühâ hıyfeten min harri nâri lezâ
Etfâ’te harrâ lezâ min virdiheş şiyemi”
101-“Ke ennehel havzu tebyazzul vücûhü bihî
Minel usâtı ve kad câühû kel humemi.”
102-“Ve kes sırâtı ve kel mîzâni ma’dileten
Fel kıstu min ğayrihâ Gin nâsilen yekumi.”
103-“Lâ’ta’ceben li hasûdin râha yünkiruha
Tecâhülen ve hüve aynül hâzikıl fehimi.”
104-“Kad tünkirul aynü dav’eş şemsinin ramedin
Ve yünkirul femü ta’mel mâi min sekami.”
105-“Yâ hayra men yemmemel,âfûne ,sahâtehû
Sa’yen ve fevka mütûnil eynükir rusümi.”
106-“Ve men hüvel âyetül kübrâli mu’tebirin
Ve men hüven nı’metül uzmâli muğtenimi.”
107-“Serayte min Haraminleyken ilâ Harâmin
Kemâ seral bedrü fî dâcin minez zulemi.”
108-“Ve bette terkâ ilâ en nilte menzileten
Min kâbe kavseyni lem tüdrek ve lem terumi.”
109-“Ve kaddemetke cemîul enbiyâi bihâ
Ver rusülü takdîme mahdûmin alâ hademi.”
110-“Ve ente tahterikus seb’at tıbâka bihim
Fî mevkibin künte fîhi sâhıbel alemi.”
111-“Hattâ izâ lem teda’şe’ven li müstebikin
Mined dünüvvi velâ li müstenimi.”
112-“Hafadte külle makâmin bil izâfeti iz
Nûdite bir ref’i mislel müfredil alemi.”
113-“Keymâ tefûzü bir vaslin eyyi müstetirin
Anil uyûni ve sirrin eyye müktetemi.”
114-“Fehurte külle fihârin ğayra müşterakin
Ve cüzte külle mekâmin ğayra mzüdehami.”
115-“Ve celle mikdârumâ vullite min rutebin
Ve azze idrâkü mâûlite min niami.”
116-“Büşrâlenâ ma’şeral İslâmi inne lenâ
Minel ınâyeti ruknen ğayra münhedimi.”
117-“Lemmâ deallahü dâıynâ li tâatihi
Bi ekramir rusüli künnâ ekramel ümemi.
118-“Râat Kulûbel ıdâ enbâü bi’setihî
Ke neb’etin eclefet ğuflen minel ğanemi”
119-“Mâ zâle yelkâhüm fî külli mu’terakin
Hattâ hakev bil kanâ lahmen alâ vedami”
120-“Veddül firâra fe kâdû yağbitûıne bihî
Eşlâe şâlet meal ıkbâni ver ruhami”
121-“Temdıl leyâlî ve lâ yedrûne ıddetehâ
Mâlem tekün min leyâlil eşhuril hurumi”
122-“Ke ennemed dînü dayfün halle sâhate hüm
Bi külli karmin ilâ rahmil îdâ karimi.”
123-“Yecürru bahra hamîsin fevka sâhibatin
Termî bi mevcin minel ebtâli mültetımi.”
124-“Min külli müntedi bin lillâhi muhtesibin
Yestû bi müste’silin lil küfri mustalimi.”
125-“Hattâ ğadet milletül İslâmi ve hiye bihim
Min ba’di gurbetihâ mevsûleter rahimi .”
126-“Mekfûleten ebeden minhüm bi hayri ebin
Ve ba’lin fe lem teytem ve lem teimi.”
127-“Hümül cibâlü fe sel anhüm müsâdimehüm
Mâzâ raev minhüm fî külli müstademi.”
128-“Ve sel Huneynen ve sel Bedran ve sel Uhuden
Fusûle hatfin lehüm edhâ minel vehami.”
129-“El musdıril biydı humran ba’de mâ veradet
Minel ıdâ külle müsveddin minel lememi.”
130-“Vel kâtibîne bi sümril hattı mâ terâket
Aklâmühüm harfe cismin ğayra mün’acimi.”
131-“Şâkis silâhı lehüm sîmâ tümeyyizühüm
Vel verdü yemtâzü bis sîmâ mines selemi”
132-“Tühdî ileyke riyâhun nasri neşrahüm
Fe tahsebüz zehra , fil ekmâmi külle kemî.”
133-“Keennehüm fî zuhûril hayli nebtü ruben
Min şiddetil hazmi lâ min şiddetil huzumi.”
134-“Târet kulûbül ıda min be’sihim ferkan
Femâ teferrake beynel behmi vel bühümi.”
135-“Ve men tekün bi rasûlillâhi nûsratühû
İn telkahül üsdü fî âcâmihâ tecimi.”
136-“Ve len terâ min veliyyin ğayra müntesırin
Bihî velâ min adüvvin ğayra münfesimin.”
137-“Ehalle ümmetehû fî hırzi milletini
Kellysi halle meal eşbâli fî ecemi”.
138-“Kem ceddelet kelimâtüllahi min cedelin
Fîhi ve kem hassamel burhânu min hasımi.”
139-“Kefâke bil ılmi fil ümmiyyi mu’cizeten
Fil câhiliyyeti vet te’dîbi fil yütümi.”
140-“Hademtühû bi medîhin estekıylü bihî
Zünûbe umrin medâ fiş şı’ri vel hıdemi.”
141-“İz kalledâniye mâ tuhşâ avâkıbühû
Ke ennenî bihimâ hedyün minen neami.”
142-“Ata’tü ğayyes sıbâ fil hâletyni ve mâ
Hassaltü illâ alel âsâmi ven nedemi.”
143-“Fe yâ hasârate nefsin fî ticaretihâ
Lem teşterid dîne bid dünyâ velem tesümi.”
144-“Ve men yebı’âcilen minhü bi âcilihî
Yebin lehül gabnü fî bey’ın ve fî selemi.”
145-“İn âti zenben fe mâ ahdî bi müntekazın
Minen nebiyyi ve lâ hablî bi mün sarimi”
146-“Fe inne lî zimmeten minhü bi tesmiyeti
Muhammeden ve hüve evfel halkı biz zimeni”
147-“İn lem yekün fî meâdi âhızen bi yedî
Fadlen ve illâ fe kul yâ zelletel kademi.”
148-“Hâşâhü en yuhrimer râcî me mekârimehû
Ev yercial câru minhü gayra muhterâmi.”
149-“Ve münzü el zemtü efkâri medâyıhahû
Vecedtühü lî halâsî hayra mültezimi .”
150-“Ve len yefûtel gınâ minhü yeden teribet
İnnel hayâ yünbitül ezhâre fil ekemi.”
151-“Ve lem ürid zehrated dünyelletik telafet
Yedâ züheyrin bi mâ esnâ alâ herimi.”
152-“Yâ ekramel halkı mâ li men elûzü bihî
Sıvâke ınde hulûlil hâdisil amemi.”
153-“Velen yedika Rasülellâhi cahüke bi
İzil Kerîmü tecellâ bismi müntekımi.”
154-“Fe in min cûdiked dünya ve Darratehâ
Ve min ulûmike ılmül levhı vel kalemi.”
155-“Yâ nefsü lâ teknati min zelletin azumet
İnnle kebâire fi ğufrani kel lememi.”
156-“Lealle rahmete Rabbi hıyne yaksimühâ
Te’ti alâ hasebil ısyâni fil kısemi.”
157-“Yâ Rabbi vec’al recâi ğayra mün’akisin
Ledeyke vec’al hısâbî ğayra münhazimi.”
158-“Veltuf bi abdike fid dâreyni inne lehû
Sabran metâ ted’uhü ehvâlü yenhezimi.”
159-“Ve’zenli subhi salâtin minke dâimetin
Alen Nebiyyi bi münhel in ve münsecimi.”
160-“Vel âli sahbi sümmet tâbiîne lehüm
Ehlet tükâ ven nükâ vel hılmi vel kerami.”
161-“Mâ rannehat azâbâtil bâni rıyhu sabâ
Ve etrabel îse hâdil bin neğami
162-“Yâ Rabbi salli ve sellim dâimen Ebedâ
Alâ habîbike hayril halkı küllihimi.”
Türkçe Manası ve Açıklamalar
1- ‘’ Ey benim dertli gönlüm ; Selem ağaçlarının süslediği vadideki komşuları hatırladığın için mi , gözlerinin ak ve karasından akan yaşı kan ile karıştırmaktasın.’’
( Ayrıca , bu üç beyit geyik derisinden bir tirşe üzerine yazılır ve öğrenim ve ezberleme güçlüğü çeken bir kimsenin sağ kolunun pazusuna bağlanırsa çok kısa bir süre içerisinde zekası ve öğrendiğini bir daha asla unutmaz. Bu hususta ayrıca tecrübe edilmiştir. Bir kimse Kaside-i Bürde’ yi şartlarına uygun yerine getirerek cuma geceleri akşam ve yatsı ezanları arasında okursa iman selameti ve dünya ve ahiret mutluluğu ile şereflenir. Bu husus ta güvenilir şarihlerce tesbit ve nakledilmiştir.)
2-‘’Yahut Medine tarafından (Allah Rasulü’nün tatlı kokusunu getirip sana koklatan)bir rüzgar estiği içinmi? (Böyle Allah Rasulü (s.a.v.)’ nün aşkı ve muhabbeti ile kendinden geçmiş olarak , kanlı yaşını tutamadan ağlıyorsun. ) Yoksa Allah Rasulü’ nün çoğu zaman vakitlerini geçirdiği Medine yakınındaki Izam dağından karanlık gecede çakan şimşek mi çakıp, Nübüvvet Nuru seni mestetti de böyle ağlamana sebep oldu ? ’’
3-‘’(Ey gönül),iki gözüne ne olduki; onlara “kendinizi tutun ağlamayın” dedikçe o iki göz daha çok kanlı yaş akıtıyorlar? Ve kalbine de ne oldu ki ; “sakin ol, kendine gel” desen de o aldırmayıp ölçüsüz sevgisi, hayranlığı ve delicesine aşk ve muhabbeti artıyor?’’
4-‘’Aşk ve muhabetten dolayı ağlayıp gözyaşı döken aşık, muhabbetin ondan akan gözyaşı ve muhabbetten tutuşup alevlenen kalp arasında gizli kalacağını mı zanneder?’’
5-‘’(Ey alemlerin sultanına aşık olan gönül! ) Niçin beyhude aşkını inkarda ısrar ediyorsun? Eğer sende aşk ve muhabbet olmasaydı aşk ve muhabbet sebebiyle harabeye dönmüş yüzün ve vücudun üzerinde kanlı yaş dökmezdin. Ban denilen latif ağacı ve alem denilen Nur dağını hatırlayarak uykunu da terketmezdin.’’
6-‘’(Ey gönül) aşk ve muhabbeti nasıl inkar edebilirsin? (Görmüyor musun?) gözyaşın ve aşk hastalığın gibi iki adil şahit aleyhinde şahitlik etmekteler.’’
7-‘’Gönlünde yanmakta olan aşk ateşi iki yanağının üzerinde biri kırmızı gül misali çizgiler çekmiş aşkını isbat etmektedir. Kırımızıgül, kanlı gözyaşının, sarıgül içinde yanan aşk ateşinin işaretleridir. Ey gönül! Yanağında böyle şahitlerin varken sen aşkını nasıl inkar edeceksin. ’’
8-‘’Evet artık inkar etmem mümkün olmadığı için itiraf ediyorum ki ; aşk ve muhabbeti gönlümde yerleşen Allah Rasulü (s.a.v.)’nün hayali bana gece geldi ve beni uykusuz bıraktı. Çünkü muhabbet dünya lezzetlerini elemle defedip yok eder. ‘’
(Yine belirtildiği üzere bu kasidenin beş numaralı beyti islam harfleri ile ve birbirlerine bitiştirilmeden tek tek bir elma üzerine yazılır. Ve bu elma herhangi bir sebeple veya sebepsiz olarak bunalım içerisinde kıvranan bir kimseye yedirilirse o kimse yüce Allah’ın yardımı ile ve bu beytin ruhaniyeti hürmetine içine düştüğü bunalımdan kurtulur ve huzura kavuşur. )
9-‘’Ey Uzre kabilesinin aşkına benzer.Muhabbete mübtela olduğum için beni levm edip kınayan kimse tarafımdan sana bir özür beyan edeyim ki; eğer insaf etseydin(buhaklı özürümün karşısında) beni ayıplamaz ve kınamazdın.’’
10- ‘’Artık halim sana ulaştı, durumumu biliyorsun, sırrım hasedçi ve gammaz kişilerden gizli olmadığı gibi derdim de kesilmiş olmayıp sonsuzdur.’’
11- ‘’Ey aşk hususunda beni ayıplayan kimse gerçisen bana doğru ve samimi nasihatta bulundun fakat ben aşk ve muhabbet neşesiyle sarhoş olduğum için o nasihatı kabul etmedim, işitmedimde söylenenleri. Çünkü aşk kendisini ta’n edenlerinde, nasihatte bulunanlarında sözlerini işitmez.’’
12- ‘’ Ey bana nasihatta bulunan nasihatını kabul etmeyişimden dolayı bana darılma.daha önce saçımın aklığının hal dili ile beni ayıplayan nasihatınıdatöhmet sayıp kabul etmedim . Halbuki ihtiyarlık nasihat hususunda töhmetten en uzak kalan sadık bir uyarıcıdır.’’
(Hatalarından dolayı tevbe etmek istediği halde bazı zaaflarını bırakamayan kimse onikinci beyit olan yukarıdaki beyitten itibaren yirmibeşinci beyitekadarki ondört beyti Cuma günü Cuma namazından sonra bircam kabın üzerine yazar veya yazdırırve bu kabıniçerisi
gül suyu katılmış su ile doldurulup bu su aynı gün yatsı namazının vaktine kadar günah zaafı olan kimseye içirilirse kendisine zaafına karşı koyma ve ondan tevbe etme cesareti gelir. O kimsenin suyu içtiği günü bol ibadet zikir ve tevbe ile geçirmesi tavsiye edilir.)
13-‘’Gerçektende her zaman fenalık ve günah emreden nefsim koyu bir cahil olması nedeni ile ölümün yaklaştığını hatırlatan saç ağarması ve ihtiyarlığın korkutmasındanda nasihat alıp uyanmamış ve kendine gelememiştir.’’
14- ‘’Her zaman kötülük emreden benim nefsim tevbe ve salih amel benzeri ölüm misafirinin yemeği durumundaki güzel hazırlık işinden hiçbir şey yapmadı. O misafirde çekinmeyerek ansızın kendisine tazim göstermeme fırsat vermeden gelip başıma kondu.’’
15-‘’Eğer ben nefsimin beni yeneceğini ve ihtiyarlıkta gelen misafirimi ağırlayamayacağımı bilseydim beni eleveren ak saçlılık ve ihtiyarlık sırlarımı keten denilen boya ile kapatır gizlerdim.’’
16-‘’Binicisini kendi istediği şekilde sevkeden azgın ve başıgemlenemeyen at gibi olan nefsi emmaremin azgın atların dizgin ve gemlerle döndürüldüğü gibi başına buyruk istediği gibi ve istediği tarafa giden nefis atımı salih ameller ve iyi huylar tarafına döndürmeyi benim için kim garanti edebilir.’’
17- “Nefsi emmare ve onun isteklerinin günah ve kusurlara devam ederek (doyurulup) kırılacağını ve yok olacağını umma , çünkü yemek obur ve aç gözlülerin isteklerini çoğaltır ve kuvvetlendirir. (Günaha devam etmekte aynen bunun gibidir. Günaha devam ettikçe nefsin ve şehvetin günah işleme isteğini kuvvetlendirmekten başka bir işe yaramaz.”
18- “Nefis ilk baştan süt emen çocuk gibidir. Onun kendi haline bırakırsan süt emme isteği ve sevgisi gençleşip tazelenir. Onu sütten kesip alıştırırsan o da emmeyi bırakıp kesilmiş olur.”
19-“Ey nefsini terbiye etmek istek ve kararında olan kimse! Onu isteklerinden vazgeçir ve sana hükmetmesinden sakın. Çünkü, nefsin istekleri neyi hedefler ve hakim olursa onu ya helak veya rezil ve rüsvay eyler.”
20- “Nefsin ibadetle meşgul olup salih amel işlerken de onu gözet ve kolla. Şayet yaylağını tatlı bulur, salih amelden zevklenir, kibir ve ucbe düşerse; terki caiz bir amel ise onu yaylağında yayılmaktan alı koy ve otlatma. Yani o ameli terk ederek ona hak ettiği cevabı ver.”
21-“Nefis, çok kere insana öldürücü olan leş eti, tatlı ve güzel göstermiştir. Şöyle ki yağlı lokma içerisinde olan zehiri insan anlayamamıştır."
22- “ (Ey gönül!) Gerek açlık, gerekse tokluk desiselerinden kork ve sakın. Ilımlı olmayı ve orta yolda bulunmayı bırakma. Özellikle de açlığı ve susuzluğu mutlak ibadet sanma, nice açlık vardır ki, tokluktan daha zararlıdır.”
23- “Haramla dolmuş gözden yaşı boşalt ve pişmanlık perhizine yapış.”
(Bu beytin, 119 (yüz on dokuz ) defa okuyan kimsenin ZİHİN AÇIKLIĞI için çok önemli bir iksir olduğu, en zekasız bir kimsenin bile bundan sonra bir okuyuş veya dinleyişte istenilen bilgiyi ve ibareyi ezberleyebileceği ve bir daha unutmayacağı defalarca denenmiş ve görülmüştür.)
24- “(Ey gönül!) Nefis ve şeytana uyma ve ikisine de karşı gel. Eğer nefis ile şeytan sana sözederlerse sözlerini düşman sözleri olarak bil, yorumla.(Sakın ha onların öğütlerine güveneyim deme ve asla kabul etme!)”
(Bu beyiti vird haline getirip devam eden kimseyi YÜCE ALLAH NEFİS VE ŞEYTANIN ŞERRİNDEN KORUR.)
25- “(Ey insan!)Nefis ve şeytandan gerek hasım olarak, gerek hakem olarak gelen telkin ve iç dürtülerine uyayım deme. Çünkü sen hasmının ve hakeminin hilelerini bilirsin.”
26- “Amelsiz olan boş ve kuru sözlerden dolayı Yüce Allah’tan af ve mağfiret dilerim. Muhakkak ben amele yakın olmayan faydasız söz söylemekle nesil isnat ve isbat etmiş gibi oldum.”
27- “Sana hayrı emrettim, fakat ben onu yapmadım ve söz ile icraatı birleştirip dürüst olmadım. Şu halde sana “İstikamet üzere ol” (Yani dosdoğru ol) sözümün faydası nedir?”
28- “Ölüm gelmeden önce nafile ibadetlerden bir azık hazırlayamadım ve farzlardan başka namaz kılamadım, oruç tutamadım.”
29- “Karanlık gecelerde uzun süre kıyamda durmak sebebiyle ayakları şişerek dayanamayacak hale gelinceye kadar ihya eden (ibadetle geçiren) alemlerin övünç kaynağı Rasulü zişan’ın sünnetine onu terk ederek zulmettim.”
(ERKEN KALKMAK İÇİN ;
İbrahim Bâcûrî (k.s.) Hazretleri diyor ki; 29. Beyitten itibaren 33. Beyte kadar ki bu beş beyiti, çok uykusu olup sabahları erkenden kalkma zorluğu çeken ve yaptığı ibadetlerden zevk alamayan, dünya sevgisini gönlünden bir türlü atamayan kimse bir kağıt üzerine yazıp veya yazdırıp yastığının altına koyar ve o yastık üzerine başını koyup uyursa bütün bu sıkıntılardan kurtulur.)
(Yukarıda bahsi geçen beş beyitin bir şey üzerine yazılıp uykusuna çok düşkün bir kimse başının üzerine asılması, o kişinin uykusunun normale dönmesine ve sabahları erken uyanıp erkenden ibadetlerine ve işinin başına dönmesine yetmektedir.)
30- “O Allah Rasulü (s.a.v.) açlıktan dolayı karnına taş bağladı ve yanlarındaki Mübarek cildini taş altında toplayıp büktü.”
31- “Altından olan yüksek dağlar, onun varlığından şereflenmek ve değer görmek için Allah’ın Rasulüne gelip giderek kıymetli madenlerini arz eylediler. Fakat O Allah Rasulü onlara rağbet etmemekle daha yücelik gösterdi.”
32- “Rasulullah (s.a.v.)’in zahirde ihtiyaç içerisinde bulunması O’nun altından dağları reddetmesini kuvvetlendirip zühd ve takvasını takviye etti. Çünkü ihtiyaçlar, Peygamberlere mahsus sıfatlardan “İsmet” ve “İstikamete” galebe edemez.”
33- “Bilinen dünyalıklar, Alemlerin Sultanı olan Allah Rasulü’nü dünya ve dünyalıklara meyil ve nuhabbete nasıl çağırır? O olmasaydı dünya yokluktan çıkıp var olmayacaktı.”
34- “Allah Rasulü Muhammed Aleyhisselam dünya ve ahiretin, ins ve cinnin, Arap ve Acemden oluşan iki fırkanın ve bütün varlıkların Seyyidi ve Efendisidir.”
35- “Allah’ın Rasulü (s.a.v.) iyilikleri emir ve tavsiye edici, fenalıklardan da yasaklayıcı ve sakındırıcıdır. Evet ve hayır gibi emir ve yasakları bildirmekte ondan daha doğru ve gerçekçi kimse yoktur.”
36- “O Allah’ın Rasulü, Yüce Allah’ın öyle bir sevgilisidir ki, hücum ve ihata eden her bir korku için O’nun şefaatı umulur.”
37- “O Allah’ın Rasulü (s.a.v.) insanları Yüce Allah’ın dinine davet eylemiştir. Onun dinine sarılanlar, kopmayan sağlam bir ipe yapışmışlardır.”
38- “Bütün insanların ve cinnilerin Efendisi ve ulusu olan Hazreti Muhammed (s.a.v.) gerek şekil ve fiziki gürünüm gibi yaratılış ve gerekse ahlâki ve ruhi hususlarda diğer peygamberlerin tamamından üstündür. Diğer peygamberler, ilim ve keremde ona yaklaşamadılar.”
39- “Peygamberlerin hepsi, Allah Rasulü’nün dergahında bir avuç, yahut hikmet ve fazilet yağmurlarından bir yudum su istemektedirler.”
40- “Bütün peygamberler had ve merhametleri mevkinde durmuş (ve onun ilminden almışlardır ve bu aldıkları ise) onun ilminden bir nokta ve hikmetlerinden bir çizgiden ibarettir.”
41- “O Allah Rasulü öyle bir zattır ki, içi ve dışı ile (maddesiyle ve manasıyla fizik görünümü ve manevi hayatıyla ) tam ve en mükemmel şekilde yaratılmış ve her şeyi yoktan var eden Yüce Rabbimiz O’nu Habibi olarak seçmiştir.”
42- “Allah’ın Rasulü bütün güzelliklerden benzersizdir. Ondaki güzellik cevheri taksim olunmamış tam ve mükemmel bulunup hiçbir kimseye ondan nasip verilmemiştir.”
43- “Hıristiyanların, kendi peygamberleri hakkında iddia ettikleri ilâhlık yakıştırmasını bırak da, bundan başka istediğin sıfatla Allah Rasulü’nü öv, hâkımâne hükümlerini ver. (Hangi sıfatlarla onu översen öv, yinede fazla bir şey söylemiş olmazsın.)”
44- ‘’O Allah Rasulü’nün mübarek zâtına,şereften şandan dilediğin vasıfları ve övgüleri yakıştır ve yüce derecesine büyüklükten dilediğin mertebeyi nispet eyle.O’nu övebildiğin kadar öv.Yinede haddi aşmış olmazsın.’’
45- ‘’Yüce Allah’ın sevgili Rasulü Muhammed Mustafa (sav)’in faziletlerine sınır ve son yoktur ki konuşan ağız O’nun kemalat ve faziletlerini tarif edebilsin’’
46-“Allah Rasulü’nün mucizeleri büyüklük bakımından Kadrü kıymetine uygun mertebede olsaydı, onun tertemiz adı anıldığın da tamamen çürümüş kemikleri diriltirdi.”
47- “Peygamber efendimiz Aleyhisselâm, bizim hidâyet üzere bulunmamıza çok istekli olduğundan , akılların aciz ve hayretler içerisinde kalacağı zorluk teklifi ile bizi imtahan etmedi. Bizler de onun hak peygamber olduğunda asla şüphe etmedik ve o’na uymakta tereddüt göstermedik.”
48- “Bütün yaratılmışlar O’nun manevi kemâlatını anlatmaktan âcizdir. Gerek yakınında ,gerekse uzağında bulunanlarda, O’nun manevi değeri idrak hususunda âcizlikten başka bir şey görülmez.”
49- “ Allah Rasulü’nün hakikati güneş gibidir ki uzattan göze küçük görünür , yakından bakınca ise gözü kamaştırır .Dolayısı ile yakından da uzaktan da O’nun hakikatını yani gerçek yüzünü tam idrak etmek mümkün olamaz.”
50- “Uyku halinde bulunup da O’nu rüyada görmekle teselli olup bununla yetinen bir kavim , dünyada Allah Rasulü’nün hakikatini nasıl idrak edip kavrayabilir
51- “O Allah’ ın Rasulü hakkında yaratılanların bilgilerinin ulaştığı son nokta, O’ nun muhakkak bir insan olduğu ve yüce Allah’ın yarattığı
bütün varlıkların hayırlısı bulunduğu hakikatıdır.”
52-“Allah Rasulü’nün dışında kalan diğer bilimum peygamberlerin getirip gösterdikleri mucizeler, sadece Allah’ın Rasulü’nün mübarek nurundan onlara ulaşmıştır.”
53-“Muhakkak ki Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm bir fazilet güneşi, diğer peygamberler ise karanlıkta insanlara O güneşin ışığını aksettiren yıldızlardır.”
54- “Yüce Allah, O sevgili Habîbi’nin yaratılışını ne ulvi bir ikramla vücuda getirmiştir! Güzellikle bezenmiş güler yüzlülükle nişanlanmış ve böylece çok yüksek olan güzel ahlâk ve ebedi tertemiz olan zâtı varlığını süslemiştir.”
55- “O Peygamber-i Zişan Efendimiz yumuşak huyluluk ve nezâkette çiçek gibi, şan ve şerefte ayın ondördü gibi , kerem ve cömertlikte denizler kadar himmetlerinde ise zaman gibidir.(Sonsuz derecede himmet sahibidir.)”
56- “O Allah Rasulü her zaman celâlet ve heybette bulunduğundan , şayet yalnız halinde onunla karşılaşacak olsan, O’nu sanki muazzam bir asker birliği arasında ve bir alay hizmetkarlar içinde sanırdın.”
57- “Sedef içerisinde korunmakta olan inci , adeta Peygamber Efendimiz’in mübarek sözleri ve tebessümünün madenindendir.”
58- “Peygamber Efendimiz ’ in mübarek kemiklerini kaplıyan toprağa muadil hiçbir güzel koku yoktur. Ne mutlu o toprağı koklayana ve öpene!.”
59- “Allah Rasulü’nün mayasının pak olması sebebiyle yüce Allah duğuşu sırasında O’na birçok harika göstermiştir.Ey akıl sahibleri! O Nebiyyi Zişan’ın hayatının ilk anından son demine kadar ki iyiliğe ve temizliğine dikkatle bakın ki,gerçeği görebilesiniz”
60- “Rasulü Ekrem Efendimizi’in dünyaya geldiği gün öyle muazzam bir gündür ki, kendilerini kuşatacak gam,keder v.b. azab ve sıkıntıların gelmesiyle korkutulduklarını gördükleri bazı olaylar sebebiyle akıllarını çalıştırıp o günün önemini anladılar.”
61- “Allah Rasulü’nün doğduğu gün, Kisrâ’nın bir daha toplanmaz dost ve askerleri dağıldığı gibi İran hükümdarı da sarayı yıkılmış olduğu halde geceledi”
62- “Allah Rasulü’nün dünyaya gelmesi ve Kisrâ’nın sarayının yıkılmasının verdiği üzüntü üzerine ateşperestlerin yaktıkları ateş, nefesini kesip sönmüş ve faydalandıkları Fırat Nehri’de hüzün ve nedâmetinden mecrasını unutmuştur.”
63- “Sava gölünün yere batması ile suyunun kuruması Sava şehri halkını ümidsiz ve kederli bıraktı;göle gitmiş olanlar susuz, öfkeli ve hiddetli bir şekilde ümidsiz olarak dönmüş oldular.”
64- “Hüznünden ve gamından öyle bir hal meydana gelmiş ve ateş öyle bir sönmüştü ki, ateşte adeta suda bulunan rutubetten eser vardı.Ve su öyle kurumuştu ki sanki suda, ateşte bulunan hararetten eser vardı.”
65- “Allah Rasulü’nün doğduğu gece cin tayfaları görünmeden Efendimiz’in dünyaya teşrifini müjdeleyen sesler çıkarıyor, Rasulullah’ın nurları alemi aydınlatıyor ve O’nun Peygamber olarak geliş hakikati manen ve lafzan açığa çıkıyordu.”
66- “Müşrikler, putperestler ve kafirler kör ve sağır hükmünde oldular da Allah Resulü’nün geldiği müjdesinin ilânı onlarca işitilmedi ve tehdit şimşekleri onlarca görülmedi.
67-“O müşrik, kafir ve putperest kavimlerin gaybden haber verdiklerini iddia eden kâhinleri, eğri,bozuk ve değiştirilmiş dinlerinin katiyyen devam edemeyeceğini haber verdikleri halde onlar yinede inkara devam ettiler.”
68- “Ve Efendimiz’in doğduğu gece ufukta şeytanların üzerine yıldızların atılmasını ve buna uyumlu şekilde gene o gece yeryüzünde bulunan putların yüzleri ezerine yıkılıp düştüklerini gördükleri hâlde yine o kafir ve putperestler sapıklık üzere kalıp hakikati görmediler.”
69- “Hatta şeytanlar vahiy yolu olan semadan öyle hezimete uğramış olarak gitti ki, şeytanlardan kaçan biri şaşırıp gideceği yeri bilemediğinden kaçan bir şeytanın izine tabi olmuştur.”
70- “Şeytanlar semâdan öyle kaçtılar ki , güya onlar Ebrehe’nin kahramanları!!!Kaçarken gösterdikleri sürat ve telaş Allah Rasulü’nün iki avucundan atılan çakıl taşlarından perişan olup kaçan müşrik askerlerinin haline benziyordu. Onlarda kaçarak semayı terkettiler.”
71- “Peygamber Efendimiz’in iki avucu içine aldığı taşlar tesbih ettikten sonra öyle bir atıldı ki, bu atılış tesbih edici Yunus aleyhisselâm’ın onu yutan balığın karnından atıldığı gibi oldu.”
72- “Ağaçlar O Allah Rasulü’ne boyun eğerek ayaksız, kök ve dallarının üzerinde yürüyüp davetine geldiler.”
73- “Allah Rasulü’nün huzuruna gelirken, ağaçların kökleri ve dallarının yol üzerinde yazdığı gayet güzel ve garip yazıyı süslemek için sanki düzgün çizgi ve satır çizmiş idi.”
74- “O Allah Rasulü’nün huzuruna gelen ağaçlar, Allah’ın Rasulü nereye gitse ayrılmayıp onunla giden ve günün ortasında kızgın fırın gibi olan güneşin sıcaklığından onu koruyan bulut gibidir.”
75- “Allah’ın Rasulü’nün işaretiyle yarılıp iki parça olan ayın Rabbına gerçek ve doğru yemin ile yemin ederim ki, o ayın melekler tarafından yarılmış olan Allah Rasulü’nün kalbine benzeyişi ve münasebeti vardır.”
76-“Allah Rasulü’nün mucizelerinden şunu hatırla ki, en güzel ahlâka sahip olan Rasulü Ekrem Efendimiz’i ve O’nun arkadaşı, kerem sahibi Hazret-i Ebu Bekr’i (r.a) mağara bir araya getirmiş ve kafrlerden hepsinin gözleri kör olup, mağaranın sakladığı o iki zatı görmemişlerdir.”
77- “Bütün davasında gerçek özelliklerinde pırıl pırıl Rasulü Ekrem Efendimiz Ebû Bekr’i Sıddık ile beraber mağarada birbirlerinden ayrılmadıkları halde düşmanları onları göremediler.Ve -Bu mağarada kimseler yok- dediler.”
78- “Kafirler, güvercinlerin kısa zamanda kainatın efendisi Hz.Muhammed Aleyhisselam’ın bulunduğu mağara üzerine yuva ve yumurta yapıp dolaşmayacağını sandıkları gibi, örümceğinde az zamanda mağara üzerine ağ öremeyeceğini sandılar”
79- “Yüce Allah’ın sevgili Habibi’ni ve mağara dostu Hz.Ebu Bekir’i vikâye etmesi, kat kat zırhlardan ve yüksek kalelerden onları müstağni kılmış ve başka korunma şekline ihtiyaç bırakmamıştır.”
80- “Zamanın bana zulmetmesiyle O Allah Resulü’nün kuvvetli himayesine yaptığım ilticalarımda nail olmadığım iltica vuku bulmamıştır.”
81- “Kendisinden iyilik görülenlerin en hayırlısı Allah Rasulü’nün elinden, dünya ve âhiret zenginliğini her ne zaman istemiş isem, O’ndan in’am ve ihsan almadığım istediğimi bulamadığım vaki değildir.”
82- “O Allah’ın Rasulü’ne rüyasında gelen vahyi, rüyada geldiğinden dolayı sakın inkar etme.O’nun öyle bir uyanık kalbi vardır ki, gözleri uyuduğu zaman O’nun kalbi yine uyanıktı ve etrafında olup bitenleri görür ve duyardı.”
83- “O rüyada meydana gelen vahiy Efendimiz’in nübüvvet mertebelerine ulaştığı zamanda idi.O durumda rüya gören hali inkar olunamaz.”
84- “Yüce Allah’ın şanı ne büyüktür ki, vahiy hiçbir nebi için çalışmakla kazanılmamış, elde edilmemiştir.Gayp ile töhmetlenen, yani gaybtan haber verişlerinde yanılma ve hatası görülen hiçbir peygamber yoktur.”
85- “Allah Rasulü çok kerre mübârek avucunu sadece hastaya sürmekle onu şifaya kavuşturmuş ve çok kerrede dertli ve muhtaçları cinnet hastalığından kurtarmıştır.”
86- “Allah’ın Rasulü’nün duası kurak ve kıtlık senesini öyle ihya ettiki , o sene, diğer zamanlar içinde kara atın alnındaki beyaz nişana benzer en parlak sene oldu.”
87- “Efendimiz (s.a.v)’in duâsının kıtlık senesini ihya etmesi bir bulutun cömertçe bol yağmur yağdırması sebebiyle olmuştur.Bulut o dereceye kadar yağmur döktü ki, sen görseydin, geniş vadileri denizden kanallar yahut taşmakla Sebe’ beldesini harad eden Arim vadisinin seli sanırdın.”
88- “Allah’ın Rasulü’nün, gece yüksek dağlar üzerinde parlayıp her taraftan görülen ziyafet ateşi gibi aşikâr olan mucizelerini tarif ve vasfetmem için engel olma, beni halime bırak.”
89- “İnci muntazam olarak dizilmiş olursa güzelliği artar. Fakat haddi zatında kıymetli olduğundan, gayri muntazam olmakla da kadrü kıymeti eksilmez”
90- “Allah’ın Rasulü’nü öven kimsenin, arzu ve emelinin,
bütün güzel huylardan ve makbül adetlerden temayüz etmiş bulunan ve o zatı tam olarak anlatmaya uzanmasında ne fayda vardır ki, O’nu hakkıyla zaten övmek mümkün değildir.”
91- “Allah’ın Resulü’nün mucizelerinden biri ve hatta en büyüğü, Rahman olan yüce Allah tarafından gönderilen hak ayetlerdir ki, lafız ve nuzülü itibariyle muhdes, mana itibariyle kadîmdir.Bu kıdem sıfatı ‘Kadîm’ sıfatıyla mavsuf olan yüce Allah’ın sıfatıdır.”
92- “Kur’an-ı Kerim’in manaları bize öldükten sonra dirilmekten, gelip geçmiş olan Ad kavminden ve İrem’den haber veriyor ki, bu haliyle bir zamana mukarin ve mahsus değildir.”
93- “Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar tahrif olunmadan bizim yanımızda daima mahfuz bulunmakla diğer peygamberlerin bütün mucizelerinden üstün olmuştur.Çünkü o peygamberlerle gelen mucizeler, zamanlarına mahsus kalıp daimi olmamıştır.”
94- “Kur’an-ı Kerim ayetlerinin hükümleri muhalif ve muarız olanlara şüphe bırakmayacak derecede kat’i ve bâkidir ve başka bir hakem ve delil aramayada muhtaç değildir.”
95- “Kur’an-ı Kerim ayetlerine karşı katiyyen muaheze ve muaraza olunmamıştır ki, neticede düşmanların en şiddetlileri dahi teslimiyet ve inkıyad göstererek acziyyetlerinden dolayı davalarından dönmüş olmasınlar.”
96- “Kur’an-ı Kerim’in feahat ve belagatı, muarrızının davasını, iffet sahibi olan erkeğin ailelerine uzanan cani eli men edişi gibi reddetmiştir.”
97- “Kur’an-ı Kerim ayetlerinin birbirini takviye hususunda deniz dalgaları gibi olan anlamları vardır.Ve hatta Kur’an’ın anlamları güzellik, kıymet ve değerde inci, elmas gibi deniz cevherinin üzerindedir.”
98- “Kur’an-ı Kerim’in eşsizliği sayılmaz ve hesaba gelmez. Zapt ve kayda edilmez ve aynı zamanda çok tekrar edilip okınmakla usanç vermez ve bu yüzden terk edilmez.”
99- “Kur’an-ı Kerim okuyanın gözleri onun ayetleriyle nurlandı. Ona -muhakkak sen en sağlam tutanak olan Allah kelamı ile muzaffer oldun. Artık bırakmayıp ona sımsıkı yapış- dedim.”
100- “Eğer Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini cehennemin şiddetli ateşinden korktuğundan dolayı okursan, okuduğun Kur’an’ın soğuk suyundan yardım görüp cehennem ateşini söndürürsün.”
101-“Kur’anı Kerim’in ayetleri,Kevser Havzı gibidir.Şöyle ki: Mahşer de simsiyah kömür gibi gelen asilerin yüzleri o Kevser Havzı ile beyazlaşıp parladığı gibi, Kur’an-ı Kerim de onu okuyana şefaatçı olur ve yüzünü nûrlandırıp parlatır.”
102-“Kur’an-ı Kerim ayetleri,doğruluk ve düzgünlükten bakımından Sırat-ı Müstakim gibi adalet bakımından da hassas bir terazi gibidir. İnsanlar arasında o Kur’an ayetlerinden başka hiçbir adalet kaim ve baki olamaz ve tahakkuk edemez.”
103-“Ey inanan insan ! Kur’an-ı Kerim’i iyi ve maharetle anladığı halde ,bilmezlikten ve anlamazlıktan gelerek Onu inkar edip giden hasedçinin bu haline sakın şaşma(Ona inanmak,çok üstün bir meziyettir).”
104-“Göz hastalıktan dolayı bazen güneşin ışığını inkâr edip görmez ve ağız da hastalıktan dolayı suyun tadını inkar edip anlamaz.”
105-“Ey gerek süratle yürüyerek ve gerek süratle yürüdüğü için iz bırakan develerin üzerinde olarak gelen muhtaçların ve hizmetine koşan taliblerin,evinin etrafı ve kapısının önüne iltica ettikleri kimselerin hayırlısı olan(Allah Rasulü !)”
106-“Ve ey karini, kıymetini bilen, Sana itibar edenler için, Yüce Allah’ın kudret eserlerinden en büyüğü ve yaratılmışların en üstünü olan (Yüce Peygamber ) Ey varlığını en büyük nimet bilip ganimet sayanlar için ilâhi ni’metlerin en üstünü (Olan Nebi ) !”
107-“(Ey peygamberler şahı olan Allah Rasulü)! Sen,geceleyin,-karanlık gecede , onbeşindeki ayın karanlıklar arasından ışığını saçarak gittiği gibi-bir haremden,yani Kabe’den diğer hareme,yani Mescid-i Aksa’ya gitti.”
108-“(Ey alemlerin övüncü olan Allah Rasulü!) Sen Kâbe Kavseyn’den ,hiç kimse tarafından erişilmemiş ve talep de edilmemiş ulvi mertebelere geceleyin yükseldin.”
109-“Ey şan ve şeref sahibi ulu Peygamber ! bütün nebiler ve rasuller, ulaştığın o menzilde ( veya Mescid-i Aksa’da ) hizmet olunmaya layık efendinin hizmetçileri üzerine takdimi gibi, Seni takdimle öne geçirip imâm edindiler.”
110-“(Ey Allah’ın Rasulü ! Sen Mi’rac gecesi) büyük melek topluluğu içinde, o çok büyük alayın sancak sahibi olduğun halde yedi kat gökleri yararak ve her birinde peygamberlerden birine uğrayarak ileri geçtin.”
111-“Ey yüce Allah’ın Sevgili Habîbi! Sen Mi’rac gecesi öyle mertebeler yükseldin ki, Yüce Allah’a yaklaşmaya çalışan kimse için ulaşılacak başka bir mertebe ve nokta-i nihayet bırakmadın.”
112-“(Ey alemlerin öğünç kaynağı olan Allah Rasulü !) Ulvi bir sancağın tek olarak yükseklere çıkarıldığı gibi, Sen de yükselmek için çağrıldığın ve Mi’rac’a da’vet edildiğin zaman, diğer bütün makamları kendine nispetle geride bıraktın.”
113-“( Ey şanlı Peygamber !) Sen, peygamberler ve melekler dahil, diğer bütün gözlerden tam olarak perdeli bulunan en büyük mertebelere ve tamamen gizlenmiş bulunan ilâhi sırlara ermede başarılı olmak için Mi’rac’a davet olundun.”
114-“(Ey Allah’ın Rasulü !) Sen,iftahar edilmeye layık olan bütün faziletleri kendinde topladın ve yüce mertebelere yükseldin. Ve sıkıntı çekmeksizin bütün makamları tek başına geçtin ve Makamı Mahmud’a eriştin.”
115-“(Ey Allah’ın Rasulü!) Rütbe olarak sana bahşolunan şefaat ve büyüklük mertebeleri öyle yüksek ve muazzam mertebelerdir ki, bunlara baktığında Sana verilen nimetlerin büyüklüğünü idrak etmek mümkün değildir.”
116-“Ey mü’minler topluluğu ilâhi inayet ve ihsân olarak verilmiş sarsılmaz bir sütun gibi kıyamete kadar değişmeden baki kalacak İslâm Şeriatı vardır.
117-“Yüce Allah,O’nun itaat ve ibâdetine bizleri da’vet ve irşad eden Peygamber Efendimiz’i Rasullerin Ekrem’i (En üstünü ) ifadesiyle andığı için, bizler de ümmetlerin en şereflisi,en üstünü olduk.”
118-“Allah Rasulü’nün peygamberliğine ait haberler, gafil bulunan bir koyun sürüsünü arslanın kükreyip korkutması gibi, düşmanlarında kalplerini korkuttu.”
119-“Düşmanlar, sürgülenmek suretiyle kasapların et kütükleri ve çengelleri üzerinde kıyılmış etlere benzeyinceye kadar, Peygamber Efendimiz her savaş sırasında düşmanlara kavuşmak ve onlarla savaşmaktan vazgeçmemiştir.”
120-“(İslam düşmanları savaş meydanlarından) kaçmayı öylesine arzuladılar ki, neredeyse, kartal ve karakuşlar tarafından meydanlardan kaldırılıp uçuşan laşe parçalarına gıpta ettiler.”
121-“Düşmanların şiddetli savaşlar yüzünden gece ve gündüzleri gelip geçerdi de savaşın haram olduğu bilinen dört aylar girmiş olmadıkça o günlerin sayısını ve hangi ayın geldiğini bilmezlerdi.”
122-“İslam dini ,adeta , Ashab-ı Kiram’ın her bir vasıtasıyla gelen ve onların etlerine karşı gayet iştahlı olan kartal ve kara kuş gibi, düşmanların ortasına inip konan misafire benziyordu.”
123-“ Allah’ın Rasulü, dalgalar misali birbirini takip eden atlar üzerinde düşman üstüne sel gibi akan kahraman askerleri sevk ve idare ederdi.”
124-“Allah Rasulü’nün askerlere olan Ashab-ı Kiram ,her ilâhi daveti Allah rızası için kabul eden zümreden olup sadece ilâhi rızayı isteyen bir gurubu temsil etmektedir. Bunlar, küfür ve dalâleti kökünden söküp atacak, küfür ve dalâlet ehlini helâk edecek silahlarla hücum ve hamle ederler.”
125-“Allah Rasulü’nün sahabeleri o kadar cihad etmiştir ki,işte bu kahramanların himmet ve gayretleriyle İslâm dini gariplik devrini aştıktan sonra kuvvetlenmeye başlamış ve istenilen başarıyı da elde etmiştir.”
126-“Yüce İslâm dini, O Ashab-ı Kiram’dan gelen hayırlı baba ve zevcelerin gayreti gibi kuvvetli yardım ile ebedi olarak düşmanların şerrinden mahfuz kalıp yetimlik ve dulluk çekmedi, sahipsiz kalmadı.”
127-“O Ashab-ı Kiram kuvvet ve savaşa karşı dayanıklı olma bakımından dağlar gibidir. Onlardan müsademe eden kafirlerden sor, her müsademe ve savaş yerinde olanlardan ne kahramanlıklar görmüşlerdir.”
128-“İslâm düşmanlarının kahroldukları zamanı ve ne biçimde kahrolduklarını Huneyn deresine, Bedir ovasına ve Uhud dağına sor ki, o kahroluşlarının veba ve tâun illetiyle kahrolmaktan daha dehşetli ve şiddetli olduğunu sana anlatsınlar.”
129-“Beyaz kılıçlarını düşmanların kulaklarından sarkmış her bir siyah saçlarını yararak batırıp çıkardıktan sonra kırmızıya döndüren cengaver sahabeleri medhederim.”
130-“(Allah Rasulü’nün mücahid sahabelerini elbet överim.) Sanki onlar kara çizgili süngülerle yazı yazan katiplerdir. Öyle ki, onların süngü kalemleri düşman vücudunun harfini bile noktasız bırakmayıp, her tarafını yaraladılar.”
131-“Allah ve Rasulü’nün ashabı silâh ve techizatlı olarak heybet mükemmelliği ve şevket sahibidirler. Gül, kokusu ve güzelliği sebebiyle Selemden seçilip nasıl ayrılırsa, Ashab-ı Kiram’da güzel yüzleri, üstün vasıflerı ile diğer insanlardan temâyüz etmiş yüksek şahsiyetlerdir.”
132-“Yüce Allah’ın ashabı kirama ihsan buyurduğu yardım rüzgarı sana onların en güzel kokularını hediye eder. Sen de onlardan her bir mücahidi kılıflarında bulunan kokulu çiçek sanırsın.
133-“Ashab-ı Kiram, düşman karşısında at üzerinde iken öylesin sebat kardırlarki yüksek tepelerde biten sabit otlar gibidirler. Bu sebatları, din hususundaki gayretleri ve kuvvetli inançlarından dolayı olup, kalanların sıkı olmasından değildir.”
134-“İslam mücahiderinin yiğitlik ve cesaretlerinden korkarak düşmanlarının kalbleri titredi ve akılları uçup gitti. Böylece kuzular gibi Mücahidleri ayıramaz oldular.”
135-“Her kime Yüce Allah’ın yardımı Allah Rasulü’nün inâyeti ile olmuşsa, meşe ve dağ çalılıklarında arslanlarla kırşılaşsa bile arslanlar ondan korkup sakin hale gelirler.”
136-“Allah’ın Rasulü’nün dostlarından, Onun sebebiyle yardım bulmamış olan kimse göremezsin. Aynı zamanda Onun düşmanlarından da azab ve cezaya çarptırılmamış, bunun sıkıntısına düşmemiş kimse göremezsin.
137-“Arslan nasıl ki yavrularını orman içinde ağaçlar arasına yerleştirip korursa, Peygamber efendimizde (s.a.v) ümmetini İslâm Dini’nin hıfz ve sıyâhetine yerleştirmiş,dünyevi ve uhrevi felâketlerden korumuştur.”
138-“Allah Rasulü’nün dini hususunda mücadeleye girişen nice düşman kişileri, Allah’ın Kelam-ı Kuran’ı Kerim yere sermiş mağlup etmiş kuvvetli düşmanlık ve hasımlığa sahip kişileri de onu mu’cizeleri nice defalar yıkmış ve pes ettirmiştir.”
139-“Cahiliyet devrinde ümmi iken ilim ve Kemâl sahibi sana yeter. Yetim halinde iken terbiyleli ve güzel ahlâklı olması da yine mucize olarak sana yeter.”
140-“Allah’ın Rasulü’ne bu kasidemle Medih ve senâda bulumak suretiyle hizmette bulundum. Bu medih ve senâ edişim dolayısı ile halka hizmetle geçen ömrümün günahlarına af istemekteyim.”
141-“Zira, bu şiir uğraşması ve dünyaya hizmet sonuçlarından korkulur günah gerdanlığını boynuma taktı. Bunlarla beni, cinayet bedeli olarak hazırlanmış kurbanlık deve imişim gibi helâke hazırlıyor ve felâkete sürüklüyor.”
142-“Halka hizmet ve şiirle meşgul olduğum hallerimde çocukca ve cahilce sapıklıklara uydum, bu halde geçen ömrüm içinde günahlar kazanmak ve nadim olmaktan başka bir şey elde edemedim.”
143-“Ey (okuyucu) , nefsimin ticaretindeki zararını ve aldanışı gel gör ki, dünyada da günahları terk ile ebedi saadeti temin edecek olan dini satın almıyor buna istekli dahi bulunmuyor.”
144-“Her kim din husunda ahiretini dünya lezzetleri ile değiştirir, âhireti bırakıp sadece dünyayı alırsa, gerek peşin alış-verişte ve gerek ücretini peşin verip malını daha sonra alacağı selemde aldanmış olduğu o kimse için yakında aşikar olur.”
145-“Eğer ben günah ile gelsem dahi ve fam ve ahdim Fahr-i Kainat’tan bozulmuş, beni Allah Rasulü’ne bağlayan manevi ipim de kesilmiş değildir. Yine şefaatını ümid ederim.”
146-“Zira alemlerin Fahri’nden benim için bir çeşit özel eman ve sıyanet vardır ki; o da ismimim Muhammed olmasıdır. O irfan hazinesi olan Efendimiz, Ahd ve ve fakarlıkta bütün insanların en vefalısıdır.”
147-“Kainatın Fahri Efendimiz Hazretleri, eğer ahirette fazl ve keremi ile benim elimden tutmaz ve şefaat etmez ise sen bana de ki: Ey ayağı kaymış biçare, neredesin ? Vay senin haline !”
148-“Allah’ın Rasulü’nün , kendisinden medet umanlara lütfunu esirgediği görülmemiş , duyulmamıştır. O kimseyi dünyada mahrum bırakmadığı gibi, ahirette de mahrum bırakmadığı gibi, ahirette de mahrum bırakmaz. Kendisinden şefaat talebinde bulunan kimseyi karşılıksız ve mahrum bırakması mümkün değildir.”
149-“Fikirlerimi Allah’ın Rasulü’nün övgüsüne tahsis ettiğim zamandan beri, bütün kötü hallerden kurtulmam için lüzumlu olanların en hayırlısını buldum ve bana şefaat edeceğine kesinlikle inanıyorum.”
150-“Allah’ın Rasulün’den görülecek imdat ve şefaat, muhtaç olan eli unutmaz ve boş bırakmaz. Nitekim suların toplanmadığı yüksek yerlerdeki çiçek ve otlarıda muhakkak yağmur bitirip vücuda getirir.”
151-“Herem b. Hayyam isimli Arap beyini medhetmekle şair Züheyr’in iki elinde topladığı dünya zinetini ben istemedim.”
152-“Ey yaratılmışların en şereflisi olan Allah Rasulü ! herkes için muhakkak olan hâdise ve felâket yani ölüm ve kıyamet meydana geldiği zaman benim için kendisine iltica edeceğim. Senden başka kimse yoktur.”
153-“Kerim olan Yüce Allah’ın “Müntakim” ismiyle tecelli ettiği ve günah sahiblerini cezalandıracağı zaman bana şefaat etsen, benim sebebimle senin ulvi makam ve merteben dar olmaz, ve Ona bir noksanlık getirmez.”
154-“Allah’ın Rasulü ! bana şefaat etmekle mertebene noksanlık gelmez. Çünkü dünya ve onun zıddı olan ahiret senin cömertliğin ve ihsanındadır. Levh-i Mahfuz’un ve Kalem’in Yazdığı ilim de senin ilimlerinden dir.”
155-“Ey nefsim ! işlediğin büyük günahlar yüzünden dolayı Allah’ın rahmetinden ümidini kesme. Çünkü O’nun mağfireti yanında büyük günahların affı küçük günahlar gibidir.”
156-“Yüce Allah Rahmetini Taksim Ederken umarım ki , bu Taksim de Rahmet günah miktarınca gelir.”
157-“Ey benim Yüceler Yücesi Rabbim! Benim Ümmedimi, Yüce Katında tersine dönmemiş geçerli ümidlerden eyle. Ve mağfiret ümidimin aksi ile beni mey’us eyleme. Hesabımı da Hüzn-ü Zannım üzerine Çıkarıp kesilmemiş Kıl.”
158-“ Ey yüceler Yücesi Allah’ım ! her ne kadar o kulun da, musibetler gelip tahammül etmeye çağırdığı zaman mağlup olarak kaçıp giderecek derecede zayıf bir sabır varsa da, senin kulunda, yani ben biçareye iki dünyada (dünya ve ahirette ) yine de lütfunla muamele eyle.”
159-“İlâhi, Senin tarafı ilâhiyyenden sâdır olan salât bulutlarına izin ver ve emrü ferman buyur ki , Salâvat-ı şerifeyi Rasulü Ekrem’in Ravzâ-i Mutahharesi üzerine daima akıtarak cereyan edip dursunlar.”
160-“Allah’ın Rasulü’nün Ehl-i beyti, ashabı ve bunlara uyan tabiinlerin de üzerlerine Salavat-Şerifler daim olsun. Bunlardan her biri takva, nezâfet, hilim ve Kerem sahibidirler.”
161-“Saba rüzgarı ban denilen ağacın dallarını kımıldattığı ve deve çobanları türlü nağmelerle develeri sevk ve raksa getirdiği müddetçe (senin, ashabının ve daha sonra gelip senin yolunda olanların cümlesinin üzerine salât ve Selâm Olsun.)”
162-“Ey Benim Yüceler Yücesi Allah’ım! Bütün yaratılanların hayırlısı olan Sevgili Habibi’nin üzerine Sen Salât ve Selâm Eyle.( Çünkü, onun yüce katındaki sevgisini derecesini hakkıyla bilen ve Selamlayarak O’nun hakkını hakkıyla verecek olan ancak Sensin.”
Kaside-i Bürde Arapca Text Resim Halinde
[attachment=218002]
[attachment=218003]
[attachment=218004]
[attachment=218005]
[attachment=218006]
[attachment=218007]
[attachment=218008]
[attachment=218009]
[attachment=218010]
#####################
Kaside-i Bürde Arapca Text ve Mana
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ مُنْشِي الْخَلْقِ مِنْ عَدَمِ
ثُمَ الصَّلَاةُ عَلى الْمُخْتَارِ فِي الْقِدَمِ
Hamd, yokluktan var eden Allah'a mahsustur
O halde dualar ezelden beri seçilmiş olanın üzerine olsun
Chorus
مَولَايَ صَلِّ وَسَلِّمْ دَائِمًا أَبَدًا
عَلَى حَبِيبِكَ خَيْرِ الْخَلْقِ كُلِّهِمِ
Ey Rabbim, her zaman ve sonsuza dek huzuru kutsa ve bağışla
Tüm Yaratılmışların En İyisi olan sevgilinin üzerine
الْفَصْلُ الْاَوَّلُ فِي الْغَزْلِ وَشَكْوَى الْغَرَامِ
Birinci Bölüm
Aşk Sözleri ve Tutkunun Yoğun Acısı Üzerine
أَمِنْ تَذَكُّرِ جِيرَانٍ بِذِي سَلَمِ
مَزَجْتَ دَمْعًا جَرَى مِنْ مُقْلَةٍ بِدَمِ
1. Dhu Salam'daki komşularınızın anısı mı
Gözlerinizi bu kadar yaşartan?
أَمْ هَبَّتِ الرِّيحُ مِنْ تِلْقَاءِ كَاظِمَةٍ
وَأَوْمَضَ الْبَرْقُ فِي الظَّلْمَاءِ مِنْ إِضَمِ
2. Yoksa Kazima yönünden esen rüzgar mı
Ve İdam Dağı'ndan kara gecede çakan şimşek mi?
فَمَا لِعَيْنَيْكَ إِنْ قُلْتَ اكْفُفَا هَمَتَا
وَمَا لِقَلْبِكَ إِنْ قُلْتَ اسْتَفِقْ يَهِمِ
3. Gözlerinizin nesi var ki, onlara sakınmalarını söylediğinizde daha çok ağlıyorlar?
Ve kalbiniz - onu uyandırmaya çalıştığınızda, sadece daha da şaşkınlaşır
أَيَحْسَبُ الصَّبُّ أَنَّ الْحُبَّ مُنْكَتِمٌ
مَا بَيْنَ مُنْسَجِمٍ مِنْهُ وَمُضْطَرِمِ
4. Aşık olan kişi aşkının gizlenebileceğini mi sanır
Dökülen gözyaşları ve alev alev yanan bir kalp arasında?
لَوْلَا الْهَوَى لَمْ تُرِقْ دَمْعًا عَلَى طَلَلٍ
وَلَا أَرِقْتَ لِذِكْرِ الْبَانِ وَالْعَلَمِ
5. Aşk olmasaydı, gözyaşların sevgilinin bıraktığı izlere akmazdı
Ne de söğüt ağacını ve dağı hatırlayarak uykusuz kalırdın
فَكَيْفَ تُنْكِرُ حُبًّا بَعْدَ مَا شَهِدَتْ
بِهِ عَلَيْكَ عُدُولُ الدَّمْعِ وَالسَّقَمِ
6. Öyleyse
ağlayan ve zayıf görünen bu kadar dürüst tanıklar size karşı tanıklık etmişken bu sevgiyi nasıl inkâr edebilirsiniz?
وَأَثْبَتَ الْوَجْدُ خَطَّيْ عَبْرَةٍ وَضَنىً
مِثْلَ الْبَهَارِ عَلَى خَدَّيْكَ وَالْعَنَمِ
7. Aşkın ıstırabı iki satır gözyaşı ve keder yazdı
Bahar gibi solgun ve anam gibi kırmızı yanaklarına
نَعَمْ سَرَى طَيْفُ مَنْ أَهْوَى فَأَرَّقَنِي
وَالْحُبُّ يَعْتَرِضُ اللَّذَّاتِ بِالْأَلَمِ
8. Evet, sevdiğim kişinin hayali gece bana geldi ve uyuyamadım,
Ah, aşk acılarıyla zevkin tadına varmayı nasıl da engelliyor!
يَا لَائِمِي فِي الْهَوَى الْعُذْرِيِّ مَعْذِرَةً
مِنِّي إِلَيْكَ وَلَوْ أَنْصَفْتَ لَمْ تَلُمِ
9. Ey beni bu saf sevgimden dolayı azarlayan, özrümü kabul et
Eğer gerçekten adil olsaydın, beni hiç azarlamazdın
عَدَتْكَ حَالِيَ لَا سِرِّي بِمُسْتَتِرٍ
عَنِ الْوُشَاةِ وَلَا دَائِي بِمُنْحَسِمِ
10. Umarım siz de benim gibi bir durumdan kurtulursunuz! Sırrım gizlenemez
Muhaliflerimden, ne de hastalığımın bir sonu olacak
مَحَّضْتَنِي النُّصْحَ لَكِنْ لَسْتُ أَسْمَعُهُ
إِنَّ الْمُحِبَّ عَنِ الْعُذَّالِ فِي صَمَمِ
11. Bana içtenlikle öğüt verdin, ama ben duymadım,
Aşık, kendisini suçlayanlara karşı oldukça sağırdır
إِنِّي اتَّهَمْتُ نَصِيحَ الشَّيْبِ فِي عَذَلٍ
وَالشَّيْبُ أَبْعَدُ فِي نُصْحٍ عَنِ التُّهَمِ
12. Kendi ak saçlarımın beni azarlamasından bile kuşkulandım,
Yaşlılığın ve ak saçların öğütlerinin kuşkudan uzak olduğunu bildiğim zaman
اَلْفَصْلُ الثَّانِي فِي الْحَذِيرِ مِنْ هَوَى النَّفْسِ
İkinci Bölüm
Benliğin Kaprisleri Hakkında Bir Uyarı
فَإِنَّ أَمَّارَتيِ بِالسُّوءِ مَا اتَّعَظَتْ
مِنْ جَهْلِهَا بِنَذِيرِ الشَّيْبِ وَالْهَرَمِ
13. Aptal ve umursamaz benliğim uyarılara kulak asmayı reddetti
Ak saçların ve yaşlılığın başlangıcını müjdeledi
وَلَا أَعَدَّتْ مِنَ الْفِعْلِ الْجَمِيلِ قِرَى
ضَيْفٍ أَلَمَّ بِرَأْسِي غَيْرَ مُحْتَشِمِ
14. Haber vermeden başıma üşüşen bu misafiri
gerektiği gibi ağırlamak için hiçbir iyi iş hazırlamamıştı.
لَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنِّي مَا أُوَقِّرُهُ
كَتَمْتُ سِرًّا بَدَا ليِ مِنْهُ بِالْكَتَمِ
15. Onu onurla kabul edemeyeceğimi bilseydim
sırrımı ondan boya ile gizlerdim.
مَنْ لِي بِرَدِّ جِمَاحٍ مِنْ غَوَايَتِهَا
كَمَا يُرَدُّ جِمَاحُ الْخَيْلِ بِاللُّجُمِ
16. Vahşi atların dizginler ve dizginlerle dizginlendiği gibi, inatçı ruhumu yollarının yanlışlığından kim alıkoyabilir,
?
فَلَا تَرُمْ بِالْمَعَاصِي كَسْرَ شَهْوَتِهَا
إِنَّ الطَّعَامَ يُقَوِّي شَهْوَةَ النَّهِمِ
17. Günaha daha fazla dalarak arzuları kırmayı amaçlamayın,
Oburun açgözlülüğü yalnızca [the sight of] yiyecekle artar
وَالنَّفْسُ كَالطِّفْلِ إِنْ تُهْمِلْهُ شَبَّ عَلَى
حُبِّ الرَّضَاعِ وَإِنْ تَفْطِمْهُ يَنْفَطِمِ
18. Benlik bir bebek gibidir, eğer uygun bakımını ihmal ederseniz
hala emmeyi severek büyüyecektir; ama onu sütten kestiğinizde sütten kesilecektir
فَاصْرِفْ هَوَاهَا وَحَاذِرْ أَنْ تُوَلِّيَهُ
إِنَّ الْهَوَى مَا تَوَلَّى يُصْمِ أَوْ يَصِمِ
19. Bu yüzden tutkularınızı bir kenara bırakın, onların sizi ele geçirmesine izin vermekten sakının.
Çünkü tutku üstünlüğü ele geçirdiğinde ya öldürür ya da onursuzluk getirir.
وَرَاعِهَا وَهْيَ فِي الْأَعْمَالِ سَائِمَةٌ
وَإِنْ هِيَ اسْتَحْلَتِ الْمَرْعَى فَلَا تُسِمِ
20. Eylem tarlasında otlarken ona göz kulak ol
otlağı çok hoş bulursa denetimsiz otlamasına izin verme.
كَمْ حَسَّنَتْ لَذَّةً لِلْمَرْءِ قَاتِلَةً
مِنْ حَيْثُ لَمْ يَدْرِ أَنَّ السُّمَّ فِي الدَّسَمِ
21. Aslında ölümcül olan bir zevk ne kadar çok iyi görünmüştür,
Yağın içinde zehir olabileceğini bilmeyen birine
وَاخْشَ الدَّسَائِسَ مِنْ جُوعٍ وَمِنْ شِبَعٍ
فَرُبَّ مَخْمَصَةٍ شَرٌّ مِنَ التُّخَمِ
22. Açlık ve tokluk tuzaklarına dikkat edin,
Çünkü boş bir mide aşırı yemekten daha kötü olabilir
وَاسْتَفْرِغِ الدَّمْعَ مِنْ عَيْنٍ قَدِ امْتَلَأَتْ
مِنَ الْمَحَارِمِ وَالْزَمْ حِمْيَةَ النَّدَمِ
23. Yasak şeylere doymuş gözlerin gözyaşlarını sil,
Ve bundan böyle tek diyetin pişmanlık olsun
وَخَالِفِ النَّفْسَ وَالشَّيْطَانَ وَاعْصِهِمَا
وَإِنْ هُمَا مَحَضَاكَ النُّصْحَ فَاتَّهِمِ
24. Nefse ve şeytana karşı çıkın - ve onlara meydan okuyun,
Size tavsiye vermeye çalışırlarsa, şüpheyle yaklaşın
وَلَا تُطِعْ مِنْهُمَا خَصْمًا وَلَا حَكَمًا
فَأَنْتَ تَعْرِفُ كَيْدَ الْخَصْمِ وَالْحَكَمِ
25. İster karşı çıksınlar ister tahkime gelsinler, onlara asla itaat etme.
Çünkü hem karşı çıkanların hem de hakemlerin hilelerini artık biliyorsun.
أَسْتَغْفِرُ اللهَ مِنْ قَوْلٍ بِلَا عَمَلٍ
لَقَدْ نَسَبْتُ بِهِ نَسْلًا لِذِي عُقُمِ
26. Yapmadığım şeyleri söylediğim için Allah'tan bağışlanma diliyorum.
Sanki kısır birine soy isnat ediyormuşum gibi.
أَمَرْتُكَ الْخَيْرَ لَكِنْ مَا ائْتَمَرْتُ بِهِ
وَمَا اسْتَقَمْتُ فَمَا قَوْليِ لَكَ اسْتَقِمِ
27. Size iyi olmanızı emrettim, ama sonra kendi öğüdümü dinlemedim
kendim dürüst değildim, öyleyse size "Dürüst olun!" dememin ne anlamı var?
وَلَا تَزَوَّدْتُ قَبْلَ الْمَوْتِ نَافِلَةً
وَلَمْ أُصَلِّ سِوَى فَرْضٍ وَلَمْ أَصُمِ
28. Ölüm gelip beni almadan önce nafile namaz kılmadım
farzdan fazla ne namaz kıldım ne de oruç tuttum.
الْفَصْلُ الثَّالِثُ فِي مَدْحِ النَّبِيِّ ﷺ
Üçüncü Bölüm
Peygamber'e Övgü ﷺ
ظَلَمْتُ سُنَّةَ مَنْ أَحْيَا الظَّلَامَ إِلَى
أَنِ اشْتَكَتْ قَدَمَاهُ الضُّرَّ مِنْ وَرَمِ
29. Geceleyin namaz kılanın yoluna haksızlık ettim
Ta ki ayakları ağrıdan ve şişlikten şikayet edinceye kadar
وَشَدَّ مِنْ سَغَبٍ أَحْشَاءَهُ وَطَوَى
تَحْتَ الْحِجَارَةِ كَشْحًا مُتْرَفَ الْأَدَمِ
30. Açlığının şiddetine karşı iç organlarını bağlarken
Narin tenini beline bağladığı taşın altında saklıyordu
وَرَاوَدَتْهُ الْجِبَالُ الشُّمُّ مِنْ ذَهَبٍ
عَنْ نَفْسِهِ فَأَرَاهَا أَيَّمَا شَمَمِ
31. Yüksek altın dağları onu ayartmaya çalıştı
Ama o da onlara yücelmenin gerçek anlamını gösterdi
وَ أَكَّدَتْ زُهْدَهُ فِيهَا ضَرُورَتُهُ
إِنَّ الضَّرُورَةَ لَا تَعْدُو عَلَى الْعِصَمِ
32. Kanaatkârlık ve muhtaçlık durumu onun dünyevi kaygılara kayıtsızlığını teyit etmekten başka bir işe yaramadı.
Çünkü korkunç ihtiyaçlar bile böylesine kusursuz bir erdeme saldıramaz.
وَكَيْفَ تَدْعُو إِلَى الدُّنْيَا ضَرُورَةُ مَنْ
لَولَاهُ لَمْ تُخْرَجِ الدُّنْيَا مِنَ الْعَدَمِ
33. Böyle bir kişinin şiddetli ihtiyacı onu nasıl dünyaya çekebilir
O olmasaydı dünya yokluktan asla ortaya çıkmazdı?
مُحَمَّدٌ سَيِّدُ الْكَوْنَيْنِ وَالثَّقَلَيْـ
ـنِ وَالْفَرِيقَيْنِ مِنْ عُرْبٍ وَمِنْ عَجَمِ
34. Muhammed ﷺ iki dünyanın efendisidir, cinlerin efendisidir ve [men,]
ve iki grubun, Arapların ve Arap olmayanların efendisidir
نَبِيُّنَا الْآمِرُ النَّاهِي فَلَا أَحَدٌ
أَبَرَّ فِي قَوْلِ لَا مِنْهُ وَلَا نَعَمِ
35. İyiliği emreden ve kötülükten men eden Peygamberimiz
'Evet' de olsa 'hayır' da olsa sözünde daha doğru kimse yoktur.
هُوَ الْحَبِيبُ الَّذِي تُرْجَى شَفَاعَتُهُ
لِكُلِّ هَوْلٍ مِنَ الْأَهْوَالِ مُقْتَحَمِ
36. O, şefaati umulan sevgili olandır
Bizi fırtınaya sürükleyen tüm korkunç şeylere karşı
دَعَا إِلَى اللهِ فَالْمُسْتَمْسِكُونَ بِهِ
مُسْتَمْسِكُونَ بِحَبْلٍ غَيْرِ مُنْفَصِمِ
37. O, insanları Allah'a çağırdı; artık ona sarılanlar
kopmayacak bir ipe sarılmış olurlar.
فَاقَ النَّبِيِّينَ فِي خَلْقٍ وَفِي خُلُقٍ
وَلَمْ يُدَانُوهُ فِي عِلْمٍ وَلَا كَرَمِ
38. Hem biçim hem de asil karakter olarak diğer peygamberleri aştı
Ve hiçbiri bilgide ya da saf cömertlikte ona yaklaşamadı.
وَكُلُّهُمْ مِنْ رَسُولِ اللهِ مُلْتَمِسٌ
غَرْفًا مِنَ الْبَحْرِ أَوْ رَشْفًا مِنَ الدِّيَمِ
39. Hepsi de Allah'ın Resûlü'nden bir avuç su
O'nun okyanusundan bir damla su O'nun bitmez tükenmez yağmurundan bir damla su isterler.
وَوَاقِفُونَ لَدَيْهِ عِنْدَ حَدِّهِمِ
مِنْ نُقْطَةِ الْعِلْمِ أَوْ مِنْ شَكْلَةِ الْحِكَمِ
40. Hepsi kendi ölçülerine göre onun önünde dururlar
Bilgisine aksan noktaları ya da bilgeliğine sesli harf işaretleri gibi
فَهْوَ الَّذِي تَمَّ مَعْنَاهُ وَصُورَتُهُ
ثُمَّ اصْطَفَاهُ حَبِيبًا بَارِئُ النَّسَمِ
41. O, anlamın ve biçimin kendisinde mükemmelleştiği kişidir.
Ve sonra tüm insanlığı yaratan, onu sevgilisi olarak seçti.
مُنَزَّهٌ عَنْ شَرِيكٍ فِي مَحَاسِنِهِ
فَجَوْهَرُ الْحُسْنِ فِيهِ غَيْرُ مُنْقَسِمِ
42. Erdemleri bakımından eşi benzeri yoktur
Çünkü onda mükemmelliğin özü bölünmezdir.
دَعْ مَا ادَّعَتْهُ النَّصَارَى فِي نَبِيِّهِمِ
وَاحْكُمْ بِمَا شِئْتَ مَدْحًا فِيهِ وَاحْتَكِمِ
43. Hıristiyanların Peygamberleri hakkında ileri sürdükleri şeyleri bırakın
Onu övmek için dilediğinizi söyleyebilirsiniz.
وَانْسُبْ إِلَى ذَاتِهِ مَا شِئْتَ مِنْ شَرَفٍ
وَانْسُبْ إِلَى قَدْرِهِ مَا شِئْتَ مِنْ عِظَمِ
44. Onun özüne dilediğin soyluluğu
Rütbesine de dilediğin yüceliği yakıştırabilirsin.
فَإِنَّ فَضْلَ رَسُولِ اللهِ لَيْسَ لَهُ
حَدٌّ فَيُعْرِبَ عَنْهُ نَاطِقٌ بِفَمِ
45. Gerçekten de Allah'ın Elçisi'nin yüksek faziletinin
bir insanın diliyle ifade edilebilecek en uzak sınırı yoktur.
لَوْ نَاسَبَتْ قَدْرَهُ آيَاتُهُ عِظَمًا
أَحْيَا اسْمُهُ حِينَ يُدْعَى دَارِسَ الرِّمَمِ
46. Mucizeleri de rütbesi kadar güçlü olsaydı
sadece adının duyulması bile ölü kemikleri canlandırırdı.
لَمْ يَمْتَحِنَّا بِمَا تَعْيَا الْعُقُولُ بِهِ
حِرْصًا عَلَيْنَا فَلَمْ نَرْتَبْ وَلَمْ نَهِمِ
47. Aklımızı yoracak şeylerle bizi sınamadı
bizi düşündüğü için şüpheye ya da şaşkınlığa düşmememiz için
أَعْيَا الْوَرَى فَهْمُ مَعْنَاهُ فَلَيْسَ يُرَى
فِي الْقُرْبِ وَالْبُعْدِ فِيهِ غَيْرُ مُنْفَحِمِ
48. İnsanoğlu onun gerçek özünü kavrayamaz
Yakın uzak herkes şaşkındır.
كَالشَّمْسِ تَظْهَرُ لِلْعَيْنَيْنِ مِنْ بُعُدٍ
صَغِيرَةً وَتُكِلُّ الطَّرْفَ مِنْ أَمَمِ
49. Uzaktan çıplak göze küçük görünen güneş gibi
yakından ise görüşü karartacak ve gözleri kamaştıracaktır.
وَكَيْفَ يُدْرِكُ فِي الدُّنْيَا حَقِيقَتَهُ
قَوْمٌ نِيَامٌ تَسَلَّوْا عَنْهُ بِالْحُلُمِ
50. Uykuda olan insanlar rüyalarıyla ondan uzaklaşırken
bu dünyada onun gerçekliğini nasıl algılayabilirler?
فَمَبْلَغُ الْعِلْمِ فِيهِ أَنَّهُ بَشَرٌ
وَأَنَّهُ خَيْرُ خَلْقِ اللهِ كُلِّهِمِ
51. Onun hakkında bildiklerimiz, bir insan olduğu
ve Allah'ın yarattıklarının en hayırlısı olduğudur.
وَكُلُّ آيٍ أَتَى الرُّسْلُ الْكِرَامُ بِهَا
فَإِنَّمَا اتَّصَلَتْ مِنْ نُورِهِ بِهِمِ
52. Resuller tarafından getirilen her mucize
onlara sadece onun nuru aracılığıyla bağlanmıştır.
فَإِنَّهُ شَمْسُ فَضْلٍ هُمْ كَوَاكِبُهَا
يُظْهِرْنَ أَنْوَارَهَا لِلنَّاسِ فِي الظُّلَمِ
53. Muhakkak ki o, bir lütuf güneşidir; onlar da onun gezegenleridir.
Karanlıklar içindeki insanlara ışıklarını gösterirler.
أَكْرِمْ بِخَلْقِ نَبِيٍّ زَانَهُ خُلُقٌ
بِالْحُسْنِ مُشْتَمِلٍ بِالْبِشْرِ مُتَّسِمِ
54. Mükemmel karakterle bezenmiş bir Peygamberin yaratılışı ne kadar cömerttir!
Çok güzel ve parlak yüzlü
كَالزَّهْرِ فِي تَرَفٍ وَالْبَدْرِ فِي شَرَفٍ
وَالْبَحْرِ فِي كَرَمٍ وَالدَّهْرِ فِي هِمَمِ
55. Tazelikte bir çiçek ve yücelikte bir dolunay gibi,
Saf cömertlikte bir okyanus gibi ve azmin gücünde zamanın kendisi gibi
كَأَنَّهُ وَهْوَ فَرْدٌ مِنْ جَلَالَتِهِ
فِي عَسْكَرٍ حِينَ تَلْقَاهُ وَفِي حَشَمِ
56. Yalnızken bile heybetli duruşundan
sanki büyük bir ordunun ve maiyetin arasındaymış gibi görünüyordu.
كَأَنَّمَا اللُّؤْلُؤُ الْمَكْنُونُ فِي صَدَفٍ
مِنْ مَعْدِنَيْ مَنْطِقٍ مِنْهُ وَمُبْتَسَمِ
57. Sanki kabuklarında korunan parlayan inciler
hem konuşmasından hem de ışıltılı gülümsemesinden ortaya çıkıyordu
لَا طِيبَ يَعْدِلُ تُرْبًا ضَمَّ أَعْظُمَهُ
طُوبَى لِمُنْتَشِقٍ مِنْهُ وَمُلْتَثِمِ
58. Hiçbir parfüm onun asil suretini taşıyan toprağınkiyle boy ölçüşemez.
O kutsanmış toprağı koklayan ya da öpen kişi için ne büyük mutluluk!
الْفَصْلُ الرَّابِعُ فِي مَوْلِدِهِ ﷺ
Dördüncü Bölüm
Doğumunda ﷺ
أَبَانَ مَوْلِدُهُ عَنْ طِيبِ عُنْصُرِهِ
يَا طِيبَ مُبْتَدَإٍ مِنْهُ وَمُخْتَتَمِ
59. Doğumu, kökeninin saflığını açıkça ortaya koydu,
Ey başlangıcı ve sonu ne kadar saf!
يَوْمٌ تَفَرَّسَ فِيهِ الْفُرْسُ أَنَّهُمُ
قَدْ أُنْذِرُوا بِحُلُولِ الْبُؤْسِ وَالنِّقَمِ
60. O gün Persler
sefalet ve felaketlerin başlangıcı konusunda uyarıldıklarını anladılar
وَبَاتَ إِيوَانُ كِسْرَى وَهْوَ مُنْصَدِعٌ
كَشَمْلِ أَصْحَابِ كِسْرَى غَيْرَ مُلْتَئِمِ
61. O gece Chosroes'in kemerinde bir çatlak belirdi
Tıpkı halkının birlik ve beraberliğinin sonsuza dek kaybolduğu gibi
وَالنَّارُ خَامِدَةُ الْأَنْفَاسِ مِنْ أَسَفٍ
عَلَيْهِ وَالنَّهْرُ سَاهِي الْعَيْنِ مِنْ سَدَمِ
62. Ateş, kaybın acısıyla son nefesini verdi,
Ve nehir üzüntüden rotasından saptı
وَسَاءَ سَاوَةَ أَنْ غَاضَتْ بُحَيْرَتُهَا
وَرُدَّ وَارِدُهَا بِالْغَيْظِ حِينَ ظَمِي
63. Sawa gölünün suları çekildikçe sıkıntıya düştü
Ve ondan içmeye gelenler susuzluktan kudurarak geri döndü
كَأَنَّ بِالنَّارِ مَا بِالْمَاءِ مِنْ بَلَلٍ
حُزْنًا وَبِالْمَاءِ مَا بِالنَّارِ مِنْ ضَرَمِ
64. Sanki kederden ateş suyun ıslaklığına bürünmüştü,
Ve su ateşin yakıcı kuruluğuna bürünmüştü
وَالْجِنُّ تَهْتِفُ وَالْأَنْوَارُ سَاطِعَةٌ
وَالْحَقُّ يَظْهَرُ مِنْ مَعْنًى وَمِنْ كَلِمِ
65. Cinler feryat ediyor, ışıklar yanıp sönüyordu.
Gerçek, hem söz hem de anlam olarak açıklanmıştı.
عَمُوا وَصَمُّوا فَإِعْلَانُ الْبَشَائِرِ لَمْ
تُسْمَعْ وَبَارِقَةُ الْإِنْذَارِ لَمْ تُشَمِ
66. Ama Persler kör ve sağır oldukları için mutlu haberi duymadılar
uyarı işaretlerinin parıltısını da görmediler.
مِنْ بَعْدِ مَا أَخْبَرَ الْأَقْوَامَ كَاهِنُهُمْ
بِأَنَّ دِينَهُمُ الْمُعْوَجَّ لَمْ يَقُمِ
67. İnsanların kendi kahinleri onlara
çarpık eski dinlerinin devam edemeyeceğini söyledikten sonra bile
وَبَعْدَ مَا عَايَنُوا فِي الْأُفْقِ مِنْ شُهُبٍ
مُنْقَضَّةٍ وَفْقَ مَا فِي الْأَرْضِ مِنْ صَنَمِ
68. Ve ufukta kayan yıldızları gördükten sonra
tıpkı putların yeryüzüne düşmesi gibi göklerden düşüyorlardı.
حَتَّى غَدَا عَنْ طَرِيقِ الْوَحْيِ مُنْهَزِمٌ
مِنَ الشَّيَاطِينِ يَقْفُوا إِثْرَ مُنْهَزِمِ
69. Until even the devils were routed, fleeing from the path of revelation,
Following after others as they fled
كَأَنَّهُمْ هَرَبًا أَبْطَالُ أَبْرَهَةٍ
أَوْ عَسْكَرٌ بِالْحَصَى مِنْ رَاحَتَيْهِ رُمِي
70. Tıpkı Ebrehe'nin savaşçıları gibi kaçıyorlardı
Ya da Peygamber'in kendi elinden atılan çakıl taşlarıyla dağılan ordu gibi
نَبْذًا بِهِ بَعْدَ تَسْبِيحٍ بِبَطْنِهِمَا
نَبْذَ الْمُسَبِّحِ مِنْ أَحْشَاءِ مُلْتَقِمِ
71. Allah'ı tesbih ettikten sonra avucunun içine atılır,
Rabbini tesbih edenin balinanın karnından dışarı atıldığı gibi
الْفَصْلُ الْخَامِسُ فِي مُعْجِزَاتِهِ ﷺ
Beşinci Bölüm
Onun Elinden Gelen Mucizeler Üzerine ﷺ
جَاءَتْ لِدَعْوَتِهِ الْأَشْجَارُ سَاجِدَةً
تَمْشِي إِلَيْهِ عَلَى سَاقٍ بِلَا قَدَمِ
72. O seslenince ağaçlar secde ederek yanına geldiler.
Ayakları olmayan gövdeleri üzerinde ona doğru yürüyorlardı.
كَأَنَّمَا سَطَرَتْ سَطْرًا لِمَا كَتَبَتْ
فُرُوعُهَا مِنْ بَدِيعِ الْخَطِّ بِاللَّقَمِ
73. Sanki güzel bir kaligrafinin satırlarını yazmışlar gibi
Dallarıyla yol boyunca
مِثْلَ الْغَمَامَةِ أَنَّى سَارَ سَائِرَةً
تَقِيهِ حَرَّ وَطِيسٍ لِلْهَجِيرِ حَمِي
74. Gittiği her yerde onunla birlikte hareket eden bulut gibi
Onu öğle sıcağının kızgın fırınından koruyan
أَقْسَمْتُ بِالْقَمَرِ الْمُنْشَقِّ إِنَّ لَهُ
مِنْ قَلْبِهِ نِسْبَةً مَبْرُورَةَ الْقَسَمِ
75. İkiye bölünmüş [Lord of the] aya yemin ederim ki,
Şüphesiz onun kalbiyle bir bağlantısı vardır, gerçek ve kutsanmış bir yemin
وَمَا حَوَى الْغَارُ مِنْ خَيْرٍ وَمِنْ كَرَمٍ
وَكُلُّ طَرْفٍ مِنَ الْكُفَّارِ عَنْهُ عَمِي
76. Ve mağaranın kuşattığı mükemmellik ve asalet sayesinde
İnkârcıların bütün bakışları onu görmezden gelirken
فَالصِّدْقُ فِي الْغَارِ وَالصِّدِّيقُ لَمْ يَرِمَا
وَهُمْ يَقُولُونَ مَا بِالْغَارِ مِنْ أَرِمِ
77. Doğru olanla doğru sözlü olan mağarada kaldılar.
Dışarıdakiler birbirlerine, "Bu mağarada kimse yok" diyorlardı.
ظَنُّوا الْحَمَامَ وَظَنُّوا الْعَنْكَبُوتَ عَلَى
خَيْرِ الْبَرِيَّةِ لَمْ تَنْسُجْ وَلَمْ تَحُمِ
78. Bir güvercinin koruma sağlamak için havada asılı kalacağından
Ya da bir örümceğin Yaratılışın En İyisine yardım etmek için ağını öreceğinden şüphelenmediler.
وِقَايَةُ اللهِ أَغْنَتْ عَنْ مُضَاعَفَةٍ
مِنَ الدُّرُوعِ وَعَنْ عَالٍ مِنَ الْأُطُمِ
79. Allah'ın şefkati ve sığınağı onu
korunmak için zırhlara ve kalelere başvurma ihtiyacından kurtardı.
مَا سَامَنِي الدَّهْرُ ضَيْمًا وَاسْتَجَرْتُ بِهِ
إِلَّا وَنِلْتُ جِوَارًا مِنْهُ لَمْ يُضَمِ
80. Ne zaman zaman bana adaletsiz davrandıysa ve sığınmak için ona
döndüysem, her zaman onun yanında zarar görmeden güvenlik buldum
وَلَا الْتَمَسْتُ غِنَى الدَّارَيْنِ مِنْ يَدِهِ
إِلَّا اسْتَلَمْتُ النَّدَى مِنْ خَيْرِ مُسْتَلَمِ
81. Ve asla onun elinden iki dünyanın servetini istemedim,
Verenlerin en iyisinden açık elli cömertlik almadan
لَا تُنْكِرِ الْوَحْيَ مِنْ رُؤْيَاهُ إِنَّ لَهُ
قَلَبًا إِذَا نَامَتِ الْعَيْنَانِ لَمْ يَنَمِ
82. Rüyalarında aldığı vahiyleri inkâr etme.
Çünkü gözleri uyusa da kalbi hiç uyumazdı.
وَذَاكَ حِينَ بُلُوغٍ مِنْ نُبُوَّتِهِ
فَلَيْسَ يُنْكَرُ فِيهِ حَالُ مُحْتَلِمِ
83. Bu, onun peygamberliğe eriştiği zamandı.
Çünkü erginlik çağına erişen kişinin rüyaları yalanlanamaz.
تَبَارَكَ اللهُ مَا وَحْيٌ بِمُكْتَسَبٍ
وَلَا نَبيٌّ عَلَى غَيْبٍ بِمُتَّهَمِ
84. Tanrı'ya şükürler olsun! Vahiy sonradan kazanılan bir şey değildir
bir peygamberin gayba ilişkin bilgisinden de kuşku duyulmamalıdır
كَمْ أَبْرَأَتْ وَصِبًا بِاللَّمْسِ رَاحَتُهُ
وَأَطْلَقَتْ أَرِبًا مِنْ رِبْقَةِ اللَّمَمِ
85. Onun elinin dokunuşuyla kaç hasta iyileşti
Ve günahlarının ilmiğiyle neredeyse delirmek üzere olan kaç kişi özgürlüğüne kavuştu
وَأَحْيَتِ السَّنَةَ الشَّهْبَاءَ دَعْوَتُهُ
حَتَّى حَكَتْ غُرَّةً فِي الْأَعْصُرِ الدُّهُمِ
86. Onun yakarışı çorak ve kurak bir yılda yeni bir yaşam getirdi
öyle ki karanlık yılların arasında bir atın alnındaki güzel beyaz alev gibi göze çarpıyordu
بِعَارِضٍ جَادَ أَوْ خِلْتَ الْبِطَاحَ بِهَا
سَيْبٌ مِنَ الْيَمِّ أَوْ سَيْلٌ مِنَ الْعَرِمِ
87. Bulutlar yağmur yağdırdı, öyle ki
vadinin açık denizden ya da Arim'in patlayan barajından sularla dolup taştığını sanırdınız.
الْفَصْلُ السَّادِسُ فِي شَرَفِ الْقُرآنِ وَمَدْحِهِ
Altıncı Bölüm
Kur'an'ın Asaleti ve Övgüsü Üzerine
دَعْنِي وَوَصْفِيَ آيَاتٍ لَهُ ظَهَرَتْ
ظُهُورَ نَارِ الْقِرَى لَيْلًا عَلَى عَلَمِ
88. Size ona görünen işaretleri tarif etmeme izin verin
Misafirleri karşılamak için yüksek tepelerde geceleri yakılan fenerler gibi açıkça görülebilir
فَالدُّرُّ يَزْدَادُ حُسْنًا وَهْوَ مُنْتَظِمٌ
وَلَيْسَ يَنْقُصُ قَدْرًا غَيْرَ مُنْتَظِمِ
89. Bir incinin güzelliği diğerlerinin arasına dizildiğinde artsa da
tek başına dizilmediğinde değeri azalmaz
فَمَا تَطَاوُلُ آمَالِ الْمَدِيحِ إِلَى
مَا فِيهِ مِنْ كَرَمِ الْأَخْلَاقِ وَ الشِّيَمِ
90. Onu övmeye çalışan kişi
onun asil özelliklerinin ve niteliklerinin hakkını vermeyi nasıl umabilir?
آيَاتُ حَقٍّ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثَةٌ
قَدِيمَةٌ صِفَةُ الْمَوْصُوفِ بِالْقِدَمِ
91. Rahman'dan hakikat ayetleri - zaman içinde açığa çıktı,
Yine de Ebedi - Ezeli Olan'ın sıfatı
لَمْ تَقْتَرِنْ بِزَمَانٍ وَهْيَ تُخْبِرُنَا
عَنِ الْمَعَادِ وَعَنْ عَادٍ وَعَنْ إِرَمِ
92. Onlar zamana bağlı değildirler ve bize
Ahiret Günü'nü, Ad ve İrem'i müjdelerler.
دَامَتْ لَدَيْنَا فَفَاقَتْ كُلَّ مُعْجِزَةٍ
مِنَ النَّبِيِّينَ إِذْ جَاءَتْ وَلَمْ تَدُمِ
93. Zamanımıza kadar sürdüler ve diğer peygamberler tarafından getirilen
ama sürmeyen tüm mucizeleri geride bıraktılar.
مُحَكَّمَاتٌ فَمَا تُبْقِينَ مِنْ شُبَهٍ
لِذِي شِقَاقٍ وَمَا يَبْغِينَ مِنْ حَكَمِ
94. Ayetler o kadar açık ki, hiçbir belirsizlik kalmıyor
Tartışmacı için, ne de herhangi bir yargıca ihtiyaç duyuyorlar
مَا حُورِبَتْ قَطُّ إِلَّا عَادَ مِنْ حَرَبٍ
أَعْدَى الْأَعَادِي إِلَيْهَا مُلْقِيَ السَّلَمِ
95. Hiçbir amansız düşman onlara saldırmadı
Sonunda savaştan çekilmeden, barış için yalvarmadan
رَدَّتْ بَلَاغَتُهَا دَعْوَى مُعَارِضِهَا
رَدَّ الْغَيُورِ يَدَ الْجَانِي عَنِ الْحُرَمِ
96. Belagatleri, kendilerine karşı çıkan birinin iddiasını çürütür
Onurlu bir adamın saldırganın elini kutsal olandan uzak tutması gibi
لَهَا مَعَانٍ كَمَوْجِ الْبَحْرِ فِي مَدَدٍ
وَ فَوْقَ جَوْهَرِهِ فِي الْحُسْنِ وَالْقِيَمِ
97. Denizin hiç bitmeyen dalgaları gibi anlamlar içerirler
Ve güzellikleri ve değerleriyle mücevherlerinin çok ötesine geçerler
فَمَا تُعَدُّ وَلَا تُحْصَى عَجَائِبُهَا
وَلَا تُسَامُ عَلَى الْإِكْثَارِ بِالسَّأَمِ
98. Mucizeleri sayısız ve hesapsızdır,
Sürekli tekrarlanmaları da asla bıkkınlığa veya sıkılmaya yol açmaz
قَرَّتْ بِهَا عَيْنُ قَارِيهَا فَقُلْتُ لَهُ
لَقَدْ ظَفِرْتَ بِحَبْلِ اللهِ فَاعْتَصِمِ
99. Bunları okuyan kişi sevinçle doldu ve ona dedim ki,
'Gerçekten Allah'ın ipine sarıldın - öyleyse ona tutun.
إِنْ تَتْلُهَا خِيفَةً مِنْ حَرِّ نَارِ لَظَى
أَطْفَأْتَ حَرَّ لَظَى مِنْ وِرْدِهَا الشَّبِمِ
100. Eğer onları alevli ateşin hararetinden korkarak okursan
Sen onların serin ve tatlı sularıyla alevlerin hararetini söndürürsün.
كَأَنَّهَا الْحَوْضُ تَبْيَضُّ الْوُجُوهُ بِهِ
مِنَ الْعُصَاةِ وَقَدْ جَاؤُوهُ كَالْحُمَمِ
101. İtaatsizlerin yüzünü parlatan Hûd gibi
Hani onlar kömür gibi simsiyah yüzlerle gelmişlerdi.
وَكَالصِّرَاطِ وَكَالْمِيزَانِ مَعْدِلَةً
فَالْقِسْطُ مِنْ غَيْرِهَا فِي النَّاسِ لَمْ يَقُمِ
102. Siret gibi ve adalet terazisi gibi
insanlar arasında gerçek adalet başka hiçbir şeyden kurulamaz
لَا تَعْجَبَنْ لِحَسُودٍ رَاحَ يُنْكِرُهَا
تَجَاهُلًا وَهْوَ عَيْنُ الْحَاذِقِ الْفَهِمِ
103. Kıskanç bir kişi onları tanımayı reddederse şaşırmayın
Anlayabilecek durumda olsa bile cehaleti etkilemek
قَدْ تُنْكِرُ الْعَيْنُ ضَوْءَ الشَّمْسِ مِنْ رَمَدٍ
وَيُنْكِرُ الْفَمُ طَعْمَ الْمَاءِ مِنْ سَقَمِ
104. Çünkü göz iltihaplandığında güneşin ışığını reddedebilir,
Ve beden hasta olduğunda, ağız tatlı suyun tadından bile kaçınabilir.
الْفَصْلُ السَّابِعُ فِي إِسْرَائِهِ وَمِعْرَاجِهِ ﷺ
Yedinci Bölüm
Peygamber'in Gece Yolculuğu ve Miracı Üzerine ﷺ
يَا خَيْرَ مَنْ يَمَّمَ الْعَافُونَ سَاحَتَهُ
سَعْيًا وَفَوْقَ مُتُونِ الْأَيْنُقِ الرُّسُمِ
105. Ey bereket arayanların avlularına koştuklarının en hayırlısı
Yaya olarak ve yüklü develerin sırtında
وَمَنْ هُوَ الْآيَةُ الْكُبْرَى لِمُعْتَبِرٍ
وَمَنْ هُوَ النِّعْمَةُ الْعُظْمَى لِمُغْتَنِمِ
106. Ey algılayabilenler için en büyük işaret
yararlanmak isteyenler için en yüce nimet olan
سَرَيْتَ مِنْ حَرَمٍ لَيْلًا إِلَى حَرَمٍ
كَمَا سَرَى الْبَدْرُ فِي دَاجٍ مِنَ الظُّلَمِ
107. Geceleyin bir kutsal yerden diğerine seyahat ettiniz,
Tıpkı dolunayın zifiri karanlık gökyüzünde ilerlediği gibi
وَبِتَّ تَرْقَى إِلَى أَنْ نِلْتَ مَنْزِلَةً
مِنْ قَابِ قَوْسَيْنِ لَمْ تُدْرَكْ وَلَمْ تُرَمِ
108. O gece bir yakınlık makamına ulaşana kadar yükseldiniz
Sadece iki yay boyu uzakta, daha önce hiç ulaşılmamış ve hatta umulmamış bir makam
وَقَدَّمَتْكَ جَمِيعُ الْأَنْبِيَاءِ بِهَا
وَالرُّسْلِ تَقْدِيمَ مَخْدُومٍ عَلَى خَدَمِ
109. Böylece bütün Nebiler ve Resuller sana öncelik verdiler.
Bir efendinin kendisine hizmet edenlere önceliği
وَأَنْتَ تَخْتَرِقُ السَّبْعَ الطِّبَاقَ بِهِمْ
فِي مَوْكِبٍ كُنْتَ فِيهِ الصَّاحِبَ الْعَلَمِ
110. Onlarla birlikte Yedi Cenneti dolaştın
Ve sancak taşıyıcısıydın - alaylarına önderlik ediyordun
حَتَّى إِذَا لَمْ تَدَعْ شَأْوًا لِمُسْتَبِقٍ
مِنَ الدُّنُوِّ وَلَا مَرْقًى لِمُسْتَنِمِ
111. Ta ki yücelik ve yakınlık arayan için daha büyük bir hedef
yükselmek isteyen için de daha yüksek bir makam bırakmayana dek.
خَفَضْتَ كُلَّ مَقَامٍ بِالْإِضَافَةِ إِذْ
نُودِيتَ بِالرَّفْعِ مِثْلَ الْمُفْرَدِ الْعَلَمِ
112. Diğer tüm istasyonlar sizinkine kıyasla daha düşük görünüyordu
En yüksek terimlerle ilan edildiğiniz için - eşsiz olan
كَيْمَا تَفُوزَ بِوَصْلٍ أَيِّ مُسْتَتِرٍ
عَنِ الْعُيُونِ وَسِرٍّ أَيِّ مُكْتَتَمِ
113. Böylece
gözlerden saklı mükemmel bir yakınlık makamına ulaşır ve bütün yaratılıştan gizlenmiş bir sırrı elde edersiniz.
فَحُزْتَ كُلَّ فَخَارٍ غَيْرَ مُشْتَرَكٍ
وَجُزْتَ كُلَّ مَقَامٍ غَيْرَ مُزْدَحَمِ
114. Böylece eşi benzeri olmayan her mükemmelliğe ulaştın
Ve diğerlerinden uzakta, her makamdan tek başına geçtin
وَجَلَّ مِقْدَارُ مَا وُلِّيتَ مِنْ رُتَبٍ
وَعَزَّ إِدْرَاكُ مَا أُولِيتَ مِنْ نِعَمِ
115. Size bahşedilen rütbelerin ölçüsü gerçekten yücedir,
Size bahşedilen nimetler idrakin ötesindedir
بُشْرَى لَنَا مَعْشَرَ الْإِسْلَامِ إِنَّ لَنَا
مِنَ الْعِنَايَةِ رُكْنًا غَيْرَ مُنْهَدِمِ
116. Müjdeler olsun bize ey Müslümanlar topluluğu
Çünkü gerçekten bizim asla yıkılmayacak bir dayanağımız ve dayanağımız var.
لَمَّا دَعَا اللهُ دَاعِينَا لِطَاعَتِهِ
بِأَكْرَمِ الرُّسْلِ كُنَّا أَكْرَمَ الْأُمَمِ
117. Allah bizi kendisine itaate çağırana
Elçilerin en soylusu adını verince bundan böyle biz de halkların en soylusu olduk.
الْفَصْلُ الثَّامِنُ فِي جِهَادِ النَّبِيِّ ﷺ
Sekizinci Bölüm
Peygamber'in (s.a.a) Savaş Mücadelesi Üzerine
رَاعَتْ قُلُوبَ الْعِدَا أَنْبَاءُ بِعْثَتِهِ
كَنَبْأَةٍ أَجْفَلَتْ غُفْلًا مِنَ الْغَنَمِ
118. Onun yürüdüğü haberi düşmanın yüreğine korku saldı.
Tıpkı gafil keçilerin ani bir gürültüden ürkmesi gibi.
مَا زَالَ يَلْقَاهُمُ فِي كُلِّ مُعْتَرَكٍ
حَتَّى حَكَوْا بِالْقَنَا لَحْمًا عَلَى وَضَمِ
119. Onlarla her savaş alanında karşılaşmaya devam etti
Ta ki mızraklarla parçalanıncaya, kasaptaki et gibi oluncaya dek.
وَدُّوا الْفِرَارَ فَكَادُوا يَغْبِطُونَ بِهِ
أَشْلَاءَ شَالَتْ مَعَ الْعِقْبَانِ وَالرَّخَمِ
120. Kaçmak için can atıyor, neredeyse kıskanıyorlardı
Kartallar ve akbabalar tarafından taşınan cesetleri
تَمْضِي اللَّيَالِي وَلَا يَدْرُونَ عِدَّتَهَا
مَا لَمْ تَكُنْ مِنْ لَيَالِي الْأَشْهُرِ الْحُرُمِ
121. Geceler geçti, onlar sayamadılar,
Haram ayların geceleri gibi.
كَأَنَّمَا الدِّينُ ضَيْفٌ حَلَّ سَاحَتَهُمْ
بِكُلِّ قَرْمٍ إِلَى لَحْمِ الْعِدَا قَرِمِ
122. Sanki din avlularına gelmiş bir konukmuş gibi
Düşmanlarının etini parçalamaya hazır her cesur reisle
يَجُرُّ بَحْرَ خَمِيسٍ فَوْقَ سَابِحَةٍ
يَرْمِي بِمَوْجٍ مِنَ الْأَبْطَالِ مُلْتَطِمِ
123. Ardında hızlı atlara binmiş silahlı adamlardan oluşan bir deniz getirerek,
Çarpışan kargaşada cesur savaşçılardan oluşan dalgalar savurarak
مِنْ كُلِّ مُنْتَدِبٍ لِلّٰهِ مُحْتَسِبٍ
يَسْطُو بِمُسْتَأْصِلٍ لِلْكُفْرِ مُصْطَلِمِ
124. Her biri Allah'ın çağrısına cevap verir, O'nun rızasını arar
küfrü köklerinden söküp atmak için şiddetli bir saldırıya girişir.
حَتَّى غَدَتْ مِلَّةُ الْإِسْلَامِ وَهْيَ بِهِمْ
مِنْ بَعْدِ غُرْبَتِهَا مَوْصُولَةَ الرَّحِمِ
125. Ta ki İslam dini gelene kadar, onlar sayesinde
Anavatanından sürgün edildikten sonra bir kez daha akrabalarıyla birleşti
مَكْفُولَةً أَبَدًا مِنْهُمْ بِخَيْرِ أَبٍ
وَخَيْرِ بَعْلٍ فَلَمْ تَيْتَمْ وَلَمْ تَئِمِ
126. En iyi baba
Ve en mükemmel koca tarafından düşmanlarından korunduğu için ne yetim kaldı ne de dul
هُمُ الْجِبَالُ فَسَلْ عَنْهُمْ مُصَادِمَهُمْ
مَاذَا رَأَى مِنْهُمُ فِي كُلِّ مُصْطَدَمِ
127. Onlar dağlardı - onlara karşı savaşanlara sorun
her savaş alanında onlardan ne gördüklerini
وَسَلْ حُنَيْنًا وَسَلْ بَدْرًا وَسَلْ أُحُدًا
فُصُولَ حَتْفٍ لَهُمْ أَدْهَى مِنَ الْوَخَمِ
128. Huneyn'e sor, Bedir'e sor, Uhud'a sor; onlar için ölüm ve yıkım mevsimleri
ölümcül salgın hastalıklardan daha korkunçtur.
الْمُصْدِرِي الْبِيضِ حُمْرًا بَعْدَ مَا وَرَدَتْ
مِنَ الْعِدَا كُلَّ مُسْوَدٍّ مِنَ اللِّمَمِ
129. Parlatılmış kılıçları sönmüş ve kanlı döndü,
Düşmanlarının başlarındaki siyah kilitlerin altında derin içtikten sonra
وَالْكَاتِبِينَ بِسُمْرِ الْخَطِّ مَا تَرَكَتْ
أَقْلَامُهُمْ حَرْفَ جِسْمٍ غَيْرَ مُنْعَجِمِ
130. Mızrak yerine kamış kalemler kullanan yazarlar gibi
Kalemleri bedenlerin sivriltilmemiş ya da işaretlenmemiş hiçbir yerini bırakmadı
شَاكِي السِّلَاحِ لَهُمْ سِيمَا تُمَيِّزُهُمْ
وَالْوَرْدُ يَمْتَازُ بِالسِّيمَا عَنِ السَّلَمِ
131. Silahlarla donanmış olsalar da onları birbirinden ayıran özel bir nitelik vardı.
Tıpkı bir gülün dikenli selem ağacından belirli bir koku kalitesiyle ayrılması gibi
تُهْدِي إِلَيْكَ رِيَاحُ النَّصْرِ نَشْرَهُمُ
فَتَحْسَبُ الزَّهْرَ فِي الْأَكْمَامِ كُلَّ كَمِي
132. Zafer rüzgârları sana güzel kokularını sunarlar
Öyle ki sen onların her bir yiğidini tomurcuklanmış güzel bir çiçek sanırsın
كَأَنَّهُمْ فِي ظُهُورِ الْخَيْلِ نَبْتُ رُبًا
مِنْ شِدَّةِ الْحَزْمِ لَا مِنْ شَدَّةِ الْحُزُمِ
133. Sanki atlarına binmişler, bir yükseklikte açan çiçekler gibiydiler
Eyerlerinin gerginliğiyle değil, kararlılıklarının sağlamlığıyla tutundular oraya
طَارَتْ قُلُوبُ الْعِدَا مِنْ بَأْسِهِمْ فَرَقًا
فَمَا تُفَرِّقُ بَيْنَ الْبَهْمِ وَالْبُهَمِ
134. Düşman yürekler kargaşa içinde, onların kudretinden dehşete düşmüş,
Cesur savaşçıları koyun sürülerinden güçlükle ayırt edebiliyorlardı
وَمَنْ تَكُنْ بِرَسُولِ اللهِ نُصْرَتُهُ
إِنْ تَلْقَهُ الْأُسْدُ فِي آجَامِهَا تَجِمِ
135. Yardımları Allah'ın Elçisi'nden gelenler
inlerinde onlarla karşılaşan aslanların bile korkudan dilleri tutulurdu.
وَلَنْ تَرَى مِنْ وَلِيٍّ غَيْرَ مُنْتَصِرٍ
بِهِ وَلَا مِنْ عَدُوٍّ غَيْرَ مُنْقَصِمِ
136. Onun yardım etmediği bir dostunu asla göremezsin
Ne de yenilmemiş bir düşmanını
أَحَلَّ أُمَّتَهُ فِي حِرْزِ مِلَّتِهِ
كَاللَّيْثِ حَلَّ مَعَ الْأَشْبَالِ فِي أَجَمِ
137. Cemaatini dininin kalesi içinde kurdu,
Aslanın yavrularıyla birlikte inine yerleşmesi gibi
كَمْ جَدَّلَتْ كَلِمَاتُ اللهِ مِنْ جَدِلٍ
فِيهِ وَكَمْ خَصَمَ الْبُرْهَانُ مِنْ خَصِمِ
138. Allah'ın sözleri, kendisiyle mücadele edenleri ne çok yere serdi.
Apaçık delil, tartışmada hasımlarını ne çok yendi!
كَفَاكَ بِالْعِلْمِ فِي الْأُمِّيِّ مُعْجِزَةً
فِي الْجَاهِلِيَّةِ وَالتَّأْدِيبِ فِي الْيُتُمِ
139. Sizin için yeterli bir mucize - böyle bir bilgi
Cehalet Çağı'nda yaşayan ümmi birinde bulundu ve böyle bir incelik bir yetimde!
الْفَصْلُ التَّاسِعُ فِي تَوَسُّلٍ بِرَسُولِ اللهِ ﷺ
Dokuzuncu Bölüm
Peygamberimiz (sav) Aracılığıyla Şefaat İstemek Üzerine
خَدَمْتُهُ بِمَدِيحٍ أَسْتَقِيلُ بِهِ
ذُنُوبَ عُمْرٍ مَضَى فِي الشِّعْرِ وَالْخِدَمِ
140. Ona övgülerimle hizmet ettim, af diledim
Şiirle ve başkalarına hizmetle geçen bir hayatın günahları için
إِذْ قَلَّدَانِيَ مَا تُخْشَى عَوَاقِبُهُ
كَأَنَّنِي بِهِمَا هَدْيٌ مِنَ النَّعَمِ
141. Sonuçlarından korktuğum bu iki günahla süslenmiş
Sanki şimdi kurbanlık bir hayvanmışım gibi
أَطَعْتُ غَيَّ الصِّبَا فِي الْحَالَتَيْنِ وَمَا
حَصَلْتُ إِلَّا عَلَى الْآثَامِ وَالنَّدَمِ
142. Bu iki hatada da sadece gençliğin pervasız suçluluğunu takip ettim
Sonunda yanlış eylem ve pişmanlıktan başka bir şey elde etmedim
فَيَا خَسَارَةَ نَفْسٍ فِي تِجَارَتِهَا
لَمْ تَشْتَرِ الدِّينَ بِالدُّنْيَا وَلَمْ تَسُمِ
143. İşlemlerinde yalnızca kayıpla karşılaşan bir ruha ne yazık!
Bu dünyayı Gelecek'i güvence altına almak için kullanmadı, hatta müzakerelere başlamak için bile kullanmadı.
وَمَنْ يَبِعْ آجِلًا مِنْهُ بِعَاجِلِهِ
يَبِنْ لَهُ الْغَبْنُ فِي بَيْعٍ وَفِي سَلَمِ
144. Kim ahiretini dünya karşılığında satarsa
hem şimdiki hem de gelecekteki kazancında aldatılmış olduğunu yakında anlayacaktır.
إِنْ آتِ ذَنْبًا فَمَا عَهْدِي بِمُنْتَقِضٍ
مِنَ النَّبِيِّ وَلَا حَبْلِي بِمُنْصَرِمِ
145. Eğer bir günah işleyecek olursam, bu benim Peygamberle olan sözleşmemi
bozmaz ve onunla olan bağlantımı kesmez.
فَإِنَّ لِي ذِمَّةً مِنْهُ بِتَسْمِيَتِي
مُحَمَّدًا وَهْوَ أَوْفَى الْخَلْقِ بِالذِّمَمِ
146. Çünkü benim
Muhammed olarak adlandırılmamdan dolayı ondan bir koruma antlaşmam var ve o, emanetleri yerine getirmede tüm insanların en sadık olanıdır.
إِنْ لَمْ يَكُنْ فِي مَعَادِي آخِذًا بِيَدِي
فَضْلًا وَإِلَّا فَقُلْ يَا زَلَّةَ الْقَدَمِ
147. Kıyamet günü, eğer o
sırf iyilik olsun diye benim elimden tutmazsa o zaman: "Ne kötü bir son!" de.
حَاشَاهُ أَنْ يَحْرِمَ الرَّاجِي مَكَارِمَهُ
أَوْ يَرْجِعَ الْجَارُ مِنْهُ غَيْرَ مُحْتَرَمِ
148. Umutlu birini cömert armağanlarından yoksun bırakmak
ya da kendisine sığınan birini onurlu davranmadan geri çevirmek ondan uzak olsun.
وَمُنْذُ أَلْزَمْتُ أَفْكَارِي مَدَائِحَهُ
وَجَدْتُهُ لِخَلَاصِي خَيْرَ مُلْتَزِمِ
149. O zamandan beri bütün düşüncelerimi onu övmeye adadım
onu kurtuluşumun en iyi güvencesi olarak gördüm.
وَلَنْ يَفُوتَ الْغِنَى مِنْهُ يَدًا تَرِبَتْ
إَنَّ الْحَيَا يُنْبِتُ الْأَزْهَارَ فِي الْأَكَمِ
150. O'nun lütfu, tozlu ve yoksul bir eli bile yüzüstü bırakmaz.
Çünkü yağmur, en taşlı yamaçlarda bile çiçek açtırabilir.
وَلَمْ أُرِدْ زَهْرَةَ الدُّنْيَا الَّتيِ اقْتَطَفَتْ
يَدَا زُهَيْرٍ بِمَا أَثْنَى عَلَى هَرِمِ
151. Artık bu dünyanın çiçeklerine karşı bir arzum kalmadı.
Züheyr'in Harim'i övmek için topladığı çiçekler gibi.
الْفَصْلُ الْعَاشِرُ فِي الْمُنَاجَاةِ وَعَرْضِ الْحَاجَاتِ
Onuncu Bölüm
Samimi Sohbetler ve Sevilen Umutlar Üzerine
يَا أَكْرَمَ الْخَلْقِ مَا لِي مَنْ أَلُوذُ بِهِ
سِوَاكَ عِنْدَ حُلُولِ الْحَادِثِ الْعَمِمِ
152. Ey tüm Yaradılışın en Soylusu, Büyük Felaket bizi ele geçirdiğinde
senden başka kimin korumasını arayabilirim?
وَلَنْ يَضِيقَ رَسُولَ اللهِ جَاهُكَ بِي
إِذَا الْكَرِيمُ تَجَلَّى بِاسْمِ مُنْتَقِمِ
153. Ey Allah'ın Resûlü, senin yüce merteben benim arzumla eksilmez.
Cömert olan, intikam alıcı olarak ortaya çıkarsa
فَإِنَّ مِنْ جُودِكَ الدُّنْيَا وَضَرَّتَهَا
وَمِنْ عُلُومِكَ عِلْمَ اللَّوْحِ وَالْقَلَمِ
154. Şüphesiz bu dünya ve onun arkadaşı olan ahiret senin cömertliğindendir.
Ve senin ilminin bir kısmı da korunmuş levhayı ve kalemi bilmektir.
يَا نَفْسُ لَا تَقْنَطِي مِنْ زَلَّةٍ عَظُمَتْ
إِنَّ الْكَبَائِرَ فِي الْغُفْرَانِ كَاللَّمَمِ
155. Ey ruhum, çok büyük görünen bir hata yüzünden umutsuzluğa kapılma
Çünkü ilahi bağışlamayla büyük günahlar bile daha çok küçük hatalara benzer
لَعَلَّ رَحْمَةَ رَبِّي حِينَ يَقْسِمُهَا
تَأْتِي عَلَى حَسَبِ الْعِصْيَانِ فِي الْقِسَمِ
156. Belki de Rabbimin rahmeti
onu dağıttığında günahların büyüklüğüne göre paylaştırılacaktır.
يَا رَبِّ وَاجْعَلْ رَجَائِي غَيْرَ مُنْعَكِسٍ
لَدَيْكَ وَاجْعَلْ حِسَابِي غَيْرَ مُنْخَرِمِ
157. Ey Rabbim, Sana olan umutlarımın gerçekleşmeden geri dönmesine izin verme,
Ne de sağlam inancımın [of Your Goodness] karmakarışık olmasına izin verme
وَالْطُفْ بِعَبْدِكَ فِي الدَّارَيْنِ إِنَّ لَهُ
صَبْرًا مَتَى تَدْعُهُ الْأَهْوَالُ يَنْهَزِمِ
158. Kuluna hem bu dünyada hem de öteki dünyada merhamet et
Çünkü onun sabrı, korkunç korkularla çağrıldığında hemen yok olur.
وَأْذَنْ لِسُحْبِ صَلَاةٍ مِنْكَ دَائِمَةٍ
عَلَى النَّبِيِّ بِمُنْهَلٍّ وَمُنْسَجِمِ
159. Ve Senden bir rahmet bulutu
Peygamberin üzerine durmadan yağsın.
مَا رَنَّحَتْ عَذَبَاتِ الْبَانِ رِيحُ صَبًا
وَأَطْرَبَ الْعِيسَ حَادِي الْعِيسِ بِالنَّغَمِ
160. Doğu esintileri söğüt dallarını salladığı sürece,
Ve kervanbaşı beyaz develerini çağırır, şarkılarıyla onları sevindirir
Aşağıdaki yedi ayet orijinal Burda'da yer almamakla birlikte daha sonraki bir tarihte eklenmiştir
ثُمَّ الرِّضَا عَنْ أَبِي بَكْرٍ وَعَنْ عُمَرَ
وَعَنْ عَلِيٍّ وَعَنْ عُثْمَانَ ذِي الْكَرَمِ
Ebubekir ve Ömer'e
Ali ve Osman'a soylu ve cömert olanlara hoşnutluğunu bağışla.
وَالْآلِ وَالصَّحْبِ ثُمَّ التَّابِعِينَ فَهُمْ
أَهْلُ التُّقَى وَالنَّقَى وَالْحِلْمِ وَالْكَرَمِ
Ve ailesine, ashabına ve takipçilerine,
Çünkü onlar, Allah'a karşı gelmekten sakınan, temiz, hoşgörülü ve cömert kimselerdir.
يِا رَبِّ بِالْمُصْطَفَى بَلِّغْ مَقَاصِدَنَا
وَاغْفِرْ لَنَا مَا مَضَى يَا وَاسِعَ الْكَرَمِ
Ey Rabbim, Seçilmiş Olan adına, umduğumuz her şeye ulaşmamızı sağla,
Ve geçenler için bizi affet, ey Sınırsız Cömert Olan
وَاغْفِرْ إِلَهِي لِكُلِ الْمُسْلِمِينَ بِمَا
يَتْلُونَ فِي الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى وَفِي الْحَرَمِ
Ve ey Allah'ım, tüm Müslümanların yanlış eylemlerini bağışla,
Mescid-i Aksa'da ve Kadim Mabed'de okudukları ile
بِجَاهِ مَنْ بَيْتُهُ فِي طَيْبَةٍ حَرَمٌ
وَإِسْمُهُ قَسَمٌ مِنْ أَعْظَمِ الْقَسَمِ
Meskeni Tayba'da bir mabet olanın
Ve adı yeminlerin en büyüklerinden biri olanın rütbesiyle
وَهَذِهِ بُرْدَةُ الْمُخْتَارِ قَدْ خُتِمَتْ
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ فِي بَدْءٍ وَ فِي خَتَمِ
Seçilmiş Olan'ın bu Burda'sı artık tamamlandı,
Başlangıcı ve sonu için Allah'a hamd olsun
أَبْيَاتُهَا قَدْ أَتَتْ سِتِّينَ مَعْ مِائَةٍ
فَرِّجْ بِهَا كَرْبَنَا يَا وَاسِعَ الْكَرَمِ
Ayet sayısı yüz altmış,
Kolaylaştır onlarla tüm zorluklarımızı, ey Sınırsız Cömert Rabbimiz
İmam el-Busiri Hakkında
İmam el-Busiri‘nin tam adı Abu Abd-Allah Sharaf al-Din Muhammad ibn Sa’id al-Busiri al-Sanhaji idi. Kuzey Afrika Berberi Sanhaci kabilesinin önemli bir kolu olan Banu Habnum aşiretindendi. Hicri 608 / Miladi 1211 yılında günümüz kuzey Cezayir’inde küçük bir Akdeniz kasabası olan Dellys’de (Arapça: دلّس, Berberice: Delles) doğduğu bildirilmektedir. Hicri 691 / Miladi 1294 yılında vefat ettiği ve Mısır’ın İskenderiye kentinde gömülü olduğu bildirilmektedir.
İmam el-Busiri gençliğinde Kur’an-ı Kerim’i ezberledi ve İslami ilimleri takip etmek için Kahire’ye taşındı. Çalışmalarında mükemmelleşti ve kendi neslinin en önde gelen âlimlerinden biri oldu. Arap dili ve grameri, dilbilim, edebiyat, İslam tarihi, Kur’an tefsiri, kelam, mantık, münazara ve nebevi biyografi gibi çeşitli İslami ilimlerde uzmanlaştı. Öğrencileri arasında ünlü bir müfessir ve Arapça dilbilgisi uzmanı olan Ebu’l-Hayyan el-Garnati V ve İmam Muhammed bin Muhammed el-Ya’merî V – daha çok İmam Fethüddin ibn Seyyid en-Nas olarak bilinen, aynı zamanda Peygamber Muhammed’in biyografisiyle ünlü önde gelen bir hadis alimi.
Ruhani dönüşümü, rehberi olan ve onu Şadili Sufi Tarikatı’na kabul eden Şeyh Ebu el-Abbas el-Mursi V ‘in ellerinde gerçekleşmiştir. Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi, Şadili Yolu’nun kurucusu İmam Ebu’l-Hasan eş-Şadili’nin halefiydi . İmam el-Busiri’nin ünlü şiirlerinden biri aslında İmam Ebu’l-Hasan eş-Şedili’yi ve Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi’nin halefliğini över ve metheder.
İmam, rehberine son derece düşkündü. Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi, İmam el-Busiri’nin şiirlerine yansıyan karakterini ve doğal eğilimini etkilemede çok önemli bir rol oynamıştır. İmam el-Busiri, şeyhi vasıtasıyla, Şedili Yol’un odak noktası olan Peygamber’e (s.a.a) karşı muazzam bir sevgi, özlem ve bağlılık geliştirmiştir.
Rivayete göre İmam el-Busiri bir keresinde Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi, Şeyh İbn Ataullah el-İskenderi ve Şeyh İzzeddin ibn Abdülselam ile birlikteydi. Şeyh Ebu’l-Abbas’ın Şeyh İzzeddin’e döndüğü ve ona zamanının önde gelen alimi olacağını söylediği söylenir. Daha sonra Şeyh İbn Ataullah’a döndü ve ona Allah’ın kendisine büyük bir hikmet ihsan edeceğini bildirdi. Şeyh Ebu’l-Abbas son olarak İmam el-Busiri’ye döndü ve ona Allah’ın şiirlerini dünya çapında meşhur edeceğini söyledi.
Her üç öngörü de gerçekleşti. Şeyh İzzeddin dünyaca ünlü bir müçtehit, kelamcı, hukukçu ve kendi neslinin önde gelen Şafii otoritesi oldu. Şeyh İbn Ataullah el-İskenderi’nin eserleri, özellikle de Hikem’i, tasavvuf ilminde otorite haline geldi. Son olarak, İmam el-Busiri’nin Kaside-i Bürde’si dünyadaki en önemli şiir olarak tek başına durmaktadır.
İmam’ın ruhani yolculuğundaki aydınlanma anlarını vurgulayan birkaç örnek belgelenmiştir. Bunlardan belki de en önemlisi, bir aristokratı övmekle görevlendirildiği zaman meydana gelmiştir. Yola çıktığında tanımadığı bir adam ona yaklaşarak Peygamber Efendimizi (s.a.a) görüp görmediğini sormuş, o da olumsuz yanıt vermiştir. Tedirgin bir şekilde eve döndü ve neden Peygamber’i (s.a.a) görme nimetine hiç nail olmadığını sordu. Uykuya daldıktan sonra İmam el-Busiri rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. Uyandıktan sonra, bir daha asla başka bir aristokratı övmeyeceğine yemin etti.
İmam el-Busiri Hicri 653 / Miladi 1255 yılında haccetmiş ve bu süre zarfında ruhen daha da gelişmiştir. Bu durum eserlerine de yansımış, Hacc’a gitmeden önce, Hacc sırasında ve Hacc’dan sonra önemli farklılıklar göstermiştir. İmam, Hacc’a gitmeden önce Peygamber’i (s.a.a) öven ve Peygamber’i (s.a.a) ziyaret etme arzusunu ve özlemini dile getiren bir dizi şiir yazmıştır. Mekke ve Medine’yi ziyaret ettikten sonra İmam el-Busiri, Peygamber’e komşu olmaktan ve Peygamber’in uğradığı yerleri ziyaret edebilmekten duyduğu sevinci ifade eden şiirler yazdı. Hac’dan sonra İmam el-Busiri’nin Peygamber’i (s.a.a) övmek için yazdığı şiirler, daha önceki şiirlerinden farklı olarak çoğunlukla panegirik tarzdadır. İşte bu noktada İmam, şimdiye kadar yazılmış en büyük şiiri kaleme almaya hazırdı.
İlk Kaside-i Bürde
İlginçtir ki, İmam el-Busiri’nin Bürde’si Kaside-i Bürde unvanını alan ilk şiir değildir. Bu şeref, Peygamber’ i (s.a.a) öven bir şiir yazan sahabe Ka’b ibn Zuhayr’a aittir. Bu şiir Bānat Suʿād (Su’âd Gitti) sözleriyle başlar. Ka’b’ın Kaside-i Bürde’si İmam el-Busiri’ninki kadar meşhur olmasa da, birbirleriyle bağlantılıdırlar ve paralellikler gösterirler.
Ka’b ibn Zuhayr cahiliye döneminde ünlü bir şairdi. İslam’ın gelişinden sonra ve kardeşinin İslam’ı kabul ettiğini öğrendikten sonra, kardeşi ve Peygamber Muhammed ﷺ hakkında hiciv şiirleri yazdı. Bunun sonucunda ceza olarak ölüm cezasına çarptırıldı. Çok zeki olan Ka’b, Peygamberimizin insanların en merhametlisi olduğunu anlamıştı. Peygamber’den (s.a.a) af dilediği takdirde affedileceğini biliyordu.
Kimliğini gizleyen Ka’b ibn Zuhayr, Peygamber’in (s.a.a) huzuruna çıktı ve Peygamber’in (s.a.a) artık İslam’ı kabul etmeye hazır olan mahcup ve pişman Ka’b’ı affedip affetmeyeceğini sordu. Peygamber ﷺ olumlu cevap verdi. Bu noktada Ka’b ibn Zuhayr gerçek kimliğini açıkladı ve Peygamber’i öven şiirini okudu. Şiiri duyan Peygamberimiz (s.a.a) Ka’b’a mübarek Yemen pelerinini hediye etti. Bu, Ka’b’ın affedildiğinin, temize çıktığının ve artık hem bu dünyada hem de öbür dünyada Peygamber’in koruması altında olduğunun bir işaretiydi.
İmam el-Busiri’nin Kaside-i Bürde’si ile Ka’b ibn Zuhayr’ın orijinal Kaside-i Bürde’si arasında hem şiirsel hem de manevi açıdan açık bir ilişki vardır. Ka’b Peygamber’in (s.a.a) sahabesiydi ve kurtuluşu Peygamber’in (s.a.a) sağlığında gerçekleşmiş ve Peygamber (s.a.a) ona mübarek pelerinini hediye etmişti. Bu kabul işareti, herhangi bir Müslüman’ın kurtuluş ararken benimseyebileceği manevi bir modelin temelini atmıştır. Bu denenmiş ve test edilmiş yönteme dayanarak İmam el-Busiri, Ka’b’ın ortaya koyduğu aynı ilkeleri benimseyerek manevi dönüşüme ulaştı. Tıpkı Ka’b’a Peygamber’i (s.a.a) övdüğü için bir ödül verilmesi gibi, İmam el-Busiri’ye de şiirsel övgüsü karşılığında Peygamber’in (s.a.a) pelerini hediye edilmiştir.
Başlık
İmam el-Busiri’nin Bürde’si başlangıçta el-Kevakib el-Durriye fi Medh Hayr el-Bariyye (Yaratılışın En İyisine Övgü Olarak Göksel Işıklar) başlığını taşıyordu. Ancak iyileştirici özelliklerine dair haberler yayıldıkça çeşitli isimler aldı. Bunlardan en popüler olanı Burda’ydı, onu Bur’a ve Burdiyye izledi.
Bürde olarak bilinir çünkü şiir, tıpkı şiirin kendisinin Peygamber’in (s.a.a) hayatının ve kişiliğinin önemli yönlerini kapsaması gibi, tüm vücudu örten bir pelerini temsil eder. Şiir bazen Bür’a (hafifletici) olarak da anılır çünkü İmam el-Busiri’nin hastalığı bu kasidenin bestelenmesi sonucunda hafiflemiştir. Bürde’nin bir diğer adı da Bürdiyye’dir (cübbe giydirme), çünkü Peygamberimiz (s.a.a) İmam’ın rüyası sırasında mübarek cübbesini İmam el-Busiri’ye giydirmiş, o da şiiri doğrudan Peygamberimize (s.a.a) okumuştur.
Yapı
Kaside-i Bürde, bir tür kaside-i medih, Peygamber’e (s.a.a) övgü niteliğinde Arapça bir dua şiiridir. Büyük ölçüde geleneksel bir metodolojiyi ve klasik Arap şairleri tarafından belirlenen yerleşik bir kalıbı takip eder.
Dört ana temayı içeren birçok geleneksel kaside-i medih şiiriyle aynı yapısal unsurları sergiler:
Elegiac prelüd;
Kendini aşağılama;
Dilekçe verilen kişinin övülmesi(mamduh);
Yakarış/dua.
Bürde 160 mısra ya da beyitten oluşur ve bunlar bir kesura (iki mısra arasındaki duraklama) ile iki yarım dizeye (yarım mısra) ayrılır. Her beyit arasında nakarat (koro) okunur. Her mısra Arapça meem harfi ile biter.
Kaside-i Bürde’nın Özgeçmişi
Bürde efsanesi ve nasıl bestelendiğine dair birkaç varyasyon vardır. İmam Abdurrahman el-Kutubi V, İmam el-Busiri’den şu şekilde rivayet eder:
Peygamber’i (s.a.a) öven bir dizi şiir besteledim ve bunlardan bazıları arkadaşım Zeynüddin Yakub b. Zübeyr tarafından bana önerildi.
Bundan bir süre sonra, vücudumun yarısını felç eden bir hastalık olan hemiplejiye yakalandım. [Thus,] Bu şiiri [yani Bürde’yi] yazacağımı düşündüm, ki öyle de yaptım ve böylece Peygamber Muhammed’e (s.a.a) bana şefaat etmesi ve beni iyileştirmesi için dua ettim.
Tekrar tekrar şiiri söyledim, ağladım, dua ettim ve şefaat istedim. Sonra uyudum ve rüyamda Peygamber Efendimiz’i gördüm. Mübarek elleriyle yüzümü sildi ve beni örtüsüne sardı. Uyandığımda yürüyebildiğimi fark ettim! Şimdi kalktım ve evimden ayrıldım; olanları kimseye anlatmadım.
Yolda bir Sufi ile karşılaştım ve bana: ‘Peygamber Efendimiz’i övdüğün şiiri bana vermeni istiyorum’ dedi.
“Hangisi?” diye sordum.
‘Hastalığınız sırasında bestelediğiniz’ diye yanıt verdi.
(Derviş) daha sonra ilk ayeti okudu ve şöyle dedi: ‘Allah’a yemin ederim ki, dün gece rüyamda Peygamber Muhammed’in (s.a.a) huzurunda söylenirken duydum.
Peygamber’in (s.a.a) bundan hoşnut olduğunu ve söyleyen kişiyi örtüsüyle örttüğünü gördüm.
Ben de şiiri ona okudum. O da [the dervish] şiiri ezberledi ve gördüğü rüyayı başkalarına anlattı.
İbn Maklaş el-Vahrani olarak bilinen Şeyh Abdurrahman ibn Muhammed V, Kaside-i Bürde şerhinde İmam el-Busiri’nin rüyası için tam bir rivayet zinciri(sanad) aktarır.
İbn Maklaş el-Vehrani, Ebu Ali el-Hasan ibn Hasan ibn Badis el-Kusamtini’den; o da babası Ebu’l-Kasım ibn Badis’ten; o da Hafız Ebu Muhammed Abdülvehhab ibn Yusuf’tan; o da doğrudan şair İmam el-Busiri’den rivayet eder:
Daha önce Resulullah’ı (s.a.a) öven birçok şiir yazmıştım; bunların arasında Zeynüddin Yakub b. Zübeyr’in bana önerdiği bazı şiirler de vardı.
Daha sonra vücudumun yarısını felç bırakan hemipleji hastalığına yakalandığım ortaya çıktı. O anda şiiri [yani Bürde’yi] bestelemeyi düşündüm ve öyle de yaptım. Onunla Allah’tan şefaat diledim ve beni affetmesini istedim.
Tekrar tekrar okudum; ağladım, dua ettim ve yalvardım [Allah and His beloved ﷺ].
Sonra uykuya daldığımda Peygamber Efendimiz’i gördüm. Mübarek eliyle yüzümü okşadı ve üzerime bir örtü attı. Uyandığımda sağlığıma kavuşmuş buldum! Olanları kimseye haber vermeden evimden ayrıldım.
Sonra bir dervişle karşılaştım ve bana: ‘Resûlullah’ı övdüğün şiiri bana vermeni istiyorum’ dedi.
“Hangisi? Ben de cevap verdim.
‘Hastayken bestelediğin’ dedi.
Bunun üzerine derviş başını okumaya başladı[amin tazakuri ji…] ve şöyle devam etti: ‘Allah’a yemin olsun ki, dün gece Allah Resulü’nün huzurunda okunduğunda duydum, o da zevkle sağa sola sallanıyordu. ‘Onun hakkında en çok bildiğimiz şey, onun bir insan olduğudur’ cümlesinde durdunuz ve Peygamberimiz devam edin dedi.
Siz şiiri bitirmediğinizi söylediniz ve bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) sizin için mısrayı şöyle tamamladı: “Ve [yine de istisnasız] o, Allah’ın yarattıklarının en hayırlısıdır…
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) seni örtüsüne büründürdü.
Ben de şiiri dervişe verdim ve rüya yaygın olarak bilinir oldu.
Bestelenmesinden kısa bir süre sonra şiirin mucizevi niteliklerine dair haberler hızla yayıldı ve Burda doğudan batıya meşhur oldu.
Kaside-i Bürde’nın Faziletleri
Peygamber’i (s.a.a) zarif bir şekilde övmesi sayesinde, Kaside-i Bürde’nin okunması birçok nimete mazhar olmanın onaylanmış bir yöntemidir:
Peygamber’in (s.a.a) yüce vizyonunu kazanmak;
Okunduğu yerde rahmet ve bereketin coşması ve inmesi için;
Bir kişinin günahlarının affedilmesi ve makamının yükseltilmesi için;
Tüm kaygı ve endişeleri ortadan kaldırarak bir kişinin hayatında başarı sağlamak.
Bürde okuyarak kişi İmam el-Busiri’yi taklit etmeyi amaçlar – kendini Peygamber’e (s.a.a) adar ve bunu yaparken Peygamber’den (s.a.a) şefaat dilemiş olur. Bürde, Peygamber (s.a.a) Müslüman ulusun en önde gelen şefaatçisi ve koruyucusu olduğu için Allah’la tekrar bağlantı kurmanın en büyük yöntemlerinden biridir. Şüphesiz, tüm umutlarını Peygamberimize bağlayanlar asla hayal kırıklığına uğramayacaklardır.
Cemaatlerde bir ilham aracı olarak okunur, burada efsunlanması toplantılara Cennet kokusu ile nüfuz etmiştir; Peygamber’in (s.a.a) avlusunda kabul görmesi nedeniyle insanların Peygamber’in (s.a.a) şefaatini kazanmasına yol açmıştır; korunma için muska olarak takılan ayetleriyle hastaları iyileştiren bir şifa gücü olarak kullanılmıştır ve kutsallığı nedeniyle birçok kişiyi Peygamber’in (s.a.a) güzel görüşüyle kutsamıştır.
Peygamber’in Vizyonunu Kazanmak ﷺ
Kaside-i Bürde’nin en büyük özelliklerinden biri, saf ve samimi niyetlerle okunduğu takdirde okuyucuya Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) görme imkânı sağlamasıdır. Rüyada veya uyanıkken Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) şahit olmak büyük bir nimettir ve Allah’ın en büyük lütuflarından biridir: Peygamber’in bakıp tebessüm ettiği kimseyi ne büyük saadet beklemektedir.
Peygamber’e (s.a.a) şahit olmanın kutsallığı ve Bürde’nin kendisinin kutsanmış olması nedeniyle, birçok yorumcu Bürde’yi okuduktan sonra Peygamber’e şahit olmayı umanlar için sıkı koşullar eklemiştir.
İmam Harputi V sekiz ön koşul sıralar ve okuyucuların şunları yapması gerektiğini belirtir:
Ritüel saflık durumunda olmak (abdest/ritüel abdest)
Bürde’nin okunması boyunca Kıble’ye (Kabe’nin yönüne) dönün
Doğru telaffuzla (yani tecvitle) okuma
Her bir satırın anlamını kavrayın;
Şiirin tamamını ezberlemiş olmak;
Şiirin tamamını melodik bir şekilde okuyun;
İmam el-Busiri’ye ve şiire doğrudan sanad (aktarım zinciri) olan bir otoriteden veya bir öğretmenden şiiri okumak için (herhangi bir biçimde) izin almış olmak;
Her beyitten sonra veya en azından her on beyitten sonra nakaratı (nakarat, yani mevla ya salli vb.) tekrarlayın.
İmam Harputi, nakaratı tekrarlamanın önemini aşağıdaki anekdotla açıklar:
İmam Gaznevi her gece uyurken Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) görmek niyetiyle Bürde’yi okurdu, ancak kendisine herhangi bir vizyon bahşedilmedi. Hocası Şeyh Kamil’e bunu sordu ve sırlar üzerinde düşündü [of the Burda].
Şeyh Kamil dedi ki: ‘Belki de onu okumanın şartlarına uymuyorsun’.
İmam-ı Gaznevi: ‘Ama ben bütün şartlara uyuyorum’ diye cevap verdi.
Böylece Şeyh Kamil, İmam Gaznevi [that night] Bürde’yi okurken onunla birlikte oturmaya karar verdi.
(Okuyuşundaki eksikliğe şahit olan) Şeyh Kamil, İmam el-Gaznevi’ye sorunun, İmam el-Busiri’nin Peygamber’e sürekli dua göndermek için kullandığı Burda’nın nakaratını okumamasından kaynaklandığını bildirdi.
İmam Harputi, tefsirinde ayrıca, sık sık okunduğunda Peygamber’in (s.a.a) vizyonlarını uyandırmada etkili olduğunu düşündüğü bir dizi ayetin altını çizer. Bunlar aşağıdakileri içerir:
Peki gözyaşları,
ve kalp kırıklığı size karşı bu kadar güçlü tanıklık ederken bu aşkı nasıl inkar edebilirsiniz? (6)
O, hem şekil hem de karakter olarak önceki Peygamberleri geçmiştir.
Onların ilmi ve asaleti onunkine rakip olamazdı. (38)
Hepsi de Allah’ın Resûlü’nden (s.a.v.), O’nun (s.a.v.) okyanusundan kana kana içmek
ya da O’nun (s.a.v.) sınırsız yağmurundan yudum yudum içmek için dilekte bulunurlar. (39)
Böyle bir karakterle bezenmiş bir Peygamberin nitelikleri ne kadar yücedir!
Onun güzelliği ne kadar dolu! Gülümseyen neşe ile ne kadar yetenekli. (54)
İmam El-Bacuri V, Burda’nın faziletlerinden ve özellikle sekizinci beyitin faziletinden bahsederek, onun vuslata erişmek için nasıl bir araç olarak kullanılabileceğinden bahseder. İmam, bir kişinin akşam namazından (yatsı) sonra sık sık sekizinci beyti okuması ve bunu yaparken uykuya dalması halinde, Peygamber’i rüyasında göreceğini belirtir:
Evet! Geceleri, sevgilinin hayalleri ortaya çıktı; beni uykusuz bıraktı,
aşk gerçekten de zevki acıyla engellemekle ünlüdür! (8)
Kaside Burda’nın Genel Faydaları
Her gün okunduğu ev çoğu zorluktan korunacaktır.
Bu şiirin saklandığı ev hırsızlardan ve diğer tehlikelerden korunacaktır.
Bir yolculukta, günde bir kez okunursa, kişi seyahatin zorluklarını yaşamayacaktır.
Burda’nın düzenli olarak okunduğu ev yedi kötülüğe karşı korunacaktır: Cinlerin fesadı; veba ve salgın hastalıklar; çiçek hastalığı; göz hastalıkları; talihsizlik; delilik; ve ani ölüm.
Kompozisyon
On bölümden oluşan şiirin ilk bölümünde İmam Busiri’nin Peygamberimize (s.a.a) olan tutkulu sevgisi, ikinci bölümde ise değersizlik duyguları, geçmişte yapılan hatalardan duyulan pişmanlık ve sahibini daima kötülüğe çağıran nefisle başa çıkma tavsiyeleri dile getirilmektedir. Şiirin ana bölümleri, Peygamber’in faziletleri, doğumu, mucizeleri, vahiy olarak aldığı Kur’an-ı Kerim, gece yolculuğu ve savaş mücadelesi üzerine farklı bölümlerle Peygamber’in doğumunu kutlamak için Rabi’ al-Awwal ayında okunan geleneksel mevlit şiirlerine benzer. Son iki bölüm, İmam Busiri’nin, birçok yanlış eylemine rağmen Peygamber’in kıyamet gününde şefaat etmesi için yalvarması ve son olarak, önce Peygamber’e korunmak için, sonra da nihai kurtuluş umudu olarak Allah’ın merhametine bir çağrıdır.
Bölümler aşağıdaki gibidir:
Aşk sözcükleri ve tutkunun yoğun acısı üzerine
Benliğin kaprisleri hakkında bir uyarı
Peygamber’in (s.a.a) övgüsü üzerine
Doğumunda ﷺ
Elinden gelen mucizeler üzerine ﷺ
Kur’an’ın asaleti ve övgüsü üzerine
Peygamber’in gece yolculuğu ve göğe yükselişi üzerine ﷺ
Peygamber’in (s.a.a) savaş mücadelesi üzerine
Peygamber ﷺ aracılığıyla şefaat istemek üzerine
Samimi dönüşüm ve beslenen umutlar üzerine
Kaside-i Bürde’nin ana metnini takiben, daha sonraki bir tarihte eklenen ve Müslüman dünyasının bazı bölgelerinde geleneksel olarak okunan yedi ayet, Allah’ın rızasının ve bağışlamasının dört doğru yolda olan halifeye; Peygamber’in Ailesine; sahabelerine; ‘Takipçilerine’ (sahabeleri takip eden nesil) ve tüm Müslümanlara bahşedilmesini istemektedir. Allah’a hamdın ardından, Allah’ın sınırsız cömertliği sayesinde tüm zorluklarımızın 160 ayetlik Kaside-i Bürde ile hafifletilmesi için son bir dua gelir.
Diğer Çalışmalar
Kaside-i Bürde’nin yanı sıra İmam Busiri’nin en bilinen eserleri Mudariyye, Muhammediyye ve Hamziyye’dir.
Mudariyye daha kısa bir şiirdir ve Allah’tan Peygamber Muhammed’e (s.a.a), diğer tüm Nebi ve Resullere, Ailesine, Ashabına ve tüm Müslümanlara bereket ihsan etmesini diler. Bu bereketlerin göklerde ve yerde bulunan canlı ve cansız birçok farklı türdeki yaratılmışlar tarafından çoğaltılmasını ister. Daha sonra kendi hatalı durumunu hatırlar ve kendisi, Müslümanlar ve tüm ebeveynleri, aileleri ve komşuları için bağışlanma diler ve ekler: “Çünkü hepimiz, ey Efendim, bağışlanmaya çok muhtacız.
Muhammediyye, üç eserin en kısasıdır ve Peygamber’in asil niteliklerinin güzel bir ifadesidir (her satır Muhammed adıyla başlar). Şiirin kendisi, bize sadece onu anmanın bile ‘ruhlarımıza ferahlık getirdiğini’ söyleyen bir ayetinin kanıtıdır.
Bu şiirlerin kelimeleri, onları canlandırmak için yalnızca Peygamber aşıklarının kalplerini beklemektedir. Âlemlerin Rabbine en sevgili olanın, tüm Müslümanların kendisine benzemeye çalıştığı Muhammed’in, salât ve selâm üzerine olsun, yüce özelliklerini anlatırlar. Kur’an’da bize onun ‘alemlere rahmet olarak’ gönderildiği (Kur’an – el-Enbiya, 21:107) ve ‘muhteşem bir tabiatla’ yaratıldığı (Kur’an, el-Kalem, 68:4) söylenir. O, Muhammed’dir (s.a.v.), Övgüye layıktır; O, Hayrü’l-Bariyye ‘dir – Yaratılışın En İyisi.
Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.
Sual: Kaside-i bürde nedir? Selefiler, niçin Kaside-i bürde’ye saldırıyorlar?
CEVAP
Selefiler, Mevlid kasidesinde olduğu gibi, bu kasidede de, Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar. Hâlbuki onu bizzat Allahü teâlâ övüyor, (Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim) ve (Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım) buyuruyor. Resulullah’ı övmek, ibadettir. Kaside-i bürde, Mevlid kasidesi gibi, Peygamber efendimizin üstünlüğünü anlatan, onu öven bir kasidedir.
Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.
İmam-ı Busayri sevinerek sabah namazına giderken, zâhid bir zata rastladı. İmam-ı Busayri’ye, (Kasideni dinlemek isterim) dedi. (Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir) dedi. (Kimsenin bilmediği, bu gece Resulullah’a okuduğunu istiyorum) deyince, (Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?) dedi. O zat da, rüyasını olduğu gibi haber verdi.
Bu kaside, hastalara okununca, hastaların iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin olduğu görüldü. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyetle okumak gerekir. Kaside-i bürde, aşağıya İslam harfleriyle konulmuştur. Her satırı sonuna kadar okumalı, önce sağ sütun aşağı kadar okunup sonra sol sütuna geçilirse yanlış olur. Hepsini bir sütun kabul ederek okumalıdır. Bunu belli etmek için, devam edilmeli diye, satır arasında kırmızı ok koyduk.
Mevlâye salli ve sellim dâimen ebedâ
Alâ Habibike hayr’il-halkı küllihimi
Kaside-i Bürde Latince Okunuşu
Birinci Bölüm
Allah’ın Rasülü’ne Aşık Olma Hususunda
1-‘’ E min tezekküri cîrânin bi zî selemin
Mezecte dem’an cerâ min mukletin bi demi’’
2- ‘’Em hebbetir rîhu min tilkâi kazımetin
Ve evmedal berku fiz zâlmai min idami ‘’
3- ‘’ Fe mâ li ayneke in kultekfüfâ hemetâ
Ve mâ li kalbike in kultestefik yehimi ’’
4- ‘’E yahsebüs sabbüennel hubbe münketimün
Mâ beyne münsecimin minhü ve mudtarimi’’
5- ‘’Levlel hevâ lem türik dem’an alâ talelin
Ve lâ erıgte li zikril bâni vel alemi’’
6- ‘’Fe keyfe tünkirü hubben ba’de mâ şehidet
Bihî aleyke udûlüd dem’ı ves sekami ’’
7- ‘’Ve esbetel vecdü hattay abratin vedanen
Mislel behâri alâ haddeyke ve’l- anemi ’’
8- ‘’Neam serâ tayfü men ehvâ fe errakanî
Vel hubbü ya’terizul lezzâti bil elemi ’’
9- “ Yâ lâimî fil hevel uzriyyi ma’ziraten
Minnî ileyke velev ensafte lem telümi ‘’
10- ‘’Adetke hâliye lâ sırrî bi müstetirin
Anil vüşâti ve lâ dâî bi müntahisimi ‘’
11- ‘’Mahadtenin nusha lâkin lestü esmauhû
İnnel muhibbe ani’l uzzâli fî samemi ‘’
12- ‘’İnnitte hemtü nasîhaş şeybi fî azelî
Veşşeybü eba’dü fî nushin anit tühemi’’
İkinci Bölüm :
Nefsin İsteklerinden Men Edilmesi
13- ‘’Fe inne emmârati bis sûi metteazat
Min cehlihâ bi nezîriş şeybi vel herami.’’
14- ‘’Ve lâeaddet minel fî lil cemîli kırâ
Dayfin elemme bi re`sî ğayra muhteşemi.”
15- ‘’Lev küntü a’lemü ennî mâu vakkıruhû
Ketemtü sırran bedâlî minhü bil ketimi ’’
16- ‘’Men lî bi raddi cimâhin min ğâvayeti hâ,
Kemâ yüraddü cimâhül hayli bil lücümi.”
17- ‘’Felâ terum bil meâsi kesre şehvetihâ,
İnnet taâme yukavvî şehveten nehimi.”
18- “Ven nefsü ket tıfli in tühmilhü şebbe alâ
Hubbir radâi ve in teftımhü yenfetımi.”
19- “ Fasrıf hevâha ve hâzir en tüvelli yehû
İnnel hevâ mâ tüvellâ yusım ev yusmi.”
20- “Ve râıhâ vehiye fil a’mâli sâimetün
Ve in hiyestahletil mer’â fe lâ tesümi.”
21- “Kem hassenet lezzeten lil mer’i kâtileten
Min haysü lem yedri ennes semme fid desemi.”
22- “Vahşed desâise min cûin ve min şebeın
Fe rubbe mahmesatin şerrun minet tühami.”
23- “ Vestefriğid dem’a min aynin kadimteleet
Minel mehârimi velzem hımyeten nedemi.”
24- “Ve hâlifin nefse veş şeytane va’sihimâ
Ve in hümâ mehadâken nusha fettehimi.”
25- “Ve lâ tütı’minhümâ hasmen ve lâ hakemen
Fe ente ta’rifü keydel hasmı vel hakemi”
26- “Estağfirullâhe min kavlin bi lâ amelin
Lekad nesebtü bihî neslen li zî ukumi.”
27- “Emartükel hayra lâkin me’temartü bihî
Ve mestekamtü fe mâ kavlî lekestekımi”
28- “Ve lâ tezevettü kablel mevti nâfileten
Ve lem üsalli sivâ fardın ve lem esumi”
Üçüncü Bölüm:
Rasullullah(sav) Efendimize Övgü Hakkında
29- “Zalemtü sünnete men ahyaz zalâme ilâ
Enişteket kademâhüd durra min veremi”
30- “Ve şedde min seğabin ahşâ ehu ve tavâ
Tahtel hıcârati keşhan mütrafel edimi”
31- “Ve râvedethül cibâlüş şümmü min zehebin
An nefsihî fe erâhâ eyyemâ şememi”
32- “Ve ekkedet zühdetû fîhâ darûratühû
İnned dârurate lâ ta’dü alel ısami”
33- “Ve keyfe ted’û iled dünya darûratü men
Levlâhü lem tahrucid dünyâ minel ademi”
34- “Muhammedün seyyidül kevneyni ves sekaleyni
Vel ferîkayni min urbin ve min acemi”
35- “Nebiyyünel âmirun nâhî felâ ehadün
Eberra fî kavli lâ minhü ve lâ neami”
36- “Hüvel Habîbüllezi türca şefâatühû
Li külli hevlin minel ehvâli muktehımi”
37- “Deâ ilellâhi fel müstemsikûne bihî
Müstemsikûne bi hablin ğayra münfesimi”
38- “Fâkan nebiyyîne fî halkın ve fî hulükın
Ve lem yüdânuhü fî ılmin ve lâ kerâmi”
39- “Ve küllühüm min Râsulillâhi mütemisün
Ğarfen minel bahri ev raşfen mined diyemi.”
40- “Ve vâkıfûne ledeyhi ınde haddihim
Min nuktatil ılmi ev min şekletil hikemi”
41- “Fe hüvellezi temme ma’nâhü ve sûratühû
Sümmestafâhü habîben bâriün nesemi”
42- “Münezzehün an şerîkin fî mehâsinihî
Fe cevherul husni fîhi ğayru münkasimi”
43- “Da’meddeathün nasârâ fî nebiyyihim
Vahküm bi mâ şi’te medhan fîhi vahtekemi”
44- “ Vensüb ilâ zâtihâ mâ şi’te min şerafin
Vensüb ilâ kadrihî mâ şi’te min ızami’’
45- ‘’ Fe inne fadle Rasûlillâhi leyselehû
Haddün fe yu’ribe anhü nâtıkun bi femi’’
46- ‘’Lev nâsabet kadrahû âyâtühü ızâmen
Ahyesmühû hıyne yüd’a dâriser rimemi.”
47-‘’Lem yemtahınnâ bî mâ ta’yel ukûlü bihi
Hırsan aleynâ fe lem nerteb velem nehimi .”
48- “A’yel verâ fehüm ma’nâhü leyse yürâ
Lil kurbi vel bu’di minhü gayrü münfahımi,”
49- “Keş şemsi tazheru lil ayneyni min buudin .
Sağîret ve tükillüt tarfe min ümemi.”
50-“ Fe keyfe yüdrikü fid dünya hakîketehû
Kavmün niyâmün tesellev anhibül hulumû’’
51- “Fe mebleğul ılmi fîhi ennehû beşerun
Ve ennehû hayru halkıllâhi küllihimi”
52-“Ve küllü âyin eter rusülül kirâmü bihâ
Fe innemet tesalet min nûrihî bihimi.”
53-“Fe innehû şemsü fadlin hüm kevâkibühâ
Yuzhime envârahâ lin nâsi fiz zulemi”
54-“Ekrim bi halkı nebiyyin zânehû hulükun
Bil husni müştemilin bil bişri müttesimi”
55- “Kez zehri fî terafin vel bedri fî şerâfin
Vel bahri fî keremin ved dehri fî himemi”
56- “Ke ennehû ve hüve ferdün fî celâletihî
Fî askerin hıyne telkâhü ve fî haşemi”
57- “Keennemel lü’lüül meknûnü fî sadefin
Min ma’denî mantıkın minhü ve mübtesemin”
58- “Lâ tıybe ya’dilü türben dumme a’zamehû
Tûbâ li münteşikin minhü ve mültesimi”
59- “Ebâne mevliduhû an tıybi unsurihî
Yâ tıybe mübtedein minhü ve muhtetemi”
60- “Yevmün teferrase fîhil fürsü ennehümü
Kad ünzirû bi hulûlil bü’si ven nikami”
61-“Ve bâte iyvânü kisrâ ve hüve münsadiun
Ke şemli eshâbi kisrâ ğayrâ mülteimi”
62- “Ven nâru hâmidatül enfâsi min esefin
Aleyhi ven nehru sâhil ayni ves sedemi”
63- “Ve sâe sâvete en ğadat bu hayratühâ
Ve rüdde vâridühâ bil ğayzı hıyne zamî.”
64- “Ke enne bin nâri mâ bil mâ min belelin
Huznen ve bil mâi mâ bin nâri min darami”
65- “Vel cinnü tehtifü vel envârü sâtıatün
Vel hakku yazheru min ma’nen ve min kelimi”
66- “Amû ve sammû fe ılânül beşâiri lem
Tüsma ve bârikatül inzâri lem t’üşemi”
67- “Min bâ’di mâ ahberal akvame kâhinühüm
Bi enne dînehümül mu’vecce lem ye kumi”
68-“Ve ba’de mâ âyenû fil üfki min şühübin
Münkaddaten Vefka mâ fil erdı min sanemi”
69-“Hatta ğadâ antarîkıl vahyi münhezimi
Mineş şeyâtıyni yakfâ isrâ münhezimi”
70- “Ke ennehum heraben ebtâlü ebrehetin
Ev askerun bil hasâ râhateyhi rumî”
71- “Nebzen bihî bâ’de tesbîhin bi batnihimâ
Nebzel müsebbihi min ahşâi mültekımi”
72- “Câet li da’vetihil eşcâru sâcideten
Temşî ileyhi alâ sâkın bi lâ kademi”
73- “Ke ennemâ setarat setran limâ ketebet
Fürûuhâ min bedîil hattı fil lekami”
74- “Mislül ğamâmeti ennâ sâra sâiraten
Tekıyhi harra vatıysin lil hecîri hamî”
75- “Aksemtü bil kameril münşakkı inne lehû
Min kalbihî nisbeten mebrûratel kasemi”
76- “Ve mâ havel ğâru min hayrin ve min keramin
Ve küllü tarfin minel küffâri anhü amî”
77- “Fes sıdkı fil ğari ves sıddîku lem yerimâ
Ve hüm yekûlûne mâ bil ğâri min erimi”
78- “Zannül hamâme ve zannül ankebûte alâ
Hayril beriyyeti lem tensüc ve lem tehumi”
79- “Vikâyetullâhi ağnet an müdâafetin
Mined dürûı ve an âlin minel ütumi”
80- “Mâ sâmaniyed dehru daymen vestecartü bihî
İllâ ve niltü civâran minhü lem yüdami”
81- “Ve leltemestü ğıned dârayni min yedihî
İllestelemtün nedâ min hayri müstelemi”
82-“ Lâ tünkirul vahye min rü’yahü inne
lehû kalben izâ nâmetil aynâni lem yenemi”
83- “Fe zâke hıyne bülûğun min nübüvvetihî
Fe leyse yünkeru fîhi hâlü muhtelemi”
84- “Tebârekallâhü mâ vahyün bi müktesebin
Ve lâ nebiyyün alâ ğaybin bi müttehimi”
85- “Kem ebraet vasaben bil lemsi râhatühû
Ve atlakat eriben min ribkatil limemi”
86- “Ve Ahyetis seneteş şehbae da’vetühû
Hattâ haket ğurraten fil a’surid dühümi”
87- “Bi ârıdın câde evhıltel bitâha bihâ
Seyben minel yemmi ev seylen minet arimi”
88- “Da’nî ve vasfî âyâtin lehû zaherât
Zuhûra nâril gırâ leylen alâ alemi”
89- “Feddürrü yezdâdü husnen ve hüve müntezamün
Ve leyse yenkusu kadran ğayra müntezami”
90- “Fe mâ tetâvele âmâlül medîhi ilâ
Mâ fîhi min keramil ahlâkı veş şiyemi”
91- “Ayâtü hakkın miner Rahmâni muhdesetün
Kadîmetün sıfatül mavsûfi bil kıdemi”
92- “Lemm takterin bi zemânin ve hiye tuhbiruna
Anil meâdi ve an âdin ve an iremi”
93- “Dâmet ledeynâ fe fâkat külle mu’cizetin
Minen nebiyyîne iz câet ve lem tedümi”
94- “Muhâkkemetün fe mâ yübkıyne min şühebin
Li zî şikâkın ve lâ yebğıyne min hâkemi”
95- “Mâ hûribet katta illâ âde min harabin
A’del eâdî ileyhâ mülkıyes selemi”
96- “Raddet belâğatühâ da’vâ muârıdıhâ
Raddel ğayûri yedel cânî anil hurami”
97- “Le hâ meânin ke mevcil bahri fî mededin
Ve fevka cevherihî fil husni vel kıyemi”
98- “Fe lâ tüaddü ve lâ tuhsâ acâibühâ
Ve lâ tüsâmü alel iksâri bis seemi”
99- “Karrat, bihâ, aynü, kârîhâ, fe, kultü, lehû
Le kad zaferte bi hablillâhi fa’tesımi”
100- “İn tetlühâ hıyfeten min harri nâri lezâ
Etfâ’te harrâ lezâ min virdiheş şiyemi”
101-“Ke ennehel havzu tebyazzul vücûhü bihî
Minel usâtı ve kad câühû kel humemi.”
102-“Ve kes sırâtı ve kel mîzâni ma’dileten
Fel kıstu min ğayrihâ Gin nâsilen yekumi.”
103-“Lâ’ta’ceben li hasûdin râha yünkiruha
Tecâhülen ve hüve aynül hâzikıl fehimi.”
104-“Kad tünkirul aynü dav’eş şemsinin ramedin
Ve yünkirul femü ta’mel mâi min sekami.”
105-“Yâ hayra men yemmemel,âfûne ,sahâtehû
Sa’yen ve fevka mütûnil eynükir rusümi.”
106-“Ve men hüvel âyetül kübrâli mu’tebirin
Ve men hüven nı’metül uzmâli muğtenimi.”
107-“Serayte min Haraminleyken ilâ Harâmin
Kemâ seral bedrü fî dâcin minez zulemi.”
108-“Ve bette terkâ ilâ en nilte menzileten
Min kâbe kavseyni lem tüdrek ve lem terumi.”
109-“Ve kaddemetke cemîul enbiyâi bihâ
Ver rusülü takdîme mahdûmin alâ hademi.”
110-“Ve ente tahterikus seb’at tıbâka bihim
Fî mevkibin künte fîhi sâhıbel alemi.”
111-“Hattâ izâ lem teda’şe’ven li müstebikin
Mined dünüvvi velâ li müstenimi.”
112-“Hafadte külle makâmin bil izâfeti iz
Nûdite bir ref’i mislel müfredil alemi.”
113-“Keymâ tefûzü bir vaslin eyyi müstetirin
Anil uyûni ve sirrin eyye müktetemi.”
114-“Fehurte külle fihârin ğayra müşterakin
Ve cüzte külle mekâmin ğayra mzüdehami.”
115-“Ve celle mikdârumâ vullite min rutebin
Ve azze idrâkü mâûlite min niami.”
116-“Büşrâlenâ ma’şeral İslâmi inne lenâ
Minel ınâyeti ruknen ğayra münhedimi.”
117-“Lemmâ deallahü dâıynâ li tâatihi
Bi ekramir rusüli künnâ ekramel ümemi.
118-“Râat Kulûbel ıdâ enbâü bi’setihî
Ke neb’etin eclefet ğuflen minel ğanemi”
119-“Mâ zâle yelkâhüm fî külli mu’terakin
Hattâ hakev bil kanâ lahmen alâ vedami”
120-“Veddül firâra fe kâdû yağbitûıne bihî
Eşlâe şâlet meal ıkbâni ver ruhami”
121-“Temdıl leyâlî ve lâ yedrûne ıddetehâ
Mâlem tekün min leyâlil eşhuril hurumi”
122-“Ke ennemed dînü dayfün halle sâhate hüm
Bi külli karmin ilâ rahmil îdâ karimi.”
123-“Yecürru bahra hamîsin fevka sâhibatin
Termî bi mevcin minel ebtâli mültetımi.”
124-“Min külli müntedi bin lillâhi muhtesibin
Yestû bi müste’silin lil küfri mustalimi.”
125-“Hattâ ğadet milletül İslâmi ve hiye bihim
Min ba’di gurbetihâ mevsûleter rahimi .”
126-“Mekfûleten ebeden minhüm bi hayri ebin
Ve ba’lin fe lem teytem ve lem teimi.”
127-“Hümül cibâlü fe sel anhüm müsâdimehüm
Mâzâ raev minhüm fî külli müstademi.”
128-“Ve sel Huneynen ve sel Bedran ve sel Uhuden
Fusûle hatfin lehüm edhâ minel vehami.”
129-“El musdıril biydı humran ba’de mâ veradet
Minel ıdâ külle müsveddin minel lememi.”
130-“Vel kâtibîne bi sümril hattı mâ terâket
Aklâmühüm harfe cismin ğayra mün’acimi.”
131-“Şâkis silâhı lehüm sîmâ tümeyyizühüm
Vel verdü yemtâzü bis sîmâ mines selemi”
132-“Tühdî ileyke riyâhun nasri neşrahüm
Fe tahsebüz zehra , fil ekmâmi külle kemî.”
133-“Keennehüm fî zuhûril hayli nebtü ruben
Min şiddetil hazmi lâ min şiddetil huzumi.”
134-“Târet kulûbül ıda min be’sihim ferkan
Femâ teferrake beynel behmi vel bühümi.”
135-“Ve men tekün bi rasûlillâhi nûsratühû
İn telkahül üsdü fî âcâmihâ tecimi.”
136-“Ve len terâ min veliyyin ğayra müntesırin
Bihî velâ min adüvvin ğayra münfesimin.”
137-“Ehalle ümmetehû fî hırzi milletini
Kellysi halle meal eşbâli fî ecemi”.
138-“Kem ceddelet kelimâtüllahi min cedelin
Fîhi ve kem hassamel burhânu min hasımi.”
139-“Kefâke bil ılmi fil ümmiyyi mu’cizeten
Fil câhiliyyeti vet te’dîbi fil yütümi.”
140-“Hademtühû bi medîhin estekıylü bihî
Zünûbe umrin medâ fiş şı’ri vel hıdemi.”
141-“İz kalledâniye mâ tuhşâ avâkıbühû
Ke ennenî bihimâ hedyün minen neami.”
142-“Ata’tü ğayyes sıbâ fil hâletyni ve mâ
Hassaltü illâ alel âsâmi ven nedemi.”
143-“Fe yâ hasârate nefsin fî ticaretihâ
Lem teşterid dîne bid dünyâ velem tesümi.”
144-“Ve men yebı’âcilen minhü bi âcilihî
Yebin lehül gabnü fî bey’ın ve fî selemi.”
145-“İn âti zenben fe mâ ahdî bi müntekazın
Minen nebiyyi ve lâ hablî bi mün sarimi”
146-“Fe inne lî zimmeten minhü bi tesmiyeti
Muhammeden ve hüve evfel halkı biz zimeni”
147-“İn lem yekün fî meâdi âhızen bi yedî
Fadlen ve illâ fe kul yâ zelletel kademi.”
148-“Hâşâhü en yuhrimer râcî me mekârimehû
Ev yercial câru minhü gayra muhterâmi.”
149-“Ve münzü el zemtü efkâri medâyıhahû
Vecedtühü lî halâsî hayra mültezimi .”
150-“Ve len yefûtel gınâ minhü yeden teribet
İnnel hayâ yünbitül ezhâre fil ekemi.”
151-“Ve lem ürid zehrated dünyelletik telafet
Yedâ züheyrin bi mâ esnâ alâ herimi.”
152-“Yâ ekramel halkı mâ li men elûzü bihî
Sıvâke ınde hulûlil hâdisil amemi.”
153-“Velen yedika Rasülellâhi cahüke bi
İzil Kerîmü tecellâ bismi müntekımi.”
154-“Fe in min cûdiked dünya ve Darratehâ
Ve min ulûmike ılmül levhı vel kalemi.”
155-“Yâ nefsü lâ teknati min zelletin azumet
İnnle kebâire fi ğufrani kel lememi.”
156-“Lealle rahmete Rabbi hıyne yaksimühâ
Te’ti alâ hasebil ısyâni fil kısemi.”
157-“Yâ Rabbi vec’al recâi ğayra mün’akisin
Ledeyke vec’al hısâbî ğayra münhazimi.”
158-“Veltuf bi abdike fid dâreyni inne lehû
Sabran metâ ted’uhü ehvâlü yenhezimi.”
159-“Ve’zenli subhi salâtin minke dâimetin
Alen Nebiyyi bi münhel in ve münsecimi.”
160-“Vel âli sahbi sümmet tâbiîne lehüm
Ehlet tükâ ven nükâ vel hılmi vel kerami.”
161-“Mâ rannehat azâbâtil bâni rıyhu sabâ
Ve etrabel îse hâdil bin neğami
162-“Yâ Rabbi salli ve sellim dâimen Ebedâ
Alâ habîbike hayril halkı küllihimi.”
Türkçe Manası ve Açıklamalar
1- ‘’ Ey benim dertli gönlüm ; Selem ağaçlarının süslediği vadideki komşuları hatırladığın için mi , gözlerinin ak ve karasından akan yaşı kan ile karıştırmaktasın.’’
( Ayrıca , bu üç beyit geyik derisinden bir tirşe üzerine yazılır ve öğrenim ve ezberleme güçlüğü çeken bir kimsenin sağ kolunun pazusuna bağlanırsa çok kısa bir süre içerisinde zekası ve öğrendiğini bir daha asla unutmaz. Bu hususta ayrıca tecrübe edilmiştir. Bir kimse Kaside-i Bürde’ yi şartlarına uygun yerine getirerek cuma geceleri akşam ve yatsı ezanları arasında okursa iman selameti ve dünya ve ahiret mutluluğu ile şereflenir. Bu husus ta güvenilir şarihlerce tesbit ve nakledilmiştir.)
2-‘’Yahut Medine tarafından (Allah Rasulü’nün tatlı kokusunu getirip sana koklatan)bir rüzgar estiği içinmi? (Böyle Allah Rasulü (s.a.v.)’ nün aşkı ve muhabbeti ile kendinden geçmiş olarak , kanlı yaşını tutamadan ağlıyorsun. ) Yoksa Allah Rasulü’ nün çoğu zaman vakitlerini geçirdiği Medine yakınındaki Izam dağından karanlık gecede çakan şimşek mi çakıp, Nübüvvet Nuru seni mestetti de böyle ağlamana sebep oldu ? ’’
3-‘’(Ey gönül),iki gözüne ne olduki; onlara “kendinizi tutun ağlamayın” dedikçe o iki göz daha çok kanlı yaş akıtıyorlar? Ve kalbine de ne oldu ki ; “sakin ol, kendine gel” desen de o aldırmayıp ölçüsüz sevgisi, hayranlığı ve delicesine aşk ve muhabbeti artıyor?’’
4-‘’Aşk ve muhabetten dolayı ağlayıp gözyaşı döken aşık, muhabbetin ondan akan gözyaşı ve muhabbetten tutuşup alevlenen kalp arasında gizli kalacağını mı zanneder?’’
5-‘’(Ey alemlerin sultanına aşık olan gönül! ) Niçin beyhude aşkını inkarda ısrar ediyorsun? Eğer sende aşk ve muhabbet olmasaydı aşk ve muhabbet sebebiyle harabeye dönmüş yüzün ve vücudun üzerinde kanlı yaş dökmezdin. Ban denilen latif ağacı ve alem denilen Nur dağını hatırlayarak uykunu da terketmezdin.’’
6-‘’(Ey gönül) aşk ve muhabbeti nasıl inkar edebilirsin? (Görmüyor musun?) gözyaşın ve aşk hastalığın gibi iki adil şahit aleyhinde şahitlik etmekteler.’’
7-‘’Gönlünde yanmakta olan aşk ateşi iki yanağının üzerinde biri kırmızı gül misali çizgiler çekmiş aşkını isbat etmektedir. Kırımızıgül, kanlı gözyaşının, sarıgül içinde yanan aşk ateşinin işaretleridir. Ey gönül! Yanağında böyle şahitlerin varken sen aşkını nasıl inkar edeceksin. ’’
8-‘’Evet artık inkar etmem mümkün olmadığı için itiraf ediyorum ki ; aşk ve muhabbeti gönlümde yerleşen Allah Rasulü (s.a.v.)’nün hayali bana gece geldi ve beni uykusuz bıraktı. Çünkü muhabbet dünya lezzetlerini elemle defedip yok eder. ‘’
(Yine belirtildiği üzere bu kasidenin beş numaralı beyti islam harfleri ile ve birbirlerine bitiştirilmeden tek tek bir elma üzerine yazılır. Ve bu elma herhangi bir sebeple veya sebepsiz olarak bunalım içerisinde kıvranan bir kimseye yedirilirse o kimse yüce Allah’ın yardımı ile ve bu beytin ruhaniyeti hürmetine içine düştüğü bunalımdan kurtulur ve huzura kavuşur. )
9-‘’Ey Uzre kabilesinin aşkına benzer.Muhabbete mübtela olduğum için beni levm edip kınayan kimse tarafımdan sana bir özür beyan edeyim ki; eğer insaf etseydin(buhaklı özürümün karşısında) beni ayıplamaz ve kınamazdın.’’
10- ‘’Artık halim sana ulaştı, durumumu biliyorsun, sırrım hasedçi ve gammaz kişilerden gizli olmadığı gibi derdim de kesilmiş olmayıp sonsuzdur.’’
11- ‘’Ey aşk hususunda beni ayıplayan kimse gerçisen bana doğru ve samimi nasihatta bulundun fakat ben aşk ve muhabbet neşesiyle sarhoş olduğum için o nasihatı kabul etmedim, işitmedimde söylenenleri. Çünkü aşk kendisini ta’n edenlerinde, nasihatte bulunanlarında sözlerini işitmez.’’
12- ‘’ Ey bana nasihatta bulunan nasihatını kabul etmeyişimden dolayı bana darılma.daha önce saçımın aklığının hal dili ile beni ayıplayan nasihatınıdatöhmet sayıp kabul etmedim . Halbuki ihtiyarlık nasihat hususunda töhmetten en uzak kalan sadık bir uyarıcıdır.’’
(Hatalarından dolayı tevbe etmek istediği halde bazı zaaflarını bırakamayan kimse onikinci beyit olan yukarıdaki beyitten itibaren yirmibeşinci beyitekadarki ondört beyti Cuma günü Cuma namazından sonra bircam kabın üzerine yazar veya yazdırırve bu kabıniçerisi
gül suyu katılmış su ile doldurulup bu su aynı gün yatsı namazının vaktine kadar günah zaafı olan kimseye içirilirse kendisine zaafına karşı koyma ve ondan tevbe etme cesareti gelir. O kimsenin suyu içtiği günü bol ibadet zikir ve tevbe ile geçirmesi tavsiye edilir.)
13-‘’Gerçektende her zaman fenalık ve günah emreden nefsim koyu bir cahil olması nedeni ile ölümün yaklaştığını hatırlatan saç ağarması ve ihtiyarlığın korkutmasındanda nasihat alıp uyanmamış ve kendine gelememiştir.’’
14- ‘’Her zaman kötülük emreden benim nefsim tevbe ve salih amel benzeri ölüm misafirinin yemeği durumundaki güzel hazırlık işinden hiçbir şey yapmadı. O misafirde çekinmeyerek ansızın kendisine tazim göstermeme fırsat vermeden gelip başıma kondu.’’
15-‘’Eğer ben nefsimin beni yeneceğini ve ihtiyarlıkta gelen misafirimi ağırlayamayacağımı bilseydim beni eleveren ak saçlılık ve ihtiyarlık sırlarımı keten denilen boya ile kapatır gizlerdim.’’
16-‘’Binicisini kendi istediği şekilde sevkeden azgın ve başıgemlenemeyen at gibi olan nefsi emmaremin azgın atların dizgin ve gemlerle döndürüldüğü gibi başına buyruk istediği gibi ve istediği tarafa giden nefis atımı salih ameller ve iyi huylar tarafına döndürmeyi benim için kim garanti edebilir.’’
17- “Nefsi emmare ve onun isteklerinin günah ve kusurlara devam ederek (doyurulup) kırılacağını ve yok olacağını umma , çünkü yemek obur ve aç gözlülerin isteklerini çoğaltır ve kuvvetlendirir. (Günaha devam etmekte aynen bunun gibidir. Günaha devam ettikçe nefsin ve şehvetin günah işleme isteğini kuvvetlendirmekten başka bir işe yaramaz.”
18- “Nefis ilk baştan süt emen çocuk gibidir. Onun kendi haline bırakırsan süt emme isteği ve sevgisi gençleşip tazelenir. Onu sütten kesip alıştırırsan o da emmeyi bırakıp kesilmiş olur.”
19-“Ey nefsini terbiye etmek istek ve kararında olan kimse! Onu isteklerinden vazgeçir ve sana hükmetmesinden sakın. Çünkü, nefsin istekleri neyi hedefler ve hakim olursa onu ya helak veya rezil ve rüsvay eyler.”
20- “Nefsin ibadetle meşgul olup salih amel işlerken de onu gözet ve kolla. Şayet yaylağını tatlı bulur, salih amelden zevklenir, kibir ve ucbe düşerse; terki caiz bir amel ise onu yaylağında yayılmaktan alı koy ve otlatma. Yani o ameli terk ederek ona hak ettiği cevabı ver.”
21-“Nefis, çok kere insana öldürücü olan leş eti, tatlı ve güzel göstermiştir. Şöyle ki yağlı lokma içerisinde olan zehiri insan anlayamamıştır."
22- “ (Ey gönül!) Gerek açlık, gerekse tokluk desiselerinden kork ve sakın. Ilımlı olmayı ve orta yolda bulunmayı bırakma. Özellikle de açlığı ve susuzluğu mutlak ibadet sanma, nice açlık vardır ki, tokluktan daha zararlıdır.”
23- “Haramla dolmuş gözden yaşı boşalt ve pişmanlık perhizine yapış.”
(Bu beytin, 119 (yüz on dokuz ) defa okuyan kimsenin ZİHİN AÇIKLIĞI için çok önemli bir iksir olduğu, en zekasız bir kimsenin bile bundan sonra bir okuyuş veya dinleyişte istenilen bilgiyi ve ibareyi ezberleyebileceği ve bir daha unutmayacağı defalarca denenmiş ve görülmüştür.)
24- “(Ey gönül!) Nefis ve şeytana uyma ve ikisine de karşı gel. Eğer nefis ile şeytan sana sözederlerse sözlerini düşman sözleri olarak bil, yorumla.(Sakın ha onların öğütlerine güveneyim deme ve asla kabul etme!)”
(Bu beyiti vird haline getirip devam eden kimseyi YÜCE ALLAH NEFİS VE ŞEYTANIN ŞERRİNDEN KORUR.)
25- “(Ey insan!)Nefis ve şeytandan gerek hasım olarak, gerek hakem olarak gelen telkin ve iç dürtülerine uyayım deme. Çünkü sen hasmının ve hakeminin hilelerini bilirsin.”
26- “Amelsiz olan boş ve kuru sözlerden dolayı Yüce Allah’tan af ve mağfiret dilerim. Muhakkak ben amele yakın olmayan faydasız söz söylemekle nesil isnat ve isbat etmiş gibi oldum.”
27- “Sana hayrı emrettim, fakat ben onu yapmadım ve söz ile icraatı birleştirip dürüst olmadım. Şu halde sana “İstikamet üzere ol” (Yani dosdoğru ol) sözümün faydası nedir?”
28- “Ölüm gelmeden önce nafile ibadetlerden bir azık hazırlayamadım ve farzlardan başka namaz kılamadım, oruç tutamadım.”
29- “Karanlık gecelerde uzun süre kıyamda durmak sebebiyle ayakları şişerek dayanamayacak hale gelinceye kadar ihya eden (ibadetle geçiren) alemlerin övünç kaynağı Rasulü zişan’ın sünnetine onu terk ederek zulmettim.”
(ERKEN KALKMAK İÇİN ;
İbrahim Bâcûrî (k.s.) Hazretleri diyor ki; 29. Beyitten itibaren 33. Beyte kadar ki bu beş beyiti, çok uykusu olup sabahları erkenden kalkma zorluğu çeken ve yaptığı ibadetlerden zevk alamayan, dünya sevgisini gönlünden bir türlü atamayan kimse bir kağıt üzerine yazıp veya yazdırıp yastığının altına koyar ve o yastık üzerine başını koyup uyursa bütün bu sıkıntılardan kurtulur.)
(Yukarıda bahsi geçen beş beyitin bir şey üzerine yazılıp uykusuna çok düşkün bir kimse başının üzerine asılması, o kişinin uykusunun normale dönmesine ve sabahları erken uyanıp erkenden ibadetlerine ve işinin başına dönmesine yetmektedir.)
30- “O Allah Rasulü (s.a.v.) açlıktan dolayı karnına taş bağladı ve yanlarındaki Mübarek cildini taş altında toplayıp büktü.”
31- “Altından olan yüksek dağlar, onun varlığından şereflenmek ve değer görmek için Allah’ın Rasulüne gelip giderek kıymetli madenlerini arz eylediler. Fakat O Allah Rasulü onlara rağbet etmemekle daha yücelik gösterdi.”
32- “Rasulullah (s.a.v.)’in zahirde ihtiyaç içerisinde bulunması O’nun altından dağları reddetmesini kuvvetlendirip zühd ve takvasını takviye etti. Çünkü ihtiyaçlar, Peygamberlere mahsus sıfatlardan “İsmet” ve “İstikamete” galebe edemez.”
33- “Bilinen dünyalıklar, Alemlerin Sultanı olan Allah Rasulü’nü dünya ve dünyalıklara meyil ve nuhabbete nasıl çağırır? O olmasaydı dünya yokluktan çıkıp var olmayacaktı.”
34- “Allah Rasulü Muhammed Aleyhisselam dünya ve ahiretin, ins ve cinnin, Arap ve Acemden oluşan iki fırkanın ve bütün varlıkların Seyyidi ve Efendisidir.”
35- “Allah’ın Rasulü (s.a.v.) iyilikleri emir ve tavsiye edici, fenalıklardan da yasaklayıcı ve sakındırıcıdır. Evet ve hayır gibi emir ve yasakları bildirmekte ondan daha doğru ve gerçekçi kimse yoktur.”
36- “O Allah’ın Rasulü, Yüce Allah’ın öyle bir sevgilisidir ki, hücum ve ihata eden her bir korku için O’nun şefaatı umulur.”
37- “O Allah’ın Rasulü (s.a.v.) insanları Yüce Allah’ın dinine davet eylemiştir. Onun dinine sarılanlar, kopmayan sağlam bir ipe yapışmışlardır.”
38- “Bütün insanların ve cinnilerin Efendisi ve ulusu olan Hazreti Muhammed (s.a.v.) gerek şekil ve fiziki gürünüm gibi yaratılış ve gerekse ahlâki ve ruhi hususlarda diğer peygamberlerin tamamından üstündür. Diğer peygamberler, ilim ve keremde ona yaklaşamadılar.”
39- “Peygamberlerin hepsi, Allah Rasulü’nün dergahında bir avuç, yahut hikmet ve fazilet yağmurlarından bir yudum su istemektedirler.”
40- “Bütün peygamberler had ve merhametleri mevkinde durmuş (ve onun ilminden almışlardır ve bu aldıkları ise) onun ilminden bir nokta ve hikmetlerinden bir çizgiden ibarettir.”
41- “O Allah Rasulü öyle bir zattır ki, içi ve dışı ile (maddesiyle ve manasıyla fizik görünümü ve manevi hayatıyla ) tam ve en mükemmel şekilde yaratılmış ve her şeyi yoktan var eden Yüce Rabbimiz O’nu Habibi olarak seçmiştir.”
42- “Allah’ın Rasulü bütün güzelliklerden benzersizdir. Ondaki güzellik cevheri taksim olunmamış tam ve mükemmel bulunup hiçbir kimseye ondan nasip verilmemiştir.”
43- “Hıristiyanların, kendi peygamberleri hakkında iddia ettikleri ilâhlık yakıştırmasını bırak da, bundan başka istediğin sıfatla Allah Rasulü’nü öv, hâkımâne hükümlerini ver. (Hangi sıfatlarla onu översen öv, yinede fazla bir şey söylemiş olmazsın.)”
44- ‘’O Allah Rasulü’nün mübarek zâtına,şereften şandan dilediğin vasıfları ve övgüleri yakıştır ve yüce derecesine büyüklükten dilediğin mertebeyi nispet eyle.O’nu övebildiğin kadar öv.Yinede haddi aşmış olmazsın.’’
45- ‘’Yüce Allah’ın sevgili Rasulü Muhammed Mustafa (sav)’in faziletlerine sınır ve son yoktur ki konuşan ağız O’nun kemalat ve faziletlerini tarif edebilsin’’
46-“Allah Rasulü’nün mucizeleri büyüklük bakımından Kadrü kıymetine uygun mertebede olsaydı, onun tertemiz adı anıldığın da tamamen çürümüş kemikleri diriltirdi.”
47- “Peygamber efendimiz Aleyhisselâm, bizim hidâyet üzere bulunmamıza çok istekli olduğundan , akılların aciz ve hayretler içerisinde kalacağı zorluk teklifi ile bizi imtahan etmedi. Bizler de onun hak peygamber olduğunda asla şüphe etmedik ve o’na uymakta tereddüt göstermedik.”
48- “Bütün yaratılmışlar O’nun manevi kemâlatını anlatmaktan âcizdir. Gerek yakınında ,gerekse uzağında bulunanlarda, O’nun manevi değeri idrak hususunda âcizlikten başka bir şey görülmez.”
49- “ Allah Rasulü’nün hakikati güneş gibidir ki uzattan göze küçük görünür , yakından bakınca ise gözü kamaştırır .Dolayısı ile yakından da uzaktan da O’nun hakikatını yani gerçek yüzünü tam idrak etmek mümkün olamaz.”
50- “Uyku halinde bulunup da O’nu rüyada görmekle teselli olup bununla yetinen bir kavim , dünyada Allah Rasulü’nün hakikatini nasıl idrak edip kavrayabilir
51- “O Allah’ ın Rasulü hakkında yaratılanların bilgilerinin ulaştığı son nokta, O’ nun muhakkak bir insan olduğu ve yüce Allah’ın yarattığı
bütün varlıkların hayırlısı bulunduğu hakikatıdır.”
52-“Allah Rasulü’nün dışında kalan diğer bilimum peygamberlerin getirip gösterdikleri mucizeler, sadece Allah’ın Rasulü’nün mübarek nurundan onlara ulaşmıştır.”
53-“Muhakkak ki Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm bir fazilet güneşi, diğer peygamberler ise karanlıkta insanlara O güneşin ışığını aksettiren yıldızlardır.”
54- “Yüce Allah, O sevgili Habîbi’nin yaratılışını ne ulvi bir ikramla vücuda getirmiştir! Güzellikle bezenmiş güler yüzlülükle nişanlanmış ve böylece çok yüksek olan güzel ahlâk ve ebedi tertemiz olan zâtı varlığını süslemiştir.”
55- “O Peygamber-i Zişan Efendimiz yumuşak huyluluk ve nezâkette çiçek gibi, şan ve şerefte ayın ondördü gibi , kerem ve cömertlikte denizler kadar himmetlerinde ise zaman gibidir.(Sonsuz derecede himmet sahibidir.)”
56- “O Allah Rasulü her zaman celâlet ve heybette bulunduğundan , şayet yalnız halinde onunla karşılaşacak olsan, O’nu sanki muazzam bir asker birliği arasında ve bir alay hizmetkarlar içinde sanırdın.”
57- “Sedef içerisinde korunmakta olan inci , adeta Peygamber Efendimiz’in mübarek sözleri ve tebessümünün madenindendir.”
58- “Peygamber Efendimiz ’ in mübarek kemiklerini kaplıyan toprağa muadil hiçbir güzel koku yoktur. Ne mutlu o toprağı koklayana ve öpene!.”
59- “Allah Rasulü’nün mayasının pak olması sebebiyle yüce Allah duğuşu sırasında O’na birçok harika göstermiştir.Ey akıl sahibleri! O Nebiyyi Zişan’ın hayatının ilk anından son demine kadar ki iyiliğe ve temizliğine dikkatle bakın ki,gerçeği görebilesiniz”
60- “Rasulü Ekrem Efendimizi’in dünyaya geldiği gün öyle muazzam bir gündür ki, kendilerini kuşatacak gam,keder v.b. azab ve sıkıntıların gelmesiyle korkutulduklarını gördükleri bazı olaylar sebebiyle akıllarını çalıştırıp o günün önemini anladılar.”
61- “Allah Rasulü’nün doğduğu gün, Kisrâ’nın bir daha toplanmaz dost ve askerleri dağıldığı gibi İran hükümdarı da sarayı yıkılmış olduğu halde geceledi”
62- “Allah Rasulü’nün dünyaya gelmesi ve Kisrâ’nın sarayının yıkılmasının verdiği üzüntü üzerine ateşperestlerin yaktıkları ateş, nefesini kesip sönmüş ve faydalandıkları Fırat Nehri’de hüzün ve nedâmetinden mecrasını unutmuştur.”
63- “Sava gölünün yere batması ile suyunun kuruması Sava şehri halkını ümidsiz ve kederli bıraktı;göle gitmiş olanlar susuz, öfkeli ve hiddetli bir şekilde ümidsiz olarak dönmüş oldular.”
64- “Hüznünden ve gamından öyle bir hal meydana gelmiş ve ateş öyle bir sönmüştü ki, ateşte adeta suda bulunan rutubetten eser vardı.Ve su öyle kurumuştu ki sanki suda, ateşte bulunan hararetten eser vardı.”
65- “Allah Rasulü’nün doğduğu gece cin tayfaları görünmeden Efendimiz’in dünyaya teşrifini müjdeleyen sesler çıkarıyor, Rasulullah’ın nurları alemi aydınlatıyor ve O’nun Peygamber olarak geliş hakikati manen ve lafzan açığa çıkıyordu.”
66- “Müşrikler, putperestler ve kafirler kör ve sağır hükmünde oldular da Allah Resulü’nün geldiği müjdesinin ilânı onlarca işitilmedi ve tehdit şimşekleri onlarca görülmedi.
67-“O müşrik, kafir ve putperest kavimlerin gaybden haber verdiklerini iddia eden kâhinleri, eğri,bozuk ve değiştirilmiş dinlerinin katiyyen devam edemeyeceğini haber verdikleri halde onlar yinede inkara devam ettiler.”
68- “Ve Efendimiz’in doğduğu gece ufukta şeytanların üzerine yıldızların atılmasını ve buna uyumlu şekilde gene o gece yeryüzünde bulunan putların yüzleri ezerine yıkılıp düştüklerini gördükleri hâlde yine o kafir ve putperestler sapıklık üzere kalıp hakikati görmediler.”
69- “Hatta şeytanlar vahiy yolu olan semadan öyle hezimete uğramış olarak gitti ki, şeytanlardan kaçan biri şaşırıp gideceği yeri bilemediğinden kaçan bir şeytanın izine tabi olmuştur.”
70- “Şeytanlar semâdan öyle kaçtılar ki , güya onlar Ebrehe’nin kahramanları!!!Kaçarken gösterdikleri sürat ve telaş Allah Rasulü’nün iki avucundan atılan çakıl taşlarından perişan olup kaçan müşrik askerlerinin haline benziyordu. Onlarda kaçarak semayı terkettiler.”
71- “Peygamber Efendimiz’in iki avucu içine aldığı taşlar tesbih ettikten sonra öyle bir atıldı ki, bu atılış tesbih edici Yunus aleyhisselâm’ın onu yutan balığın karnından atıldığı gibi oldu.”
72- “Ağaçlar O Allah Rasulü’ne boyun eğerek ayaksız, kök ve dallarının üzerinde yürüyüp davetine geldiler.”
73- “Allah Rasulü’nün huzuruna gelirken, ağaçların kökleri ve dallarının yol üzerinde yazdığı gayet güzel ve garip yazıyı süslemek için sanki düzgün çizgi ve satır çizmiş idi.”
74- “O Allah Rasulü’nün huzuruna gelen ağaçlar, Allah’ın Rasulü nereye gitse ayrılmayıp onunla giden ve günün ortasında kızgın fırın gibi olan güneşin sıcaklığından onu koruyan bulut gibidir.”
75- “Allah’ın Rasulü’nün işaretiyle yarılıp iki parça olan ayın Rabbına gerçek ve doğru yemin ile yemin ederim ki, o ayın melekler tarafından yarılmış olan Allah Rasulü’nün kalbine benzeyişi ve münasebeti vardır.”
76-“Allah Rasulü’nün mucizelerinden şunu hatırla ki, en güzel ahlâka sahip olan Rasulü Ekrem Efendimiz’i ve O’nun arkadaşı, kerem sahibi Hazret-i Ebu Bekr’i (r.a) mağara bir araya getirmiş ve kafrlerden hepsinin gözleri kör olup, mağaranın sakladığı o iki zatı görmemişlerdir.”
77- “Bütün davasında gerçek özelliklerinde pırıl pırıl Rasulü Ekrem Efendimiz Ebû Bekr’i Sıddık ile beraber mağarada birbirlerinden ayrılmadıkları halde düşmanları onları göremediler.Ve -Bu mağarada kimseler yok- dediler.”
78- “Kafirler, güvercinlerin kısa zamanda kainatın efendisi Hz.Muhammed Aleyhisselam’ın bulunduğu mağara üzerine yuva ve yumurta yapıp dolaşmayacağını sandıkları gibi, örümceğinde az zamanda mağara üzerine ağ öremeyeceğini sandılar”
79- “Yüce Allah’ın sevgili Habibi’ni ve mağara dostu Hz.Ebu Bekir’i vikâye etmesi, kat kat zırhlardan ve yüksek kalelerden onları müstağni kılmış ve başka korunma şekline ihtiyaç bırakmamıştır.”
80- “Zamanın bana zulmetmesiyle O Allah Resulü’nün kuvvetli himayesine yaptığım ilticalarımda nail olmadığım iltica vuku bulmamıştır.”
81- “Kendisinden iyilik görülenlerin en hayırlısı Allah Rasulü’nün elinden, dünya ve âhiret zenginliğini her ne zaman istemiş isem, O’ndan in’am ve ihsan almadığım istediğimi bulamadığım vaki değildir.”
82- “O Allah’ın Rasulü’ne rüyasında gelen vahyi, rüyada geldiğinden dolayı sakın inkar etme.O’nun öyle bir uyanık kalbi vardır ki, gözleri uyuduğu zaman O’nun kalbi yine uyanıktı ve etrafında olup bitenleri görür ve duyardı.”
83- “O rüyada meydana gelen vahiy Efendimiz’in nübüvvet mertebelerine ulaştığı zamanda idi.O durumda rüya gören hali inkar olunamaz.”
84- “Yüce Allah’ın şanı ne büyüktür ki, vahiy hiçbir nebi için çalışmakla kazanılmamış, elde edilmemiştir.Gayp ile töhmetlenen, yani gaybtan haber verişlerinde yanılma ve hatası görülen hiçbir peygamber yoktur.”
85- “Allah Rasulü çok kerre mübârek avucunu sadece hastaya sürmekle onu şifaya kavuşturmuş ve çok kerrede dertli ve muhtaçları cinnet hastalığından kurtarmıştır.”
86- “Allah’ın Rasulü’nün duası kurak ve kıtlık senesini öyle ihya ettiki , o sene, diğer zamanlar içinde kara atın alnındaki beyaz nişana benzer en parlak sene oldu.”
87- “Efendimiz (s.a.v)’in duâsının kıtlık senesini ihya etmesi bir bulutun cömertçe bol yağmur yağdırması sebebiyle olmuştur.Bulut o dereceye kadar yağmur döktü ki, sen görseydin, geniş vadileri denizden kanallar yahut taşmakla Sebe’ beldesini harad eden Arim vadisinin seli sanırdın.”
88- “Allah’ın Rasulü’nün, gece yüksek dağlar üzerinde parlayıp her taraftan görülen ziyafet ateşi gibi aşikâr olan mucizelerini tarif ve vasfetmem için engel olma, beni halime bırak.”
89- “İnci muntazam olarak dizilmiş olursa güzelliği artar. Fakat haddi zatında kıymetli olduğundan, gayri muntazam olmakla da kadrü kıymeti eksilmez”
90- “Allah’ın Rasulü’nü öven kimsenin, arzu ve emelinin,
bütün güzel huylardan ve makbül adetlerden temayüz etmiş bulunan ve o zatı tam olarak anlatmaya uzanmasında ne fayda vardır ki, O’nu hakkıyla zaten övmek mümkün değildir.”
91- “Allah’ın Resulü’nün mucizelerinden biri ve hatta en büyüğü, Rahman olan yüce Allah tarafından gönderilen hak ayetlerdir ki, lafız ve nuzülü itibariyle muhdes, mana itibariyle kadîmdir.Bu kıdem sıfatı ‘Kadîm’ sıfatıyla mavsuf olan yüce Allah’ın sıfatıdır.”
92- “Kur’an-ı Kerim’in manaları bize öldükten sonra dirilmekten, gelip geçmiş olan Ad kavminden ve İrem’den haber veriyor ki, bu haliyle bir zamana mukarin ve mahsus değildir.”
93- “Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar tahrif olunmadan bizim yanımızda daima mahfuz bulunmakla diğer peygamberlerin bütün mucizelerinden üstün olmuştur.Çünkü o peygamberlerle gelen mucizeler, zamanlarına mahsus kalıp daimi olmamıştır.”
94- “Kur’an-ı Kerim ayetlerinin hükümleri muhalif ve muarız olanlara şüphe bırakmayacak derecede kat’i ve bâkidir ve başka bir hakem ve delil aramayada muhtaç değildir.”
95- “Kur’an-ı Kerim ayetlerine karşı katiyyen muaheze ve muaraza olunmamıştır ki, neticede düşmanların en şiddetlileri dahi teslimiyet ve inkıyad göstererek acziyyetlerinden dolayı davalarından dönmüş olmasınlar.”
96- “Kur’an-ı Kerim’in feahat ve belagatı, muarrızının davasını, iffet sahibi olan erkeğin ailelerine uzanan cani eli men edişi gibi reddetmiştir.”
97- “Kur’an-ı Kerim ayetlerinin birbirini takviye hususunda deniz dalgaları gibi olan anlamları vardır.Ve hatta Kur’an’ın anlamları güzellik, kıymet ve değerde inci, elmas gibi deniz cevherinin üzerindedir.”
98- “Kur’an-ı Kerim’in eşsizliği sayılmaz ve hesaba gelmez. Zapt ve kayda edilmez ve aynı zamanda çok tekrar edilip okınmakla usanç vermez ve bu yüzden terk edilmez.”
99- “Kur’an-ı Kerim okuyanın gözleri onun ayetleriyle nurlandı. Ona -muhakkak sen en sağlam tutanak olan Allah kelamı ile muzaffer oldun. Artık bırakmayıp ona sımsıkı yapış- dedim.”
100- “Eğer Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini cehennemin şiddetli ateşinden korktuğundan dolayı okursan, okuduğun Kur’an’ın soğuk suyundan yardım görüp cehennem ateşini söndürürsün.”
101-“Kur’anı Kerim’in ayetleri,Kevser Havzı gibidir.Şöyle ki: Mahşer de simsiyah kömür gibi gelen asilerin yüzleri o Kevser Havzı ile beyazlaşıp parladığı gibi, Kur’an-ı Kerim de onu okuyana şefaatçı olur ve yüzünü nûrlandırıp parlatır.”
102-“Kur’an-ı Kerim ayetleri,doğruluk ve düzgünlükten bakımından Sırat-ı Müstakim gibi adalet bakımından da hassas bir terazi gibidir. İnsanlar arasında o Kur’an ayetlerinden başka hiçbir adalet kaim ve baki olamaz ve tahakkuk edemez.”
103-“Ey inanan insan ! Kur’an-ı Kerim’i iyi ve maharetle anladığı halde ,bilmezlikten ve anlamazlıktan gelerek Onu inkar edip giden hasedçinin bu haline sakın şaşma(Ona inanmak,çok üstün bir meziyettir).”
104-“Göz hastalıktan dolayı bazen güneşin ışığını inkâr edip görmez ve ağız da hastalıktan dolayı suyun tadını inkar edip anlamaz.”
105-“Ey gerek süratle yürüyerek ve gerek süratle yürüdüğü için iz bırakan develerin üzerinde olarak gelen muhtaçların ve hizmetine koşan taliblerin,evinin etrafı ve kapısının önüne iltica ettikleri kimselerin hayırlısı olan(Allah Rasulü !)”
106-“Ve ey karini, kıymetini bilen, Sana itibar edenler için, Yüce Allah’ın kudret eserlerinden en büyüğü ve yaratılmışların en üstünü olan (Yüce Peygamber ) Ey varlığını en büyük nimet bilip ganimet sayanlar için ilâhi ni’metlerin en üstünü (Olan Nebi ) !”
107-“(Ey peygamberler şahı olan Allah Rasulü)! Sen,geceleyin,-karanlık gecede , onbeşindeki ayın karanlıklar arasından ışığını saçarak gittiği gibi-bir haremden,yani Kabe’den diğer hareme,yani Mescid-i Aksa’ya gitti.”
108-“(Ey alemlerin övüncü olan Allah Rasulü!) Sen Kâbe Kavseyn’den ,hiç kimse tarafından erişilmemiş ve talep de edilmemiş ulvi mertebelere geceleyin yükseldin.”
109-“Ey şan ve şeref sahibi ulu Peygamber ! bütün nebiler ve rasuller, ulaştığın o menzilde ( veya Mescid-i Aksa’da ) hizmet olunmaya layık efendinin hizmetçileri üzerine takdimi gibi, Seni takdimle öne geçirip imâm edindiler.”
110-“(Ey Allah’ın Rasulü ! Sen Mi’rac gecesi) büyük melek topluluğu içinde, o çok büyük alayın sancak sahibi olduğun halde yedi kat gökleri yararak ve her birinde peygamberlerden birine uğrayarak ileri geçtin.”
111-“Ey yüce Allah’ın Sevgili Habîbi! Sen Mi’rac gecesi öyle mertebeler yükseldin ki, Yüce Allah’a yaklaşmaya çalışan kimse için ulaşılacak başka bir mertebe ve nokta-i nihayet bırakmadın.”
112-“(Ey alemlerin öğünç kaynağı olan Allah Rasulü !) Ulvi bir sancağın tek olarak yükseklere çıkarıldığı gibi, Sen de yükselmek için çağrıldığın ve Mi’rac’a da’vet edildiğin zaman, diğer bütün makamları kendine nispetle geride bıraktın.”
113-“( Ey şanlı Peygamber !) Sen, peygamberler ve melekler dahil, diğer bütün gözlerden tam olarak perdeli bulunan en büyük mertebelere ve tamamen gizlenmiş bulunan ilâhi sırlara ermede başarılı olmak için Mi’rac’a davet olundun.”
114-“(Ey Allah’ın Rasulü !) Sen,iftahar edilmeye layık olan bütün faziletleri kendinde topladın ve yüce mertebelere yükseldin. Ve sıkıntı çekmeksizin bütün makamları tek başına geçtin ve Makamı Mahmud’a eriştin.”
115-“(Ey Allah’ın Rasulü!) Rütbe olarak sana bahşolunan şefaat ve büyüklük mertebeleri öyle yüksek ve muazzam mertebelerdir ki, bunlara baktığında Sana verilen nimetlerin büyüklüğünü idrak etmek mümkün değildir.”
116-“Ey mü’minler topluluğu ilâhi inayet ve ihsân olarak verilmiş sarsılmaz bir sütun gibi kıyamete kadar değişmeden baki kalacak İslâm Şeriatı vardır.
117-“Yüce Allah,O’nun itaat ve ibâdetine bizleri da’vet ve irşad eden Peygamber Efendimiz’i Rasullerin Ekrem’i (En üstünü ) ifadesiyle andığı için, bizler de ümmetlerin en şereflisi,en üstünü olduk.”
118-“Allah Rasulü’nün peygamberliğine ait haberler, gafil bulunan bir koyun sürüsünü arslanın kükreyip korkutması gibi, düşmanlarında kalplerini korkuttu.”
119-“Düşmanlar, sürgülenmek suretiyle kasapların et kütükleri ve çengelleri üzerinde kıyılmış etlere benzeyinceye kadar, Peygamber Efendimiz her savaş sırasında düşmanlara kavuşmak ve onlarla savaşmaktan vazgeçmemiştir.”
120-“(İslam düşmanları savaş meydanlarından) kaçmayı öylesine arzuladılar ki, neredeyse, kartal ve karakuşlar tarafından meydanlardan kaldırılıp uçuşan laşe parçalarına gıpta ettiler.”
121-“Düşmanların şiddetli savaşlar yüzünden gece ve gündüzleri gelip geçerdi de savaşın haram olduğu bilinen dört aylar girmiş olmadıkça o günlerin sayısını ve hangi ayın geldiğini bilmezlerdi.”
122-“İslam dini ,adeta , Ashab-ı Kiram’ın her bir vasıtasıyla gelen ve onların etlerine karşı gayet iştahlı olan kartal ve kara kuş gibi, düşmanların ortasına inip konan misafire benziyordu.”
123-“ Allah’ın Rasulü, dalgalar misali birbirini takip eden atlar üzerinde düşman üstüne sel gibi akan kahraman askerleri sevk ve idare ederdi.”
124-“Allah Rasulü’nün askerlere olan Ashab-ı Kiram ,her ilâhi daveti Allah rızası için kabul eden zümreden olup sadece ilâhi rızayı isteyen bir gurubu temsil etmektedir. Bunlar, küfür ve dalâleti kökünden söküp atacak, küfür ve dalâlet ehlini helâk edecek silahlarla hücum ve hamle ederler.”
125-“Allah Rasulü’nün sahabeleri o kadar cihad etmiştir ki,işte bu kahramanların himmet ve gayretleriyle İslâm dini gariplik devrini aştıktan sonra kuvvetlenmeye başlamış ve istenilen başarıyı da elde etmiştir.”
126-“Yüce İslâm dini, O Ashab-ı Kiram’dan gelen hayırlı baba ve zevcelerin gayreti gibi kuvvetli yardım ile ebedi olarak düşmanların şerrinden mahfuz kalıp yetimlik ve dulluk çekmedi, sahipsiz kalmadı.”
127-“O Ashab-ı Kiram kuvvet ve savaşa karşı dayanıklı olma bakımından dağlar gibidir. Onlardan müsademe eden kafirlerden sor, her müsademe ve savaş yerinde olanlardan ne kahramanlıklar görmüşlerdir.”
128-“İslâm düşmanlarının kahroldukları zamanı ve ne biçimde kahrolduklarını Huneyn deresine, Bedir ovasına ve Uhud dağına sor ki, o kahroluşlarının veba ve tâun illetiyle kahrolmaktan daha dehşetli ve şiddetli olduğunu sana anlatsınlar.”
129-“Beyaz kılıçlarını düşmanların kulaklarından sarkmış her bir siyah saçlarını yararak batırıp çıkardıktan sonra kırmızıya döndüren cengaver sahabeleri medhederim.”
130-“(Allah Rasulü’nün mücahid sahabelerini elbet överim.) Sanki onlar kara çizgili süngülerle yazı yazan katiplerdir. Öyle ki, onların süngü kalemleri düşman vücudunun harfini bile noktasız bırakmayıp, her tarafını yaraladılar.”
131-“Allah ve Rasulü’nün ashabı silâh ve techizatlı olarak heybet mükemmelliği ve şevket sahibidirler. Gül, kokusu ve güzelliği sebebiyle Selemden seçilip nasıl ayrılırsa, Ashab-ı Kiram’da güzel yüzleri, üstün vasıflerı ile diğer insanlardan temâyüz etmiş yüksek şahsiyetlerdir.”
132-“Yüce Allah’ın ashabı kirama ihsan buyurduğu yardım rüzgarı sana onların en güzel kokularını hediye eder. Sen de onlardan her bir mücahidi kılıflarında bulunan kokulu çiçek sanırsın.
133-“Ashab-ı Kiram, düşman karşısında at üzerinde iken öylesin sebat kardırlarki yüksek tepelerde biten sabit otlar gibidirler. Bu sebatları, din hususundaki gayretleri ve kuvvetli inançlarından dolayı olup, kalanların sıkı olmasından değildir.”
134-“İslam mücahiderinin yiğitlik ve cesaretlerinden korkarak düşmanlarının kalbleri titredi ve akılları uçup gitti. Böylece kuzular gibi Mücahidleri ayıramaz oldular.”
135-“Her kime Yüce Allah’ın yardımı Allah Rasulü’nün inâyeti ile olmuşsa, meşe ve dağ çalılıklarında arslanlarla kırşılaşsa bile arslanlar ondan korkup sakin hale gelirler.”
136-“Allah’ın Rasulü’nün dostlarından, Onun sebebiyle yardım bulmamış olan kimse göremezsin. Aynı zamanda Onun düşmanlarından da azab ve cezaya çarptırılmamış, bunun sıkıntısına düşmemiş kimse göremezsin.
137-“Arslan nasıl ki yavrularını orman içinde ağaçlar arasına yerleştirip korursa, Peygamber efendimizde (s.a.v) ümmetini İslâm Dini’nin hıfz ve sıyâhetine yerleştirmiş,dünyevi ve uhrevi felâketlerden korumuştur.”
138-“Allah Rasulü’nün dini hususunda mücadeleye girişen nice düşman kişileri, Allah’ın Kelam-ı Kuran’ı Kerim yere sermiş mağlup etmiş kuvvetli düşmanlık ve hasımlığa sahip kişileri de onu mu’cizeleri nice defalar yıkmış ve pes ettirmiştir.”
139-“Cahiliyet devrinde ümmi iken ilim ve Kemâl sahibi sana yeter. Yetim halinde iken terbiyleli ve güzel ahlâklı olması da yine mucize olarak sana yeter.”
140-“Allah’ın Rasulü’ne bu kasidemle Medih ve senâda bulumak suretiyle hizmette bulundum. Bu medih ve senâ edişim dolayısı ile halka hizmetle geçen ömrümün günahlarına af istemekteyim.”
141-“Zira, bu şiir uğraşması ve dünyaya hizmet sonuçlarından korkulur günah gerdanlığını boynuma taktı. Bunlarla beni, cinayet bedeli olarak hazırlanmış kurbanlık deve imişim gibi helâke hazırlıyor ve felâkete sürüklüyor.”
142-“Halka hizmet ve şiirle meşgul olduğum hallerimde çocukca ve cahilce sapıklıklara uydum, bu halde geçen ömrüm içinde günahlar kazanmak ve nadim olmaktan başka bir şey elde edemedim.”
143-“Ey (okuyucu) , nefsimin ticaretindeki zararını ve aldanışı gel gör ki, dünyada da günahları terk ile ebedi saadeti temin edecek olan dini satın almıyor buna istekli dahi bulunmuyor.”
144-“Her kim din husunda ahiretini dünya lezzetleri ile değiştirir, âhireti bırakıp sadece dünyayı alırsa, gerek peşin alış-verişte ve gerek ücretini peşin verip malını daha sonra alacağı selemde aldanmış olduğu o kimse için yakında aşikar olur.”
145-“Eğer ben günah ile gelsem dahi ve fam ve ahdim Fahr-i Kainat’tan bozulmuş, beni Allah Rasulü’ne bağlayan manevi ipim de kesilmiş değildir. Yine şefaatını ümid ederim.”
146-“Zira alemlerin Fahri’nden benim için bir çeşit özel eman ve sıyanet vardır ki; o da ismimim Muhammed olmasıdır. O irfan hazinesi olan Efendimiz, Ahd ve ve fakarlıkta bütün insanların en vefalısıdır.”
147-“Kainatın Fahri Efendimiz Hazretleri, eğer ahirette fazl ve keremi ile benim elimden tutmaz ve şefaat etmez ise sen bana de ki: Ey ayağı kaymış biçare, neredesin ? Vay senin haline !”
148-“Allah’ın Rasulü’nün , kendisinden medet umanlara lütfunu esirgediği görülmemiş , duyulmamıştır. O kimseyi dünyada mahrum bırakmadığı gibi, ahirette de mahrum bırakmadığı gibi, ahirette de mahrum bırakmaz. Kendisinden şefaat talebinde bulunan kimseyi karşılıksız ve mahrum bırakması mümkün değildir.”
149-“Fikirlerimi Allah’ın Rasulü’nün övgüsüne tahsis ettiğim zamandan beri, bütün kötü hallerden kurtulmam için lüzumlu olanların en hayırlısını buldum ve bana şefaat edeceğine kesinlikle inanıyorum.”
150-“Allah’ın Rasulün’den görülecek imdat ve şefaat, muhtaç olan eli unutmaz ve boş bırakmaz. Nitekim suların toplanmadığı yüksek yerlerdeki çiçek ve otlarıda muhakkak yağmur bitirip vücuda getirir.”
151-“Herem b. Hayyam isimli Arap beyini medhetmekle şair Züheyr’in iki elinde topladığı dünya zinetini ben istemedim.”
152-“Ey yaratılmışların en şereflisi olan Allah Rasulü ! herkes için muhakkak olan hâdise ve felâket yani ölüm ve kıyamet meydana geldiği zaman benim için kendisine iltica edeceğim. Senden başka kimse yoktur.”
153-“Kerim olan Yüce Allah’ın “Müntakim” ismiyle tecelli ettiği ve günah sahiblerini cezalandıracağı zaman bana şefaat etsen, benim sebebimle senin ulvi makam ve merteben dar olmaz, ve Ona bir noksanlık getirmez.”
154-“Allah’ın Rasulü ! bana şefaat etmekle mertebene noksanlık gelmez. Çünkü dünya ve onun zıddı olan ahiret senin cömertliğin ve ihsanındadır. Levh-i Mahfuz’un ve Kalem’in Yazdığı ilim de senin ilimlerinden dir.”
155-“Ey nefsim ! işlediğin büyük günahlar yüzünden dolayı Allah’ın rahmetinden ümidini kesme. Çünkü O’nun mağfireti yanında büyük günahların affı küçük günahlar gibidir.”
156-“Yüce Allah Rahmetini Taksim Ederken umarım ki , bu Taksim de Rahmet günah miktarınca gelir.”
157-“Ey benim Yüceler Yücesi Rabbim! Benim Ümmedimi, Yüce Katında tersine dönmemiş geçerli ümidlerden eyle. Ve mağfiret ümidimin aksi ile beni mey’us eyleme. Hesabımı da Hüzn-ü Zannım üzerine Çıkarıp kesilmemiş Kıl.”
158-“ Ey yüceler Yücesi Allah’ım ! her ne kadar o kulun da, musibetler gelip tahammül etmeye çağırdığı zaman mağlup olarak kaçıp giderecek derecede zayıf bir sabır varsa da, senin kulunda, yani ben biçareye iki dünyada (dünya ve ahirette ) yine de lütfunla muamele eyle.”
159-“İlâhi, Senin tarafı ilâhiyyenden sâdır olan salât bulutlarına izin ver ve emrü ferman buyur ki , Salâvat-ı şerifeyi Rasulü Ekrem’in Ravzâ-i Mutahharesi üzerine daima akıtarak cereyan edip dursunlar.”
160-“Allah’ın Rasulü’nün Ehl-i beyti, ashabı ve bunlara uyan tabiinlerin de üzerlerine Salavat-Şerifler daim olsun. Bunlardan her biri takva, nezâfet, hilim ve Kerem sahibidirler.”
161-“Saba rüzgarı ban denilen ağacın dallarını kımıldattığı ve deve çobanları türlü nağmelerle develeri sevk ve raksa getirdiği müddetçe (senin, ashabının ve daha sonra gelip senin yolunda olanların cümlesinin üzerine salât ve Selâm Olsun.)”
162-“Ey Benim Yüceler Yücesi Allah’ım! Bütün yaratılanların hayırlısı olan Sevgili Habibi’nin üzerine Sen Salât ve Selâm Eyle.( Çünkü, onun yüce katındaki sevgisini derecesini hakkıyla bilen ve Selamlayarak O’nun hakkını hakkıyla verecek olan ancak Sensin.”
Kaside-i Bürde Arapca Text Resim Halinde
[attachment=218002]
[attachment=218003]
[attachment=218004]
[attachment=218005]
[attachment=218006]
[attachment=218007]
[attachment=218008]
[attachment=218009]
[attachment=218010]
#####################
Kaside-i Bürde Arapca Text ve Mana
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ مُنْشِي الْخَلْقِ مِنْ عَدَمِ
ثُمَ الصَّلَاةُ عَلى الْمُخْتَارِ فِي الْقِدَمِ
Hamd, yokluktan var eden Allah'a mahsustur
O halde dualar ezelden beri seçilmiş olanın üzerine olsun
Chorus
مَولَايَ صَلِّ وَسَلِّمْ دَائِمًا أَبَدًا
عَلَى حَبِيبِكَ خَيْرِ الْخَلْقِ كُلِّهِمِ
Ey Rabbim, her zaman ve sonsuza dek huzuru kutsa ve bağışla
Tüm Yaratılmışların En İyisi olan sevgilinin üzerine
الْفَصْلُ الْاَوَّلُ فِي الْغَزْلِ وَشَكْوَى الْغَرَامِ
Birinci Bölüm
Aşk Sözleri ve Tutkunun Yoğun Acısı Üzerine
أَمِنْ تَذَكُّرِ جِيرَانٍ بِذِي سَلَمِ
مَزَجْتَ دَمْعًا جَرَى مِنْ مُقْلَةٍ بِدَمِ
1. Dhu Salam'daki komşularınızın anısı mı
Gözlerinizi bu kadar yaşartan?
أَمْ هَبَّتِ الرِّيحُ مِنْ تِلْقَاءِ كَاظِمَةٍ
وَأَوْمَضَ الْبَرْقُ فِي الظَّلْمَاءِ مِنْ إِضَمِ
2. Yoksa Kazima yönünden esen rüzgar mı
Ve İdam Dağı'ndan kara gecede çakan şimşek mi?
فَمَا لِعَيْنَيْكَ إِنْ قُلْتَ اكْفُفَا هَمَتَا
وَمَا لِقَلْبِكَ إِنْ قُلْتَ اسْتَفِقْ يَهِمِ
3. Gözlerinizin nesi var ki, onlara sakınmalarını söylediğinizde daha çok ağlıyorlar?
Ve kalbiniz - onu uyandırmaya çalıştığınızda, sadece daha da şaşkınlaşır
أَيَحْسَبُ الصَّبُّ أَنَّ الْحُبَّ مُنْكَتِمٌ
مَا بَيْنَ مُنْسَجِمٍ مِنْهُ وَمُضْطَرِمِ
4. Aşık olan kişi aşkının gizlenebileceğini mi sanır
Dökülen gözyaşları ve alev alev yanan bir kalp arasında?
لَوْلَا الْهَوَى لَمْ تُرِقْ دَمْعًا عَلَى طَلَلٍ
وَلَا أَرِقْتَ لِذِكْرِ الْبَانِ وَالْعَلَمِ
5. Aşk olmasaydı, gözyaşların sevgilinin bıraktığı izlere akmazdı
Ne de söğüt ağacını ve dağı hatırlayarak uykusuz kalırdın
فَكَيْفَ تُنْكِرُ حُبًّا بَعْدَ مَا شَهِدَتْ
بِهِ عَلَيْكَ عُدُولُ الدَّمْعِ وَالسَّقَمِ
6. Öyleyse
ağlayan ve zayıf görünen bu kadar dürüst tanıklar size karşı tanıklık etmişken bu sevgiyi nasıl inkâr edebilirsiniz?
وَأَثْبَتَ الْوَجْدُ خَطَّيْ عَبْرَةٍ وَضَنىً
مِثْلَ الْبَهَارِ عَلَى خَدَّيْكَ وَالْعَنَمِ
7. Aşkın ıstırabı iki satır gözyaşı ve keder yazdı
Bahar gibi solgun ve anam gibi kırmızı yanaklarına
نَعَمْ سَرَى طَيْفُ مَنْ أَهْوَى فَأَرَّقَنِي
وَالْحُبُّ يَعْتَرِضُ اللَّذَّاتِ بِالْأَلَمِ
8. Evet, sevdiğim kişinin hayali gece bana geldi ve uyuyamadım,
Ah, aşk acılarıyla zevkin tadına varmayı nasıl da engelliyor!
يَا لَائِمِي فِي الْهَوَى الْعُذْرِيِّ مَعْذِرَةً
مِنِّي إِلَيْكَ وَلَوْ أَنْصَفْتَ لَمْ تَلُمِ
9. Ey beni bu saf sevgimden dolayı azarlayan, özrümü kabul et
Eğer gerçekten adil olsaydın, beni hiç azarlamazdın
عَدَتْكَ حَالِيَ لَا سِرِّي بِمُسْتَتِرٍ
عَنِ الْوُشَاةِ وَلَا دَائِي بِمُنْحَسِمِ
10. Umarım siz de benim gibi bir durumdan kurtulursunuz! Sırrım gizlenemez
Muhaliflerimden, ne de hastalığımın bir sonu olacak
مَحَّضْتَنِي النُّصْحَ لَكِنْ لَسْتُ أَسْمَعُهُ
إِنَّ الْمُحِبَّ عَنِ الْعُذَّالِ فِي صَمَمِ
11. Bana içtenlikle öğüt verdin, ama ben duymadım,
Aşık, kendisini suçlayanlara karşı oldukça sağırdır
إِنِّي اتَّهَمْتُ نَصِيحَ الشَّيْبِ فِي عَذَلٍ
وَالشَّيْبُ أَبْعَدُ فِي نُصْحٍ عَنِ التُّهَمِ
12. Kendi ak saçlarımın beni azarlamasından bile kuşkulandım,
Yaşlılığın ve ak saçların öğütlerinin kuşkudan uzak olduğunu bildiğim zaman
اَلْفَصْلُ الثَّانِي فِي الْحَذِيرِ مِنْ هَوَى النَّفْسِ
İkinci Bölüm
Benliğin Kaprisleri Hakkında Bir Uyarı
فَإِنَّ أَمَّارَتيِ بِالسُّوءِ مَا اتَّعَظَتْ
مِنْ جَهْلِهَا بِنَذِيرِ الشَّيْبِ وَالْهَرَمِ
13. Aptal ve umursamaz benliğim uyarılara kulak asmayı reddetti
Ak saçların ve yaşlılığın başlangıcını müjdeledi
وَلَا أَعَدَّتْ مِنَ الْفِعْلِ الْجَمِيلِ قِرَى
ضَيْفٍ أَلَمَّ بِرَأْسِي غَيْرَ مُحْتَشِمِ
14. Haber vermeden başıma üşüşen bu misafiri
gerektiği gibi ağırlamak için hiçbir iyi iş hazırlamamıştı.
لَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنِّي مَا أُوَقِّرُهُ
كَتَمْتُ سِرًّا بَدَا ليِ مِنْهُ بِالْكَتَمِ
15. Onu onurla kabul edemeyeceğimi bilseydim
sırrımı ondan boya ile gizlerdim.
مَنْ لِي بِرَدِّ جِمَاحٍ مِنْ غَوَايَتِهَا
كَمَا يُرَدُّ جِمَاحُ الْخَيْلِ بِاللُّجُمِ
16. Vahşi atların dizginler ve dizginlerle dizginlendiği gibi, inatçı ruhumu yollarının yanlışlığından kim alıkoyabilir,
?
فَلَا تَرُمْ بِالْمَعَاصِي كَسْرَ شَهْوَتِهَا
إِنَّ الطَّعَامَ يُقَوِّي شَهْوَةَ النَّهِمِ
17. Günaha daha fazla dalarak arzuları kırmayı amaçlamayın,
Oburun açgözlülüğü yalnızca [the sight of] yiyecekle artar
وَالنَّفْسُ كَالطِّفْلِ إِنْ تُهْمِلْهُ شَبَّ عَلَى
حُبِّ الرَّضَاعِ وَإِنْ تَفْطِمْهُ يَنْفَطِمِ
18. Benlik bir bebek gibidir, eğer uygun bakımını ihmal ederseniz
hala emmeyi severek büyüyecektir; ama onu sütten kestiğinizde sütten kesilecektir
فَاصْرِفْ هَوَاهَا وَحَاذِرْ أَنْ تُوَلِّيَهُ
إِنَّ الْهَوَى مَا تَوَلَّى يُصْمِ أَوْ يَصِمِ
19. Bu yüzden tutkularınızı bir kenara bırakın, onların sizi ele geçirmesine izin vermekten sakının.
Çünkü tutku üstünlüğü ele geçirdiğinde ya öldürür ya da onursuzluk getirir.
وَرَاعِهَا وَهْيَ فِي الْأَعْمَالِ سَائِمَةٌ
وَإِنْ هِيَ اسْتَحْلَتِ الْمَرْعَى فَلَا تُسِمِ
20. Eylem tarlasında otlarken ona göz kulak ol
otlağı çok hoş bulursa denetimsiz otlamasına izin verme.
كَمْ حَسَّنَتْ لَذَّةً لِلْمَرْءِ قَاتِلَةً
مِنْ حَيْثُ لَمْ يَدْرِ أَنَّ السُّمَّ فِي الدَّسَمِ
21. Aslında ölümcül olan bir zevk ne kadar çok iyi görünmüştür,
Yağın içinde zehir olabileceğini bilmeyen birine
وَاخْشَ الدَّسَائِسَ مِنْ جُوعٍ وَمِنْ شِبَعٍ
فَرُبَّ مَخْمَصَةٍ شَرٌّ مِنَ التُّخَمِ
22. Açlık ve tokluk tuzaklarına dikkat edin,
Çünkü boş bir mide aşırı yemekten daha kötü olabilir
وَاسْتَفْرِغِ الدَّمْعَ مِنْ عَيْنٍ قَدِ امْتَلَأَتْ
مِنَ الْمَحَارِمِ وَالْزَمْ حِمْيَةَ النَّدَمِ
23. Yasak şeylere doymuş gözlerin gözyaşlarını sil,
Ve bundan böyle tek diyetin pişmanlık olsun
وَخَالِفِ النَّفْسَ وَالشَّيْطَانَ وَاعْصِهِمَا
وَإِنْ هُمَا مَحَضَاكَ النُّصْحَ فَاتَّهِمِ
24. Nefse ve şeytana karşı çıkın - ve onlara meydan okuyun,
Size tavsiye vermeye çalışırlarsa, şüpheyle yaklaşın
وَلَا تُطِعْ مِنْهُمَا خَصْمًا وَلَا حَكَمًا
فَأَنْتَ تَعْرِفُ كَيْدَ الْخَصْمِ وَالْحَكَمِ
25. İster karşı çıksınlar ister tahkime gelsinler, onlara asla itaat etme.
Çünkü hem karşı çıkanların hem de hakemlerin hilelerini artık biliyorsun.
أَسْتَغْفِرُ اللهَ مِنْ قَوْلٍ بِلَا عَمَلٍ
لَقَدْ نَسَبْتُ بِهِ نَسْلًا لِذِي عُقُمِ
26. Yapmadığım şeyleri söylediğim için Allah'tan bağışlanma diliyorum.
Sanki kısır birine soy isnat ediyormuşum gibi.
أَمَرْتُكَ الْخَيْرَ لَكِنْ مَا ائْتَمَرْتُ بِهِ
وَمَا اسْتَقَمْتُ فَمَا قَوْليِ لَكَ اسْتَقِمِ
27. Size iyi olmanızı emrettim, ama sonra kendi öğüdümü dinlemedim
kendim dürüst değildim, öyleyse size "Dürüst olun!" dememin ne anlamı var?
وَلَا تَزَوَّدْتُ قَبْلَ الْمَوْتِ نَافِلَةً
وَلَمْ أُصَلِّ سِوَى فَرْضٍ وَلَمْ أَصُمِ
28. Ölüm gelip beni almadan önce nafile namaz kılmadım
farzdan fazla ne namaz kıldım ne de oruç tuttum.
الْفَصْلُ الثَّالِثُ فِي مَدْحِ النَّبِيِّ ﷺ
Üçüncü Bölüm
Peygamber'e Övgü ﷺ
ظَلَمْتُ سُنَّةَ مَنْ أَحْيَا الظَّلَامَ إِلَى
أَنِ اشْتَكَتْ قَدَمَاهُ الضُّرَّ مِنْ وَرَمِ
29. Geceleyin namaz kılanın yoluna haksızlık ettim
Ta ki ayakları ağrıdan ve şişlikten şikayet edinceye kadar
وَشَدَّ مِنْ سَغَبٍ أَحْشَاءَهُ وَطَوَى
تَحْتَ الْحِجَارَةِ كَشْحًا مُتْرَفَ الْأَدَمِ
30. Açlığının şiddetine karşı iç organlarını bağlarken
Narin tenini beline bağladığı taşın altında saklıyordu
وَرَاوَدَتْهُ الْجِبَالُ الشُّمُّ مِنْ ذَهَبٍ
عَنْ نَفْسِهِ فَأَرَاهَا أَيَّمَا شَمَمِ
31. Yüksek altın dağları onu ayartmaya çalıştı
Ama o da onlara yücelmenin gerçek anlamını gösterdi
وَ أَكَّدَتْ زُهْدَهُ فِيهَا ضَرُورَتُهُ
إِنَّ الضَّرُورَةَ لَا تَعْدُو عَلَى الْعِصَمِ
32. Kanaatkârlık ve muhtaçlık durumu onun dünyevi kaygılara kayıtsızlığını teyit etmekten başka bir işe yaramadı.
Çünkü korkunç ihtiyaçlar bile böylesine kusursuz bir erdeme saldıramaz.
وَكَيْفَ تَدْعُو إِلَى الدُّنْيَا ضَرُورَةُ مَنْ
لَولَاهُ لَمْ تُخْرَجِ الدُّنْيَا مِنَ الْعَدَمِ
33. Böyle bir kişinin şiddetli ihtiyacı onu nasıl dünyaya çekebilir
O olmasaydı dünya yokluktan asla ortaya çıkmazdı?
مُحَمَّدٌ سَيِّدُ الْكَوْنَيْنِ وَالثَّقَلَيْـ
ـنِ وَالْفَرِيقَيْنِ مِنْ عُرْبٍ وَمِنْ عَجَمِ
34. Muhammed ﷺ iki dünyanın efendisidir, cinlerin efendisidir ve [men,]
ve iki grubun, Arapların ve Arap olmayanların efendisidir
نَبِيُّنَا الْآمِرُ النَّاهِي فَلَا أَحَدٌ
أَبَرَّ فِي قَوْلِ لَا مِنْهُ وَلَا نَعَمِ
35. İyiliği emreden ve kötülükten men eden Peygamberimiz
'Evet' de olsa 'hayır' da olsa sözünde daha doğru kimse yoktur.
هُوَ الْحَبِيبُ الَّذِي تُرْجَى شَفَاعَتُهُ
لِكُلِّ هَوْلٍ مِنَ الْأَهْوَالِ مُقْتَحَمِ
36. O, şefaati umulan sevgili olandır
Bizi fırtınaya sürükleyen tüm korkunç şeylere karşı
دَعَا إِلَى اللهِ فَالْمُسْتَمْسِكُونَ بِهِ
مُسْتَمْسِكُونَ بِحَبْلٍ غَيْرِ مُنْفَصِمِ
37. O, insanları Allah'a çağırdı; artık ona sarılanlar
kopmayacak bir ipe sarılmış olurlar.
فَاقَ النَّبِيِّينَ فِي خَلْقٍ وَفِي خُلُقٍ
وَلَمْ يُدَانُوهُ فِي عِلْمٍ وَلَا كَرَمِ
38. Hem biçim hem de asil karakter olarak diğer peygamberleri aştı
Ve hiçbiri bilgide ya da saf cömertlikte ona yaklaşamadı.
وَكُلُّهُمْ مِنْ رَسُولِ اللهِ مُلْتَمِسٌ
غَرْفًا مِنَ الْبَحْرِ أَوْ رَشْفًا مِنَ الدِّيَمِ
39. Hepsi de Allah'ın Resûlü'nden bir avuç su
O'nun okyanusundan bir damla su O'nun bitmez tükenmez yağmurundan bir damla su isterler.
وَوَاقِفُونَ لَدَيْهِ عِنْدَ حَدِّهِمِ
مِنْ نُقْطَةِ الْعِلْمِ أَوْ مِنْ شَكْلَةِ الْحِكَمِ
40. Hepsi kendi ölçülerine göre onun önünde dururlar
Bilgisine aksan noktaları ya da bilgeliğine sesli harf işaretleri gibi
فَهْوَ الَّذِي تَمَّ مَعْنَاهُ وَصُورَتُهُ
ثُمَّ اصْطَفَاهُ حَبِيبًا بَارِئُ النَّسَمِ
41. O, anlamın ve biçimin kendisinde mükemmelleştiği kişidir.
Ve sonra tüm insanlığı yaratan, onu sevgilisi olarak seçti.
مُنَزَّهٌ عَنْ شَرِيكٍ فِي مَحَاسِنِهِ
فَجَوْهَرُ الْحُسْنِ فِيهِ غَيْرُ مُنْقَسِمِ
42. Erdemleri bakımından eşi benzeri yoktur
Çünkü onda mükemmelliğin özü bölünmezdir.
دَعْ مَا ادَّعَتْهُ النَّصَارَى فِي نَبِيِّهِمِ
وَاحْكُمْ بِمَا شِئْتَ مَدْحًا فِيهِ وَاحْتَكِمِ
43. Hıristiyanların Peygamberleri hakkında ileri sürdükleri şeyleri bırakın
Onu övmek için dilediğinizi söyleyebilirsiniz.
وَانْسُبْ إِلَى ذَاتِهِ مَا شِئْتَ مِنْ شَرَفٍ
وَانْسُبْ إِلَى قَدْرِهِ مَا شِئْتَ مِنْ عِظَمِ
44. Onun özüne dilediğin soyluluğu
Rütbesine de dilediğin yüceliği yakıştırabilirsin.
فَإِنَّ فَضْلَ رَسُولِ اللهِ لَيْسَ لَهُ
حَدٌّ فَيُعْرِبَ عَنْهُ نَاطِقٌ بِفَمِ
45. Gerçekten de Allah'ın Elçisi'nin yüksek faziletinin
bir insanın diliyle ifade edilebilecek en uzak sınırı yoktur.
لَوْ نَاسَبَتْ قَدْرَهُ آيَاتُهُ عِظَمًا
أَحْيَا اسْمُهُ حِينَ يُدْعَى دَارِسَ الرِّمَمِ
46. Mucizeleri de rütbesi kadar güçlü olsaydı
sadece adının duyulması bile ölü kemikleri canlandırırdı.
لَمْ يَمْتَحِنَّا بِمَا تَعْيَا الْعُقُولُ بِهِ
حِرْصًا عَلَيْنَا فَلَمْ نَرْتَبْ وَلَمْ نَهِمِ
47. Aklımızı yoracak şeylerle bizi sınamadı
bizi düşündüğü için şüpheye ya da şaşkınlığa düşmememiz için
أَعْيَا الْوَرَى فَهْمُ مَعْنَاهُ فَلَيْسَ يُرَى
فِي الْقُرْبِ وَالْبُعْدِ فِيهِ غَيْرُ مُنْفَحِمِ
48. İnsanoğlu onun gerçek özünü kavrayamaz
Yakın uzak herkes şaşkındır.
كَالشَّمْسِ تَظْهَرُ لِلْعَيْنَيْنِ مِنْ بُعُدٍ
صَغِيرَةً وَتُكِلُّ الطَّرْفَ مِنْ أَمَمِ
49. Uzaktan çıplak göze küçük görünen güneş gibi
yakından ise görüşü karartacak ve gözleri kamaştıracaktır.
وَكَيْفَ يُدْرِكُ فِي الدُّنْيَا حَقِيقَتَهُ
قَوْمٌ نِيَامٌ تَسَلَّوْا عَنْهُ بِالْحُلُمِ
50. Uykuda olan insanlar rüyalarıyla ondan uzaklaşırken
bu dünyada onun gerçekliğini nasıl algılayabilirler?
فَمَبْلَغُ الْعِلْمِ فِيهِ أَنَّهُ بَشَرٌ
وَأَنَّهُ خَيْرُ خَلْقِ اللهِ كُلِّهِمِ
51. Onun hakkında bildiklerimiz, bir insan olduğu
ve Allah'ın yarattıklarının en hayırlısı olduğudur.
وَكُلُّ آيٍ أَتَى الرُّسْلُ الْكِرَامُ بِهَا
فَإِنَّمَا اتَّصَلَتْ مِنْ نُورِهِ بِهِمِ
52. Resuller tarafından getirilen her mucize
onlara sadece onun nuru aracılığıyla bağlanmıştır.
فَإِنَّهُ شَمْسُ فَضْلٍ هُمْ كَوَاكِبُهَا
يُظْهِرْنَ أَنْوَارَهَا لِلنَّاسِ فِي الظُّلَمِ
53. Muhakkak ki o, bir lütuf güneşidir; onlar da onun gezegenleridir.
Karanlıklar içindeki insanlara ışıklarını gösterirler.
أَكْرِمْ بِخَلْقِ نَبِيٍّ زَانَهُ خُلُقٌ
بِالْحُسْنِ مُشْتَمِلٍ بِالْبِشْرِ مُتَّسِمِ
54. Mükemmel karakterle bezenmiş bir Peygamberin yaratılışı ne kadar cömerttir!
Çok güzel ve parlak yüzlü
كَالزَّهْرِ فِي تَرَفٍ وَالْبَدْرِ فِي شَرَفٍ
وَالْبَحْرِ فِي كَرَمٍ وَالدَّهْرِ فِي هِمَمِ
55. Tazelikte bir çiçek ve yücelikte bir dolunay gibi,
Saf cömertlikte bir okyanus gibi ve azmin gücünde zamanın kendisi gibi
كَأَنَّهُ وَهْوَ فَرْدٌ مِنْ جَلَالَتِهِ
فِي عَسْكَرٍ حِينَ تَلْقَاهُ وَفِي حَشَمِ
56. Yalnızken bile heybetli duruşundan
sanki büyük bir ordunun ve maiyetin arasındaymış gibi görünüyordu.
كَأَنَّمَا اللُّؤْلُؤُ الْمَكْنُونُ فِي صَدَفٍ
مِنْ مَعْدِنَيْ مَنْطِقٍ مِنْهُ وَمُبْتَسَمِ
57. Sanki kabuklarında korunan parlayan inciler
hem konuşmasından hem de ışıltılı gülümsemesinden ortaya çıkıyordu
لَا طِيبَ يَعْدِلُ تُرْبًا ضَمَّ أَعْظُمَهُ
طُوبَى لِمُنْتَشِقٍ مِنْهُ وَمُلْتَثِمِ
58. Hiçbir parfüm onun asil suretini taşıyan toprağınkiyle boy ölçüşemez.
O kutsanmış toprağı koklayan ya da öpen kişi için ne büyük mutluluk!
الْفَصْلُ الرَّابِعُ فِي مَوْلِدِهِ ﷺ
Dördüncü Bölüm
Doğumunda ﷺ
أَبَانَ مَوْلِدُهُ عَنْ طِيبِ عُنْصُرِهِ
يَا طِيبَ مُبْتَدَإٍ مِنْهُ وَمُخْتَتَمِ
59. Doğumu, kökeninin saflığını açıkça ortaya koydu,
Ey başlangıcı ve sonu ne kadar saf!
يَوْمٌ تَفَرَّسَ فِيهِ الْفُرْسُ أَنَّهُمُ
قَدْ أُنْذِرُوا بِحُلُولِ الْبُؤْسِ وَالنِّقَمِ
60. O gün Persler
sefalet ve felaketlerin başlangıcı konusunda uyarıldıklarını anladılar
وَبَاتَ إِيوَانُ كِسْرَى وَهْوَ مُنْصَدِعٌ
كَشَمْلِ أَصْحَابِ كِسْرَى غَيْرَ مُلْتَئِمِ
61. O gece Chosroes'in kemerinde bir çatlak belirdi
Tıpkı halkının birlik ve beraberliğinin sonsuza dek kaybolduğu gibi
وَالنَّارُ خَامِدَةُ الْأَنْفَاسِ مِنْ أَسَفٍ
عَلَيْهِ وَالنَّهْرُ سَاهِي الْعَيْنِ مِنْ سَدَمِ
62. Ateş, kaybın acısıyla son nefesini verdi,
Ve nehir üzüntüden rotasından saptı
وَسَاءَ سَاوَةَ أَنْ غَاضَتْ بُحَيْرَتُهَا
وَرُدَّ وَارِدُهَا بِالْغَيْظِ حِينَ ظَمِي
63. Sawa gölünün suları çekildikçe sıkıntıya düştü
Ve ondan içmeye gelenler susuzluktan kudurarak geri döndü
كَأَنَّ بِالنَّارِ مَا بِالْمَاءِ مِنْ بَلَلٍ
حُزْنًا وَبِالْمَاءِ مَا بِالنَّارِ مِنْ ضَرَمِ
64. Sanki kederden ateş suyun ıslaklığına bürünmüştü,
Ve su ateşin yakıcı kuruluğuna bürünmüştü
وَالْجِنُّ تَهْتِفُ وَالْأَنْوَارُ سَاطِعَةٌ
وَالْحَقُّ يَظْهَرُ مِنْ مَعْنًى وَمِنْ كَلِمِ
65. Cinler feryat ediyor, ışıklar yanıp sönüyordu.
Gerçek, hem söz hem de anlam olarak açıklanmıştı.
عَمُوا وَصَمُّوا فَإِعْلَانُ الْبَشَائِرِ لَمْ
تُسْمَعْ وَبَارِقَةُ الْإِنْذَارِ لَمْ تُشَمِ
66. Ama Persler kör ve sağır oldukları için mutlu haberi duymadılar
uyarı işaretlerinin parıltısını da görmediler.
مِنْ بَعْدِ مَا أَخْبَرَ الْأَقْوَامَ كَاهِنُهُمْ
بِأَنَّ دِينَهُمُ الْمُعْوَجَّ لَمْ يَقُمِ
67. İnsanların kendi kahinleri onlara
çarpık eski dinlerinin devam edemeyeceğini söyledikten sonra bile
وَبَعْدَ مَا عَايَنُوا فِي الْأُفْقِ مِنْ شُهُبٍ
مُنْقَضَّةٍ وَفْقَ مَا فِي الْأَرْضِ مِنْ صَنَمِ
68. Ve ufukta kayan yıldızları gördükten sonra
tıpkı putların yeryüzüne düşmesi gibi göklerden düşüyorlardı.
حَتَّى غَدَا عَنْ طَرِيقِ الْوَحْيِ مُنْهَزِمٌ
مِنَ الشَّيَاطِينِ يَقْفُوا إِثْرَ مُنْهَزِمِ
69. Until even the devils were routed, fleeing from the path of revelation,
Following after others as they fled
كَأَنَّهُمْ هَرَبًا أَبْطَالُ أَبْرَهَةٍ
أَوْ عَسْكَرٌ بِالْحَصَى مِنْ رَاحَتَيْهِ رُمِي
70. Tıpkı Ebrehe'nin savaşçıları gibi kaçıyorlardı
Ya da Peygamber'in kendi elinden atılan çakıl taşlarıyla dağılan ordu gibi
نَبْذًا بِهِ بَعْدَ تَسْبِيحٍ بِبَطْنِهِمَا
نَبْذَ الْمُسَبِّحِ مِنْ أَحْشَاءِ مُلْتَقِمِ
71. Allah'ı tesbih ettikten sonra avucunun içine atılır,
Rabbini tesbih edenin balinanın karnından dışarı atıldığı gibi
الْفَصْلُ الْخَامِسُ فِي مُعْجِزَاتِهِ ﷺ
Beşinci Bölüm
Onun Elinden Gelen Mucizeler Üzerine ﷺ
جَاءَتْ لِدَعْوَتِهِ الْأَشْجَارُ سَاجِدَةً
تَمْشِي إِلَيْهِ عَلَى سَاقٍ بِلَا قَدَمِ
72. O seslenince ağaçlar secde ederek yanına geldiler.
Ayakları olmayan gövdeleri üzerinde ona doğru yürüyorlardı.
كَأَنَّمَا سَطَرَتْ سَطْرًا لِمَا كَتَبَتْ
فُرُوعُهَا مِنْ بَدِيعِ الْخَطِّ بِاللَّقَمِ
73. Sanki güzel bir kaligrafinin satırlarını yazmışlar gibi
Dallarıyla yol boyunca
مِثْلَ الْغَمَامَةِ أَنَّى سَارَ سَائِرَةً
تَقِيهِ حَرَّ وَطِيسٍ لِلْهَجِيرِ حَمِي
74. Gittiği her yerde onunla birlikte hareket eden bulut gibi
Onu öğle sıcağının kızgın fırınından koruyan
أَقْسَمْتُ بِالْقَمَرِ الْمُنْشَقِّ إِنَّ لَهُ
مِنْ قَلْبِهِ نِسْبَةً مَبْرُورَةَ الْقَسَمِ
75. İkiye bölünmüş [Lord of the] aya yemin ederim ki,
Şüphesiz onun kalbiyle bir bağlantısı vardır, gerçek ve kutsanmış bir yemin
وَمَا حَوَى الْغَارُ مِنْ خَيْرٍ وَمِنْ كَرَمٍ
وَكُلُّ طَرْفٍ مِنَ الْكُفَّارِ عَنْهُ عَمِي
76. Ve mağaranın kuşattığı mükemmellik ve asalet sayesinde
İnkârcıların bütün bakışları onu görmezden gelirken
فَالصِّدْقُ فِي الْغَارِ وَالصِّدِّيقُ لَمْ يَرِمَا
وَهُمْ يَقُولُونَ مَا بِالْغَارِ مِنْ أَرِمِ
77. Doğru olanla doğru sözlü olan mağarada kaldılar.
Dışarıdakiler birbirlerine, "Bu mağarada kimse yok" diyorlardı.
ظَنُّوا الْحَمَامَ وَظَنُّوا الْعَنْكَبُوتَ عَلَى
خَيْرِ الْبَرِيَّةِ لَمْ تَنْسُجْ وَلَمْ تَحُمِ
78. Bir güvercinin koruma sağlamak için havada asılı kalacağından
Ya da bir örümceğin Yaratılışın En İyisine yardım etmek için ağını öreceğinden şüphelenmediler.
وِقَايَةُ اللهِ أَغْنَتْ عَنْ مُضَاعَفَةٍ
مِنَ الدُّرُوعِ وَعَنْ عَالٍ مِنَ الْأُطُمِ
79. Allah'ın şefkati ve sığınağı onu
korunmak için zırhlara ve kalelere başvurma ihtiyacından kurtardı.
مَا سَامَنِي الدَّهْرُ ضَيْمًا وَاسْتَجَرْتُ بِهِ
إِلَّا وَنِلْتُ جِوَارًا مِنْهُ لَمْ يُضَمِ
80. Ne zaman zaman bana adaletsiz davrandıysa ve sığınmak için ona
döndüysem, her zaman onun yanında zarar görmeden güvenlik buldum
وَلَا الْتَمَسْتُ غِنَى الدَّارَيْنِ مِنْ يَدِهِ
إِلَّا اسْتَلَمْتُ النَّدَى مِنْ خَيْرِ مُسْتَلَمِ
81. Ve asla onun elinden iki dünyanın servetini istemedim,
Verenlerin en iyisinden açık elli cömertlik almadan
لَا تُنْكِرِ الْوَحْيَ مِنْ رُؤْيَاهُ إِنَّ لَهُ
قَلَبًا إِذَا نَامَتِ الْعَيْنَانِ لَمْ يَنَمِ
82. Rüyalarında aldığı vahiyleri inkâr etme.
Çünkü gözleri uyusa da kalbi hiç uyumazdı.
وَذَاكَ حِينَ بُلُوغٍ مِنْ نُبُوَّتِهِ
فَلَيْسَ يُنْكَرُ فِيهِ حَالُ مُحْتَلِمِ
83. Bu, onun peygamberliğe eriştiği zamandı.
Çünkü erginlik çağına erişen kişinin rüyaları yalanlanamaz.
تَبَارَكَ اللهُ مَا وَحْيٌ بِمُكْتَسَبٍ
وَلَا نَبيٌّ عَلَى غَيْبٍ بِمُتَّهَمِ
84. Tanrı'ya şükürler olsun! Vahiy sonradan kazanılan bir şey değildir
bir peygamberin gayba ilişkin bilgisinden de kuşku duyulmamalıdır
كَمْ أَبْرَأَتْ وَصِبًا بِاللَّمْسِ رَاحَتُهُ
وَأَطْلَقَتْ أَرِبًا مِنْ رِبْقَةِ اللَّمَمِ
85. Onun elinin dokunuşuyla kaç hasta iyileşti
Ve günahlarının ilmiğiyle neredeyse delirmek üzere olan kaç kişi özgürlüğüne kavuştu
وَأَحْيَتِ السَّنَةَ الشَّهْبَاءَ دَعْوَتُهُ
حَتَّى حَكَتْ غُرَّةً فِي الْأَعْصُرِ الدُّهُمِ
86. Onun yakarışı çorak ve kurak bir yılda yeni bir yaşam getirdi
öyle ki karanlık yılların arasında bir atın alnındaki güzel beyaz alev gibi göze çarpıyordu
بِعَارِضٍ جَادَ أَوْ خِلْتَ الْبِطَاحَ بِهَا
سَيْبٌ مِنَ الْيَمِّ أَوْ سَيْلٌ مِنَ الْعَرِمِ
87. Bulutlar yağmur yağdırdı, öyle ki
vadinin açık denizden ya da Arim'in patlayan barajından sularla dolup taştığını sanırdınız.
الْفَصْلُ السَّادِسُ فِي شَرَفِ الْقُرآنِ وَمَدْحِهِ
Altıncı Bölüm
Kur'an'ın Asaleti ve Övgüsü Üzerine
دَعْنِي وَوَصْفِيَ آيَاتٍ لَهُ ظَهَرَتْ
ظُهُورَ نَارِ الْقِرَى لَيْلًا عَلَى عَلَمِ
88. Size ona görünen işaretleri tarif etmeme izin verin
Misafirleri karşılamak için yüksek tepelerde geceleri yakılan fenerler gibi açıkça görülebilir
فَالدُّرُّ يَزْدَادُ حُسْنًا وَهْوَ مُنْتَظِمٌ
وَلَيْسَ يَنْقُصُ قَدْرًا غَيْرَ مُنْتَظِمِ
89. Bir incinin güzelliği diğerlerinin arasına dizildiğinde artsa da
tek başına dizilmediğinde değeri azalmaz
فَمَا تَطَاوُلُ آمَالِ الْمَدِيحِ إِلَى
مَا فِيهِ مِنْ كَرَمِ الْأَخْلَاقِ وَ الشِّيَمِ
90. Onu övmeye çalışan kişi
onun asil özelliklerinin ve niteliklerinin hakkını vermeyi nasıl umabilir?
آيَاتُ حَقٍّ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثَةٌ
قَدِيمَةٌ صِفَةُ الْمَوْصُوفِ بِالْقِدَمِ
91. Rahman'dan hakikat ayetleri - zaman içinde açığa çıktı,
Yine de Ebedi - Ezeli Olan'ın sıfatı
لَمْ تَقْتَرِنْ بِزَمَانٍ وَهْيَ تُخْبِرُنَا
عَنِ الْمَعَادِ وَعَنْ عَادٍ وَعَنْ إِرَمِ
92. Onlar zamana bağlı değildirler ve bize
Ahiret Günü'nü, Ad ve İrem'i müjdelerler.
دَامَتْ لَدَيْنَا فَفَاقَتْ كُلَّ مُعْجِزَةٍ
مِنَ النَّبِيِّينَ إِذْ جَاءَتْ وَلَمْ تَدُمِ
93. Zamanımıza kadar sürdüler ve diğer peygamberler tarafından getirilen
ama sürmeyen tüm mucizeleri geride bıraktılar.
مُحَكَّمَاتٌ فَمَا تُبْقِينَ مِنْ شُبَهٍ
لِذِي شِقَاقٍ وَمَا يَبْغِينَ مِنْ حَكَمِ
94. Ayetler o kadar açık ki, hiçbir belirsizlik kalmıyor
Tartışmacı için, ne de herhangi bir yargıca ihtiyaç duyuyorlar
مَا حُورِبَتْ قَطُّ إِلَّا عَادَ مِنْ حَرَبٍ
أَعْدَى الْأَعَادِي إِلَيْهَا مُلْقِيَ السَّلَمِ
95. Hiçbir amansız düşman onlara saldırmadı
Sonunda savaştan çekilmeden, barış için yalvarmadan
رَدَّتْ بَلَاغَتُهَا دَعْوَى مُعَارِضِهَا
رَدَّ الْغَيُورِ يَدَ الْجَانِي عَنِ الْحُرَمِ
96. Belagatleri, kendilerine karşı çıkan birinin iddiasını çürütür
Onurlu bir adamın saldırganın elini kutsal olandan uzak tutması gibi
لَهَا مَعَانٍ كَمَوْجِ الْبَحْرِ فِي مَدَدٍ
وَ فَوْقَ جَوْهَرِهِ فِي الْحُسْنِ وَالْقِيَمِ
97. Denizin hiç bitmeyen dalgaları gibi anlamlar içerirler
Ve güzellikleri ve değerleriyle mücevherlerinin çok ötesine geçerler
فَمَا تُعَدُّ وَلَا تُحْصَى عَجَائِبُهَا
وَلَا تُسَامُ عَلَى الْإِكْثَارِ بِالسَّأَمِ
98. Mucizeleri sayısız ve hesapsızdır,
Sürekli tekrarlanmaları da asla bıkkınlığa veya sıkılmaya yol açmaz
قَرَّتْ بِهَا عَيْنُ قَارِيهَا فَقُلْتُ لَهُ
لَقَدْ ظَفِرْتَ بِحَبْلِ اللهِ فَاعْتَصِمِ
99. Bunları okuyan kişi sevinçle doldu ve ona dedim ki,
'Gerçekten Allah'ın ipine sarıldın - öyleyse ona tutun.
إِنْ تَتْلُهَا خِيفَةً مِنْ حَرِّ نَارِ لَظَى
أَطْفَأْتَ حَرَّ لَظَى مِنْ وِرْدِهَا الشَّبِمِ
100. Eğer onları alevli ateşin hararetinden korkarak okursan
Sen onların serin ve tatlı sularıyla alevlerin hararetini söndürürsün.
كَأَنَّهَا الْحَوْضُ تَبْيَضُّ الْوُجُوهُ بِهِ
مِنَ الْعُصَاةِ وَقَدْ جَاؤُوهُ كَالْحُمَمِ
101. İtaatsizlerin yüzünü parlatan Hûd gibi
Hani onlar kömür gibi simsiyah yüzlerle gelmişlerdi.
وَكَالصِّرَاطِ وَكَالْمِيزَانِ مَعْدِلَةً
فَالْقِسْطُ مِنْ غَيْرِهَا فِي النَّاسِ لَمْ يَقُمِ
102. Siret gibi ve adalet terazisi gibi
insanlar arasında gerçek adalet başka hiçbir şeyden kurulamaz
لَا تَعْجَبَنْ لِحَسُودٍ رَاحَ يُنْكِرُهَا
تَجَاهُلًا وَهْوَ عَيْنُ الْحَاذِقِ الْفَهِمِ
103. Kıskanç bir kişi onları tanımayı reddederse şaşırmayın
Anlayabilecek durumda olsa bile cehaleti etkilemek
قَدْ تُنْكِرُ الْعَيْنُ ضَوْءَ الشَّمْسِ مِنْ رَمَدٍ
وَيُنْكِرُ الْفَمُ طَعْمَ الْمَاءِ مِنْ سَقَمِ
104. Çünkü göz iltihaplandığında güneşin ışığını reddedebilir,
Ve beden hasta olduğunda, ağız tatlı suyun tadından bile kaçınabilir.
الْفَصْلُ السَّابِعُ فِي إِسْرَائِهِ وَمِعْرَاجِهِ ﷺ
Yedinci Bölüm
Peygamber'in Gece Yolculuğu ve Miracı Üzerine ﷺ
يَا خَيْرَ مَنْ يَمَّمَ الْعَافُونَ سَاحَتَهُ
سَعْيًا وَفَوْقَ مُتُونِ الْأَيْنُقِ الرُّسُمِ
105. Ey bereket arayanların avlularına koştuklarının en hayırlısı
Yaya olarak ve yüklü develerin sırtında
وَمَنْ هُوَ الْآيَةُ الْكُبْرَى لِمُعْتَبِرٍ
وَمَنْ هُوَ النِّعْمَةُ الْعُظْمَى لِمُغْتَنِمِ
106. Ey algılayabilenler için en büyük işaret
yararlanmak isteyenler için en yüce nimet olan
سَرَيْتَ مِنْ حَرَمٍ لَيْلًا إِلَى حَرَمٍ
كَمَا سَرَى الْبَدْرُ فِي دَاجٍ مِنَ الظُّلَمِ
107. Geceleyin bir kutsal yerden diğerine seyahat ettiniz,
Tıpkı dolunayın zifiri karanlık gökyüzünde ilerlediği gibi
وَبِتَّ تَرْقَى إِلَى أَنْ نِلْتَ مَنْزِلَةً
مِنْ قَابِ قَوْسَيْنِ لَمْ تُدْرَكْ وَلَمْ تُرَمِ
108. O gece bir yakınlık makamına ulaşana kadar yükseldiniz
Sadece iki yay boyu uzakta, daha önce hiç ulaşılmamış ve hatta umulmamış bir makam
وَقَدَّمَتْكَ جَمِيعُ الْأَنْبِيَاءِ بِهَا
وَالرُّسْلِ تَقْدِيمَ مَخْدُومٍ عَلَى خَدَمِ
109. Böylece bütün Nebiler ve Resuller sana öncelik verdiler.
Bir efendinin kendisine hizmet edenlere önceliği
وَأَنْتَ تَخْتَرِقُ السَّبْعَ الطِّبَاقَ بِهِمْ
فِي مَوْكِبٍ كُنْتَ فِيهِ الصَّاحِبَ الْعَلَمِ
110. Onlarla birlikte Yedi Cenneti dolaştın
Ve sancak taşıyıcısıydın - alaylarına önderlik ediyordun
حَتَّى إِذَا لَمْ تَدَعْ شَأْوًا لِمُسْتَبِقٍ
مِنَ الدُّنُوِّ وَلَا مَرْقًى لِمُسْتَنِمِ
111. Ta ki yücelik ve yakınlık arayan için daha büyük bir hedef
yükselmek isteyen için de daha yüksek bir makam bırakmayana dek.
خَفَضْتَ كُلَّ مَقَامٍ بِالْإِضَافَةِ إِذْ
نُودِيتَ بِالرَّفْعِ مِثْلَ الْمُفْرَدِ الْعَلَمِ
112. Diğer tüm istasyonlar sizinkine kıyasla daha düşük görünüyordu
En yüksek terimlerle ilan edildiğiniz için - eşsiz olan
كَيْمَا تَفُوزَ بِوَصْلٍ أَيِّ مُسْتَتِرٍ
عَنِ الْعُيُونِ وَسِرٍّ أَيِّ مُكْتَتَمِ
113. Böylece
gözlerden saklı mükemmel bir yakınlık makamına ulaşır ve bütün yaratılıştan gizlenmiş bir sırrı elde edersiniz.
فَحُزْتَ كُلَّ فَخَارٍ غَيْرَ مُشْتَرَكٍ
وَجُزْتَ كُلَّ مَقَامٍ غَيْرَ مُزْدَحَمِ
114. Böylece eşi benzeri olmayan her mükemmelliğe ulaştın
Ve diğerlerinden uzakta, her makamdan tek başına geçtin
وَجَلَّ مِقْدَارُ مَا وُلِّيتَ مِنْ رُتَبٍ
وَعَزَّ إِدْرَاكُ مَا أُولِيتَ مِنْ نِعَمِ
115. Size bahşedilen rütbelerin ölçüsü gerçekten yücedir,
Size bahşedilen nimetler idrakin ötesindedir
بُشْرَى لَنَا مَعْشَرَ الْإِسْلَامِ إِنَّ لَنَا
مِنَ الْعِنَايَةِ رُكْنًا غَيْرَ مُنْهَدِمِ
116. Müjdeler olsun bize ey Müslümanlar topluluğu
Çünkü gerçekten bizim asla yıkılmayacak bir dayanağımız ve dayanağımız var.
لَمَّا دَعَا اللهُ دَاعِينَا لِطَاعَتِهِ
بِأَكْرَمِ الرُّسْلِ كُنَّا أَكْرَمَ الْأُمَمِ
117. Allah bizi kendisine itaate çağırana
Elçilerin en soylusu adını verince bundan böyle biz de halkların en soylusu olduk.
الْفَصْلُ الثَّامِنُ فِي جِهَادِ النَّبِيِّ ﷺ
Sekizinci Bölüm
Peygamber'in (s.a.a) Savaş Mücadelesi Üzerine
رَاعَتْ قُلُوبَ الْعِدَا أَنْبَاءُ بِعْثَتِهِ
كَنَبْأَةٍ أَجْفَلَتْ غُفْلًا مِنَ الْغَنَمِ
118. Onun yürüdüğü haberi düşmanın yüreğine korku saldı.
Tıpkı gafil keçilerin ani bir gürültüden ürkmesi gibi.
مَا زَالَ يَلْقَاهُمُ فِي كُلِّ مُعْتَرَكٍ
حَتَّى حَكَوْا بِالْقَنَا لَحْمًا عَلَى وَضَمِ
119. Onlarla her savaş alanında karşılaşmaya devam etti
Ta ki mızraklarla parçalanıncaya, kasaptaki et gibi oluncaya dek.
وَدُّوا الْفِرَارَ فَكَادُوا يَغْبِطُونَ بِهِ
أَشْلَاءَ شَالَتْ مَعَ الْعِقْبَانِ وَالرَّخَمِ
120. Kaçmak için can atıyor, neredeyse kıskanıyorlardı
Kartallar ve akbabalar tarafından taşınan cesetleri
تَمْضِي اللَّيَالِي وَلَا يَدْرُونَ عِدَّتَهَا
مَا لَمْ تَكُنْ مِنْ لَيَالِي الْأَشْهُرِ الْحُرُمِ
121. Geceler geçti, onlar sayamadılar,
Haram ayların geceleri gibi.
كَأَنَّمَا الدِّينُ ضَيْفٌ حَلَّ سَاحَتَهُمْ
بِكُلِّ قَرْمٍ إِلَى لَحْمِ الْعِدَا قَرِمِ
122. Sanki din avlularına gelmiş bir konukmuş gibi
Düşmanlarının etini parçalamaya hazır her cesur reisle
يَجُرُّ بَحْرَ خَمِيسٍ فَوْقَ سَابِحَةٍ
يَرْمِي بِمَوْجٍ مِنَ الْأَبْطَالِ مُلْتَطِمِ
123. Ardında hızlı atlara binmiş silahlı adamlardan oluşan bir deniz getirerek,
Çarpışan kargaşada cesur savaşçılardan oluşan dalgalar savurarak
مِنْ كُلِّ مُنْتَدِبٍ لِلّٰهِ مُحْتَسِبٍ
يَسْطُو بِمُسْتَأْصِلٍ لِلْكُفْرِ مُصْطَلِمِ
124. Her biri Allah'ın çağrısına cevap verir, O'nun rızasını arar
küfrü köklerinden söküp atmak için şiddetli bir saldırıya girişir.
حَتَّى غَدَتْ مِلَّةُ الْإِسْلَامِ وَهْيَ بِهِمْ
مِنْ بَعْدِ غُرْبَتِهَا مَوْصُولَةَ الرَّحِمِ
125. Ta ki İslam dini gelene kadar, onlar sayesinde
Anavatanından sürgün edildikten sonra bir kez daha akrabalarıyla birleşti
مَكْفُولَةً أَبَدًا مِنْهُمْ بِخَيْرِ أَبٍ
وَخَيْرِ بَعْلٍ فَلَمْ تَيْتَمْ وَلَمْ تَئِمِ
126. En iyi baba
Ve en mükemmel koca tarafından düşmanlarından korunduğu için ne yetim kaldı ne de dul
هُمُ الْجِبَالُ فَسَلْ عَنْهُمْ مُصَادِمَهُمْ
مَاذَا رَأَى مِنْهُمُ فِي كُلِّ مُصْطَدَمِ
127. Onlar dağlardı - onlara karşı savaşanlara sorun
her savaş alanında onlardan ne gördüklerini
وَسَلْ حُنَيْنًا وَسَلْ بَدْرًا وَسَلْ أُحُدًا
فُصُولَ حَتْفٍ لَهُمْ أَدْهَى مِنَ الْوَخَمِ
128. Huneyn'e sor, Bedir'e sor, Uhud'a sor; onlar için ölüm ve yıkım mevsimleri
ölümcül salgın hastalıklardan daha korkunçtur.
الْمُصْدِرِي الْبِيضِ حُمْرًا بَعْدَ مَا وَرَدَتْ
مِنَ الْعِدَا كُلَّ مُسْوَدٍّ مِنَ اللِّمَمِ
129. Parlatılmış kılıçları sönmüş ve kanlı döndü,
Düşmanlarının başlarındaki siyah kilitlerin altında derin içtikten sonra
وَالْكَاتِبِينَ بِسُمْرِ الْخَطِّ مَا تَرَكَتْ
أَقْلَامُهُمْ حَرْفَ جِسْمٍ غَيْرَ مُنْعَجِمِ
130. Mızrak yerine kamış kalemler kullanan yazarlar gibi
Kalemleri bedenlerin sivriltilmemiş ya da işaretlenmemiş hiçbir yerini bırakmadı
شَاكِي السِّلَاحِ لَهُمْ سِيمَا تُمَيِّزُهُمْ
وَالْوَرْدُ يَمْتَازُ بِالسِّيمَا عَنِ السَّلَمِ
131. Silahlarla donanmış olsalar da onları birbirinden ayıran özel bir nitelik vardı.
Tıpkı bir gülün dikenli selem ağacından belirli bir koku kalitesiyle ayrılması gibi
تُهْدِي إِلَيْكَ رِيَاحُ النَّصْرِ نَشْرَهُمُ
فَتَحْسَبُ الزَّهْرَ فِي الْأَكْمَامِ كُلَّ كَمِي
132. Zafer rüzgârları sana güzel kokularını sunarlar
Öyle ki sen onların her bir yiğidini tomurcuklanmış güzel bir çiçek sanırsın
كَأَنَّهُمْ فِي ظُهُورِ الْخَيْلِ نَبْتُ رُبًا
مِنْ شِدَّةِ الْحَزْمِ لَا مِنْ شَدَّةِ الْحُزُمِ
133. Sanki atlarına binmişler, bir yükseklikte açan çiçekler gibiydiler
Eyerlerinin gerginliğiyle değil, kararlılıklarının sağlamlığıyla tutundular oraya
طَارَتْ قُلُوبُ الْعِدَا مِنْ بَأْسِهِمْ فَرَقًا
فَمَا تُفَرِّقُ بَيْنَ الْبَهْمِ وَالْبُهَمِ
134. Düşman yürekler kargaşa içinde, onların kudretinden dehşete düşmüş,
Cesur savaşçıları koyun sürülerinden güçlükle ayırt edebiliyorlardı
وَمَنْ تَكُنْ بِرَسُولِ اللهِ نُصْرَتُهُ
إِنْ تَلْقَهُ الْأُسْدُ فِي آجَامِهَا تَجِمِ
135. Yardımları Allah'ın Elçisi'nden gelenler
inlerinde onlarla karşılaşan aslanların bile korkudan dilleri tutulurdu.
وَلَنْ تَرَى مِنْ وَلِيٍّ غَيْرَ مُنْتَصِرٍ
بِهِ وَلَا مِنْ عَدُوٍّ غَيْرَ مُنْقَصِمِ
136. Onun yardım etmediği bir dostunu asla göremezsin
Ne de yenilmemiş bir düşmanını
أَحَلَّ أُمَّتَهُ فِي حِرْزِ مِلَّتِهِ
كَاللَّيْثِ حَلَّ مَعَ الْأَشْبَالِ فِي أَجَمِ
137. Cemaatini dininin kalesi içinde kurdu,
Aslanın yavrularıyla birlikte inine yerleşmesi gibi
كَمْ جَدَّلَتْ كَلِمَاتُ اللهِ مِنْ جَدِلٍ
فِيهِ وَكَمْ خَصَمَ الْبُرْهَانُ مِنْ خَصِمِ
138. Allah'ın sözleri, kendisiyle mücadele edenleri ne çok yere serdi.
Apaçık delil, tartışmada hasımlarını ne çok yendi!
كَفَاكَ بِالْعِلْمِ فِي الْأُمِّيِّ مُعْجِزَةً
فِي الْجَاهِلِيَّةِ وَالتَّأْدِيبِ فِي الْيُتُمِ
139. Sizin için yeterli bir mucize - böyle bir bilgi
Cehalet Çağı'nda yaşayan ümmi birinde bulundu ve böyle bir incelik bir yetimde!
الْفَصْلُ التَّاسِعُ فِي تَوَسُّلٍ بِرَسُولِ اللهِ ﷺ
Dokuzuncu Bölüm
Peygamberimiz (sav) Aracılığıyla Şefaat İstemek Üzerine
خَدَمْتُهُ بِمَدِيحٍ أَسْتَقِيلُ بِهِ
ذُنُوبَ عُمْرٍ مَضَى فِي الشِّعْرِ وَالْخِدَمِ
140. Ona övgülerimle hizmet ettim, af diledim
Şiirle ve başkalarına hizmetle geçen bir hayatın günahları için
إِذْ قَلَّدَانِيَ مَا تُخْشَى عَوَاقِبُهُ
كَأَنَّنِي بِهِمَا هَدْيٌ مِنَ النَّعَمِ
141. Sonuçlarından korktuğum bu iki günahla süslenmiş
Sanki şimdi kurbanlık bir hayvanmışım gibi
أَطَعْتُ غَيَّ الصِّبَا فِي الْحَالَتَيْنِ وَمَا
حَصَلْتُ إِلَّا عَلَى الْآثَامِ وَالنَّدَمِ
142. Bu iki hatada da sadece gençliğin pervasız suçluluğunu takip ettim
Sonunda yanlış eylem ve pişmanlıktan başka bir şey elde etmedim
فَيَا خَسَارَةَ نَفْسٍ فِي تِجَارَتِهَا
لَمْ تَشْتَرِ الدِّينَ بِالدُّنْيَا وَلَمْ تَسُمِ
143. İşlemlerinde yalnızca kayıpla karşılaşan bir ruha ne yazık!
Bu dünyayı Gelecek'i güvence altına almak için kullanmadı, hatta müzakerelere başlamak için bile kullanmadı.
وَمَنْ يَبِعْ آجِلًا مِنْهُ بِعَاجِلِهِ
يَبِنْ لَهُ الْغَبْنُ فِي بَيْعٍ وَفِي سَلَمِ
144. Kim ahiretini dünya karşılığında satarsa
hem şimdiki hem de gelecekteki kazancında aldatılmış olduğunu yakında anlayacaktır.
إِنْ آتِ ذَنْبًا فَمَا عَهْدِي بِمُنْتَقِضٍ
مِنَ النَّبِيِّ وَلَا حَبْلِي بِمُنْصَرِمِ
145. Eğer bir günah işleyecek olursam, bu benim Peygamberle olan sözleşmemi
bozmaz ve onunla olan bağlantımı kesmez.
فَإِنَّ لِي ذِمَّةً مِنْهُ بِتَسْمِيَتِي
مُحَمَّدًا وَهْوَ أَوْفَى الْخَلْقِ بِالذِّمَمِ
146. Çünkü benim
Muhammed olarak adlandırılmamdan dolayı ondan bir koruma antlaşmam var ve o, emanetleri yerine getirmede tüm insanların en sadık olanıdır.
إِنْ لَمْ يَكُنْ فِي مَعَادِي آخِذًا بِيَدِي
فَضْلًا وَإِلَّا فَقُلْ يَا زَلَّةَ الْقَدَمِ
147. Kıyamet günü, eğer o
sırf iyilik olsun diye benim elimden tutmazsa o zaman: "Ne kötü bir son!" de.
حَاشَاهُ أَنْ يَحْرِمَ الرَّاجِي مَكَارِمَهُ
أَوْ يَرْجِعَ الْجَارُ مِنْهُ غَيْرَ مُحْتَرَمِ
148. Umutlu birini cömert armağanlarından yoksun bırakmak
ya da kendisine sığınan birini onurlu davranmadan geri çevirmek ondan uzak olsun.
وَمُنْذُ أَلْزَمْتُ أَفْكَارِي مَدَائِحَهُ
وَجَدْتُهُ لِخَلَاصِي خَيْرَ مُلْتَزِمِ
149. O zamandan beri bütün düşüncelerimi onu övmeye adadım
onu kurtuluşumun en iyi güvencesi olarak gördüm.
وَلَنْ يَفُوتَ الْغِنَى مِنْهُ يَدًا تَرِبَتْ
إَنَّ الْحَيَا يُنْبِتُ الْأَزْهَارَ فِي الْأَكَمِ
150. O'nun lütfu, tozlu ve yoksul bir eli bile yüzüstü bırakmaz.
Çünkü yağmur, en taşlı yamaçlarda bile çiçek açtırabilir.
وَلَمْ أُرِدْ زَهْرَةَ الدُّنْيَا الَّتيِ اقْتَطَفَتْ
يَدَا زُهَيْرٍ بِمَا أَثْنَى عَلَى هَرِمِ
151. Artık bu dünyanın çiçeklerine karşı bir arzum kalmadı.
Züheyr'in Harim'i övmek için topladığı çiçekler gibi.
الْفَصْلُ الْعَاشِرُ فِي الْمُنَاجَاةِ وَعَرْضِ الْحَاجَاتِ
Onuncu Bölüm
Samimi Sohbetler ve Sevilen Umutlar Üzerine
يَا أَكْرَمَ الْخَلْقِ مَا لِي مَنْ أَلُوذُ بِهِ
سِوَاكَ عِنْدَ حُلُولِ الْحَادِثِ الْعَمِمِ
152. Ey tüm Yaradılışın en Soylusu, Büyük Felaket bizi ele geçirdiğinde
senden başka kimin korumasını arayabilirim?
وَلَنْ يَضِيقَ رَسُولَ اللهِ جَاهُكَ بِي
إِذَا الْكَرِيمُ تَجَلَّى بِاسْمِ مُنْتَقِمِ
153. Ey Allah'ın Resûlü, senin yüce merteben benim arzumla eksilmez.
Cömert olan, intikam alıcı olarak ortaya çıkarsa
فَإِنَّ مِنْ جُودِكَ الدُّنْيَا وَضَرَّتَهَا
وَمِنْ عُلُومِكَ عِلْمَ اللَّوْحِ وَالْقَلَمِ
154. Şüphesiz bu dünya ve onun arkadaşı olan ahiret senin cömertliğindendir.
Ve senin ilminin bir kısmı da korunmuş levhayı ve kalemi bilmektir.
يَا نَفْسُ لَا تَقْنَطِي مِنْ زَلَّةٍ عَظُمَتْ
إِنَّ الْكَبَائِرَ فِي الْغُفْرَانِ كَاللَّمَمِ
155. Ey ruhum, çok büyük görünen bir hata yüzünden umutsuzluğa kapılma
Çünkü ilahi bağışlamayla büyük günahlar bile daha çok küçük hatalara benzer
لَعَلَّ رَحْمَةَ رَبِّي حِينَ يَقْسِمُهَا
تَأْتِي عَلَى حَسَبِ الْعِصْيَانِ فِي الْقِسَمِ
156. Belki de Rabbimin rahmeti
onu dağıttığında günahların büyüklüğüne göre paylaştırılacaktır.
يَا رَبِّ وَاجْعَلْ رَجَائِي غَيْرَ مُنْعَكِسٍ
لَدَيْكَ وَاجْعَلْ حِسَابِي غَيْرَ مُنْخَرِمِ
157. Ey Rabbim, Sana olan umutlarımın gerçekleşmeden geri dönmesine izin verme,
Ne de sağlam inancımın [of Your Goodness] karmakarışık olmasına izin verme
وَالْطُفْ بِعَبْدِكَ فِي الدَّارَيْنِ إِنَّ لَهُ
صَبْرًا مَتَى تَدْعُهُ الْأَهْوَالُ يَنْهَزِمِ
158. Kuluna hem bu dünyada hem de öteki dünyada merhamet et
Çünkü onun sabrı, korkunç korkularla çağrıldığında hemen yok olur.
وَأْذَنْ لِسُحْبِ صَلَاةٍ مِنْكَ دَائِمَةٍ
عَلَى النَّبِيِّ بِمُنْهَلٍّ وَمُنْسَجِمِ
159. Ve Senden bir rahmet bulutu
Peygamberin üzerine durmadan yağsın.
مَا رَنَّحَتْ عَذَبَاتِ الْبَانِ رِيحُ صَبًا
وَأَطْرَبَ الْعِيسَ حَادِي الْعِيسِ بِالنَّغَمِ
160. Doğu esintileri söğüt dallarını salladığı sürece,
Ve kervanbaşı beyaz develerini çağırır, şarkılarıyla onları sevindirir
Aşağıdaki yedi ayet orijinal Burda'da yer almamakla birlikte daha sonraki bir tarihte eklenmiştir
ثُمَّ الرِّضَا عَنْ أَبِي بَكْرٍ وَعَنْ عُمَرَ
وَعَنْ عَلِيٍّ وَعَنْ عُثْمَانَ ذِي الْكَرَمِ
Ebubekir ve Ömer'e
Ali ve Osman'a soylu ve cömert olanlara hoşnutluğunu bağışla.
وَالْآلِ وَالصَّحْبِ ثُمَّ التَّابِعِينَ فَهُمْ
أَهْلُ التُّقَى وَالنَّقَى وَالْحِلْمِ وَالْكَرَمِ
Ve ailesine, ashabına ve takipçilerine,
Çünkü onlar, Allah'a karşı gelmekten sakınan, temiz, hoşgörülü ve cömert kimselerdir.
يِا رَبِّ بِالْمُصْطَفَى بَلِّغْ مَقَاصِدَنَا
وَاغْفِرْ لَنَا مَا مَضَى يَا وَاسِعَ الْكَرَمِ
Ey Rabbim, Seçilmiş Olan adına, umduğumuz her şeye ulaşmamızı sağla,
Ve geçenler için bizi affet, ey Sınırsız Cömert Olan
وَاغْفِرْ إِلَهِي لِكُلِ الْمُسْلِمِينَ بِمَا
يَتْلُونَ فِي الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى وَفِي الْحَرَمِ
Ve ey Allah'ım, tüm Müslümanların yanlış eylemlerini bağışla,
Mescid-i Aksa'da ve Kadim Mabed'de okudukları ile
بِجَاهِ مَنْ بَيْتُهُ فِي طَيْبَةٍ حَرَمٌ
وَإِسْمُهُ قَسَمٌ مِنْ أَعْظَمِ الْقَسَمِ
Meskeni Tayba'da bir mabet olanın
Ve adı yeminlerin en büyüklerinden biri olanın rütbesiyle
وَهَذِهِ بُرْدَةُ الْمُخْتَارِ قَدْ خُتِمَتْ
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ فِي بَدْءٍ وَ فِي خَتَمِ
Seçilmiş Olan'ın bu Burda'sı artık tamamlandı,
Başlangıcı ve sonu için Allah'a hamd olsun
أَبْيَاتُهَا قَدْ أَتَتْ سِتِّينَ مَعْ مِائَةٍ
فَرِّجْ بِهَا كَرْبَنَا يَا وَاسِعَ الْكَرَمِ
Ayet sayısı yüz altmış,
Kolaylaştır onlarla tüm zorluklarımızı, ey Sınırsız Cömert Rabbimiz
İmam el-Busiri Hakkında
İmam el-Busiri‘nin tam adı Abu Abd-Allah Sharaf al-Din Muhammad ibn Sa’id al-Busiri al-Sanhaji idi. Kuzey Afrika Berberi Sanhaci kabilesinin önemli bir kolu olan Banu Habnum aşiretindendi. Hicri 608 / Miladi 1211 yılında günümüz kuzey Cezayir’inde küçük bir Akdeniz kasabası olan Dellys’de (Arapça: دلّس, Berberice: Delles) doğduğu bildirilmektedir. Hicri 691 / Miladi 1294 yılında vefat ettiği ve Mısır’ın İskenderiye kentinde gömülü olduğu bildirilmektedir.
İmam el-Busiri gençliğinde Kur’an-ı Kerim’i ezberledi ve İslami ilimleri takip etmek için Kahire’ye taşındı. Çalışmalarında mükemmelleşti ve kendi neslinin en önde gelen âlimlerinden biri oldu. Arap dili ve grameri, dilbilim, edebiyat, İslam tarihi, Kur’an tefsiri, kelam, mantık, münazara ve nebevi biyografi gibi çeşitli İslami ilimlerde uzmanlaştı. Öğrencileri arasında ünlü bir müfessir ve Arapça dilbilgisi uzmanı olan Ebu’l-Hayyan el-Garnati V ve İmam Muhammed bin Muhammed el-Ya’merî V – daha çok İmam Fethüddin ibn Seyyid en-Nas olarak bilinen, aynı zamanda Peygamber Muhammed’in biyografisiyle ünlü önde gelen bir hadis alimi.
Ruhani dönüşümü, rehberi olan ve onu Şadili Sufi Tarikatı’na kabul eden Şeyh Ebu el-Abbas el-Mursi V ‘in ellerinde gerçekleşmiştir. Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi, Şadili Yolu’nun kurucusu İmam Ebu’l-Hasan eş-Şadili’nin halefiydi . İmam el-Busiri’nin ünlü şiirlerinden biri aslında İmam Ebu’l-Hasan eş-Şedili’yi ve Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi’nin halefliğini över ve metheder.
İmam, rehberine son derece düşkündü. Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi, İmam el-Busiri’nin şiirlerine yansıyan karakterini ve doğal eğilimini etkilemede çok önemli bir rol oynamıştır. İmam el-Busiri, şeyhi vasıtasıyla, Şedili Yol’un odak noktası olan Peygamber’e (s.a.a) karşı muazzam bir sevgi, özlem ve bağlılık geliştirmiştir.
Rivayete göre İmam el-Busiri bir keresinde Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mursi, Şeyh İbn Ataullah el-İskenderi ve Şeyh İzzeddin ibn Abdülselam ile birlikteydi. Şeyh Ebu’l-Abbas’ın Şeyh İzzeddin’e döndüğü ve ona zamanının önde gelen alimi olacağını söylediği söylenir. Daha sonra Şeyh İbn Ataullah’a döndü ve ona Allah’ın kendisine büyük bir hikmet ihsan edeceğini bildirdi. Şeyh Ebu’l-Abbas son olarak İmam el-Busiri’ye döndü ve ona Allah’ın şiirlerini dünya çapında meşhur edeceğini söyledi.
Her üç öngörü de gerçekleşti. Şeyh İzzeddin dünyaca ünlü bir müçtehit, kelamcı, hukukçu ve kendi neslinin önde gelen Şafii otoritesi oldu. Şeyh İbn Ataullah el-İskenderi’nin eserleri, özellikle de Hikem’i, tasavvuf ilminde otorite haline geldi. Son olarak, İmam el-Busiri’nin Kaside-i Bürde’si dünyadaki en önemli şiir olarak tek başına durmaktadır.
İmam’ın ruhani yolculuğundaki aydınlanma anlarını vurgulayan birkaç örnek belgelenmiştir. Bunlardan belki de en önemlisi, bir aristokratı övmekle görevlendirildiği zaman meydana gelmiştir. Yola çıktığında tanımadığı bir adam ona yaklaşarak Peygamber Efendimizi (s.a.a) görüp görmediğini sormuş, o da olumsuz yanıt vermiştir. Tedirgin bir şekilde eve döndü ve neden Peygamber’i (s.a.a) görme nimetine hiç nail olmadığını sordu. Uykuya daldıktan sonra İmam el-Busiri rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. Uyandıktan sonra, bir daha asla başka bir aristokratı övmeyeceğine yemin etti.
İmam el-Busiri Hicri 653 / Miladi 1255 yılında haccetmiş ve bu süre zarfında ruhen daha da gelişmiştir. Bu durum eserlerine de yansımış, Hacc’a gitmeden önce, Hacc sırasında ve Hacc’dan sonra önemli farklılıklar göstermiştir. İmam, Hacc’a gitmeden önce Peygamber’i (s.a.a) öven ve Peygamber’i (s.a.a) ziyaret etme arzusunu ve özlemini dile getiren bir dizi şiir yazmıştır. Mekke ve Medine’yi ziyaret ettikten sonra İmam el-Busiri, Peygamber’e komşu olmaktan ve Peygamber’in uğradığı yerleri ziyaret edebilmekten duyduğu sevinci ifade eden şiirler yazdı. Hac’dan sonra İmam el-Busiri’nin Peygamber’i (s.a.a) övmek için yazdığı şiirler, daha önceki şiirlerinden farklı olarak çoğunlukla panegirik tarzdadır. İşte bu noktada İmam, şimdiye kadar yazılmış en büyük şiiri kaleme almaya hazırdı.
İlk Kaside-i Bürde
İlginçtir ki, İmam el-Busiri’nin Bürde’si Kaside-i Bürde unvanını alan ilk şiir değildir. Bu şeref, Peygamber’ i (s.a.a) öven bir şiir yazan sahabe Ka’b ibn Zuhayr’a aittir. Bu şiir Bānat Suʿād (Su’âd Gitti) sözleriyle başlar. Ka’b’ın Kaside-i Bürde’si İmam el-Busiri’ninki kadar meşhur olmasa da, birbirleriyle bağlantılıdırlar ve paralellikler gösterirler.
Ka’b ibn Zuhayr cahiliye döneminde ünlü bir şairdi. İslam’ın gelişinden sonra ve kardeşinin İslam’ı kabul ettiğini öğrendikten sonra, kardeşi ve Peygamber Muhammed ﷺ hakkında hiciv şiirleri yazdı. Bunun sonucunda ceza olarak ölüm cezasına çarptırıldı. Çok zeki olan Ka’b, Peygamberimizin insanların en merhametlisi olduğunu anlamıştı. Peygamber’den (s.a.a) af dilediği takdirde affedileceğini biliyordu.
Kimliğini gizleyen Ka’b ibn Zuhayr, Peygamber’in (s.a.a) huzuruna çıktı ve Peygamber’in (s.a.a) artık İslam’ı kabul etmeye hazır olan mahcup ve pişman Ka’b’ı affedip affetmeyeceğini sordu. Peygamber ﷺ olumlu cevap verdi. Bu noktada Ka’b ibn Zuhayr gerçek kimliğini açıkladı ve Peygamber’i öven şiirini okudu. Şiiri duyan Peygamberimiz (s.a.a) Ka’b’a mübarek Yemen pelerinini hediye etti. Bu, Ka’b’ın affedildiğinin, temize çıktığının ve artık hem bu dünyada hem de öbür dünyada Peygamber’in koruması altında olduğunun bir işaretiydi.
İmam el-Busiri’nin Kaside-i Bürde’si ile Ka’b ibn Zuhayr’ın orijinal Kaside-i Bürde’si arasında hem şiirsel hem de manevi açıdan açık bir ilişki vardır. Ka’b Peygamber’in (s.a.a) sahabesiydi ve kurtuluşu Peygamber’in (s.a.a) sağlığında gerçekleşmiş ve Peygamber (s.a.a) ona mübarek pelerinini hediye etmişti. Bu kabul işareti, herhangi bir Müslüman’ın kurtuluş ararken benimseyebileceği manevi bir modelin temelini atmıştır. Bu denenmiş ve test edilmiş yönteme dayanarak İmam el-Busiri, Ka’b’ın ortaya koyduğu aynı ilkeleri benimseyerek manevi dönüşüme ulaştı. Tıpkı Ka’b’a Peygamber’i (s.a.a) övdüğü için bir ödül verilmesi gibi, İmam el-Busiri’ye de şiirsel övgüsü karşılığında Peygamber’in (s.a.a) pelerini hediye edilmiştir.
Başlık
İmam el-Busiri’nin Bürde’si başlangıçta el-Kevakib el-Durriye fi Medh Hayr el-Bariyye (Yaratılışın En İyisine Övgü Olarak Göksel Işıklar) başlığını taşıyordu. Ancak iyileştirici özelliklerine dair haberler yayıldıkça çeşitli isimler aldı. Bunlardan en popüler olanı Burda’ydı, onu Bur’a ve Burdiyye izledi.
Bürde olarak bilinir çünkü şiir, tıpkı şiirin kendisinin Peygamber’in (s.a.a) hayatının ve kişiliğinin önemli yönlerini kapsaması gibi, tüm vücudu örten bir pelerini temsil eder. Şiir bazen Bür’a (hafifletici) olarak da anılır çünkü İmam el-Busiri’nin hastalığı bu kasidenin bestelenmesi sonucunda hafiflemiştir. Bürde’nin bir diğer adı da Bürdiyye’dir (cübbe giydirme), çünkü Peygamberimiz (s.a.a) İmam’ın rüyası sırasında mübarek cübbesini İmam el-Busiri’ye giydirmiş, o da şiiri doğrudan Peygamberimize (s.a.a) okumuştur.
Yapı
Kaside-i Bürde, bir tür kaside-i medih, Peygamber’e (s.a.a) övgü niteliğinde Arapça bir dua şiiridir. Büyük ölçüde geleneksel bir metodolojiyi ve klasik Arap şairleri tarafından belirlenen yerleşik bir kalıbı takip eder.
Dört ana temayı içeren birçok geleneksel kaside-i medih şiiriyle aynı yapısal unsurları sergiler:
Elegiac prelüd;
Kendini aşağılama;
Dilekçe verilen kişinin övülmesi(mamduh);
Yakarış/dua.
Bürde 160 mısra ya da beyitten oluşur ve bunlar bir kesura (iki mısra arasındaki duraklama) ile iki yarım dizeye (yarım mısra) ayrılır. Her beyit arasında nakarat (koro) okunur. Her mısra Arapça meem harfi ile biter.
Kaside-i Bürde’nın Özgeçmişi
Bürde efsanesi ve nasıl bestelendiğine dair birkaç varyasyon vardır. İmam Abdurrahman el-Kutubi V, İmam el-Busiri’den şu şekilde rivayet eder:
Peygamber’i (s.a.a) öven bir dizi şiir besteledim ve bunlardan bazıları arkadaşım Zeynüddin Yakub b. Zübeyr tarafından bana önerildi.
Bundan bir süre sonra, vücudumun yarısını felç eden bir hastalık olan hemiplejiye yakalandım. [Thus,] Bu şiiri [yani Bürde’yi] yazacağımı düşündüm, ki öyle de yaptım ve böylece Peygamber Muhammed’e (s.a.a) bana şefaat etmesi ve beni iyileştirmesi için dua ettim.
Tekrar tekrar şiiri söyledim, ağladım, dua ettim ve şefaat istedim. Sonra uyudum ve rüyamda Peygamber Efendimiz’i gördüm. Mübarek elleriyle yüzümü sildi ve beni örtüsüne sardı. Uyandığımda yürüyebildiğimi fark ettim! Şimdi kalktım ve evimden ayrıldım; olanları kimseye anlatmadım.
Yolda bir Sufi ile karşılaştım ve bana: ‘Peygamber Efendimiz’i övdüğün şiiri bana vermeni istiyorum’ dedi.
“Hangisi?” diye sordum.
‘Hastalığınız sırasında bestelediğiniz’ diye yanıt verdi.
(Derviş) daha sonra ilk ayeti okudu ve şöyle dedi: ‘Allah’a yemin ederim ki, dün gece rüyamda Peygamber Muhammed’in (s.a.a) huzurunda söylenirken duydum.
Peygamber’in (s.a.a) bundan hoşnut olduğunu ve söyleyen kişiyi örtüsüyle örttüğünü gördüm.
Ben de şiiri ona okudum. O da [the dervish] şiiri ezberledi ve gördüğü rüyayı başkalarına anlattı.
İbn Maklaş el-Vahrani olarak bilinen Şeyh Abdurrahman ibn Muhammed V, Kaside-i Bürde şerhinde İmam el-Busiri’nin rüyası için tam bir rivayet zinciri(sanad) aktarır.
İbn Maklaş el-Vehrani, Ebu Ali el-Hasan ibn Hasan ibn Badis el-Kusamtini’den; o da babası Ebu’l-Kasım ibn Badis’ten; o da Hafız Ebu Muhammed Abdülvehhab ibn Yusuf’tan; o da doğrudan şair İmam el-Busiri’den rivayet eder:
Daha önce Resulullah’ı (s.a.a) öven birçok şiir yazmıştım; bunların arasında Zeynüddin Yakub b. Zübeyr’in bana önerdiği bazı şiirler de vardı.
Daha sonra vücudumun yarısını felç bırakan hemipleji hastalığına yakalandığım ortaya çıktı. O anda şiiri [yani Bürde’yi] bestelemeyi düşündüm ve öyle de yaptım. Onunla Allah’tan şefaat diledim ve beni affetmesini istedim.
Tekrar tekrar okudum; ağladım, dua ettim ve yalvardım [Allah and His beloved ﷺ].
Sonra uykuya daldığımda Peygamber Efendimiz’i gördüm. Mübarek eliyle yüzümü okşadı ve üzerime bir örtü attı. Uyandığımda sağlığıma kavuşmuş buldum! Olanları kimseye haber vermeden evimden ayrıldım.
Sonra bir dervişle karşılaştım ve bana: ‘Resûlullah’ı övdüğün şiiri bana vermeni istiyorum’ dedi.
“Hangisi? Ben de cevap verdim.
‘Hastayken bestelediğin’ dedi.
Bunun üzerine derviş başını okumaya başladı[amin tazakuri ji…] ve şöyle devam etti: ‘Allah’a yemin olsun ki, dün gece Allah Resulü’nün huzurunda okunduğunda duydum, o da zevkle sağa sola sallanıyordu. ‘Onun hakkında en çok bildiğimiz şey, onun bir insan olduğudur’ cümlesinde durdunuz ve Peygamberimiz devam edin dedi.
Siz şiiri bitirmediğinizi söylediniz ve bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) sizin için mısrayı şöyle tamamladı: “Ve [yine de istisnasız] o, Allah’ın yarattıklarının en hayırlısıdır…
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) seni örtüsüne büründürdü.
Ben de şiiri dervişe verdim ve rüya yaygın olarak bilinir oldu.
Bestelenmesinden kısa bir süre sonra şiirin mucizevi niteliklerine dair haberler hızla yayıldı ve Burda doğudan batıya meşhur oldu.
Kaside-i Bürde’nın Faziletleri
Peygamber’i (s.a.a) zarif bir şekilde övmesi sayesinde, Kaside-i Bürde’nin okunması birçok nimete mazhar olmanın onaylanmış bir yöntemidir:
Peygamber’in (s.a.a) yüce vizyonunu kazanmak;
Okunduğu yerde rahmet ve bereketin coşması ve inmesi için;
Bir kişinin günahlarının affedilmesi ve makamının yükseltilmesi için;
Tüm kaygı ve endişeleri ortadan kaldırarak bir kişinin hayatında başarı sağlamak.
Bürde okuyarak kişi İmam el-Busiri’yi taklit etmeyi amaçlar – kendini Peygamber’e (s.a.a) adar ve bunu yaparken Peygamber’den (s.a.a) şefaat dilemiş olur. Bürde, Peygamber (s.a.a) Müslüman ulusun en önde gelen şefaatçisi ve koruyucusu olduğu için Allah’la tekrar bağlantı kurmanın en büyük yöntemlerinden biridir. Şüphesiz, tüm umutlarını Peygamberimize bağlayanlar asla hayal kırıklığına uğramayacaklardır.
Cemaatlerde bir ilham aracı olarak okunur, burada efsunlanması toplantılara Cennet kokusu ile nüfuz etmiştir; Peygamber’in (s.a.a) avlusunda kabul görmesi nedeniyle insanların Peygamber’in (s.a.a) şefaatini kazanmasına yol açmıştır; korunma için muska olarak takılan ayetleriyle hastaları iyileştiren bir şifa gücü olarak kullanılmıştır ve kutsallığı nedeniyle birçok kişiyi Peygamber’in (s.a.a) güzel görüşüyle kutsamıştır.
Peygamber’in Vizyonunu Kazanmak ﷺ
Kaside-i Bürde’nin en büyük özelliklerinden biri, saf ve samimi niyetlerle okunduğu takdirde okuyucuya Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) görme imkânı sağlamasıdır. Rüyada veya uyanıkken Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) şahit olmak büyük bir nimettir ve Allah’ın en büyük lütuflarından biridir: Peygamber’in bakıp tebessüm ettiği kimseyi ne büyük saadet beklemektedir.
Peygamber’e (s.a.a) şahit olmanın kutsallığı ve Bürde’nin kendisinin kutsanmış olması nedeniyle, birçok yorumcu Bürde’yi okuduktan sonra Peygamber’e şahit olmayı umanlar için sıkı koşullar eklemiştir.
İmam Harputi V sekiz ön koşul sıralar ve okuyucuların şunları yapması gerektiğini belirtir:
Ritüel saflık durumunda olmak (abdest/ritüel abdest)
Bürde’nin okunması boyunca Kıble’ye (Kabe’nin yönüne) dönün
Doğru telaffuzla (yani tecvitle) okuma
Her bir satırın anlamını kavrayın;
Şiirin tamamını ezberlemiş olmak;
Şiirin tamamını melodik bir şekilde okuyun;
İmam el-Busiri’ye ve şiire doğrudan sanad (aktarım zinciri) olan bir otoriteden veya bir öğretmenden şiiri okumak için (herhangi bir biçimde) izin almış olmak;
Her beyitten sonra veya en azından her on beyitten sonra nakaratı (nakarat, yani mevla ya salli vb.) tekrarlayın.
İmam Harputi, nakaratı tekrarlamanın önemini aşağıdaki anekdotla açıklar:
İmam Gaznevi her gece uyurken Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) görmek niyetiyle Bürde’yi okurdu, ancak kendisine herhangi bir vizyon bahşedilmedi. Hocası Şeyh Kamil’e bunu sordu ve sırlar üzerinde düşündü [of the Burda].
Şeyh Kamil dedi ki: ‘Belki de onu okumanın şartlarına uymuyorsun’.
İmam-ı Gaznevi: ‘Ama ben bütün şartlara uyuyorum’ diye cevap verdi.
Böylece Şeyh Kamil, İmam Gaznevi [that night] Bürde’yi okurken onunla birlikte oturmaya karar verdi.
(Okuyuşundaki eksikliğe şahit olan) Şeyh Kamil, İmam el-Gaznevi’ye sorunun, İmam el-Busiri’nin Peygamber’e sürekli dua göndermek için kullandığı Burda’nın nakaratını okumamasından kaynaklandığını bildirdi.
İmam Harputi, tefsirinde ayrıca, sık sık okunduğunda Peygamber’in (s.a.a) vizyonlarını uyandırmada etkili olduğunu düşündüğü bir dizi ayetin altını çizer. Bunlar aşağıdakileri içerir:
Peki gözyaşları,
ve kalp kırıklığı size karşı bu kadar güçlü tanıklık ederken bu aşkı nasıl inkar edebilirsiniz? (6)
O, hem şekil hem de karakter olarak önceki Peygamberleri geçmiştir.
Onların ilmi ve asaleti onunkine rakip olamazdı. (38)
Hepsi de Allah’ın Resûlü’nden (s.a.v.), O’nun (s.a.v.) okyanusundan kana kana içmek
ya da O’nun (s.a.v.) sınırsız yağmurundan yudum yudum içmek için dilekte bulunurlar. (39)
Böyle bir karakterle bezenmiş bir Peygamberin nitelikleri ne kadar yücedir!
Onun güzelliği ne kadar dolu! Gülümseyen neşe ile ne kadar yetenekli. (54)
İmam El-Bacuri V, Burda’nın faziletlerinden ve özellikle sekizinci beyitin faziletinden bahsederek, onun vuslata erişmek için nasıl bir araç olarak kullanılabileceğinden bahseder. İmam, bir kişinin akşam namazından (yatsı) sonra sık sık sekizinci beyti okuması ve bunu yaparken uykuya dalması halinde, Peygamber’i rüyasında göreceğini belirtir:
Evet! Geceleri, sevgilinin hayalleri ortaya çıktı; beni uykusuz bıraktı,
aşk gerçekten de zevki acıyla engellemekle ünlüdür! (8)
Kaside Burda’nın Genel Faydaları
Her gün okunduğu ev çoğu zorluktan korunacaktır.
Bu şiirin saklandığı ev hırsızlardan ve diğer tehlikelerden korunacaktır.
Bir yolculukta, günde bir kez okunursa, kişi seyahatin zorluklarını yaşamayacaktır.
Burda’nın düzenli olarak okunduğu ev yedi kötülüğe karşı korunacaktır: Cinlerin fesadı; veba ve salgın hastalıklar; çiçek hastalığı; göz hastalıkları; talihsizlik; delilik; ve ani ölüm.
Kompozisyon
On bölümden oluşan şiirin ilk bölümünde İmam Busiri’nin Peygamberimize (s.a.a) olan tutkulu sevgisi, ikinci bölümde ise değersizlik duyguları, geçmişte yapılan hatalardan duyulan pişmanlık ve sahibini daima kötülüğe çağıran nefisle başa çıkma tavsiyeleri dile getirilmektedir. Şiirin ana bölümleri, Peygamber’in faziletleri, doğumu, mucizeleri, vahiy olarak aldığı Kur’an-ı Kerim, gece yolculuğu ve savaş mücadelesi üzerine farklı bölümlerle Peygamber’in doğumunu kutlamak için Rabi’ al-Awwal ayında okunan geleneksel mevlit şiirlerine benzer. Son iki bölüm, İmam Busiri’nin, birçok yanlış eylemine rağmen Peygamber’in kıyamet gününde şefaat etmesi için yalvarması ve son olarak, önce Peygamber’e korunmak için, sonra da nihai kurtuluş umudu olarak Allah’ın merhametine bir çağrıdır.
Bölümler aşağıdaki gibidir:
Aşk sözcükleri ve tutkunun yoğun acısı üzerine
Benliğin kaprisleri hakkında bir uyarı
Peygamber’in (s.a.a) övgüsü üzerine
Doğumunda ﷺ
Elinden gelen mucizeler üzerine ﷺ
Kur’an’ın asaleti ve övgüsü üzerine
Peygamber’in gece yolculuğu ve göğe yükselişi üzerine ﷺ
Peygamber’in (s.a.a) savaş mücadelesi üzerine
Peygamber ﷺ aracılığıyla şefaat istemek üzerine
Samimi dönüşüm ve beslenen umutlar üzerine
Kaside-i Bürde’nin ana metnini takiben, daha sonraki bir tarihte eklenen ve Müslüman dünyasının bazı bölgelerinde geleneksel olarak okunan yedi ayet, Allah’ın rızasının ve bağışlamasının dört doğru yolda olan halifeye; Peygamber’in Ailesine; sahabelerine; ‘Takipçilerine’ (sahabeleri takip eden nesil) ve tüm Müslümanlara bahşedilmesini istemektedir. Allah’a hamdın ardından, Allah’ın sınırsız cömertliği sayesinde tüm zorluklarımızın 160 ayetlik Kaside-i Bürde ile hafifletilmesi için son bir dua gelir.
Diğer Çalışmalar
Kaside-i Bürde’nin yanı sıra İmam Busiri’nin en bilinen eserleri Mudariyye, Muhammediyye ve Hamziyye’dir.
Mudariyye daha kısa bir şiirdir ve Allah’tan Peygamber Muhammed’e (s.a.a), diğer tüm Nebi ve Resullere, Ailesine, Ashabına ve tüm Müslümanlara bereket ihsan etmesini diler. Bu bereketlerin göklerde ve yerde bulunan canlı ve cansız birçok farklı türdeki yaratılmışlar tarafından çoğaltılmasını ister. Daha sonra kendi hatalı durumunu hatırlar ve kendisi, Müslümanlar ve tüm ebeveynleri, aileleri ve komşuları için bağışlanma diler ve ekler: “Çünkü hepimiz, ey Efendim, bağışlanmaya çok muhtacız.
Muhammediyye, üç eserin en kısasıdır ve Peygamber’in asil niteliklerinin güzel bir ifadesidir (her satır Muhammed adıyla başlar). Şiirin kendisi, bize sadece onu anmanın bile ‘ruhlarımıza ferahlık getirdiğini’ söyleyen bir ayetinin kanıtıdır.
Bu şiirlerin kelimeleri, onları canlandırmak için yalnızca Peygamber aşıklarının kalplerini beklemektedir. Âlemlerin Rabbine en sevgili olanın, tüm Müslümanların kendisine benzemeye çalıştığı Muhammed’in, salât ve selâm üzerine olsun, yüce özelliklerini anlatırlar. Kur’an’da bize onun ‘alemlere rahmet olarak’ gönderildiği (Kur’an – el-Enbiya, 21:107) ve ‘muhteşem bir tabiatla’ yaratıldığı (Kur’an, el-Kalem, 68:4) söylenir. O, Muhammed’dir (s.a.v.), Övgüye layıktır; O, Hayrü’l-Bariyye ‘dir – Yaratılışın En İyisi.