Thread Rating:
  • 165 Vote(s) - 2.99 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Ölüm Ötesi Tarihi 2.bölüm Ibn Kesir
#2
Kıyametin Korkulu Hallerini Tasvir Eden Bazı Ayet-i Kerimeler:



Yüce Allah buyurdu ki:

"O gün olacak olur. Kıyamet kopar. Gök yarılır. O gün düzeni bozulur. Melekler onun çevre sindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsınız. Hiç bir şeyiniz giz­li kalmaz." (Hakka, 69/15-18)*

"Bir çağrıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. O gün çığlı­ğı gerçekten duyarlar. İşte o, kabirden çıkış günüdür. Doğrusu biz diriltiriz. Biz öldürürüz. Dönüş bizedir. O gün, yer yarılır onlar çabucak ayrılır. Bu bi­ze göre kolay bir toplanmadır." (Kat, 50/41-44)

"Şüphesiz katımızda onlar için ağır boyunduruklar, cehennem, boğazı tıkayan bir yiyecek ve can yakan azâb vardır. Kıyametin koptuğu gün, yer­yüzü ve dağlar sarsılır. Dağlar, yumuşak kum yığını haline gelir." (Müzzemmil, 73/12-14)

"Eğer inkâr ederseniz, gençleri ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz O günün şiddetiyle gök bile parçalanır. O´nun sözü yerine gelir." (Müzzemmil, 73/17-18)

"Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece ta­nışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah´ın karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir. Zaten doğru yolda değillerdir." (Yunus, 10/45)

"Bir gün dağlan yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiç birini bırak­maksızın diriltip bir araya toplarız. Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onla­ra: "Andolsunki sizi ilk defa yarattığımız gibi bize geldiniz. Sizi bir yere top­lamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi " denir. Amel defte­ri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuşta küçük büyük bir şey bırak­madan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (Kehf, 18/47-49)

"Onlar Allahı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yer yüzü, kıyamet günü O´nun avucundadır. Gökler O´nun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koştuklarından yüce ve münezzehtir. Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr´a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. Yeryü­zü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitâb açılır. Peygamberler Ve şâhidler geti­rilir ve onlara haksızlık yapılmadan aralarında adaletle hüküm verilir. Her ki­şiye, işledği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarım en iyi bilendir." (Zümer, 39/67-70)

"Sûr´a üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de bir şey soramazlar. Tartıları ağır gelenler, işte onlar, kurtu­luşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir. Cehennemde temellidirler." (Müminûn, 23/101-103)

"Gök, o gün, erimiş maden gibi olur. Dağlarda atılmış pamuğa döner. Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz. Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşi­ni, kendisini barındırmış olan sülâlesini ye yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. Hayi´r, olmaz... Orada sırtını çe­virip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı ça­ğıran, deriyi soyup kavuran alevli ateş vardır." (Meâric, 70/8-18)

"O muazzam gürültü, kıyamet kopup geldiği zaman; O gün, kişi karde­şinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün herkesin kendine yeter derdi vardır. O gün bir takım yüzler aydınlıktır. Gül­mekte ve. sevinmektedir. O gün bir takım yüzler de tozlanmış ve onları ka­ranlık bürümüştür. İşte bunlar inkarcı olanlar, Allah´ın buyruğundan çıkan­lardır." (Abese, 80/33-41)

"Güç yetirilemeyen en büyük baskın geldiği zaman, o gün, insan ne uğurda çalıştığını anlar. Cehennem, her bakanın göreceği şekilde gösterilir, işte, azap da dünyâ hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennem­dir. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten ahkomuş-sa, varacağı yer, şüphesiz cennettir. Ey Muhammedi Senden kıyametin ne zaman, gelip çatacağını sorarlar. Nerde senden onu anlatması. Onun bilgisi Rabbine aiddir. Sen sadece kıyametten korkanı uyaransın. Kıyameti gördük­leri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduk­larını sanırlar." (Naziât, 79/34-36)

"Ama yer çarpılıp paralandığı zaman, Melekler sıra sıra dizilip Rabbi­nin buyruğu gelince, o gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt alma­ya çalışır ama artık öğütten ona ne "Keski bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım" der. O gün, hiç kimse, Allah´ın azâb ettiği gibi azâb edemez. Hiç kimse O´nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz. "Ey huzur içinde olan cân! O senden, sen de O´ndan hoşnud olarak Rabbine dön! Ey Cân! İyi kul­larımın arasına gir. Cennetime gir!" (Fecr, 89/21-30)

"Ey insanoğlu! Herşeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi O gün bir takım yüzler zillete bürünmüştür. Zor işler altında bitkin düşmüş­tür. Yakıcı ateşe yaslanırlar. Kırgın bir kaynaktan içirilirler. Semirtmeyen, açlığı gidermeyen kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yoktur. İnan­mış olanların yüzleri, o gün pırıl pırıldır. Yaptıklarından hoşnuddurlar. Yük­sek bir cennettedirler. Orada boş söz işitmezler. Orada akan kaynak vardır. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. Yerleştirilmiş kâseler. Sıra sıra yastıklar. Serilmiş yumuşak tüylü halılar vardır. Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığı­na bir bakmazlar mı " (Ğâşiye, 88/1-17)

"Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hâdisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sar­sıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz. İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağ­dan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da Önde olanlardır. Naim cennetlerinde Allah´a en çok yaklaştırılmış olanlar, işte bunlardır." (Vakıa, 56/1-12)

Bundan sonra bu üç sınıfın huzûr~u ilâhîde görecekleri karşılıklar anla­tılıyor. Nitekim bunu sûrenin son kısmında anlatıyor yüce Allah. Şimdi ko­nuyla ilgili âyetleri sıralamaya devam edelim:

"Ey Muhammedi Öyleyse onlardan yüz çevir. Çağıranın, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün, gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür." derler" (Kamer. 54/6-8)

"Yerin başka bir yerde, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şe­ye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın pey­gamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma. Doğrusu Allah güçlüdür, öc alandır. O gün suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Gömlekleri kat­randan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir. Bu, Allah herkese yaptığının kar­şılığını vereceği için böyledir, doğrusu Allah hesabı çabuk görür. Bu Kur´ân, onunla uyarılsınlar ve tek bir tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir." (İbrahim, u/47)

"Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar et­mek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir. O gün onlar meydana çıkarlar. Onların hiç bir şeyi Allah´a gizli kalmaz. "Bu gün hükümranlık ki­mindir " denir. Hepsi: "Gücü her şeye yeten tek Allah´ındır" derler. Bugün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bu gün haksızlık yoktur. Doğrusu Al­lah, hesabı çabuk görendir. Ey Muhammed! Onları yüreklerni ağıza gelece­ği, tasadan yutkunacakları yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zâlimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur. Allah, gözlerin hainliğini ve gö­nüllerin gizlediğini bilir. Allah, gerçekle hükmeder. O´nu bırakıp da yalvar-dıkları putlar bir şeye hüküm veremez. Şüphesiz Allah işitir ve görür." (Mü´min, 40/15-20)

"Sizin tanrınız, ancak O´ndan başka tanrı olmayan Allah´tır. İlmi, her şeyi içine almıştır. Ey Muhammed! Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Ka­tımızdan sana da bir kitâb verdik. Kim ondan yüz çevirirse bilsin ki, kıyamet günü bir günâh yükü yüklenecektir. Devamlı bu günâhın azabında kalacak­lar; kıyamet günü onlar için ne kötülük bu yük! Sûr´a üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. "Siz dünyada sade­ce on gün eğleştiniz" diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. Aralarında ko­nuştuklarını biz daha iyi biliriz. En akıllıları: "Sadece bir gün eğleştiniz"der. Ey Muhammed! Sana dağlan sorarlar. De ki: "Rabbim onları ufalayıp savu-racak. Yerlerim düz, kuru bir toprak haline getirecek. Orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiç bir tarafa sapmadan bir dâvetçiye uyarlar. Ses­ler, rahmân´ın heybetinden kısılmıştır. Ancak bir fısıltı işitirsin." O gün Rah-mân´ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaat fayda vermez. Allah onların geçmişlerini de geleceklerim de bilir. Onların hiç birinin ilmi ise O´nu kuşatamaz. İnsanlar, diri ve her an yaratıklarım gö­zetip duran Allah´a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise, hüsrana uğ­ramıştır." (Tâ-Hâ, 20/98-111)

"Ey inananlar! Alış verişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gel­mesinden önce sizi fızıklandırdığımızdan, hayra sarfedin. İnkâr edenler, an­cak yazık edenlerdir." (Bakara, 2/254)

"Allah´a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancı­nın kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz" (Bakara, 2/281)

"Kendilerine belgeler geldikten sonra ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. Bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı gün­de büyük azâb onlaradır. Yüzleri kararanlara: "İnanmanızdan sonra inkâr eder misiniz İnkâr etmenizden dolayı tadın azabı!" denecektir. Yüzleri ağa-ranlar ise, Allah´ın rahmetindedirler. Onlar orada temellidirler." (Âl-i İmrân, 3/ 105-107)

"Hiç bir peygambere, ganimete ve millet malına hıyanet yaraşmaz. Hak­sızlık kim yaparsa, kıyamet günü yaptığı ile gelir. Sonra haksızlık yapılmak­sızın herkese kazanmış olduğu ödenir." (Âl-i İmrân, 3/161)

"Her ümmetten bir kişiyi o gün aleylerine şâhid tutarız. Seni de ey Mu­hammed! Ümmnetine şâhid getiririz. Sana her şeyi açıklayan, müslümanlara doğruyu gösteren rehber, rahmet ve müjde olarak Kur´ân´ı indirdik." (Nahl, 16/89)

"Kıyamet günü her ümmetten bir şâhid getiririz. İnkâr edenlere, itiraz için izin de verilmez. Onların özürleri de dinlenmez. Zulmedenler azâb görür­lerken azâbları hafifletilmez de geciktirilmez de. Allah´a ortak koşanlar, koş­tukları ortaklan gördüklerinde: "Rabbimiz! Seni bırakıp yalvardığımız ortak­larımız bunlardır" derler. Koştukları ortaklar onlara: "Doğrusu siz haksızsı­nız" diye söz atarlar. Puta tapanlar o gün Allah´ın hükmüne teslim olurlar. Uydurdukları şeyler onlardan uzaklaşırlar. İnkâr eden, Allah´ın yolundan alı­koyanlara, bozgunculuklarına karşılık azâb üstüne azâb veririz." (Nahl, 16/84-88)

"Allah´tan başka tanrı yoktur. Geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gü­nü, sizi mutlaka toplayacaktır. Allahtan daha doğru sözlü kim olabilir " (Ni­sa, 4/87)

"Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kes­kin ve gerçektir" (Zâriyât, 51/23)

"Allah peygamberleri topladığı gün, "Size ne cevap verildi " der. Onlar, "Bizim bir bildiğimiz yoktur. Doğrusu görülmeyenleri bilen ancak sensin." derler." (Mâide, 5/109)

"Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız. Pey­gamberlere de soracağız. Andolsun ki, onların yaptıklarını kendilerine bir bir sayacağız. Zira onlardan uzak değildik. Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartılan hafif gelenler, âyet­lerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahv etmiş olanlardır." (Mâide, 5/6-9)

"Her kişinin yaptığı iyiliği hazır ve yaptığı kötülüğü de, kendisiyle onun arasında uzun bir mesafe olmasını dileyerek, bulacağı günü düşünün. Kulla­rına karşı şefkatli olan Allah bizzat dikkatinizi çeker." (Âl-i İmrâm, 3/30)

"Sonunda bize gelince arkadaşına: "Keski benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kaar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Piş­manlığın bugün size hiç faydası dokunmaz. Zira haksızlık etmiştiniz. Şimdi azâbda birleştiniz." (Zuhruf, 43/38)

"Hepsini bir gün toplacız. Sonra puta tapanlara, "Siz ve putlarınız yerle­rinize!" deyip onları birbirinden ayırırız. Putları, "Bize tapmıyordunuz" der­ler. "Allah, sizinle bizim aramızda şahid olarak yeter. Sizin tapınmanızdan haberimiz yoktu." İşte orada herkes dünyada yapmış olduğunu bilir ve ger­çek mevlâları olan Allah´a döndürülürler. Uydurdukları putlar onları bırakıp kaçmıştır." (Yunus, 10/28-30)

"O gün insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir. Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu artık kendi kendinin şahididir. Ey Muhammed! Cebrail sana Kur´ân okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle. Doğrusu o vehy olunanı kalbinde toplamak ve onu sa­na okutturmak bize düşer. Biz onu Cebrâile okuttuğumuz zaman onun oku­masını dinle." (Kıyâme, 75/13-18)

"Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bu­lacağı kitabı ona çıkarırız. "Kitabını oku. Bugün kendi hesabını kendin göre­ceksin." (İsrâ, 17/13-14)

"Ey Muhammed! İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: "Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim; Peygamberlere uyalım." derler. O zaman şöyle denir: "Kendilerine yazık edenlerin yerlerine oturmamış mıydınız Onlara yaptıklarımız da siz­lere açıklanmamış, size misâller vermemiş miydik Daha önceden, size ze­val bulunmadığına yemin etmemiş miydiniz " (İbrahim, 14/44)

"O gün, gök beyaz bulutlarla parçalanacak ve melekler bölük bölük in­dirilecektir. O gün gerçek hükümdarlık Rahmanındır. İnkarcılar için yaman bir gündür. O gün, zâlim kimse ellerini ısırıp: "Keski peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keski falancayı dost edinmeseydim.

Andolsun ki beni, bana gelen Kur´an´dan o saptırdı. Şeytanı insanı yalnız ve yardTtncısız bırakıyor "der" (Furkan, 25/25-29)

"O gün Rabbin onları ve Allah´ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa yoldan kendi kendilerine mi saptı­lar " der. Onlar: "Haşa; seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve babalarıyla nimetler verdin de sonunda seni anmayı unut­tular ve helaki hak eden bir millet oldular." derler. "Söylediklerinizde sizi ya­lancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı çeviremezler, yardım da göremezsi­niz. Zulmedenlerinize büyük bir azâb tattıracağız" denir." (Furkân, 25/17)

"Bu, onların konuşamıyacaklan gündür. Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler. Yalanlamış olanların vay o gün haline! "Bu, sizleri ve önce­kileri topladığımız hüküm günüdür. Eğer bir düzeniniz varsa bana kurun." (Mürseiât, 77/35-39)

"Allah, o gün onlara seslenir: "Benim ortağım olduklarını iddia ettikle­riniz nerededirler." der. Hükmün aleyhlerine gerçekleştiği kimseler: "Rabbi­miz! Şunları biz azdırdık. Onlardan uzaklaşıp sana geldik. Zaten aslında bi­ze tapmıyorlardı." derler. "Koştuğunuz ortaklarınızı çağırın" denir. Onlar da çağırırlar ama, kendilerine cevab veremezler. Cehennem azabını görünce doğru yolda olmadıklanna yanarlar. O gün Allah onlara seslenir: "Peygam­berlere ne cevâb verdiniz " der. O gün haberlere karşı körleşirler. Verilecek cevaplan kalmaz; birbirlerine de soramazlar." (Kasas, 28/62-66)

"Bu, onların konuşamayacakları gündür. Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler. Yalanlamış olanların vay o gün haline!" (Mürseiât, 77/35-37)

Kendilerine yarar sağlayacak bir hüccet ve delili ileri sürüp konuşamazlar.

"Sonra, "Rabbimiz Allah´a andolsunki bizler puta tapanlar değildik." demekten başka çare bulamazlar. Kendilerine karşı nasıl yalan söyledikleri­ne bak. Uydurdukları putlar da onlardan uzaklaştı." (En´âm, 6/23-24)

"Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O´na yemin ederler. Bir esasları olduğunu sanırlar. Dikkat edin, onlar şüphesiz ya­lancıdırlar." (Mücadele, 58/18)

Başka bir halde olabilirler mi acaba Nitekim Buharî´nin rivayetine gö­re İbn Abbas ta kendisine böylelerinin durumunu soran bir kimseye böyle ce­vap vermiştir.

Yüce Allah buyuruyor ki:

"Birbirlerine dönüp soruşurlar. İleri gelenlerine: "Doğrusu siz bize su­ret-i Hakdan görünürdünüz" derler. Onlar da şöyle derler: "Hayır, siz inan­mış kimseler değildiniz. Bizim, sizin üstünüzde bir nüfuzumuz yoktu. Bilâ­kis azmış bir millettiniz. Bu sebeple Rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleş­ti. Şüphesiz azabı tadacağız. Sizi biz azdırmıştık. Çünkü kendimiz azgındık." O gün hepsi azâbda birleşirler. Doğrusu suçlulara böyle yaparız. Onlara: "Al­lah´tan başka tanrı yoktur" denildiğ zaman şüphesiz büyüklenirler. "Deli bir Şâir yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım " derlerdi. Hayır; O, gerçeği getir-miş ve peygamberleri doğrulamıştı." (Saffat, 37/27-37)

"Doğru sözlüyseniz bildirin bu vaad ne zamandır " derler. Çekişip du­rurlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman, artık ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Sûr´a üflenince, kabirlerin­den Rablerine koşarak çıkarlar. "Vay halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı " derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah´ın vâdettiği budur. Pey­gamberler doğru söylemişlerdi" denir. Tek bir çığlık kopar. Hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. Artık bugün kimseye hiç bir haksızlıkta bulunul­maz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılanmazsınız." (Yasin, 36/48-54)

"Kıyamet saati koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar. Ama inanıp yararlı iş işleyenler, ağırlanacakları bir cennette bulunurlar. İnkâr edip, âyet­lerimizi ve ahirette bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azâbla yüzyüze bırakılırlar." (Rûm, 30/14-16)

"İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz günün gelme­sinden önce, kendini dosdoğru dîne yönelt. Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. Yararlı iş işleyen kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırla­mış olurlar." (Rûm, 30/43-44)

"Kıyamet saati koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece aldatılıp döndürülürler. Kendilerine ilim ve imân verilenler; "Andolsun ki, Siz Allah´ın yazısında mevcud yeniden di­rilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat sizler anlamıyordunuz." derler. Zulmedenlerin gün özür dilemeleri fayda vermez.74 Kendilerinden artık Allah´ı hoşnud edecek şeyleri yapmaları da istenmez." (Rûm, 30/55-57)

"Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar. Sonra melekler: "Bunlar mı size tapıyordu " der. Melekler: "Hâşâ, bizim dostumuz onlar değil, sensin. Hayır onlar bize değil, cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanıyorlardı" der­ler. Zalimlere: "Yalanladığınız ateşin azabını tadın. Bugün birbirinize ne fay­da ve ne de zarar verebilirsiniz" deriz." (Sebe\ 34/40-42)

4iEy İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğlunu da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah´ın verdiği söz, şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah´ın affına gü­vendirerek şeytan sizi ayartmasın." (Lokman, 31/33)

"Ahiretin azabından korkanlara, bunda hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, in­sanların toplanacağı gündür. Bu, görülecek bir gündür. Biz o günü, ancak belli bir süreye kadar geciktiririz. O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. İçlerinde bedbaht olanlar da, mesud olanlar da vardır. Bedbaht olanlar, cehennemdedirler. Onlar orada âh edip inlerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdurdukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz her istediğini yapar. Mesud olanlar ise cennettedirler. Rab-

74. Özür dilemeleri fayda vermez. Yani kendilerinden, özür dilemeleri ve Allah´a dönmeleri is­tenmez. Çünkü kıyamet günü, ceza günüdür. Günahkârların tövbe edip Allah´a yönelmesi ar­lık istenmez. Nitekim Yüce Allah buyurmuş ki: "Rabbinin bir takım mucizeleri geldiği gün, bir kim.se daha. önce inanmamışsa veya imânıyla bir iyilik kazanmamışa, imânı ona fayda ver­mez." (En´âm, 6/158)

binin dilemesi bir yana, sonsuz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, ora­da temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz her istediğini yapar. (Hûd, 11/103-108)

"Doğrusu hüküm gününün vakti elbette tespit edilmiştir. Sûr´a üfürüldü-ğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı açılacaktır. Dağlar yürütülüp serâb olacaktır. Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dö­necekleri yer orasıdır. Orada sonsuz kalacaklardır. Orada serinlik bulamaya­caklar, işlediklerine uygun olan kaynarsu ve irin dışında bir içecek tadamıya-caklardır. Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini ummazlardı. Ayetlerimizi hep yalan sayıp dururlardı. Biz de her şeyi yazıp saymışızdır. Şöyle deriz: "Artık tadınız. Bundan böyle size azâbdan başka bir şey artırmayız." Doğrusu Al­lah´a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, göğüsleri to­murcuklanmış yaşıt kızlar ve dolu kadehler vardır. Orada boş ve yalan söz işitmezler. Bunlar Rabbinin katından, hesâbları karşılığı verilenlerdir. O, göklerin, yerlerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kimsenin konuşmıyacağı RahmÜn olan Allah´tır. Cebrail ve meleklerin dizi dizi dur­dukları gün, Rahman olan Allah´ın izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Konuştuğu zamanda doğruyu söyleyecektir. İşte gerçek gün budur. Dileyen kimse Rabbine götürecek bir yol benimser. Sizi, yakın gelecekteki bir azâb ile uyardık. O gün kişi, elleriyle sunduğuna bakar ve inkarcı da: "Keski top­rak olsaydım" der." (Nebe\ 78/17-40)

"Bismillahirrahmanirrahim. Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman; yıl­dızlar düşüp söndüğü zaman; dağlar yürütüldüğü zaman; doğurması yaklaş­mış develer başı boş bırakıldığı zaman; yabani hayvanlar bir araya toplatıldı-ğı zaman; denizler kaynaştırıldığı zaman; canlar bedenlerle birleştirildiği za­man; kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu za­man; amel defterleri açıldığı zaman; gök yerinden oynatıldığı zaman; cehen­nem alevlendirildiği zaman; cennet yaklaştırıldığı zaman; insanoğlu önceden ne hazırladığını görecektir." (Tekvir, 81/1-14)

"Bismillahirrahmanirrahim. Gök yarıldığı zaman; yıldızlar dağılıp dö­küldüğü zaman; denizler kaynaştığı zaman; kabirlerin içi dışa çıktığı zama; insanoğlu ne yaptığını ve ne yapmadığını görür. Ey insanoğlu! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkib eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir Hayır, hayır; doğru­su siz dini yalanlıyorsunuz. Oysa yaptıklarınızı bilen, değerli yazarlar sizi gözetlemektedirler. İyiler, şüphesiz nimet içindedirler. Allah´ın buyruğundan Çıkanlar cehennemdedirler. Ceza günü oraya girerler. Oradan bir daha ayrı­lamazlar. Ceza gününün ne olduğunu sen nereden bilirsin Evet, ceza günü­nün ne olduğunu nereden bileceksin O gün, kimsenin kimseye hiç bir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk yalnız Allah´ındır." (İnfitar, 84/1-19)

"Gök yarılıp Rabbine boyun eğdiği zaman -ki gök boyun eğecektir- yer düzeltilip, içinde olanları dışarı atarak boşaldığı zaman ve yer Rabbine bo­yun eğdiği zaman -ki yer boyun eğecektir- (Herkes yaptığının karşılığını gö­recektir.) Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar çalışıp çabalarsın.

Sonunda O´na kavuşacaksın. Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir ve arkadaşlarının yanma sevinçle döner. Amel defteri kendisine arkasından verilen kimse: "Mahvoldum" diye bağırır ve çılgın alevli cehenneme girer. Çünkü o, dünyada adamlarının yanında iken zevk içindeydi. Zira o, bir daha dirilip dönmeyeceğini sanmıştı. Bilin ki Rabbi onu şüphesiz görmekteydi." (İnşikak, 84/1-15)

İmam Ahmed b. Hanbel... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününü başgözüyle seyretmekten hoşlanan kimse; Tekvir, İn-fitar ve İnşikak surelerini okusun." Bu hadisi rivayet eden İbn Ömer dedi ki: "Öyle sanıyorum ki Rasûlullah (s-.a.v.) "Ve Hud suresini..." dedi." cfirmizî, 5/433) Başka bir hadiste de Rasûllullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hud suresi ve kardeşleri (Tekvir, İnfitar, İnşikak sureleri) ben ihtiyarlattı." Bu konuyla ilgili olarak Kur´ân-ı Azîm´in birçok suresinde bir çok ayet mevcuttur. Tefsirimizi..1 ilbn Kesir tefsirinde), kıyamet günün evsafını anla­tan bu âyetleri tefsir ederken, açıklayıcı başka âyet ve hadisleri nakletmişiz-dir. Burada da Cenab-ı Allah´ın güç, kuvvet, yardım ve hüsn-ü tevfiki ile mü­yesser kıldığı âyet ve hadisleri nakledeceğiz. [171]


Kıyametin Korkulu Hallerini Ve O Günde Vukubulacak Bazı Büyük Olayları Anlatan Ayet Ve Hadisler:



İmam Ahmed b. Hanbel... Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde insanlar gökten üzerlerine hafif bir yağmur yağar iken diriltileceklerdir." [172]

Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir. Senedin­de sakıncalı kişilerin adları yoktur. Hadiste geçen "Tetişşü" kelimesi iki ma­nâya gelebilir: Birinci ihtimale göre bu kelime, hafif yağmur anlamınadır. İkinci ihtimale göre ise bu, o günkü şiddetli sıcaklıktan ötürü mahşerdeki in­sanların terlemeleri anlamınadır. Doğrusunu Allah bilir.

Nitekim Yüce Allah buyurmuştur ki: "Bunlar büyük bir günde tekrar di­rileceklerini sanmıyorlar mı O gün insanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar." (Mutaffifîn, 83/4-6)

Sahih hadiste sabit olduğuna göre mahşerdeki insanlar, kulaklarının ya­rı yerine kadar tere batacaklardır. Başka bir hadiste anlatıldığına göre insan­lar, amellerine göre, mahşerdeki terleme hususunda farklı durumlarda ola­caklardır. İleride nakledilecek şefaat hadisinin bir yerinde şöyle denmekte­dir: "Doğrusu kıyamet gününde güneş kullara bir mil kadar yakm olur. O es­nada onlar, amellerine göre tanınırlar." [173]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ter, yetmiş yıllık mesafe ka­dar yerin derinliğine iner. Ve insanların ağızlarına (yahut kulaklarına) kadar

Çlkar."[174]

İmam Ahmed b. Hanbel... Cafer´den rivayet etti ki; Saîd b. Umeyr el-Ensarî şöyle demiştir. Abdullah b. Ömer´le Ebû Saîd´in yanına oturdum. Bi-zİ diğerine sordu: "Kıyamet gününde terin, insanların neresine kadar çıkaca­ğı hususunda Rasûlullah (s.a.v.)´den duyduğun birşey var mıdır " Diğeri, ku­lak yumuşağına kadar çıkacağını bildiren bir hadisi duydum" dedi. Öbürü, "ağzına kadar çıkacağını bildiren bir hadisi duydum" dedi. İbn Ömer, kulak yumuşağından ağzına doğru çizgi çizer gibi parmağıyla işaret yaptı ve "Ku­lak yumuşağıyla ağız arasında seviye farkı bulunduğunu sanmıyorum" dedi." [175]

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir. Rivayetin se­nedi sağlam ve kuvvetlidir.

Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Mikdad b. Esved´den rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olduğunda güneş, kulların bir veya iki mil kadar yakınına getirilir."

Bu hadisin râvilerînden Süleym dedi ki: Burada sözü edilen milden ka­sıt, sürme mili midir, yoksa uzunluk ölçüsü olan kara mili midir Bunu bile­miyorum.

Hadisin devamında ise şöyle deniliyor: "... Güneş onların üzerim kaplar, amelleri oranında ter içinde kalırlar. Kimi topuklarına kadar, kimi dizlerine kadar, kimi böğürlerine kadar, kimi de ağızlarına kadar ter içinde kalır." [176] Hadisin râvisi Mikdad diyor ki: "Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.)´in, eliyle kendi ağzına işaret ettiğini gördüm." [177]

Tirmizî de... İbn Mübarek´ten böyle bir rivayette bulunmuş ve hadisin, hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.

İbn Mübarek... Ubeydullah b. Arrar´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kıyamet gününde (mahşerdeki) ayaklar, sadaktaki oklar gibi (çok ve sık)dır. Mutlu odur ki, ayaklarını koyacak yer bulur. Güneş insanların başla­rına bir veya iki millik mesafeye kadar yaklaşır. Sıcaklığı da doksan dokuz kat artar."

Velid b. Müslim... Muğis b. Sümey´yin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Güneş kıyamet gününde insanların başlarına bir kaç zira´lık mesafeye kadar çöker. Cehennemin kapılan açılır. Üzerlerine cehennemin rüzgar ve zehirle­ri eser. Kokusu üzerlerine siner. Öyleki nehirler gibi üzerlerinden ter akar. Terleri leşten daha pis kokar. Ama oruçlular o zaman Arş´ın gölgesinde, ça­dırları içinde olacaklardır."

Hafız Ebubekir el-Bezzar... Câbir´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

"Mahşerde insan terden hiç kurtulamaz. Öyle ki cehennemdeki azâbm ne derece şiddetli olduğunu bildiği halde, "Ya Rab! Beni cehenneme gönder-•nen, çekmekte olduğum bu sıkıntıya nispetle benim için daha kolaydır." [178]

Bu hadisin senedinde zayıflık vardır. [179]


Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesiyle Gölgelenecek Olanların Bazıları:



Sahih hadiste sabit olduğuna göre Ebû Hüreyre, Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Allah´ın (ya da O´nun arş´ımn) gölgesinden yedi kişiyi kendi gölgesin­de (veya arş´ımn gölgesinde) gölgelendirecektir: Adil imam (devlet başkanı), Aziz ve Celil olan Allah´a itaat üzere yetişen genç, içinden çıktıktan tekrar oraya dönünceye kadar gönlü mescide bağlı kalan adam, makam ve güzellik sahibi bir kadının (kendisiyle cinsel ilişkide bulunması için) davet ettiği, ama kendisi "Ben Allah´tan korkarım" diyen adam, Allah için sevişen, bu amaç­la toplanıp yine bu amaçla birbirlerinin yanından ayrılan iki adam, sağ elinin verdiğini sol eli farketmeyecek derecede sadakasını gizli olarak veren adam." [180]


Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesinin Altına Herkesten Önce Gidecek Olanlar:



İmam Ahmed b. Hanbel... Aişe (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde Allah´ın gölgesinin altına herkesten önce kimlerin gideceğini biliyor musunuz " Sahabiler; "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" de­yince Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Onlar şu kimselerdir ki; kendilerine hak verildiğinde kabul ederler; istenildiğinde verirler; kendi nefisleri hakkın­da hüküm verdikleri gibi insanlar hakkında hüküm verirler." [181]

Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir. Rivayet senedinde İbn Luhay´a´nın da adı geçmektedir. Ancak o tenkide uğramıştır. Şeyhi (Halid b. Ebi İmrân) da meşhur değildir.

Evet, bütün bu olup bitenler cereyan ederken insanlar dar ve sıkıntılı, zor ve kasavetli bir yerde haşr edileceklerdir. Ancak Allah´ın, bu işi kendilerine kolaylaştıracağı kimseler bu sıkıntıyı görmeyeceklerdir. Ulu Allah´tan haşri bize kolaylaştırmasını ve o dar yeri bize genişletmesini diliyoruz.

Yüce Allah buyurmuştur ki:

"Hiç birini bırakmaksızın onları toplarız." (Kehf, 18/47)

İmam Ahmed b. Hanbel... Halid b. Ma´dân´dan rivayet etti ki; Zem´a b. Amr el-Haresi eş-Şamî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Aişe (r.a.)´ye, "Rasûlullah (s.a.v.) geceleyin (ibadete) kalktığında neyle (duaya) başlar ve ne derdi " diye sordum. O da şu cevabı verdi: "On kere tekbir alır, on kere hamd eder, on kere lailâhe illallah der, on kere istiğfarda bulunur ve şöyle derdi: "Allah´ım! Beni bağışla, beni doğru yola ilet ve ba­na (geniş) nzik nasib et."[182]

Gece ve gündüz (ibadeti) hakkında Neseî ve Yezid b. Harun´dan aynı senedle böyle bir rivayette bulunmuştur. Onun rivayetinde şu ifadelere de yer almaktadır: "Alanım, kıyamet gününde yer darlığından da sana sığınırım."[183]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... İbn Semmâk´tan rivayet etti ki; Ebû Vaiz ez-Zahid şöyle demiştir: "İnsanlar (kıyamet gününde) mezarlarından çıkar; ka­ranlıkta bin yıl kalırlar. O gün yeryüzü dümdüz hale gelmiş olacaktır. O gün insanların en bahtiyarı ayaklarını basacak yer bulabilendir."[184]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Nadr b. Arabi´nin şöyle dediğini rivayet et­miştir: Bana ulaşan bir rivâyte göre insanlar mezarlarından çıkarlarken slo­ganları "lailâhe illallah" olacaktır. Onların iyilerinin de kötülerinin de söyle­yecekleri ilk söz: "Rabbimiz! Bize merhamet eyle" olacaktır. [185]

Hamza b. Abbas... Ebû Salih´in şöyle dediğini bize nakletti: "Bana ula­şan bir rivayete göre^ insanlar şu şekilde haşredileceklerdir." Böyle derken Ebû Salih başını önüâe eğdi, sağ elini de sol bileğinin üzerine koydu. [186]

İsmet b. Fadl... Sami´nin şöyle dediğini bize nakletti: İnsanlar panik içinde mezarlarından çıkarken bir ç.ağırıcı şöyle seslenir: "Ey kullarım! Bu gün size korku yoktur. Siz üzülmeyeceksiniz" Böyle derken halk onu bu çağ­rısı nedeniyle ümitlenip sesn geldiği tarafa gider. "Bunlar ayetlerimize inan­mış ve kendilerini bize vermişlerdir." (Zuhruf, 43/ 68)

Böyle deyince de müslümanlardan başkaları, sesin sahibinden ümitleri­ni keserler. [187]


Hz. Peygamberin Müminlere Büyük Müjdesi:



Abdurrahman b. Zeyd... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Lâ ilahe illallah diyen (ve bunun gereğini yapan) kimseler mezarların­da ve kabirden çıkış günlerinde yalnızlık çekmezler. Ben bunların mezardan çıkarlarken başlarındaki tozları silkelediklerini ve; "Bizden hüznü gideren Allah´a hamdolsun" dediklerini görür gibi oluyorum." [188]

Ben derim ki: Bu hadisin Kur´ân´da da şahidi vardır. Nitekim Yüce Al­lah buyurmuştur ki:

"Yaptıklarına karşılık katımızdan kendileri için iyi şeyler yazılmış olan­lar, işte onlar cehennemden uzak tutulanlardır. Cehennemin uğultusunu duy­mazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar, en büyük korku bi­le onları üzmez. Kendilerini melekler: "Size söz verilen gün, işte bu gündür." diye karşılarlar. Göğü, kitap dürer gibi durduğumuz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu tekrar var edece­ğiz. Doğrusu biz yaparız."[189]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Cafer b. Süleyman´dan rivayet etti ki; İbra­him b. İsâ el-Yeşkürî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bize ulaşan bir rivayete göre mümin kişi diriltilip mezarından çıktığın­da kendisini İki melek karşılar. Meleklerden birinin yanında, içinde dolu ta­neleri ve misk bulunan ipekli bir şal, diğerinin yanındaysa içinde şarap bulu­nan bir cennet kupası olacaktır. (Mümin) mezarından çıkarken, melek miski doluyla karıştırıp üzerine serper. Diğer melekte onun için bardağa şarap ko­yup ona içirir. Mümin, cennete girinceye kadar artık hiç susamaz.

Bedbahtlara gelince -Rabbim korusun- Kur´ân-ı Kerim´de onun hak­kında şöyle buyurulmuştur: "Rahman olan Allah´ı anmayı görmemezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar. Bunlar da doğru yola eriştiklerini sanarlar. Sonunda bize gelince arkadaşına: "Keski benimle senin aranda, doğu ile batı arasında­ki kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Pişmanlığın bu­gün size hiç faydası olmaz. Zira haksızlık etmiştiniz. Şimdi azâbda [190] birlesi­niz." (Zuhruf, 43/36-39)

Tefsirde (yani İbn Kesir tefsirinde) de anlattığımız gibi kâfir, mezarın­dan çıkarken şeytanı onun elinden tutarak beraber olacak, yanından hiç ay­rılmayacak, nihayet ikisi birlikte cehenneme atılacaklardır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahid bulunduğu halde gelir." (Kaf, 50/21)

Yani beraberinde kendisini mahşere götüren bir melek ile, yaptığı işler­de aleyhine şahitlik edecek olan bir melek bulunur. Bu, iyi -kötü herkesi için böyledir. Herkes dünyada yaptığına göre muamele görür. Ey insan! "And ol­sun k, sen bundan gafildin. İşte senden gaflet perdesini kaldırdık. Bu gün ar­tık görüşün keskindir." Yanındaki Melek: "İşte bu yanımdaki hazırdır" der, Yani kendisni getirmekle görevlendirildiğim insan buradadır, der. Yüce Al­lah da onu getiren melekle, onun aleyhinde şâhidlik yapan meleğe şu buyru­ğu verir:

"Ey sürücü ve şâhid! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah´ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın. Onu çetin azaba sokun." Yanındaki şeytan: "Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı" der. Allah: "Benim katımda çekişmeyin. Size bunu Önceden bildirmiştim. Benim katımda söz değişmez. Ben kullara asla zulmetmem" der. O gün cehenneme: "Doldun mu " deriz. O: "Daha var mı " der." [191]


Büyüklük Taslayanlara Kıyamet Gününde Verilecek Bazı Cezalar:



İmam Ahmed b. Hanbel... Amr b. Şuayb´ın dedesinden rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Büyüklük taslayanlar kıyamet gününde insan şeklinde zerreler gibi hasredilecekler, küçük olan şeyler bile onların boylarını geçer. Nihayet ce­hennemin Moyis adlı bir zindanına girerler. Ateş onları esaret zinciri gibi ku­şatıp üzerlerine çıkar ve kendilerine cehennemdekilerin vücutlarından akan sular (ve irinler) içirilir." [192] Tirmizî ve Neseî de bunun Muhammed b. Aclân´dan rivayet etmişler ve Tirmizî, bunun hasen bir hadis olduğunu söylemiştir.

Hafız Ebubekir el-Bezzar... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s a v.) şöyle buyurmuştur:[193]

"Büyüklük taslayanlar, kıyamet gününde zerre şeklinde haşredileceklerdir." [194]

Yahya b. Saîd... Hasan´dan rivayet etti ki; Imrân b. Husayn şöyle demiştir.

Rasûlullah (s.a.v.) seferlerinden birinde, birbirine yakın mesafede yol almakta olan sahabilerine yüksek sesle şu âyetleri okudu: "Ey insanlar! Rab-binizden sakının. Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir. Kıya­meti gören her emzikli kadın, emzirdiğini unutur. Her hamile kadın çocuğu­nu düşürür, insanları sarhoş gibi görürsün. Oysa sarhoş değildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabısın çetin olmasındandır." (Hacc, 22/1-2)

Sahabiler Hz. Peygamberin bu âyetleri yüksek sesle okuduğunu duyun­ca onun bir konuşma yapmak üzere olduğunu anladılar ve bineklerini çöktür-düler. Etrafında yer almalarından sonra onlara şöyle dedi:

"(Okuduğum ayette sözü edilen günün) hangi gün olduğunu biliyor mu­sunuz O günde Âdem´e seslenilir. Rabbi ona^seslenip; "Ey Adem! Cehen­neme gönderilecekleri gönder." diye emreder Âdem: "Oraya gönderilecekler ne kadardır " diye sorunca Yüce Allah: "Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuzunu cehenneme, birini de cennete gönder" diye emreder." Hz. Pey­gamberin böyle demesi karşısında sahabiler ümitsizliğe o kadar kapıldılar ki, onlardan birinin dahi tebessüm edip te dişini gösterdiğini göremezdin.

Hz. Peygamber onların bu halini görünce şöyle buyurdu: "Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; sizler o zaman iki yaratık gurubu ile be­raber bulunacaksınız ki onlar neye karışırlarsa onu mutlaka çoğaltırlar. Onlar, Ye´cuc ile Me´cuc´dur. Helak olanlarsa Âdem´in bu çocuklarıyla İblis´in ço­cuklarıdır. Bunu böyle bilin ve müjdelenin (sahabilerin keder ve paniği gidin­ce Hz. Peygamber, sözüne devamla şöyle buyurdu:) Canım kudret elinde bu­lunan zâta yemin ederim k; bütün insanlar arasında sizler, devenin yan tara­fında veya binek hayvanının ön ayaklarından birinde bulunan dirhem büyük­lüğündeki siyah nokta gibi bir bensiniz (yani bozuk insanlara nispetle sizin sayınız çok azdır.) Bunu da böyle bilin ve müjdelenin." [195]

Tirmizî ile Neseî bunu... Yahya b. Saîd el-Kattan´dan rivayet etmişler ve Tirmizî bunun hasen ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir. [196]


Fasıl:



Haşir gününde insanlar dirilip de mezarlarından çıktıklarında yeryüzü­nün vefat edip terkettikleri zamana göre değişmiş, dağların parçalanıp zirve-´erinin yok olmuş, dünyadaki durtımların tağayyür etmiş, nehirlerin sularının

"Bize ulaşan bir rivayete göre mümin kişi diriltilip mezarından çıktığın­da kendisini iki melek karşılar. Meleklerden birinin yanında, içinde dolu ta­neleri ve misk bulunan ipekli bir şal, diğerinin yanındaysa içinde şarap bulu­nan bir cennet kupası olacaktır. (Mümin) mezarından çıkarken, melek miski doluyla karıştırıp üzerine serper. Diğer melekte onun için bardağa şarap ko­yup ona içirir. Mümin, cennete girinceye kadar artık hiç susamaz.

Bedbahtlara gelince -Rabbim korusun- Kur´ân-ı Kerim´de onun hak­kında şöyle buyurulmuştur: "Rahman olan Allah´ı anmayı görmemezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar. Bunlar da doğru yola eriştiklerini sanarlar. Sonunda bize gelince arkadaşına: "Keski benimle senin aranda, doğu ile batı arasında­ki kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Pişmanlığın bu­gün size hiç faydası olmaz. Zira haksızlık etmiştiniz. Şimdi azâbda [197] birlesi­niz." (Zuhruf, 43/36-39)

Tefsirde (yani İbn Kesir tefsirinde) de anlattığımız gibi kâfir, mezarın­dan çıkarken şeytanı onun elinden tutarak beraber olacak, yanından hiç ay­rılmayacak, nihayet ikisi birlikte cehenneme atılacaklardır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahid bulunduğu halde gelir." (Kaf, 50/21)

Yani beraberinde kendisini mahşere götüren bir melek ile, yaptığı işler­de aleyhine şahitlik edecek olan bir melek bulunur. Bu, iyi -kötü herkesi için böyledir. Herkes dünyada yaptığına göre muamele görür. Ey insan! "And ol­sun k, sen bundan gafildin. İşte senden gaflet perdesini kaldırdık. Bu gün ar­tık görüşün keskindir." Yanındaki Melek: "İşte bu yanımdaki hazırdır" der. Yani kendisni getirmekle görevlendirildiğim insan buradadır, der. Yüce Al­lah da onu getiren melekle, onun aleyhinde şâhidlik yapan meleğe şu buyru­ğu verir:

"Ey sürücü ve şâhid! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah´ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın. Onu çetin azaba sokun." Yanındaki şeytan: "Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı" der. Allah: "Benim katımda çekişmeyin. Size bunu önceden bildirmiştim. Benim katımda söz değişmez. Ben kullara asla zulmetmem" der. O gün cehenneme: "Doldun mu " deriz. O: "Daha var mı " der." (Kaf, 50/ 24-30)

kesilmiş, ağaçların kurumuş, denizlerin kaynatılmış, yeryüzünün dümdüz ha­le gelmiş, tepelerinin kaybolmuş, şehir ve kasabalarının harâb olmuş, deprem geçirmiş, ağırlıklarını içinden çıkarıp ortaya koymuş olduğunu görürler. İn­san, "Şu yeryüzüne ne olmuş " der.

Aynı şekilde göklerle kenarları çatlar, köşe bucakları yarılır. Melekler çevresini kuşatır göklerin Ay ile Güneş kararıp bir mekânda toplanırlar. Bun­dan sonra da dürülürler. Ardı sıra da atılırlar, ilende ateşler konusunda nak­ledeceğimiz hadiste de ifade edildiği gibi onlar vurularak öldürülmüş iki sı­ğır gibi olacaklardır.

Ebubekir b. Ayyaş, İbn Abbas´ın şöyle dedğini nakletmiştir: "İnsanlar Haşir gününde dirilip mezarlarından çıktıklarında yer yüzüne bakarlar; Onun eskiden bildikleri gibi olmadığını, değişmiş olduğunu görürler, insanlara ba­karlar; onların eski tanıdık ve bildik insanlar olmadıklarını görürler." Böyle dedikten sonra İbn Abbas, şâirin şu sözlerini tekrarlamıştı:

"Gördüğüm insanlar eski tanıdık ve bildik kimseler değil;

Gördüğüm evler de eski tanıdık ve bildik evler değildir." [198]

Yüce Allah da kutsal kitabında şöyle buyuruyor:

"Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şe­ye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın pey­gamberine verdiği sözden cayacağını sanma." (İbrahim, 14/47)

"Gök yarılıp da gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız " (Rahman, 55/37-38)

"İşte o gün olacak olur, kıyamet kopar. Gök parçalanır. O gün bitkin bir hale gelir. Melekler onun çevresindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsınız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz." (Hakka, 69/15-18)

"Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman; yıldızlar düşüp söndüğü za­man." (Tekvîr, 81/1-2)

"Gök yanldığı zaman, yıldızlar dağıldığı zaman..." (infitâr, 82/1-2)

Buharı ve Müslim´de... Sehl b. Sa´d´dan rivayet olundu ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde insanlar sade pide gibi dairemsi, ayak basılmamış ve içinde bir yerde haşredileceklerdir." (Müslim, 3/2150)

Muhammed b. Kays ile Saîd b. Cübeyr dediler ki:

"Yer beyaz bir ekmeğe dönüşecek; mümin, ayağının altında bulunan o ekmekten alıp yiyecektir." [199]

A´meş... İbn Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Kıyamet gününde yerin tümü ateş olacaktır. Arkasında da Cennetin hu­ri kızları ve şarâp kâseleri görünecektir. Haşir yerinde insanlar henüz hesaba gelmemişken, ter onların çenelerine ve ağızlarına kadar yükselir." [200]

"Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği günde." (İbrahim 14/47)

İsrail ve Şu´be... İbn Mes´ud´un bu âyet hakkında şöyle dediğini naklet-mişlerdir: "Gümüş gibi temiz, üzerinde hiç kan akıtılmamış ve asla günah iş­lenmemiş bir yer yüzü oluşacak o günde. Haşir alanı insanları içine alacak, anadan dağma, çıplak ve yalın ayak oldukları halde bir çağrıcı onlara sesle­necek, ayakta durdukları halde ter onları gemleyecek (yani ağızlarına kadar yükselecektir."

İmam Ahmed b. Hanbel... Hasan´dan rivayet etti ki; Aişe (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru sormuş:

— Ey Allah´ın Rasûlü! "Yerin başka bir yerle, göklerin de başka gök­lerle değiştirildiği günde" insanlar nerede olacaklar

— Senden önce bunu ümmetimden hiç kimse bana sormadı. O zaman insanlar sırat (köprüsü) üzerinde olacaklardır." [201]

Bu hadisi, İmam Aİımed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir.

İbn Ebi´d-Dünya... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Aişe (r.a.) şöyle demiş­tir: Bir ara Peygamber (s.a.v.) başını kucağıma koymuş iken ağladım. Başını kaldırıp bana sordu:

-— Niçin ağlıyorsun

— Anam babam sana feda olsun Yüce Allah´ın şu ayetini hatırladım da onun için ağladım: "Yerin başka bir yerle, göklerinde başka göklerle değiş­tirildiği, her şey üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde..." (İbra­him, 14/47)

— O günde insanlar cehennem (yani sırat) köprüsü üzerinde olacaklar. Melekler de orada durup "Yarab! Koru. Yarab! Koru." dyecekler. Köprü üzerindeki insanlar gitti gidecek (kaydı kayacak) gibidirler." [202]

Bu, garib bir hadistir. Kütüb-ü Sitte sahipleri buna kitaplarında yer ver­memişlerdir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Mesruk´tan rivayet etti ki; Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Ben şu ayeti kerimeyi Rasûlullah (s.a.v.)´e ilk soran kimseyim: "Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üs­tün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde..." (İbrahim, 14/47) Bu âyeti kendisine sorduğumda şöyle demiştim:

— Ey Allah´ın Rasûlü! O gün insanlar nerede olacaklardır

— Sırat (köprüsü) üzerinde olacaklardır." [203]

Bu hadisin bir varyantında Rasûlullah (s.a.v.) Aişe (r.a.)´ye şöyle cevap vermiştir: "O zaman insanlar cehennemin sırtında olacaklardır."

Müslim... Esma er-Rahabî´den rivayet etti ki; Sevban (r.a.) şöyle demiş­tir: Bir yahudi bilgim mezkûr ayetten söz ederek Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru sordu:

— Yerin başka bir yerle, göklerinde başka göklerle değiştirildiği günde bir nerede olacağız

— Karanlıkta, köprünün gerisinde olacaksınız." (Müslim, 1/34)

İbn Cerir... Ebû Eyyub el-Ensarî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ya­hudi bilginlerinden biri Peygamber (s.a.v.)´in yanına gelip: "Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği günde..." (ibrahim, 14/47) ayeti hakkında ne diyorsun O gün halk nerede olacaktır " diye sordu. Peygamber (s.a.v.) ona şu cevabı verdi:

"Allah´ın misafirleri olacaklardır. O´nun katındaki şeyler onları aciz kıl­mayacak (rahatsız etmeyecektir." [204]

Belki de bu değişiklik mahşerden sonra olacaktır ya da birinciden sonra ve başka nitelikte ikinci bir değişiklik olabilir bu. Doğrusu yüce Allah daha iyi bilir.

İbn Ebi´d-Dünyâ... Hz. Ali´nin; "Yerin başka bir yerle, göklerin de baş­ka göklerle değiştirildiği günde." (İbrahim, 14/47) âyeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: [205] "Bize anlatıldığına göre o günde yer gümüşe, gökler de al-tuna dönüşecektir."[206]

İbn Abbas, Enes b. Mâlik, Mücahid b. Cübeyr ve diğerleri de böyle bir rivayette bulunmuşlardır. [207]


Kıyamet Gününün Uzunluğu Ve Bu Hususta Nakledilen Âyet Ve Hadisler:



Yüce Allah buyurdu ki:

"Senden, başlarına acelece azâb getirmeni istiyorlar. Allah sözünden as­la caymayacaktir. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir."(Hacc, 22/ 47)

Bazı tefsirciler, burada bahsi geçen günün, kıyamet günü olduğunu söy­lemişlerdir.

Yüce Allah buyurdu ki:

"Birisi, yüksek derecelere sahib olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkânsız olacak azabı soruyor. Melekler ve Cebrail, mikda-n elli bin yıl olan o derecelere bir günde yükselirler. Ey Muhammedi Güzel güzel sabret. Doğrusu inkarcılar, azabı uzak görüyorlar. Ama biz onu yakın görmekteyiz." (Meâric, 70/1-7)

Tefsirde (yani ibn Kesir tefsirinde) halef ve selefin bu âyet üzerindeki ihtilaflarını anlatmıştık. Leys b. Ebi Süleym ve başkaları, Mücahid kanalıyla rivayet ettiler ki İbn Abbas; "miktarı elli bin yıl olan gün, Arş ile yedinci yer tabakası arasındaki mesafe kadardır" demiş.

"Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir." İbn Abbas bununla ilgili olarak da şöyle demiştir: Yani emrin gökten yere inmesi ve yerden de göğe çıkması bu kadarlık bir zamanda olacaktır. Zira gök ile yer arasındaki mesafe, beşyüz yıllık bir yoldur. Halimî, meleğin bu mesafeyi bir günün sadece bir kısmında katedebildiğini, eğer bu maddi manada bir mesa­fe olsaydı bunun ancak elli bin senede kat edilebilmesinin gerekli olacağını söylemiştir. "Yüksek derecelere sahib olan Allah katından..." (Me´âric, 70/3) âyet-i kerimesi de bunu teyid ediyor.

"Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah..." (Mümin, 40/15)

Sonra bu, şu ayetle de açıklanıyor: "Melekler ve Cebrail, mikdarı elli bin yıl olan o derecelere bir günde (mesafede) yükselirler." (Me´âric, 70/4) Yani o mesafenin uzaklığı elli bin yıl kadardır. Buna göre mekân mesafesi kastedil­miş oluyor. Bu bir kavildir. İkinci kavle göre ise, bununla Dünya´nın müd­deti kastediliyor.

Ebû Muhammed Abdurrahman b. Ebi Hatim, tefsirinde... Mücahid´in "Mikdarı elli bin yıl olan..." (Me´âric, 70/4) ayet-i kerimesini tefsir ederken şöy­le dediğini rivayet etmiştir: "Dünyanın ömrü elli bin yıldır. Cenab-ı Allah ona gün adını verdiği zaman bu miktarı tayin etmiştir. "Melekler ve Cebrail, mikdarı elli bin yıl oları o derecelere bir günde yükselirler." Bu ayette geçen gün kelimesiyle dünya kastedilmiştir.

Abdürrezzak... İkrime´nin bu konuda şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Mikdarı elli bin yıl olan gün"den kasıt, başından sonuna kadar dünyanın ömrüdür. Ama hiç biriniz, dünyanın en kadarlık ömrünün geçtiğini, ne kada­rının kaldığını bilemez. Bunu ancak Aziz ve Celil olan Allah bilir." Beyhakî de... Muammer´den böyle bir rivayette bulunmuştur. Ama bu, cidden garip bir sözdür. Meşhur kitapların hiçbirinde görülmemektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Üçüncü kavle göre elli bin yıllık süreden kasıt; dünyâ ile kıyamet günü arasındaki zaman mesafesidir. Bu kavli İbn Ebi Hatim, Muhammed b. Kâ´b el-Kurazî´den rivayet etmiştir. Bu da cidden garip bir kavildir. Dördüncü kavle göre ise bununla kıyamet günü kastediliyor. İbn Ebi Hatim... İkri-me´den rivayet etti ki; İbn Abbas bu hususta şöyle demiştir: "Mikdarı elli bin yıl olan günden kasıt, kıyamet günüdür."

İbn Ebi´d-Dünyâ... Şevzeb´den rivayet etti ki; Zeyd er-Rüşd şöyle de­miştir: "Kıyamet gününü kâfirler için elli bin sene (kadar uzunmuş gibi) kı­lar."

Kelbî, tefsirinde... İbn Abbas´ın şöyle bir sözünü aktarmaktadır: "Kıya­mette kulların muhasebesini Allah´tan başkası yapsaydı elli bin senede ta­mamlayamazdı."

Beyhakî... Hasan´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Sen ne diyorsun Kıyamet öyle bir gündür ki; hiç bir şey yemeden, içmeden elli bin sene müd­detle ayakta bekler insanlar. Susuzluktan boğazlan parçalanır; açlıktan mide­leri yanar. Sonra cehenneme götürülüp orada son derece sıcak bir kaynaktan kendilerine içirilir!" Bu ifadeler müteaddit hadislerde yer almıştır. Doğrusu­nu Allah bilir. [208]


O Kadar Şiddetli Ve Uzun Olmasına Rağmen Kıyamet Günü, Mümin İçin Farz Bir Namazı Kılmaktan Daha Hafif Olacaktır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Heysem´den rivayet etti ki; Ebû Saîd şöyle demiştir: Hz. Peygamber´e şöyle bir soru sordular:

— Mikdarı elli bin sene olan gün, ne uzun bir gündür!

— Canım kudret elinde bulunan zata yemin ederim ki; o gün, mümin kimseye hafifletilir. O kadar ki, dünyada iken kıldığı farz bir namazdan da­ha hafif gelir ona." [209]

Beyhakî... Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Ebû Saîd´in kendisi Ra-sûlullah (s.a.v)´in yanına gidip ona şöyle demiş:

— Yüce Allah´ın, hakkında; "O gün insanlar âlemlerin rabbinin huzu­runda dururlar" (Mutafftfîn, 83/6) buyurduğu kıyamet gününde ayakta durarak beklemeye kimlerin dayanabileceğini bana söyler misin ya Rasûlallah

— O gün, mümin kimseye o kadar hafifletilecek ki; farz bir namazı kı-liyormuş gibi kendisine hafif gelecektir." [210]

Abdullah b. Amr dedi ki: "Kıyamet gününde müminlerin nurdan kürsü­leri olacak, bu kürsülerin üzerine oturacaklar, bulutlar üzerlerinde durup on­ları gölgeleyecek, kıyamet günü onlar için günün bir saati veya sabahı yahut akşamı gibi (kısa) olacaktır."

Bunu İbn Ebi´d-Dünya, Ehvâl kitabında rivayet etmiştir. [211]


Zekât Vermeyenler İçin Hazırlanmış Azâbların Bazısı:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Hazine (mal) sahibi olup da hakkını vermeyen kimsenin o hazinesi (malı, kıyamet gününde) mutlaka bunlar halinde cehennem ateşinde ısıtılarak onunla alnı, yan tarafları ve sırtı dağlanır. Bu hal, Cenab-ı Allah´ın, sizin say­makta olduğunuz senelerce miktarı elli bin sene olan bir günde kullan ara­sında hükmedeceği zamana kadar devam eder. Sonra o adam (gideceği) yo­lunu görür. Ya cennete, ya da cehenneme gider." [212]

Ravi bundan sonra hadisin devamını getiriyor ve diyor ki: Koyun ve de­velerinin zekâtını vermeyen kimseye gelince, zekâtını vermediği hayvanları, düz ve kaygan bir yerde ona boynuzuyla toslar, tabanları ve toynuğuyla onu pataklar, arkadaki de patakladıktan sonra öndeki dönüp yine onu pataklar. Bu hal, Cenab-ı Allah´ın, sizin saymakta olduğunuz senelerce mikdarı elli bin sene olan bir günde kulları arasında hükmedeceği zaman kadar devam eder. Sonra o adam (gideceği) yolunu görür. Ya cennete, ya cehenneme gider." (Ahmed b. Hanbel, 2/490)

Müslim de... Ebû Hüreyre´den merfu olarak rivayet ettiği hadiste altın, gümüş, sığır, deve ve koyunların zekâtını vermeyen kimseler için de aynı azabın var olduğunu bildirmiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Bir kimsenin develeri olur da darlık ve genişlik zamanında o develerin hakkını edâ etmezse; kıyamet gününde o develer (dünyadakinden) daha çok, daha şişman ve daha göz doyurucu bir halde gelir, onu boynuzlayıp düz bir yere, götürür orada tabanlarıyla pataklarlar. Arkadaki de patakladıktan sonra öndeki dönüp yine pataklarlar. Bu hal, Cenab-ı Allah´ın, sizin saymakta ol­duğunuz senelerce mikdarı elli bin yıl olan bir günde olur; Allah´ın kulları arasında hüküm vermesne kadar devam eder. Ve bu haldeki insanda bundan sonra yolunu görür (ya cennete, ya da cehenneme gider).

Bir kimsenin koyunu olurda darlık ve genişlik zamanında hakkını edâ etmezse o koyunları kıyamet gününde (dünyadakine nispetle) daha beşli, da­ha semiz ve daha göz doyurucu bir surette gelir, onu boynuzlayarak düz bir alana götürürler. Orada tırnaklılar onu ayaklarının altına alıp pataklarlar. Bu, miktarı elli bin sene h\an bir günde başlayıp Allah´ın, insanlar arasında hü­küm vereceği zamana kadar devam eder. Sonra da o insan yolunu görür (ya cennete ya da cehenneme) gider." [213]

Beyhakî dedi ki: Bu ancak bu kadar olabilir. Kıyamet günü, sizin say­makta olduğunuz senelerden elli bin sene kadar uzun olacaktır. Doğrusunu Allah bilir. [214]


Kıyamet Günü Âsiler İçin Zor Ve Uzun, Takva Ehli Kimseler İçinse Kolay Ve Kısadır:



Kıyamet gününün uzunluğu, zorluk ve şiddeti, ancak günahları affedil­meyen kimseler için söz konusudur. Günahları affedilen müminlere gelince, (onlar için böyle bir durum sözkonusu değildir). Hafız Ebû Abdillah... Ebû Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Müminler için kıyamet gü-nü(nün uzunluğu) öğlen ile ikindi arası kadardır."

Yakub b. Süfyân... Abdullah b. Amr´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), "O gün insanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar" (Mutaffifîn, 83/6) mealindeki ayeti okudu ve şöyle dedi: "Okun sadakta toplanı­şı gibi Cenab-ı Allah´ın sizi toplayıp elli sene müddetle yüzünüze bakmadan bekleteceği zaman haliniz nice olacaktır "

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Abdullah b. Mes´ud´un şöyle dediğini riva­yet etmiştir: "Kıyamet gününde gün yarıya varmadan şunlar da bunlar da yer­lerini bulup dinleneceklerdir. Abdullah böyle dedikten sonra şu ayeti okudu:

"Doğrusu onların dinlenecekleri yer cehennemdir."

İbn Mübarek dedi ki: "Saffât suresinin 68. ayeti İbn Mes´ud´un kıraati­ne göre böyledir." Yani bu ayette "dinlenecekleri yer" diye meâllendirdiğı-miz "Mekîl" kelimesi, başka kıraatlere göre, "Dönüş yeri" manasına gelen "Merci" kelimesinin yerini almaştır.

"O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok gü­zeldir." (Furkan. 25/24) İbn Mes´ud (r.a.) bu ayeti açıklarken şöyle demiştir:

"Kıyamet gününde, gün yarıya varmadan şunlar bunlar, yerlerini bulup dinleneceklerdir." [215]


Peygamberlerden Sadece Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilen Makam-ı Mahmud (Övülecek Makam):



Mahşerdekiler için şefaat etme hakkı da kendisine verilecek, sonra Aziz ve Celil olan Rab gelip kullan arasında hüküm verecek ve müminleri bu sı­kıntılı halden kurtarıp güzel sona kavuşturacaktır. Bu hususta yüce Alah şöy­le buyurmuştur:

"Ey Muhammedi Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir." (İsrâ, 17/79)

Buharı... Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Çağrıyı (ezanı) duyduğunda şu duayı okuyan kimse, kıyamet gününde şefaatime mazhar olur: Allahümme Rabbe hazihi´d-da´veti´t-tâm-meti ves salâti´l-kaimeti âti muhammeden el vesilete ve´1-fazilete veb´ashü [216] Makamen Mahmuden ellezi vaadtehü."[217]

Bunu, Müslim, münferid olarak rivayet etmiştir. [218]


Makam-ı Mahmud, Şefaat Makamıdır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; "Belki de Rabbin seni Övülecek bir makama yükseltir." (isrâ, 17/79) Peygamber (s.a.v.) bu ayette geçen Makam-ı Mahmud´un şefaat makamı olduğunu söylemiştir."

Bu hadisin senedi hasendir. [219]


Allah´ın Hiç Bir Peygamberine Verilmemiş Beş Şey, Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilmiştir:



Buharı ve Müslim´in Sahih´Ieri ile diğer hadis kitaplarında Câbir (r.a.) ve diğerlerinden rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Benden önce hiç bir peygambere verilmemiş olan beş şey bana verildi: Bir aylık mesafeye benim korkum salınmış olmakla bana yardım edildi. Ben­den önce hiç kimseye helâl kıhnmadığı halde ganimetler bana helâl kılındı. Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Ümmetimden bir kimse, namaz vakti olunca her neredeyse namazını orada kılsın. Bana, şefaat hakkı verildi. Benden önceki peygamberler kendi kavimlerine gönderilirlerdi. Oy­sa ben bütün insanlara gönderildim." [220]

Bu hadiste geçen; "Bana, şefaat hakkı verildi." sözüyle, Âdem peygam­berden taleb edilen şefaat kastedilmektedir. Şöyle ki: Günahkârlar gidip Adem peygamberden, kendilerine şefaatçi olmasını isteyecekler, o da: "Ben bunu yapamam. Siz Nuh´a gidin" diyecek; günahkârlar Nuh peygambere gidip şefaat talebinde bulunacaklar, o da onlara aynı cevabı verecek ve İbrahim peygambere gitmelerini önerecek; İbrahim peygamber onlara, Musa pey­gambere gitmelerini tavsiye edecek; Musa peygamber onlara, İsâ peygamber gitmeleri gerektiğini söyleyecek; İsâ peygamber ise onlara Muhammed (s.a.v.)´e gitmelerini salık verecek; Muhammed (s.a.v.)´in yanına geldikle­rinde o: "Ben buna hazırım, ben buna hazırım!" diyecektir. Bu husus, günah­kârların cehennemden çıkarılışlarını anlatan şefaat hadisinde detaylı olarak anlatılacaktır. [221]


Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Âdem Oğullarının Efendisidir:



Sahih-i Müslim´de Ebû Hüreyre´den rivâyt olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde ben, Âdem oğullarının efendisiyim. Mezarı açılacak ilk kişi benim. Şefaati kabul edilen ilk şefaatçi de benim." [222]

Müslim... Ubeyy b. Kâ´b´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: Dedim ki: "Allah´ım! Ümmetimi bağışla..." Üçüncü (özel yetki­mi) ise, halkların İbrahim (a.s.)´e yönelecekleri (kıyamet) gününe erteledim." [223]


Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Bütün Peygamberlerin İmamıdır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Übeyy b. Kâ´b´de rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ben; peygamberlerin imamı, hatibi ve şefaat sahibi olacağım. Bunu iftihar etmek için söylemiyorum." [224]

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdurrahman b. Abdullah b. Kâ´b b. Mâ­lik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde insanlar diriltilirler. Ben ve ümmetim bir tepe üze­rinde dururuz. Aziz ve Celil olan Rabbim bana yeşil bir elbise giydirir. Son­ra (şefaat için) bana izin verilir. Ben de Allah ne dilem işse söylerim. Ma­kam-ı Mahmud işte budur." [225]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Derdâ´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde secde etmesine ilk izin verilecek olan benim. Secde­den başını kaldırmasına ilk izin verilecek olan da benim. Ön tarafıma bakar; diğer ümmetler arasında ümmetimi tanırım. Arka tarafıma, sağıma ve solu­ma bakar; aynı şekilde onları tanırım."

Yanında duran bir adam sordu:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Hz. Nuh´tan senin ümmetime kadar öyle çok ümmet var ki, kendi ümmetini onların arasında nasıl tanıyabileceksin

— Aldıkları abdestin, onların yüzlerinde, ellerinde ve ayaklarında mey­dana getirdiği bir parlaklık vardır. Başkaları böyle değildirler. Ayrıca kitaplan sağ taraflarından kendilerine verildiği için onları tanırım. Zürriyetleri Ön­lerinde koştuğu için de onları tanırım." [226]

İmam Ahmed b. Hanbel... Nadr b. Enes´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Sıratın ötesinde durup ümmetimin gelmesini beklemekteyken İsâ (a.s.) gelir ve: "Ya Muhammed! İşte peygamberler sana geldiler. Seni soruyorlar (veya senin için toplanmışlar)." der. Peygamberler yüce Allah´tan, bütün ümmetleri sınıflandırıp her birini gideceği yere göndermesini sınıflandırıp her birini gideceği yere göndermesini isterler. İnsanlar mahşerde, ağızlarına kadar tere batarlar. Mümin, orada nezleye tutulmuş gibi olur. Kâfiri ise ölüm hali kaplar. Âdem (a.s.)´e: Ben gidip gelinceye kadar burada bekle, derim." Allah´ın peygamberi gidip Arşın altında durur. Orada hiç bir seçkin meleğin, nebi ve Rasûlun karşılaşmadığı bir ikramla karşılaşır. Cenab-ı Allah, Cebra­il´e şöyle vahyeder: "Muhammed´e git ve kendisine de ki: "Başını secdeden kaldır. Dile ki, sana verilsin; şefaat et ki, şefaatin kabul edilsin."

Hz. Peygamber, sözüne devamla şöyle buyuruyor: "... Ümmetime şefa­atçi olurum. Her doksan dokuz kişiden birini cehennemden çıkarırım. Rabbi-min huzuruna gidip gelmeyi sürdürürüm. Bütün makamlarda şefaat ederim. Nihayet Cenabı Allah dileğimi kabul buyurur; isteğimi verip şöyle ferman eder: "Ümmetimden samimi olarak bir gün olsun eşhedü en lâilahe illallah diyen ve bu ikrar ile vefat eden herkesi cennete koy!.." [227]

İmam Ahmed b. Hanbel... İbn Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde ben, Makam-ı Mahmud´da duracağım." Ensardan bir adam: "Ya Rasûlallah, Makam-ı Mahmud nedir " diye sorunca Rasûlul­lah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Bu, sizin yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak getirildiğinde söz konusudur. (Kıyamet gününde) ilk olarak İbrahim (a.s.) el­bise giydirilecektir. Yüce Allah: "Halilime (dostuma) elbise giydirin" diye emredecek; beyaz renkli iki ince ve yumuşak elbise getirilecek, İbrahim (a.s.) onları giyecek, sonra geçip arşın karşısında oturacaktır. Daha sonra benim el­bisem getirilecek, ben de giyinecek ve arşın sağ yanında kimsenin durmadı­ğı bir makamda duracağım. Bu nedenle öncekiler ve sonrakiler bana imrene-ceklerdir... Onlar için kevser havuzuna yol açılır." [228]

İmam Ahmed b. Hanbel... Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Kıyamet günü beklemek, insanlara çok uzun gelecektir. Bu nedenle birbirlerine: "Hadi insanlığın atası Âdem (a.s.)´a gidelim de bize şefaatçi ol­sun Rabbimizin katında" derler. Yanına gider, ona: "Halikımızda hüküm ver­mesin için Rabbin katında bizlere şefaatçi ol" derler. O da: "Benden taleb et­mekte olduğunuz işi yapabilecek durumda değilim. Ama siz, Allah´ın kendi­siyle konuşarak ve peygamberlik vererek seçtiği Musa kelimullahın yanına gidin" der. Yanma gidip; "Ya Musa! Rabbin katında bizler için şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin" derler. O da; "Ben bu işi yapabilecek durumda değilim. Ama siz, Allah´ın ruhu ve kelimesi İsa´ya gidin." der. Yanma gidip, "Ey İsâ! Rabbin katında bizim için şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin." derler. O da der ki: "Ben bu işi yapabilecek durumda değilim. Ama siz Mu-hammed´e gidin. Çünkü o son peygamberdir. Onun geçmişte yaptığı ve ge­lecekte yapacağı günahları bağışlanmıştır. Bir mahfazanın içine eşyalar ko­nulup ta o mahfazanın ağzı mühürlenirse, mühür kırılmadan o mahfaza için­deki eşyalar ele geçirilebilir mi hiç " Şefaat talebinde bulunanlar, "Hayır" cevabını verince Hz. İsâ sözüne devamla şöyle der: "İşte Muhammed´de pey­gamberlerin (içine girdikleri kabın) mühürüdür."

İşte bundan sonra yanıma gelip: "Ya Muhammed! Rabbin katında bizim için şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin" derler. Ben de onlara: "Olur"der ve Cennetin kapısına gelir, kapının halkasını tutar, açmalarını is­terim. "Sen kimsin " diye sorarlar. "Ben Muhammedim" deyince kapı açılır. Açılınca da secdeye kapanır ve Rabbime daha önce kimsenin yapmadığı, da­ha sonra da kimsenin/yapamayacağı şekilde hamdederim. Rabbim: "Başını secdeden kaldır. Konuş... Sözün dinlenecek; işte... Sana Verilecek; şefaat et... kabul edecektir." der. Ben de: "Ya Rab! Ümmetimi isterim, ümmetimi" de­rim. Rabbim: "Kalbinde zerre ağırlığınca imân bulunan herkesi cehennem­den çıkar!" der. Ben de böylelerini cehennemden çıkarır, sonra da secdeye kapanırım." [229]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e bir incik getirildi; inciği çok severdi, pir barca koparıp yedi, sonra da şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde ben insanların efendisiyim. Bunun neden ötürü böy­le olacağını biliyor musunuz Cenab-ı Allah, öncekileri ve sonrakileri aynı platformda toplar. Çağırıcı sesini onlara işittirir. Her şeyi gören onları tenkid eder. Güneş, inip tepelerine yaklaşır. İnsanlar dayanamayacakları ve taham­mül edemeyecekleri derecede sıkıntı ve kedere maruz kalırlar. Birbirlerine derler ki: "Ne hale geldiğinizi görmüyor musunuz Rabbiniz katında size şe­faatçi olacak birini aramayacak mısınız " Bazıları, bazılarına: "Babanız Âdem´e gidin" der. Âdem´e gidip şöyle derler: "Ey Âdem! Sen insanların ba-basısın. Allah seni kendi eliyle yarattı. Sana kend ruhundan üfledi. Melekle­re, sana secde etmelerini emretti. Rabbin durumu görmüyor musun Ne de­rece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin "

Âdem (a.s.) onlara şu karşılığı verir: "Bugün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra bana bu kadar kızacağını san­mıyorum. O beni (buğday) ağacından uzak durmamı emretmişti. Ama emrin-ce karşı geldim. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine ba­kacağım). Siz, benden başkasına gidin. (Örneğin) Nuh (a.s.)´a gidin."

Nuh (a.s.)´a giderler. Ona derler ki: "Ey Nûh! Sen insanlara gönderilmiş bir Allah elçisisin. Allah sana, "Şükredici kul" adını taktı. Rabbin katında bi­zim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne de­rece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin " Nûh (a.s.) onlara der ki:

"Bu gün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan son­ra da bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. Çünkü ben, kavmime beddua et-miştm. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine bakacağım) Siz, benden başkasına gidin. (Örneğin) İbrahim (a.s.)´a gidin."

İbrahim (a.s.)´a gider ve ona şöyle derler: "Ey İbrahim! Sen, Allah´ın peygamberi ve yeryüzü halkı arasında da O´nun dostusun. Rabbin katında bi­zim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne de­rece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin "

İbrahim (a.s.) onlara şu cevabı verir: "Bu gün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine baka­cağım.) Siz benden başkasına gidin. (Örneğin) Mûsâ (a.s.)´a gidin."

Mûsâ (a.s.)´a gider ve ona şöyle derler: "Ey Mûsâ! Sen Allah´ın elçisi-sin. O seni kendine elçi tayin etmek ve seninle konuşarak seçmiş, insanlara üstün kılmıştır. Rabbin katında bizim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin " Mûsâ (a.s.) onlara şu cevabı verir: "Bu gün Rabbim bana, daha ön­ce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. Çünkü ben, öldürmekle enir olunmadığım bir adamı öldürdüm. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine bakacağım.) Siz ben­den başkasına gidin. (Örneğin) İsâ (a.s.)´a gidin."

İsâ (a.s.)´ın yanına gider ve ona şöyle derler: "Ey İsâ! Sen Allah´ın elçi­si, Meryem´e bıraktığı kelimesi ve ruhusun." Hz. İsâ, "Evet böyledir. Ve ben beşikteyken de insanlarla konuştum" diyerek araya girer. İnsanlar, sözlerine devamla şöyle derler." Rabbim katında bizim için şefaatçi ol. İçinde bulun­duğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün far­kında değilmisin " İsâ (a.s.) onlara su karşılığı verir: "Bugün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bu kadar kızaca­ğını sanmıyorum. Benden başkasına gidin. (Örneğin) Muhammed (s.a.v.)´e gidin."

Bana gelir ve şöyle derler: "Ya Muhammed! Sen Allah´ın elçisi ve son peygamberisin. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Rabbin katında bizim çin şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmü­yor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin " Ben kalkıp gider, arşın altında dururum. Aziz ve Celil olan Rabbime secde ede­rim. Sonra Allah bana öyle bir ilham kapısı açar ki, daha önce hiç kimseye müyesser olmamış derecede Rabbime hamd-ü senada bulunurum. Bana: "Ey Muhammed! Başını secdeden kaldır. Dile ki, dileğin yerine getirilsin. Şefa­atle bulun ki, şefaatin kabul edilsin." denilir. Ben de "Ya Rab! Ümmetimi, ümmetimi (isterim)." derim. Rabbim de bana şöyle buyurur:

"Ümmetimden, üzerinde hesap bulunmayan kimseleri cennetin sağ ta­raftaki kapısından içeri sok. Onlar, insanlara cennetin dğer kapılarındada or­taktırlar."

Muhammed´in canı kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; cenne­tin kapısının iki kanadı arasındaki mesafe, Mekke ile Hecer ya da Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır." [230]

Bu hadis, Buharî ve Müslim´in Sahih´lerinde de yer almaktadır.

El-Ehvâl adlı eserde Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ da bu hadisi... Ebû Hü-reyre´den uzun uzadıya rivayet etmiş, ancak Âdem, Nûh, İbrahim, Mûsâ ve İsâ peygamberlerin, şefaat taleb edenleri geri çevirirlerken şöyle dediklerini de ilave etmiştir: "Allah´ın beni de ateşe atmasından korkuyorum. Benden başkasına gidin."

[231] Bu, Buharî ve Müslim´in Sahih´lerinde ve diğer hadis kitaplarında da yer almayan cidden garip bir ila­vedir. Doğrusunu yüce Allah bilir.

İmam Ahmed b. Hanbel... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Her peygamberin mutlaka dünyadayken icabet bulmuş duası vardır. Ben duamı şefaat olarak ümmetim için (ahirete) sakladım. Kıyamet gününde ben Âdem oğlunun efendisiyim. Bu sözümde övünme yoktur. Mezarı açılıp ilk olarak ortaya çıkacak olan da benim. Bu sözümde Övünme yoktur. Livâ-ül hamd (Hamd sancağı) elimde olacaktır. Bu sözümde de övünme yoktur. Âdem ve aşağısındakiler bu sancağına altında duracaklar. Bu sözümde de övünme yoktur. Kıyamet günü, insanlara çok uzun gelecek. Biribirlerine: "Hadi babamız Âdem´e gidelim de hakkımızda hüküm vermesi için Rabbi-mizin katında bize şefaatçi olsun" derler. Âdem (a.s.)´e gidip şöyle derler: "Ey Âdem! Sen Allah´ın kendi eliyle yarattığı, cennetine yerleştirdiği, Me­leklerini de kendisine secde ettirdiği birisin. Bizim için Rabbinin katında şe­faatçi ol da aramızda hüküm versin." Âdem (a.s.) onlara şu cevabı verir: "Ben bunu yapacak durumda değilim. Ben cennetten çıktım. Bugün beni sa­dece kendi şahsım düşündürüyor. Ama siz peygamberlerin başı Nuh´a gi­din." (Birkaç peygambere uğrarlar. Netice alamayınca Rasûlullah (s.a.v.)´e başvururlar.)

Yanıma gelir ve: "Ya Muhammed! Rabbin katında bizim için şefaatçi olda aramızda hüküm versin." derler. Onlara "Ben bu işe hazırım!" derim. Nihayet Cenab-ı Allah razı olduğu ve dilediği kimseler için (şefaat etmeme) izin verir.

Cenab-ı Allah kulları arasında sınıflandırma yapmak (ve herkesin gide­ceği yeri belirlemek) isteğinde bir münâdi: "Muhammed ve ümmeti nere­de !." diye seslenir, biz hem sonlarız, hem de ilkleriz. Sonlarız, çünkü son ümmet biziz. İlkleriz, çünkü hesaba çekilecek ilk ümmet biziz. Çağırıldığı­mız yere gitmemiz için ümmetler bize yol açacaklar. Bizde almış olduğumuz abdestlerin eseri olarak alınlarımız, ellerimiz ve ayaklarımız parlıyor olduğu halde (hesap yerine) geçeceğiz. (O esnada bizi seyreden) üntmetler: "Nere­deyse bu ümmetin bütün ferdleri peygamber olacaktı" diyecekler. Ben (o za­man) cennetin kapısına varacağım..." [232]

Râvi, bu ümmetin günahkârları hakkında yapılacak olan şefaatle ilgili hadisin tamamını naklediyor. Bu hadis bu lafızlarla, aralarında Ebubekir es-Sıddık (r.a.)´ın da bulunduğu bir sahabi cemaatinden de rivayet edilmiştir. İmamlar bir çok varyantıyla bu hadisi naklederlerken, -önceki sayfalarda ge­çen sûr hadisinde anlatıldığı şekilde- Rabbin hüküm vermek ve davaları hal­letmek için gelişinde yapılacak olan ilk şefaatten söz etmemektedirler. Doğ­rusu bu, çok hayret edilecek bir durumdur. Aslında burada kastedilen de odur. Hadisin baş kısmından anlaşılan odur ki; İnsanlar, hesapları görülüp te gidecekleri gitsinler ve mahşerdeki sıkıntılardan kurtulsunlar ümidiyle Hz. Adem´e ve ondan sonra diğer bazı peygamberlere giderler.

Mahşere vardıklarında, bu ümmetin günahkârlarına şefaat edileceğini ve onların cehennemden çıkarılacaklarını hatırlarlar.

Selefin şefaat hadisinin bu kadarını rivayet etmekle yetinmeleri, Harici­lere ve onlara tabi olan Mutezilîlere reddiyede bulunmak amacını taşır. Çün­kü bu iki mezhebin mensupları, bir insanın cehenneme girdikten sonra ora­dan çıkabileceğine inanmazlar.

Evet imamlar, şefaat hadisinin bu kadarlık kısmını nakletmekle yetini­yorlar. Çünkü bu kısımda, Haricîlerle Mutezilîlerin hadislere muhalif ve bi­dat olan görüşlerini reddeden sarih nass vardır. Önceki sayfalarda nakledilen Sûr hadisinde de anlatıldığı gibi; insanlar önce Adem´e, sonra Nuh´a, sonra İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya, onlardan sonra da Rasûlullah (s.a.v.)´e gider­ler. Rasulullah (s.a.v.) kalkıp Arş´ın altına gider, Fahs denen bir mekânda Al­lah´a secde eder. Allah -onun durumunu çok iyi bildiği halde- "Neyin var senin " diye sorar. O da der ki:

— Ya Rab! Bana, şefaat etme hakkını vereceğini vâdetmiştin. Benim, kulların için yapacağım şefaatimi kabul buyur da aralarında hüküm ver.

— Seni onlara şefaatçi kıldım.

Allah onun bu isteğini kabul buyurduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) başı­nı secdeden kaldırır ve gidip insanların yanında durur. Sonra gökler yarılır, melekler ve bulutlar yere inerler. Sonra haklarında hüküm vermek ve kullar arasındaki davaları halletmek için yüce Rab gelir. Büyük meleklerle gözde (mukarreb) melekler türlü tesbihatta bulunurlar. Allah, kürsüsünü dilediği bir yere koyar ve şöyle buyurur:

"Sizi yarattığımdan bu güne kadar dinledim. Sözlerinize kulak verdim. Yaptıklarınızı gördüm. Şimdi bana kulak verin. Size okunmakta olan sadece yaptıklarınız ve amel defterlerinizdir. Defterin de iyi şeyler göreniniz, Al­lah´a hamdetsin. Kötü şeyler göreniniz ise, bundan ötürü sadece kendini kı­nasın."[233]

Abdürrezzak... Ali b. Hüseyin Zeynelabidîn´den rivayet etti ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet günü olduğunda Cenab-ı Allah, yeri deri gibi serer. Öyleki in­sanlardan her birine, ayaklarını basacak yerden başka bir yer kalmaz."

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "(Kıyamet gününde) ilk çağırılan ben olacağım. Cebrail de Aziz ve Celil olan Rahmân´ın sağ yanında bulunacak­tır. Yemin ederim ki O, daha önce Allah´ı görmüş değildir. Ben derim ki:

__. Ya Rab! Bu (Cebrâl), kendisini bana elçi olarak göndermiş olduğunu bana söyledi.

— Doğru söylemiştir.

Bundan sonra (kullara) şefaatçi olmak ister ve derim ki:

— Sana ibadet etmiş ve etmemiş sana tapmış ve tapmamış olan kulların yerin bir kenarında toplanmış, yani müminiyle, kâfiriyle herkes aynı plat­formda toplanmış; aralarındaki davaların halledilmesi, inananlarla inanma­yanların birbirinden ayrılması, varacakları yerin belli olması için haklarında hüküm vermeni bekliyorlar." [234]

Bu nedenle İbn Cerir şöyle demiştir:

"Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir." (İsrâ, 17/79) Te´vil ehli kimselerin çoğu bu ayette geçen makamın, kıyamet gününde insanları, içinde bulundukları şiddetli sıkıntıdan kurtarıp rahata kavuşturması amacıy­la Hz. Peygamberin Allah katında şefaatçi olurken işgal edeceği makam ol­duğunu söylemişlerdir/´

Buharı... İbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir

"Kıyamet gününde insanlar, çabuk çabuk yürürler. Her ümmet, kendi peygamberinin peşinden gider. "Ey falan! Şefaat et. Ey falan! Şefaat et!" der­ler. Nihayet şefaat etme işi gelip Rasûlullah (s.a.v.)´e dayanır. Bu da Allah´ın onu övülen makama yükselttiği günde [235] olacaktır." [236]


İnsanlardan Dilenmek, Kıyamet Gününde Dilencinin Yüzündeki Etin Düşmesine Neden Olur:



Sahih-i Buharî´nin Kitâb´üz-Zekât kısmında... Abdullah b. Ömer´den ri­vayet olundu ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kul, insanlardan dilenmeye devam eder, nihayet kıyamet gününde, yü­zünde bir parça eder, nihayet kıyamet gününde, yüzünde bir parça et kalma­mış olarak (haşir yerine) gelir." Aynı senedle rivayet olundu ki; Abdullah b. Ömer şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde güneş insanların yakınına ge­lir. Öyleki ter, onların kulaklarının yarı yerine kadar ulaşır. Onlar bu haldey­ken Adem´den, sonra Musa´dan, sonra da Muhammed´den medet dilerler." Abdullah b. Yusuf... Ebû Cafer´in buna şu ifadeleri eklediğini söylemiştir: "Hz. Peygamber, Cenab-ı Allah´ın halk arasında hüküm vermesi için şefaat eder, gidip kapının halkasını tutar. Allah o günde onu övülen makama yük­seltir. (Mahşerde) toplananların tümü onu överler." [237]

Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [238]


Hz. Muhammed´ın Havuzu Hakkında Nakledilen Hadisler



Allah Bize O Havuzdan Su İçmeyi Nasib Eylesin

Her ne kadar burunları yere sürülesice -bazı inatçı, haksız yere mücade­leci, bidatçi ve bu havuzun varlığı inkâr edenler varsa da bu konuda çeşitli yollardan rivayet edilen meşhur hadisler vardır. Böylelerinin bu gibi şeylerin varlığından habersiz olmaları ve bu havuzdan su içmelerinin nasib olmayışı lâyık ve yerindedir. Nitekim seleften bazıları; "Bir kerameti inkâr eden ona ulaşamaz" demişlerdir. Şu halde Muhammed (s.a.v.)´in havuzunun varlığını inkâr edenler, ona kavuşsalarda suyunu içemezler. [239]


Sahabe-İ Kirâm´dan Bazıları Kıyamet Gününde Bu Havuzun Var Olacağını Tasdik Etmiş Ve İman Edip Bu Hususta Hadis Rivayet Etmişlerdir:



Bu hususta sahabilerden bir cemaat -Allah onlardan razı olsun- hadis ri­vayet etmişlerdir. Bu cemaat arasında şu zevât-ı kiramın adı geçmektedir: Übeyy b. Kâ´b, Câbir b. Semüre, Câbir b. Abdullah, Cündeb b. Abdullah el-Becelî, Zeyd b. Erkam, Selmân-i Farisî, Harise b. Veheb, Huzeyfe b. Üseyd, Huzeyfe b. Yemân, Semüre b. Cündeb, Sehl b. Sa´d, Abdullah b. Zeyd b. Âsim, Abdullah b. Mes´ud, Utbe b. Abd es-Sülemî, Ukbe b. Amir el-Cehmî, Nüvas b. Sem´ân, Ebû Ümame el-Bahilî, Ebû Bezze el-Eslemî, Ebû Bekre, Ebû Zerr el-Gıfarî, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Hüreyre ed-Devsî, Esma binti Ebubekir, Aişe ve Ümmü Seleme. Allah hepsinden razı olsun ve bereketleri­ni üzerimize çevirsin.

Fukaranın efendisi Übeyy b. Kâ´b el-Ensarî (r.a.)´den rivayet: "(Hz. Peygamberin) Havuzundan içen, suya kanar. Artık hiç susamaz. Ondan içe-meyense, suya kanmaktan ebediyyen mahrum kalır." (Müslim, 2/1794)

Ebü´l-Kasım et-Taberânî... Zerr b. Hubeyş´ten rivayet etti ki; Übeyy b. Kâ´b şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) havuzdan bahsetti. Ben kendisine, "Havuzu anlatır mısınız ya Rasulallah " diye sordum. Buyurdu ki: "O sütten daha beyaz, kardan daha soğuk, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokulu­dur. Ondan bir kere içen artık hiç susamaz. Ondan uzak tutulansa ebediyyen suya kanmaz." [240]

Kitab´üs-Sünne adlı eserde Ebubekir b. Ebi Âsim... Abdülgaffar´m şöy­le dediğini rivayet etmiştir: Denildi ki: "Ey Allah´ın Rasûlü! Havuzun ne ol­duğunu anlatırmısm " Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; Havuzun suyu sütten daha beyaz, baldan da­ha tatlı, kardan daha soğuk, miskten daha hoş kokuludur. (İçme) kapları yıl­dızlardan daha çoktur. Bir insan ondan içmeye görsün, artık hiç susamaz. Bir insanda ondan geri çevrilmeye görsün, artık ebediyyen suya kanmaz." (Müsjm, 2/1798-1799)

Buharî... Peygamber (s.a.v.)´in hizmetkârı Enes b. Mâlik (r.a.) el-Ensa-rî´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöye buyurmuştur:

"Havuzumun mikdarı, Eyle ile Yenıen´in San´a şehri arasındaki mesafe kadardır. Onda, gökteki yıldızlar sayısınca ibrikler vardır." (Müslim, 2/1800)

Buharî... Enes b. Mâlik (r.a.)´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Ashabımdan bazı kimseler (mahşerde) yanıma gelecekler. Kendilerini tanıyıp farkedince alınıp arka tarafıma götürülecekler. Ben: "Ashabım nere­de " diyeceğim. Bana: "Senden sonra onların neler vukua getirdiklerini bil­miyorsun!" denilir." [241]


Kevser, Cennette Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilecek Olan Bir Nehirdir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) hafif bir uykuya daldı. Sonra gülümseyerek başını kaldırdı. Ya ken­disi konuştu, ya da kendisine dediler ki: "Gülüyor musun ya Rasulallah " O da buyurdu ki: "Az önce bana bir sure indi." Böyle dedikten sonra o sureyi okumaya başladı:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla.

Ey Muhammed! Doğrusu sana Kevseri vermişizdir." (Kevser, 108/1)

Sureyi sonuna kadar okuduktan sonra sordu:

—- Kevser´in ne olduğunu biliyor musunuz

— Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.

— O, Aziz ve Celil olan Rabbimin Cennette bana verdği bir nehirdir ki, onda çok hayır vardır. Kıyamet gününde ümmetim oraya su içmeye gelir. (İçme) kaplan, yıldızlar sayısıncadır. Kulun bizi orada içmekten geri çevri­lir. Ben: "Ya Rab! O benim ümmetimdendir" derim. "Onların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin!" denilir." [242]

Kevserden iki olukla havuza su fışkırır. Havuz, mahşerin srat tarafında-dır. Dünyadayken imandan topukları üzeri geri dönmüş olan kimseler, orada su içmekten menedilir ve geri çevirilir. Tabii ki böyleleri sırat köprüsünden geçemezler. Nitekim bu husus müteaddit yollarla nakledilen hadislerde de anlatılacaktır. Bu havuzun mahşerde (arasatta) olduğu, inşaallah yakında an­latılacak olan hadiste açıkça bildirilmektedir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Katâde´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) ŞÖyle buyurmuştur:

"Havuzumun iki ucu arasındaki mesafe, Medine ile San´a ve Medine ile Amman arasındaki mesafe kadardır." [243]

İmam Ahmed b. Hanbel... Hasan´dan rivayet etti ki; Enes (r.a.) şöyle de­miştir: "Bazı kimseler Ubeydullah b. Ziyâd´ın yanında kevser havuzundan bahsetmişler, ama o bu havuzun varlığını inkâr etmiş ve; "Havuz da ne " de­mişti. Ben bu durumu duyunca: "Vallahi ben bu işin gereğini mutlaka yapa­cağım!" dedim ve kalkıp Ubeydullah´ın yanına gittim. Ona dedim ki:

— Havuzdan bahsetmiştiniz, öyle mi

— Sen, Rasûlullah bundan bahsettiğini hiç duydun mu

— Evet, Rasûlullah (s.a.v.)´ın bir çok defalar şöyle buyurduğunu şiittim: "Havuzun iki ucu arasındaki mesafe, Eyle´den Mekke´ye veya Mekke´den San´a´ya kadar olan mesafe miktarıncadır. Onun (içme) kapları, gökteki yıl­dızlar sayiSincadir." [244]

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir.

Yahya b. Muhammed b. Sâid... Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzumun uzunluğu, şuradan şuraya kadardır. Onda gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kaplan vardır. Suyu baldan tatlı, kardan soğuk ve sütten be­yazdır. Ondan içen, ebediyyen susamaz. İçmeyense, artık ebediyyen suya hiç kanmaz." [245]

Hafız Ebû Ya´Iâ... Enes (r.a.)´den rivayet etti ki; Ubeydullah b. Ziyâd, kendisine şöyle sormuş:

— Ey Ebû Hamza! (Bu, Enes´in künyesidir). Sen, Rasûlullah (s.a.v)´ın havuzdan bahsettiğini hiç duydun mu

— Evet, havuzdan bahsederken şöyle buyurduğunu işittim: "Medine´de bazı yaşlı kadınlar bıraktım. Onlar Cenab-i Allah´tan kendilerini (kıyamet gününde) Muhammed (s.a.v.)´in havuzunun başına getirilmesini çokça diler­ler." [246]

Hafız Ebû Ya´lâ... Yezid er-Rakkaşî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben, Enes b. Malik´e dedim ki:

— Ey Ebû Hamza! Bazı kimseler bizim kâfir ve müşrik olduğumuzu ta­nıklık ediyorlar!

— Onlar halkın ve yaratıkların en şerlileridirler.

— Havuzun varlığını da inkâr ediyorlar!

— Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´in bu hususta şöyle buyurduğunu işittim: "Doğrusu benim bir havuzum vardır. Genişliği, Mekke ile Eyle (ya da San´a) arası kadardır. Suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Onda, gökte­ki yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardır. Cennetten oraya bir kaç olukla su akar. Onun varlığını inkâr eden, ondan su içme şansına kavuşamaz." Rasû­lullah (s.a.v.) doğru söylemiştir.

Müsned adlı eserinde Hafız Ebubekir Ahmed b. Abdülhalik el-Bezzar... Enes (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzumun uzunluğu şuradan şuraya kadardır. Onda yıldızlar sayısın­ca (içme) kapları vardır. Suyu miskten daha hoş kokulu, baldan daha tatlı, kardan daha soğuk, sütten daha beyazdır. Ondan bir kez içen, artık hiç susa maz. Ondan içmeyense suya ebediyyen kanmaz." [247]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Havuzumu gördüm. Bir de ne göreyim! İki kıyısında, gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardı. Elimi içine soktum... Çok kuvvetli bir anber kokusu saçıyordu."

Hafız Ebû Ya´lâ... Büreyde b. Hasîb el-Eslemî´den rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzum(un büyüklüğü), Amman ile Yemen arası kadardır. Onda, gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardır. Ondan bir kez içen, artık hiç SUSamaz." [248]

İbn Saîd de... Yahya b. Yeman´dan böyle bir rivayette bulunmuştur:

"Havuzum(un büyüklüğü) Amman ile Yemen arası kadardır. Onda, gökteki yıldızlar sayısırfca (içme) kapları vardır. Suyu baldan daha tatlı, süt­ten daha beyaz, hatta sütün köpüğünden de beyazdır. Ondan içen, artık ebe­diyyen susamaz."

İmam Ahmed b. Hanbel... Sevban´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde ben havuzumun yanında olacağım. Amel defterleri sağ ellerine verileceklere kalsın diye diğer insanları onun yanından uzaklaş­tıracak ve onları asam ile döveceğim ki oradan uzaklaşsınlar." Ey Allah´ın Rasûlü! Onun genişliği ne kadardır diye sorulunca şu cevabı verdi: "Maka­mından Amman´a kadardır. Ona su takviyesi yapan iki oluk vardır. Bu oluk-ladan oraya şu fışkırtılır." [249]

Yine İmam Ahmed b. Hanbel... Katâde´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e, havuzun genişliği sorulduğunda şu cevabı vermiştir: "Şu durdu­ğum yerden Amman´a kadar kadardır." Havuzdan içilen şeyin niteliği sorul-duğundaysa şu cevabı vermiştir: "Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ona biri altın, diğeri de gümüş olmak üzere iki olukla cennetten su takviye­si yapılır." [250]

Ebû Ya´lâ... Sevbân (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben (kıyamet gününde) havuzu(mu)n yanında duracak, amel defterleri sağ ellerine verilecek kimselere kalması için, diğer insanları oradan kovaca­ğım. Orayı bırakıp gitmelerine dek kendilerini asam ile döveceğim."

Havuzun genişliği sorulunca da Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermişti:

— Şu durduğum yerden Amman´a kadardır. Bu mesafe bir aylık veya ona yakın bir mesafedir.

— Ey Allah´ın Rasulu! Onun suyu nasıldır

— Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. [251] Cennetten iki olukla oraya su akar. Oluklardan biri altın, diğeri gümüştür." [252]


Ömer b. Abdülaziz´in Allah´tan Korkan Biri Olduğunu Gösteren Görünümler:



İmam Ahmed b. Hanbel... Abbas b. Salim el-Lahmî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ömer b. Abdiilaziz, kendisine Kevser havuzunun mahiyeti­ni sormak için yanına getirilmek üzere Ebû Selâm el-Habeşî´ye posta vasıta­sı gönderdi. Ebû Selam gelince Ömer b. Abdülaziz ona kevser havuzunu sor­du. O da şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"Doğrusu havuzum(un uzunluğu), Aden´den Ammân-i Belka´ya kadar­dır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Bardakları, yıldızlar sayı-sıncadır. Ondan bir kez içen, ebediyyen susamaz. Su içmek üzere oraya ilk gelen insanlar, muhacirlerin fakirleri olacaktır." [253]

Ömer b. Hattab, "Onlar kimlerdir ya Rasûlallah " diye sorunca, Rasû-lullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Onlar; bazı tozlu, elbisesi kirli, hayattan zevk alan ve nimet içinde yaşamakta olan kadınlarla evlenmeyen, kendilerine sa­ray kapıları açılmayan ve önemsenmeyen kimselerdir."

Bu hadisi dinleyen Ömer b. Abdülaziz şöyle dedi: "Ben, hayattan zevk alan ve nimet içinde yaşamakta olan kadınlarla evlendim. Saray kapılan da bana açıldı. Tek çarem, ancak Allah´ın bana merhamet etmesidir. Yemin ederim ki; tozlanmadan başımı yıkayıp esans sürmeyecek ve kirlenmeden de şu üzerimdeki elbisemi yıkamıyacağım!" [254]

Ebubekir b. Ebi Asım... Sevbân (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Benim havuzumun uzunluğu, Aden´den Amman´a kadardır. Suyu süt­ten daha beyaz, baldan daha tatlı ve miskten daha hoş kokuludur. Bardakla­rı, gökteki yıldızlar sayısıncadır. Ondan bir kez içen, ebediyyen susamaz su içmek oraya en çok gelecek olanlar, muhacirlerin fakir olanlarıdır." Onlar kimlerdir ya Rasûlallah diye sorduğumuzda buyurdu ki: "Onlar; başı tozlu, elbisesi kirli, hayattan kâm alan kadınlarla evlenmeyen, kendilerine saray ka­pıları açılmayan, önemsenmeyen, vermeleri gerekeni veren ama almaları ge­rekeni [255] alamayan kimselerdir." [256]


Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmeti İçin Havuzun Basma İlk Gelen Kimse Olacaktır:



Ebû Ya´lâ... Câbir b. Semüre (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Sizden önce ben havuzun yanına varacağım. İki kenarı arasındaki uzaklık, San´a ile Eyle arası kadardır. Ondaki ibrikler, yıldızlar gibidir."

Müslim de Ebû Hümam´dan böyle bir rivayette bulunmuştur. Ancak o rivayetin baş kısmı şöyledir: "Sizin için önce ben havuz başına gideceğim..." (Müslim, 2/1793). Hadisin devamı, yukarıdaki gibidir. Doğrusunu noksanlıklar­dan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.

Müslim... Muhacir b. Mismar´dan rivayet etti ki; Amr b. Sa´d b. Ebi Vakkas şöyle demiştir: Kölem Nafi´ ile Câbir b. Semüre´ye şöyle bir mektup yazdım: "Rasûlullah (s.a.v.)´den duymuş olduğun bir hadisi bana haber ver..." Bana şu cevabı yazdı: Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işit­tim: "Ben, havuzun yanına varacak ilk kişiyim." (Müslim, 2/1793)

İmam Ahmed b. Hanbel... Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştun

"Ben havuz başında duracak, yanıma gelenlere bakacağım. Aşağı tara­fımda bazı insanlar bulunacak, Ben: "Ya Rab! Bunlar bendendirler, ümme-timdendirler" diyeceğim. "Onların senden sonra neler yaptıklarını nereden bileceksin Senden sonra onlar hep topukları üstü (küfre) geri döndüler!" de­nilecektir." [257]

Câbir b. Abdullah rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzumun uzunluğu, bir aylık yol kadardır. Genişliği de o kadardır. Susakları, göğün yıldızları sayısıncadır. Suyu miskten daha hoş kokulu, süt­ten daha beyazdır. Ondan içen, artık ebediyyen susamaz." (Müslim, 2/1793)

Bu hadisin senedi, Müslim´in şartına göre sahihtir, ama kendisi rivayet etmemiştir. [258]


Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmetinin Çokluğuyla Övünecektir. Kendisinden Sonra Birbirlerini Öldüren Kâfirler Olarak İslâm´dan Geri Dönmemelerini Tavsiye Buyurmuştur:



Ebubekir el-Bezzar.. Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben, havuz başına ilk gideniniz olacağım. Diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Benden sonra biribirinizi öldüren kâfirler olarak (İslâm´dan) geri dönmeyin."

Adamın biri: "Ya Rasûlallah, havuzun genişliği ne kadardır " diye so­runca Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Eyle´den Mekke´ye kadardır. Ora­da (gökteki) yıldızların sayısından daha fazla susaklar vardır. O susaklardan birini alıp içen mümn, susağı indirir indirmez başka bir mümin kardeşi alıp O Susakla SU İçer." [259]

Buharî... Cündeb´den rivayet etti ki; Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Ben, havuz başına ilk gideniniz olacağım." [260]

Buharî... Câriye b. Veheb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), havuz­dan bahsederken şöyle buyurmuştur:

"(Havuzun uzunluğu) San´a ile Medine arasındaki mesafe kadardır."

İbn Ebi Adiy, Câriye b. Veheb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:

"Havzı San´a ile Medine arası kadar uzunuktadır." (Müslim, 2/1797)

Müstevrid´in rivâyetindeyse, şu ilave vardır

"Susakları, yıldızlar sayısıncadır." (Müslim, 2/1796)

Ebû Şureyha el-Gıfarî... Huzeyfe b. Üseyd (r.a.)´den rivayet etti ki; veda haccını tamamlayıp (Medine´ye) geri dönerken Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ey insanlar! (Kıyamet gününde) ben, havuzbaşına ilk gideniniz olaca­ğım. Doğrusu sizler, Busra ile San´a arasındaki mesafe kadar genişliği olan bir havuzun başına geleceksiniz. Onda yıldızlar sayısınca susaklar vardır." [261]

Ebü´l-Kasım el-Beğavî... Huzeyfe b. Yeman´dan rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu havuzumun genişliği, Eyle ile Aden arasındaki mesafeden da­ha fazladır. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; onun susak­ları yıldızlardan daha çok sayıdadır. Suyu sütten daha beyaz baldan daha tat­lıdır. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; ben, kişinin yaban­cı develeri kendi havuzundan kovuşu gibi (ümmetimden olmayan) adamları oradan kovarım." Ey Allah´ın Rasûlü! O gün bizleri tanıyacak mısın diye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermişti: "Evet tanırım. Çünkü o zaman sizler, almış olduğunuz abdestlerin eseri olarak alınlarınız, elleriniz ve ayaklarınız parlıyor olarak yanıma geleceksiniz. Bu özellik sizden başkala­rında yoktur."[262]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hamza´dan rivayet etti ki; Zeyd b. Er-kam şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir yolculuktaydık. Bir yerde mola verdi. Orada şöyle buyurduğunu duydum:

"Sizler, Kevser havuzuna gelip su içecek olan ümmetimin yüzbinde bi­ri dahi değilsiniz."

Ebû Hamza diyor ki: Zeyd´e, "O gün siz kaç kişiydiniz " diye sordum. "Yedi veya sekizyüz kişiydik" diye cevap verdi. [263]


Rasûlullah (s.a.v.)´e Kasten Yalan İsnad Edenin Cezası Cehennemdir:



Hafız el-Beyhakî... Yezid b. Hayyan et-Teymî´nin şöyle dediğini riva­yet etmiştir: İbn Erkam´ı gördüm. O zaman Ubeydullah b. Ziyâd, kendisine haber salıp yanına çağırmış ve Ona şöyle demişti:

— Nedir senin Rasûlullah (s.a.v.)´den rivayet ettiğin hadis Duyduğuma göre sen, Rasûlullah (s.a.v.)´in cennette bir havuzu olduğunu iddia etmiş­sin!..

— Bunu bize Rasûlullah (s.a.v.)´in kendisi anlattı ve o havuzdan su içe­ceğimizi bize vâdetti!

— Yalan söylüyorsun. Hayır, hayır, sen bunamış bir ihtiyarsın.

— Doğrusu ben bunu Rasûlullah (s.a.v.)´den kendi kulaklarımla işittim. Onun şöyle buyurduğunu duydum: "Kasten bana yalan isnâd eden, ateşteki yerini hazırlasın!" Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´e asla yalan isnâd etmedim!" [264]imam Ebubekir b. Huzeyme... Saîd b. Müseyyeb´den rivayet etti ki; Sel-mân-ı Farisî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Şaban ayının son gününde bi­ze bir hutbe irâd etti. Hutbesinde şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Muazzam ve mübarek bir ay size geldi..." Ramazan ayının faziletinden uzun uzadıya sözeden bu hadsin tamamını Selmân (r.a.) naklet­miş ve hadisin sonunu şöyle getirmiştir: "...Bu ayda bir oruçluyu doyuran kimseye Cenab-i Allah, havuzumdan bir kez su içirir ve o kimse cennete gi­rinceye dek artık hiç susamaz." [265]


Fasıl
Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacak Ve Havuzundan Su İçenlerin Sayısı Fazla Olan, Diğerlerine Karşı Bununla Övünecektir:



Ebubekir b. Ebi Âsim... Semüre b. Cündeb´den rivayet etti ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Her Peygamberin bir havuzu olacaktır (kıyamet gününde). Havuzun­dan su içenlerin sayışı fazla olan, diğerlerine karşı bununla övünecektir. Ben, diğer peygamberlerinkine nisbetle benim havuzumdan daha fazla sayıda in­sanın su içeceğini umuyorum." [266]

Tirmizî de böyle bir rivayette bulunmuş ve bunun garip bir hadis oldu­ğunu söylemiştir. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah da­ha iyi bilir.

Buharı... Sehl b. Saîd el-Ensarî´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben sizden önce havuz başına gideceğim. Yanıma gelen, havuzun su­yundan içer. İçen de artık hiç susamaz. Su içmek için bir kavim yanıma ge­lir. Ben onları tanırım onlar da beni tanırlar. Sonra onlarla arama bir engel gi­rer. (Onları benden uzaklaştırırlar)." [267]

Ebû Saîd´den rivayette şu ilâve de vardır:

"Onlar bendendirler." derim. Ama denilir ki: "Onların senden sonra ne­ler vukua getirdiklerini bilemezsin!" Bunun üzerine ben de derim ki: "Ben­den sonra gidişatını değiştiren def olsun, def olsun!" [268]

Buharî ve Müslim´in Sahihlerinde rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) Huneyn savaşında elde edilen ganimetleri Kureyş´in ve araplarm ön­de gelenlerine paylaştırdığında Ensar´dan bazıları (ayrıcalık gibi görünen) bu duruma kızdılar. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onlara bir konuşma yap­tı. Söz arasında şöyle dedi: "Doğrusu sizler benden sonra bazı kayırmalar gö­receksiniz. Havuzbaşında benimle buluşuncaya dek sabredin." [269]

Ebubekir el-Bezzar... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

"Ben uçkurunuzdan tutuyor ve; "Sakının cehennemden, sakının Allah´ın hududunu çiğnemekten" diyorum. (Rasûlullah bu sözünü üç kez tekrarladı). Ben ölürsem sizi dünyada bırakacağım ama sizden önce ben havuzun başına varacağım. Oraya gelip su içen kurtuluşa erer. Bazı kimseler oraya gelmek isterler ama alınıp sol tarafa götürülürler. Ben: "Ya Rab (onlar benim ümmetimdir)" derim. Bana denilir ki: "Senden sonra onlar topukları üstüne (din­den) döndüler hep!" [270]

Buharı... Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: "Kevser, Allah´ın Rasûl aleyhissalâtü vesselama verdiği çok hayırdır."

Ebû Bişr diyor ki: Ben, Saîd b. Cübeyr´e: "Bazı kimseler cennette bir nehir olduğunu söylüyorlar" dedim. O da dedi ki: "Kevserden havuza su akı­tan iki oluk vardır ki; bunlardan biri altın, diğeri gümüştür." [271]

Taberanî... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlulah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Havuzum(un genişliği) bir aylık yol kadardır. Bardakları, gökteki yıl­dızlar sayısıncadır. Suyu kardan beyaz, baldan tatlı ve miskten de hoş koku­ludur. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz." [272]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Osman b. Hâzır´dan rivayet etti k; İbn Abbas şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´e, âlemlerin Rabbinin huzurunda durulduğunda su bulunup bulunmayacağı soruldu. O da şu cevabı verdi:

"Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; Orada su vardır. Allah´ın velileri, peygamberlerin havuzlarına su çmeye gelirler. Allah, elle­rinde ateşten değnekler bulunan yetmiş bin melek gönderir. Bu melekler, kâ­firleri peygamberlerin havuzlarının yanından uzak tutar ve kovarlar." [273]

Buharî... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Önünüzde (yani kıyamette) bir havuz vardır. (Genişliği) Cerba ile Ez-ruh arasındaki mesafe kadardır." [274]

Bu hadisin bir varyantı da şöyledir: "Önünüzde (yani kıyamette) bir ha­vuz vardır. (Genişliği) Cebra ile Erzuh arasındaki mesafe kadardır. Cerba ile Ezruh, Şam´a bağlı iki kasabadır. O havuzda, gökteki yıldızlar sayısınca ib­rikler vardır. Oradan bir kez su içen, artık ebediyyen [275] susamaz."[276]

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzum(un genşliği), Aden ile Amman arasındaki mesafe kadardır, (suyu) kardan daha soğuk, baldan daha tatlı miskten daha hoş kokuludur. Su­sakları, gökteki yıldızlar kadardır. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susa­maz. İnsanların oraya su içmeye ilk gelecek olanları, muhacirlerin fakirler olacaktır." Onlar kimlerdir ya Rasulallah diye sorulunca da şu cevabı ver­miştir: "Onlar başı tozlu, yüzü yumuşak, elbisesi kirli kimselerdir. Kendile­rine saray kapıları açılmaz ve önemsenmezler. Güzel ve durumu iyi kadınlarla evlenmez, vermeleri gerekeni verirler ama almaları gerekeni almazlar." [277]

Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel, münferid olarak rivayet etmiştir.

Ebû Davud et-Tayalisî... Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; "Ey Muham­medi Doğrusu biz sana Kevseri vermişizdir" (Kevser, 108/1) âyet-i kerimesi hakkında İbn Ömer şöyle demiştir: "Bu hususta bir nehirdir. İki kenarı, altın­dandır. İnci ve yakut üzerine akar. Toprağı miskten daha hoş kokulu, tadı baldan daha tatlıdır. Suyu da kardan daha beyazdır." [278]

Buharî... Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzum(un genişliği) bir aylık yol kadardır. Suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha hoş kokuludur. Susakları gökteki yıldızların sayısı) gi­bidir. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz." [279]

İmam Ahmed bî Hanbel... Abdullah b. Büreyde´den rivayet etti ki; Sa­lim b. Sebüre şöyle demiştir: Ubeydullah b. Ziyâd, Havuzu, yani Muhammed (s.a.v.)´in havuzu hakkında sorular soruyordu. Ebû Büreyde, Berâ b. Azib, Adiy b. Ömer ve başka bir adama sorduktan sonra yine bu havuzun varlığı­nı inkâr ediyordu. Salim b. Sebüre (yani Ebû Sebüre) dedi ki: Bu hususta se­ni tatmin edecek bir hadisi sana nakledeceğim. Baban, benimle birlikte bir miktar malı Muaviye´ye gönderdi. Abdullah b. Amr ile karşılaştım. Rasûlul­lah (s.a.v.)´den duyduğu şu hadisi bana nakletti:

"Doğrusu Cenab~ı Allah; çirkin söz ve fillerle fuhuştan gazâblanır. Çir­kin söz ve fiillerle fuhuş alenîleşmeden, akrabalık bağları koparılmadan, kar­şılıklı olarak kötü sözler söylenmeden, hâin kimseye güvenilmeden, güveni­lir kimse hıyanet etmeden kıyamet kopmayacaktır. Dikkat edin! Buluşma ye­riniz, eni boyu aynı olan havuzumun yanındadır. (Eni ya da boyu) Eyle ile Mekke arasındaki mesafe kadardır ki, bu da bir aylık yoldur. Havuzumda yıl­dızlar sayısınca ibrikler vardır. Suyu gümüşten daha beyazdır. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz." Daha önce Kevser havuzunun varlığını inkâr eden Ubeydullah b. Ziyâd bu hadisi dinledikten sonra: "Şimdiye kadar ha­vuzla ilgili olarak bundan daha sağlam ve doğru bir hadis işitmemişim" dedi ve hadisin yazılı olduğu sahifeyi Salim b. Sebüre (yani Ebû Sebüre)den alıp yanında alıkoydu.

Müsned adlı eserinde Ebubekir el-Bezzar... Abdullah b. Ömer´den riva­yet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu benim cennette bir havuzmu vardır. Uzunluğu bir aylık yol kadardır. Eni boyu aynıdır. Kokusu miskten daha güzel, suyu gümüş gibi, bardaklarıda göğün yıldızları gibidir. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen su­samaz."

Taberanî... Ebû Berze´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: ,

"Hazumun iki kenarı arasındaki uzunluk, Eyle´den San´a´ya kadar olan mesafe miklarıncadır ki, bu da bir aylık yoldur. Genişliği de uzunluğu kadar­dır. Ona cennetten su akıtan iki oluk vardır ki, biri altın, diğeri gümüştür. Su­yu sütten daha beyaz, kardan daha soğuktur. Onda, gökteki yıldızlar sayısın­ca ibrikler vardır."[280]

Buharı... Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Ben, sizden önce havuz başına gideceğim. Oraya gelenlerinizden bazı adamlar alınıp benden uzaklaştırılacak: Ben: "Ya Rab! Bunlar benim asha-binidir!" diyeceğim, ama bana şöyle denilecektir: "Bunların senden sonra ne­ler vukua getirdiklerini bilemezsin sen!" [281]

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir kraliçenin iki oğlu, Rasûluliah (s.a.v.)´in yanına gelip şöyle de­diler:

— Bizim annemiz kocasına saygı, çocuklarına da şefkat gösterirdi.

— Misafiri de ağırlardı ama o yine de cahiliyet üzere öldü!

— Yani o şimdi nerededir

— Doğrusu anneniz cehennemdedir!

Adamlar mahzun bir çehre ile dönüp gittiler. Onlar dönüp gitmekteyken Rasûluliah (s.a.v.) onları yanına çağırdı. Onlar da birşeylerin değiştiği ümi­diyle sevinçli bir yüzle dönüp yanına geldiler. Rasûlullah (s.a.v.) onlara:

— Benim annem de sizinkiyle beraberdir, dedi.

Orada duran münafıklardan biri: "Bu onun annesine ne kazandırır, onu azaptan kurtarır mı hiç Oysa biz onun izini takib edyoruz" dedi. Ensardan bir adam -ki onun kadar Rasûlullah (s.a.v.)´e çok soru soran bir başkasını görmedim- dedi ki;

— Ey Allah´ın Rasûlü! Kendi annen veya bunların anneleriyle senin kendi annen hakkında Allah sana her hangi bir vaadde bulunmuş mudur Ra­sûlullah (s.a.v.) onun bu hususta bir şey duyduğu için kendisine böyle bir so­ru yöneltmiş olacağını sanarak şöyle karşılık verdi:

— Bu hususta Rabbimden bir istekte bulunmadım ve o da beni bu hu­susta hiç umutlandırmadı. Ben kıyamet gününde (şefaat makamı olan) Ma-kam-ı Mahmud´da bulunacağım.

— Makam-ı Mahmud nedir

— Sizler (mahşere) yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak getirildğiniz-de ilk olarak İbrahim (a.s.)´e elbise giydirilecektir. Yüce Allah: "Halilim´e (dostuma) elbise giydirin!" diye ferman buyuracak, bunun üzerine yumuşak kumaştan mamul beyaz renkli (biri alt, biri de üst için) iki elbise getirilir: İb­rahim (a.s.) o elbiseleri giyer, sonra geçip arşın karşısında oturur. Sonra be­nim elbisem getirilir. Elbisemi giyinip kalkar, gider, arşın sağ yanında, kim­senin durmadığı bir makamda dururum. Öncekiler ve sonrakiler bana imre­nirler. Kevserden havuza su bırakılır."

Orada duran münafık: "O su ancak balçık gibi kara çamurun ya da çakıl ve kumların üzerinden akacaktır!" deyince, yine orada duran (ve çok soru soran) Ensarî: "Ya Rasûlailah! O su, balçık gibi kara çamurun mu yoksa çakıl veya kumların üzerinden mi akacak " diye sordu: Rasûlullah(s.a.v.)´de şu cevabı verdi: "Onun balçık gibi kara çamur dediği, misktir. Çakıl ya da kum dediği de incidir!"

Münafık: "Bu güne kadar böyle bir şey duymamıştım hiç. Su, balçık gi­bi kara çamurun ya da kum veya çakılın üzerinden akınca mutlaka bitkisi olur, olmaması çok nadirdir" deyince, Ensarî: "Ya Rasûlailah! O suyun bit­kisi olacak mı " diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de şu cevabı verdi: "Bitkisi altın tellerdir!"

Münafık: "Bu güne kadar böyle bir şey duymamıştım hiç, yerden bir tel (sap) çıkarsa onun yaprak vermemesi, meyve vermemesi, ender rastlanan bir durumdur." deyince, Ensarî: "Ya Rasûlailah! O tellerin (sapların) meyvesi olacak mı " diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.)´de ona şu cevabı verdi: "Evet, onun meyveleri, çeşitli cevherlerdir. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ondan bir kez *içen, artık ebediyyen susamaz. Onun suyundan yok­sun kalansa artık ebediyyen suya kanmaz." [282]

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel, münferid olarak rivayet etmiştir. Bu, cid­den garip bir hadistir.

Taberânî... Âmir b. Zeyd el-Bekkâlî´den rivayet etti ki; Utbe b. Abdul­lah es-Sülemî şöyle demiştir: Bedevinin biri gelip Rasûlullah (s.a.v.)´e: "Se­nin sözünü ettiğin şu havuzun nasıl bir şeydir " diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: "(Uzunluğu) Beydâ ile Busra arasındaki mesafe kadardır. [283] Allah´ın yarattığ insanlardan hiç biri o havuzun iki ucunun nere­de olduğunu [284] bilemez." [285]


Hz. Peygamberin Sünnetinden Yüz Çeviren Kimseleri, Melekler Kıyamet Gününde Havuzdan Geri Çevireceklerdir:



Ebû Abdillah el-Kurtubî... Osman b. Maz´un´dan rivayet ettiler ki; Pey­gamber (s.a.v.) kendisine şöyle demiştir: "Ey Osman! Sünnetimden yüz çe­virme. Çünkü sünnetimden yüz çevirip de tövbe etmeden ölen bir kimsenin yüzünü kıyamet gününde melekler, havuzumdan (başka tarafa) çevirirler."[286]


Hz. Peygamberin, Ümmetinin Dünyayı Kazanmak Amacıyla Birbirleriyle Yarışacak Olmalarından Korkması:



Buharı... Eb´ül-Hayr´dan rivayet etti ki; Ukbe b. Âmir şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) evden çıkıp mescide gitti. Uhud şehidleri için Ce­naze namazı kıldı. Namazı tamamladıktan sonra minbere çıkıp şöyle dedi:

"Ben sizden önce havuz başına gideceğim. Ben sizin şahidiniz olaca­ğım. Allah´a yemin ederim ki; ben şu an havuzuma bakmaktayım. (Onu gör­mekteyim). Bana hazinelerin (yahut yerin) anahtarları verildi. Vallahi benden sonra şirk koşmanızdan korkmuyorum. Ama korkarım ki dünyayı elde etmek için birbirinizle yarışırsınız." [287]

Müslim... Yezid b. Ebi Habib´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Ben sizden önce havuz başına gideceğim. Onun genişliği, eyle ile Cuh-fe arası kadardır. Sizin benden sonra Allah´a ortak koşacağınızdan korkmu­yorum. Ancak dünya için yarışıp birbirinizi öldürmenizden ve sizden önce­kiler gibi sizin de bu nedenle mahv olmanızdan korkuyorum."

Ukbe diyor ki: "Son olarak bu sözünü söylerken Rasûlullah (s.a.v.)´ı görmüştüm." [288]

Beyhakî... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Ömer b. Hattab şöyle demiştir; "Rasûlullah (s.a.v.) merhamet etti. Ebubekir merhamet etti. Ben merhamet ettim. İleride merhametin gerekliliğini, Deccal´ın meydana çıkacağını, Kev­ser havuzunun, şefaatin, kabir azabının varlığını, ve cehennemden (şefaat ne­deniyle) bir kavmin çıkarılacağını inkâr eden bazı kimseler ortaya çıkacak­tır." [289]


Kıyamet Gününde Havuz Başına İlk Gelecek Olan, Dünyada Susuzlara Su Veren Kimse Olacaktır:



Ömer b. Muhammed b. Bahr el-Buhayrî... Nüvas b. Süfyan el-Alla-bî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu benim havuzmuun uzunluğu ve genişliği, Eyle´den Amman´a kadardır. Onda semanın yıldızları kadar bardaklar vardır. Ümmetimden ora­ya ilk su içmeye gelen, (dünyadayken) susuzlara su içiren kimse [290] olacaktır." [291]


Kevser Havuzundan İçen Artık Hiç Susamaz Ve Yüzü De Kararmaz:



Ebubekir b. Ebi Âsim... Ebû Ümame Ebû Yezid b. Ahnes´ten rivayet et­ti ki; Ebû Yezid´in kendisi, Rasûlullah (s.a.v.)´e: "Senin havuzunun genişli­ği ne kadardır " diye sormuş, Rasûlullah (s.a.v.) de ona şu cevabı vermiş:

— Aden´den Amman´a kadardır. (Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.) eliy­le işaret etti. Hatta bundan daha da geniş olduğunu bildirdi.) Onun iki kıyısı vardır. Biri altından diğeri de gümüştendir.

— Peki havuzundan içilen şeyin niteliği nedir

— Ondan içilen şey sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur. Ondan (bir kez) içen, artık ebediyyen susamaz ve yüzü de ka­rarmaz." [292]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebû Ümâme el-Bahilî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru soruldu:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Senin havuzunun genişliği ne kadardır

— Aden ile Amman arası kadardır. (Böyle derken Rasûlullah(s.a.v.) eliyle işaret etti. Hatta bundan daha da geniş olduğunu bildirdi.) Onun iki kı­yısı vardır. Bir altından, diğeri de gümüştendir.

— Havuzundan içilen, nasıl bir şeydir

__Sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur.

Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz ve yüzü de hiç kararmaz."

Ebû Davud... Ebû Talut´un şöyle dediğini rivayet etmşitir: Ebû Berze el-Eslemî´nin, Ubeydullah b. Ziyâd´ın yanına vardığını gördüm. Ubeydullah onu görünce -sofrada bulunan arkadaşlarına- dedi ki:

— Size hadis rivayet eden, şu kısa adamdır!..

— (Ebû Berze, onun ne demek istediğini anladı.) Beni Hz. Peygambe­rin sahabisi olduğumdan ötürü ayıplayacak bir topluluğun arasında hakarete uğrayacağımı hiç hesaplamamıştım!

— Hz. Peygamberin sahabisi olmak, senin için bir süstür; utanılacak bir-şey değildir. Benim seni buraya çağırışımın sebebi, Kevser havuzu hakkında Rasûlullah (s.a.v.)´den bir şeyler duyup duymadığını sana sormaktı. Sen bu konuda ondan bir şey duydun mu

— Ne bir, ne iki, he üç, ne dört, ne beş (çok defalar) duydum. Kevser havuzunu inkâr edenlere Allah o havuzun suyundan içirmesin! (Böyle dedik­ten sonra Ebû Berze, öfkeli bir halde oradan çıkıp gitti." [293]


Kevser Havuzunun Varlığını İnkâr Edenlere Allah Oradan Su İçirmesin:



Ebubekir b. Eb´d-Dünyâ... Ebû Tâlût el-Anezf den rivayet etti ki; Ebû Berze şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´iıı şöyle buyurduğunu işittim:

"Benim bir havuzum vardır. Onun varlığını inkâr edenlere Allah oradan su içirmesin."

Ebubekir b. Âsim... Ebû Berze el-Eslemî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Havuzumun iki ucu arasındaki mesafe, Eyle´den San´a´ya kadardır ki, oda bir aylık yoldur. Eni de boyu kadardır. Ona, biri altından diğeri de gü­müşten olmak üzere, Cennetten su aktarması yapan iki oluk vardır. Suyu süt­ten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ondaki ibrikler, gökteki yıldızlar sayı-sıncadır. Ondan bir kez için, artık ebediyyen susamaz. Onu inkâr edeneyse Allah oradan SU içirmesin!" [294]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ (El-Ehvâl) adlı eserde... Ebû Bekre´den riva­yet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben sizden Önce havuz başına gideceğim." [295]

Sahih adlı eserinde Müslim b. Haccâc... Abdullah b. Sâmit´ten rivayet etti ki; Ebû Zerr el-Ğıfarî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´e: "Havuzun su­sakları ne kadardır diye sordum. Cevaben buyurdu ki:

"Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; onun susakları, bulutlu gecede değil, havanın açık olduğu gecede gökteki yıldızların ve ge­zegenlerin sayısıncadır. Oraya cennetten su akıtan iki oluk vardır. Onun suyundan içen, artık ebediyyen susamaz. Eni, boyu kadardır. Boyu da Am­man´dan Eyie´ye kadar olan mesafe miktanncadir. Suyu sütten daha beyaz, baldan [296] daha tatlıdır." [297]


Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Ümmeti Diğer Peygamberlerinkinden Daha Kalabalık Olacaktır:



Ibn Ebi Asım... Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Benim bir havuzum olacaktır (kıyamet gününde). Uzunluğu Kabe´den Kudüs´e kadardır. Suyu sütten daha beyazdır. Susakla­rı, yıldızlar sayısıncadır. Kıyamet gününde benim tabilerimin sayısı, diğer peygamberlerinkinden çok daha fazla olacaktır."[298]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

´´Benim (kıyamet gününde) bir havuzum olacaktır. Uzunluğu, Kabe´den Kudüs´e kadardır. Suyu sütten daha beyazdır. Susakları, yıldızlar sayısınca­dır. O zaman her peygamber ümmetini çağırır ve her birinin bir havuzu ola­caktır. Onlardan bazısına büyük guruplar, bazısına küçük guruplar, bazısına bir kaç kişi, bazısına iki kişi bazısına da bir kişi gelecektir. Bazısınaysa hiç kimse gelmez. "Tebliğ ettin" denilir. Kıyamet gününde peygamberler arasın­da tabileri en çok olan peygamber [299] benim." [300]


Hz. Peygamberin Kabri İle Minberinin Arası Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir:



Beyhakî... Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden [301] bir bahçedir."[302]

Buharı... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Evimle minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de havuzumun üzerindedir." [303]

Buharı... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"(Kıyamet gününde Kevser havuzunun yanında) bir ara ben durmaktay­ken bir gurup insan yanıma gelir. Ben onları tanıyınca bir adam aramıza gi­rer, onlara: "Hadi, gelin bakalım!" der. Ben "Nereye böyle !" diye sorarım. "Cehenneme!.." diye cevap verir, araya giren o adam. Vallahi "Bunların du­rumu nedir " diye sorarım. Adam derki: "Onlar senden sonra (İslâmdan) ge­risin geri döndüler." Sonra başka bir gurup gelir. Ben onları tanıyınca bir adam aramıza girer; onlara: "Hadi, gelin bakalım!" der. Ben, "Nereye böy­le !" diye sorarım. "Cehenneme!.." diye cevap verir, araya giren o adam.

Vallahi "Bunların durumu nedir " diye sorarım. Adam der ki: "Onlar senden sonra (İslâmdan) geri döndüler." Onlardan ancak gece gündüz başıboş, ço-bansız bırakılmış develer kadar az sayıda adamın kurtulabildiğin görürüm."[304]

Buharı, bu hadisi münferid olarak rivayet etmiştir.

Müslim... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Yabancı develerin (su başından) kovulup geri çevirilişi gibi ben de bazı adamları havuzumdan kovup geri çevireceğim." [305]

Müslim... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Doğrusu havuzumun uzunluğu, Eyle ile Aden arası mesafeden daha fazladır. Suyu kardan daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Susakları, yıldızlar­dan daha fazladır. Kişinin, başkalarına ait develeri kendi havuzundan geri çe­virişi gibi ben de (başı) insanları oradan geri çevireceğim." Meclisinde hazır bulunanlar sordular: ´Ey Allah´ın Rasûlü! O günde bizi tanıyabilir misin " Buyurdu ki: "Sizin başka ümmetlerde bulunmayan bir alâmetiniz olacaktır. Ozaman sizler, (dünyadayken almış olduğunuz) abdestin eseri olarak yüzü­nüz, elleriniz ve ayaklarınız parlıyor halde yanıma geleceksiniz."[306]

Hafız Ziya... Ebû Hüreyre´den rivayet etti k; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben vefat ettiğimde sizden önce havuz başına gideceğim."

Ey Allah´ın Rasulu o nasıl bir havuzdur diye sorduklarında şu cevabı verdi: "Genişliği, sizinle (Mekke ile) Cerba ve Ezruh arasındaki mesafe ka­dardır. Suyunun rengi süt beyazdır. Baldan ve şekerden daha tatlıdır. Susak­ları, göğün yıldızlan sayısıncadır. Oraya yanıma gelen su içer. O sudan içen artık ebediyyen susamaz. Yanıma bazı kimseler gelecek. Ben onları tanırım. onlar da beni tanırlar. Onları benden alıp götürürler. "Bunlar benim ümme-timdendirler" derim. "Bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bile­mezsin" denilir. Ben de "Gidişatını değiştirmiş olanlar def olsunlar!" derim. Sakın bunlardan olmayın!"

Bu hadisi rivayet ettikten sonra Hafız Ziya şöyle demiştir: "Hz. Peygam­berin bu hadisten başka bir hadiste sükker (şeker) kelimesini telaffuz ettiğini bilmiyorum."

Ben derim ki: Sükker kelimesi, Beyhakî´nin ´Bâb´ül-Velîme ve´t-Tena-dır´ bölümünde rivayet ettiği şu hadiste de geçmektedir:

"Rasûlullah (s.a.v.) bir nikâh akdinde hazır bulundu. İkram için tabaklar dolusu ceviz ve şeker getirilip saçıldı. Rasûlullah (s.a.v.) ile diğer misafirler, cevizleri ve şekerleri kapışmaya başladılar." Bu, cidden garip bir hadistir.

Buharî... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Kıyamet gününde ashabımdan bir gurup, (havuzumdan su içmek için) yanıma gelir. Ancak bunlar havuzumun yanından kovulurlar. Ben: "Ya Rab!

Bunlar ashabımdir" derim. O da: "Bunların senden sonra neler vukua getir­diklerini bilemezsin. Onlar topukları üzerinde (îslâmdan) gerisin geri döndü­ler." diye cevap verir." [307]

İbn Ebi´d-DÜnyâ... Muhammed b. Münkedir´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir:

"Sizin (su içtikten sonra) havuz başından geri döndüğünü görür gibi olu­yorum. Adam, bir başkasıyla karşılaşır ve "Su içtin mi " diye sorar. O da; "evet" diye cevap verir. Yine adam bir başkasıyla karşılaşır, ona: "Su içtin mi " diye sorar. O da; "Ah ne kadar da susamışım!" diye karşılık verir." [308]

Buharı... Esma binti Ebubekir´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben havuz başında duracağım ki su içmek için sizlerden yanıma gele­cek olanlara bakayım. Ancak bazı kimseler alınıp arka tarafıma götürülür. Ben: "Ya Rab! Bunlar bendendirler, ümmetimdendirler" derim. "Bunların senden sonra yaptıklarının farkına vardın mı Vallahi bunlar senden sonra (dinden) geri dönmeye devam ettiler hep." denir."

İbn Ebi Melike: "Allahım! Topuklarımız üzerinde geri dönmekten ve di­nimizde fitneye düşüp mürted olmaktan sana sığınırız." diye duâ ederdi. [309]

Müslim de... Esmâ´dan böyle bir rivayette bulunmuştur.

Beyhakî... Ebû İshak´tan rivayet etti ki; Ebû Ubeyde şöyle demiştir: Mü­minlerin annesi Hz. Aişe´ye Kevser havuzunu sordum. Bana şöyle anlattı: "O Peygamberiniz (s.a.v.)´e verilen cennetteki bir nehirdir. İki kıyısı, oyuk incilerden yapılmıştır. Orada yıldızlar sayısınca susaklar vardır." [310]

Müslim... Abdullah b. Ubeydullah b. Ebi Melike´den rivayet etti ki; Hz. Aişe şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in, ashabı arasındayken şöyle buyur­duğunu işittim:

"(Kıyamet gününde) ben havuz başında duracak, sizlerden oraya su iç­mek için yanıma gelenlere bakacağım. Allah´a yemin ederim ki; bazı adam­lar yanımdan alınıp arka tarafıma götürülecek; ben, "Ya Rab! Bunlar ben­dendirler, ümmetimdendirler" diyeceğim, ama o şöyle buyuracaktır:"Ey Mu­hammed! Bunların senden sonra neler yaptıklarım bilmiyorsun. Senden son­ra bunlar hep topukları üstüne (dinden) geri döndüler!" [311]

Müslim, bunu münferid olarak rivayet etmiştir. Doğruyu bulmada mu­vaffak kılan, yüce Allah´tır.

Müslim... Ümmü Seleme´nin azatlısı Abdullah b. Nafi´den rivayet etti ki; Hz. Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme şöyle demiştir:

Önceleri insanların Kevser havuzundan bahsettiklerini duyardım, ama ben bunu Rasûlullah (s.a.v.)´den duymamıştım. Bir gün cariye saçımı tara­maktayken Rasûlullah (s.a.v.)´in, "Ey insanlar!.." dediğini işittim. Cariyeye: "Yanımdan uzaklaş hele." dedim. Cariye; "Erkekleri çağırdı, kadınları değil ." deyince ben; "Ben de insanlardanım" dedim (ve dinlenmeye başla­dım). Rasûlullah (s.a.v.) o zaman buyurdu ki:

"(Kıyamet gününde) ben sizden önce havuz başına gideceğim. Orada sizlerden su içmek için yanıma gelenlere bakacağım. Bazılarınız yanıma gel­meye çalışacak, ama kaybolmuş (yabancı) devenin (başkalarına ait su başın­dan) kovuluşu gibi kovulacak; Ben: "Neden böyle yapıyorsunuz " diyece­ğim. "Bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilmiyorsun" denilir. Ben de: "Defolsunlar!" derim. Sakın bunlardan olmayın!"[312]

Sonra Müslim ve Neseî de... Abdullah b. Rafi´den böyle bir rivayette bulunmuşlardır.

Bu mütevatir hadislerin toplamından, o büyük havuzun nitelikleri özet olarak anlaşılıyor. O, cennet şarabı olan kevser nehrinden içine su akan bü­yük ve muazzam bir havuzdur. Suyu sütten daha beyaz, kardan daha soğuk, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur. İçeni tam doyurur. Havuzun eni ve boyu aynı olupfcir kenarından diğer kenarına olan uzunluk, bir aylık yol kadardır. Misk kokan bir balçığın, inciden çakılların ve kumların üzerin­den akar. Kendisini hiç bir şeyin âciz bırakamayacağı yaratıcı, noksanlıklar­dan münezzeh ve yücedir. Kendisinden başka tanrı yoktur. Kendisinden gay­rı tapınılacak bir zât da yoktur. [313]


Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacaktır. Peygamberimizinki, Diğerlerininkinden Daha Büyük Ve Su İçenleri De Daha Fazla Olacaktır:



Kitâbü´l-Ehvâl adlı eserde Hafız Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Ebû Sa-îd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Kıyamet gününde) benim bir havuzum olacaktır. Uzunluğu, Kabe´den Kudüs´e kadardır. Suyu sütten daha beyazdır. Susakları, yıldızlar sayısınca-dır. Her peygamber, kendi ümmetini çağırır. Her peygamberin bir havuzu olacaktır. Kimininkine (su içmek için) çok büyük cemaatler gelir. Kiminin-kine (kırk kişden az olan) topluluklar, kimininkine (on kişiden az olan) gu­ruplar, kimininkine iki kişi, kimininkine bir kişi gelir. Kimininkine de hiç kimse gelmez. "Tebliğ ettin" denilir. Kıyamet gününde, tabileri en çok pey­gamber ben olacağım."[314]

İbn Mâce de... Ebû Saîd´den böyle bir rivayette bulunmuştur. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır. [315]


Allah´ın Velileri, Allah´ın Peygamberlerinin Havuzlarından Su İçmeye Geleceklerdir:



İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebû Osman´dan rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle de­miştir: Kıyamet gününde âlemlerin Rabbi´nin huzurunda durulduğunda su bulunup bulunmayacağı Hz. Peygambere soruldu. O da şöyle cevap verdi:

"Evet, canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; orada su vardır. Allah´ın velileri, peygamberlerin havuzlarından su içmeye geleceklerdir. Cenabı Allah, ellerinde ateşten değnekler bulunan yetmişbin meleği gönde­recek, bunlar, peygamberlerin havuzlarından su içmeye gelen kâfirleri kova­caklardır." [316]

Bu şekliyle bu hadis gariptir ve kütüb~i sittede yer almamaktadır.

Önceki sayfalarda da nakledildiği gibi Tirmizî... Semüre b. Cündüb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Her peygamberin bir havuzu vardır. Havuzlarına su içmeye gelenlerin çokluğuyla birbirlerine karşı övünürler. Benim havuzuma su içmeye gelecek olanların daha çok olmasını [317] umuyorum."[318]

Tinnizî, rivayet ettikten sonra bunun garip bir hadis olduğunu söylemiştir.

İbn Ebi´d-Dünyâ... Hasan-ı Basrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Kıyamet gününde) beni kaybederseniz (bilesiniz ki,) ben sizden önce havuz başına gideceğim. Doğrusu her peygamberin bir havuzu olacak ve o peygamber, kendi havuzunun başında duracaktır. Elinde asasını tutarak üm­metinden tanıdıklarını çağıracaktır. Tabilerinin çokluğuyla birbirlerine karşı övüneceklerdir. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; benim tabilerimin onlannkinden daha çok olacağını umuyorum."[319]

Bu hadis, Hasan-ı Basrî´den mürsel olarak rivayet edilmiştir. Şeyhimiz Hafız el-Mizzî de bu yolla rivayet edilen bu hadisi sahih görmüştür. [320]


Fasıl
Hz. Peygamberin Gidilip Su İçilecek Olan Havuzu, Cehennem Üzerine Kurulan Köprünün Berisindedir. Bunun Aksini İfade Eden Hadisler Zayıf Ya Reddedilmiş Ya Da Tevil Edilmiştir:



Adamın biri, Hz. Peygamberin havuzu sırat köprüsünün beri ucunda mı­dır yoksa öbür ucunda mıdır diye soracak olursa, ben derim ki:

Buraya kadar nakledilen hadislerden anlaşıldığına göre Hz. Peygambe­rin havuzu, sırat köprüsünün beri ucundadır. Bunun böyle olması zorunludur. Çünkü bu havuzun yanından bazı kimseler kovulacak ve bunları korumaya çalışan Hz. Peygambere bunlar hakkında: "Sen vefat edip aralarından ayrıl­dıktan sonra bunlar hep topukları üstü geri döndüler" denilecektir. Eğer bun­lar kâfir iseler bilinmelidir ki kâfir, sırat köprüsünü geçemez. Aksine köprü­yü geçemeden yüz üstü cehenneme atılırlar. Eğer bunlar günahkâr mü´minler iseler, Hz. Peygamberin havuzundan kovulmaları uzak bir ihtimaldir. Özellikle yüzlerinde, ellerinde ve ayaklarında abdest eseri bir parlaklık mev­cut iken havuz başından kovulmaları çok çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Sizleri yüzlerinizdeki, ellerinizdekî ve ayaklarınızdaki abdest eseri par­laklık sebebiyle tanırım (kıyamet gününde)." [321]

Sonra şunu da belirtelim ki; sıratı ancak kurtuluşa eren müslümanlar ge­çebilirler ki böyleleri de Hz. Peygamber´in havuzunun yanından kovulmaz­lar. Allah bilir ya bu hususta doğruya en yakın olan, bu havuzun sırat köprü­sünün berisinde olduğu gerçeğidir.

Şimdi de İmam Ahmed´in bu hususta rivayet ettiği hadise gelelim: İmam Ahmed b. Hanbel... Nadr b. Enes´ten rivayet etti ki; Enes (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´den kıyamet gününde bana şefaat etmesini iste­dim. Bana şöyle dedi:

— Senin için şefaat ederim.

— Kıyamet gününde seni nerede ariyayım ey Allah´ın peygamberi

— İlk önce beni sırat köprüsünde ara.

— Seni orada bulamazsam

— Minberin yanında ara. —- Orada da bulamazsam

— O zaman ben havuzun yanında olurum. Çünkü ben kıyamet gününde bu üç yerden şaşmam. (Mutlaka bu üç yerden birinde bulunurum.)"

Tirmizî bunun hasen ve garip bir hadis olduğunu söylemiştir.

Kısaca demek istediğimiz şudur ki; bu hadisten açıkça anlaşıldığına gö­re Hz. Peygamberin havuzu sırat köprüsünün ötesindedir. Mizan da öyle. Oysa ben bu görüşte olan birinin bulunduğunu bilmiyorum. Doğrusunu nok­sanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [322]


Fasıl:



Hz. Peygamberin havuzunun sıratın berisinde bulunduğu, hadislerden açıkça anlaşıldığına göre bu havuz, kullar hakkında hüküm vermek için kür­sünün kurulmasından önce midir, yoksa sonra mıdır Önce de olabilir, sonra da olabilir. Çünkü bu hususta belirleyici bir nassa rastlamadım. Önce mi, yoksa sonra mı olacağım ancak yüce Allah bilir. [323]


Alimler, Hz. Peygamberin Havuzunun Mizan´dan Önde Olduğunun Daha Doğru Bir Görüş Olacağını Söylemişlerdir:



Tezkire adlı kitabında allâme Ebû Abdillah el-Kurtubî demiştir ki:

"Hz. Peygamberin havuzunun mizandan önde olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ebül Hasen el-Kabisî, havuzun mizandan önde olduğunu söylemiştir. Yan insanlar dirilip mezarlarından çıkarlarken

susamış olarak çıkarlar. Böyle olunca da havuz, hem mizandan hem de sırattan önde olur. Kitâbü İlmi Keşfi´l-Âhire adlı eserinde İmam Gazzalî şöyle demiştir: "Seleften tasnif sahibi bazı kimseler, sırat geçildikten sonra su çmek havuza gidileceğini söylemişlerdir. Bunu söyleyenler yanılmışlardır." Gazzalî´nin bu söylediği doğrudur."

Böyle dedikten sonra Kurtubî, Hz. Peygamberin irtihalinden sonra din­den geri dönenlerin havuz başından kovulacaklarını bildiren hadisi naklede­rek şöyle demiştir: "Bu sahih hadis, Hz. Peygamberin havuzunun sırattan be­ride olduğuna dair en büyük delildir. Çünkü sırat köprüsünü geçen kimse kurtuluşa erer." Biz de daha önce buna değinmiştik. Allah´a hamdolsun. [324]


Hz. Peygamberin, Kevser Havuzunun Enini Ve Boyunu Değişik Muhataplara Değişik Şehirlerin Adlarını Vererek Bu Şehirler Arasındaki Mesafelerle Kıyaslayarak Belirlemesi:



Hz. Peygamber bu Ölçüyü, herkesin bildiği mekânları söyleyerek belir­lemiştir.

Kurtubî dedi ki: "Bazı insanlar, Hz. Peygamberin kendi havuzunun uzunluğunu bazan Mekke ile Cerba ve Ezruh, bazan da Kabe ile başka şehir­ler arasındaki mesafe kadar olduğunu söyleyerek belirlemesinde tereddüt bu­lunduğunu zannetmişlerdir. Oysa durum böyle değildir. Çünkü Hz. Peygam­ber bu hususta müteaddit defalar ashabına bilgi vermiştir. Her defasında mu­hataplarına bildikleri ve tanıdıkları mekânların adlarını vermiştir. Sahih ha­diste sabit olduğuna göre Hz. Peygamber, havuzunun uzunlusunu bir ay, eni-ni de bir aylık yol olarak sınırlamıştır.

Ey okuyucu! Bu havuzun bu yeryüzünde kurulacağını sanma sakın. Ak­sine bu havuz; üzerinde hiç kan akıtılmamış, üzerinde hiç kimseye haksızlık edilmemiş, Aziz ve Celil olan Allah´ın kullar arasındaki davaları halletmek için ineceği, gümüş gibi tertemiz hale getirilmiş ve bu yer ile değiştirilmiş olan bir yere kurulacaktır. Hadiste anlatıldığına göre o havuzun her bir köşe­sinde bir halife duracaktır. Bir köşesinde Hz. Ebubekir, bir köşesinde Hz. Ömer, bir köşesinde Hz. Osman, bir köşesinde de Hz. Ali duracaktır. Allah hepsinden razı olsun." [325]

Ben derim ki: Biz bu hadisi Gaylaniyyât´ta rivayet ettik. Ancak rivayet senedindeki bazı adamlar zayıf olduklarından dolayı senedi sahih değildir. [326]


Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Rabbin,Kıyamet Gününde Davaları Halletmek Üzere Mahşere Gelmesi:



Önceki sayfalarda geçen bir hadiste anlatıldığına göre günahkârlar kıya­met gününde, Cenâb-ı Allah´ın kendi haklarında hüküm verip içinde bulun­dukları sıkıntının sona ermesi için Âdem (a.s.)´a ve ondan sonra diğer pey­gamberlere gidecekler; peygamberlerin tümü, "sizin taleb ettiğiniz şefaati ben yapacak durumda değilim" diyecekler; nihayet günahkâr kullar, Hz. Pey»ambere gidip aynı talepte bulunacaklar, o da gidip Rabbinin katında şefaat­çi olacak, melekler ve diğer semâ halkı dünyaya inecekler —ki onlar, yeryü­zündeki cinlerle insanlar kadardırlar- ve oradakileri kuşatıp çembere alacak­lar, sonra ikinci gök tabakası yarılıp açılacak" oradaki melekler de inecekler _ki onlar da yeryüzündekiler kadardırlar- onları kuşatıp çembere alacaklar; sonra üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci gök tabakaları da yarılıp açılacak, oralardaki melekler de aşağı inecekler, hepsi kendilerinden önce yere inmiş olanları kuşatıp çembere alacak, onlardan sonra büyük melekler, Arşı taşıyan gözde melekler de yıldırımları andıran bir sesle teşbih ve takdis­te bulunarak yeryüzüne inerler. Tesbihatları şöyledir: "Onur ve ezici gücün sahibi olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Mülkün ve yüce âlemlerin sahibi olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Diri ve ölümsüz olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Yaratıkları öldü­ren ama kendisi ölmeyen Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Mü­nezzehtir, mukaddestir! Münezzehtir, mukaddestir. Rabbimiz en yücedir. Meleklerin ve ruhun (Cebrailin) Rabbidir. Noksanlıklardan münezzeh olan Rabbimiz en yücedir. O yaratıkları öldürür, ama kendisi ölmez." [327]

El-Ehvâl adlı kitapta Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Şehr b. Havşeb´den ri­vayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: "Kıyamet günü olduğunda yeryüzü sofra gibi serilir. Genişliği de şu kadar artırılır. Cini ve insanıyla bütün yara­tıklar aynı platformda toplanırlar. Böyle olunca da insanların üstünü örtmek­te olan dünya seması alınıp dürülür ve yere serilir. Sadece dünya semasında bulunanlar, cini ve insanıyla bütün yeryüzündekilerinden kat kat fazladırlar. Yeryüzündekiler onları görünce paniğe kapılır ve: "Rabbimiz aranızda mı­dır " diye sorarlar. Göktekiler, onların bu sorusundan ürküp: "Rabbimiz yü­ce ve münezzehtir. O aramızda değildir, ama gelecektir." diye cevap verirler.

Sonra sırasıyla diğer gök tabakaları da alınıp yere atılır. Her bir tabaka yerinden alındığında o tabakadakilerin, bir alt tabakada bulunanlara oranla daha fazla oldukları görülür. Onlar, cini ve insanıyla yerdeki halktan da kat kat fazladırlar. Bu tabakalarda bulunanlar yere indiklerinde yerdekiler onla­rın karşısında paniğe kapılarak "Rabbimiz aranızda mı " diye sorarlar. Aynı cevabı alırlar. Nihayet yedinci gök tabakası da alınıp yere bırakılır. Oradaki­ler de altı gök tabakasındakilerle yeryüzündekilerin toplamından bir kat da­ha fazladır. Cenab-ı Allah onların arasında gelir. Gelişi esnasında bütün üm­metler saflar halinde dizili dururlar. Bir çağına o esnada şöyle seslenir: "Bu­gün kerem ve yücelik sahiplerinin kimler olduklarını anlayacaksınız. "Vü­cutlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz azıklardan sarfedenler" (Secde, 32/16) ayağa kalksınlar!" Bunlar ayağa kalkar ve Cennete sevkedüirler.

Çağına ikinci kez yine şöyle seslenir: "Bugün kerem ve yücelik sahip-lernin kimler olduklarını anlayacaksınız."Ne ticaretin, ne de alışverişin ken­dilerini Allah´ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkan kimseler..." (Nûr, 24/37) ayağa kalksınlar!" Bunlar da ayağa kalkar ve cennete sevkedilirler. Bunlar alınıp götürülürken cehennemden bir boyun dışarı uzanır ve halka üstten şöyle bir bakar. Onun iyi gören iki gözü ve düzgün konuşan bir dili vardır. Şöyle der: "Ben üç sınıf insanı yakalamakla görevlendirildim. Zorba ve inatçı olan her­kesi yakalamakla görevlendirildim. (Böyle dedikten sonra, kuşun susam ta­nesini yerden alması gibi onları saflar arasından alıp cehenneme hapseder. Sonra ikinci kez çıkıp şöyle der:) Ben Allah´a ve Rasûlüne eza eden kimse­leri yakalamakla görevlendirildim. (Böyle dedikten sonra, kuşun susam tane­sini yerden alması gibi onları saflar arasından alıp cehenneme hapseder. Son­ra üçüncü kez çıkıp şöyle der:) Ben suret resmi yapanları yakalamakla görev­lendirildim. (Böyle dedikten sonra, kuşun susam tanesini yerden alması gibi onları saflar arasından alıp cehenneme hapseder. Şunlar, bunlar yakalandık­tan sonra amel defterleri açılır, terazi kurulur ve yaratılmışlar, hesaba çağırı­lırlar.[328]

Nitekim yüce Allah buyurmuştur ki:

"Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman; melekler sıra sıra dizilip, Rabbi-nin buyruğu gelince, o gün, Cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt alma­ya çalışır, ama artık öğütten ona ne " (Fecr, 89/21-23)

"Onlar, bulut gölgeleri içinde, Allah´ın azabının ve meleklerin tepeleri­ne inip işin bitmesini mi bekliyorlar Bütün işler Allah´a dönecektir." (Baka­ra, 2/210)

"Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitâb açılır. Peygamberler ve şâ-hidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm ve­rilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bi­lendir." (Zümer, 39/69)

"O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanarak ve melekler bölüm bö­lük indirilecektir. O gün gerçek hükümdarlık Rahmanındır. İnkarcılar için yaman bir gündür." (Furkan, 25/25-26)

Sur hadisinde şöyle denilmektedir: "Cenab-ı Allah kürsüsünü, yerinden dilediği bir noktaya yerleştirir." Bu üzerinde hüküm verilmek için yere ko­nulan kürsüdür. Yoksa İbn Hibban´m Sahih´inde rivayet edilen şu kürsü de­ğildir: "Yedi kat gök ve yedi kat yer ile bunlarda mevcut olan şeyler ve kür­sü, bir çöle atılan halka gibidir. Arş´ın büyüklüğünü ise ancak Aziz ve Celil olan Allah takdir edebilir." Bu hadiste geçen kürsüye bazan Arş dendiği de olur. Bazı hadislerde böyle denmektedir. Nitekim Buharı ve Müslim´in Sa-hih´lerinde yer alan bir hadiste şöyle denilmektedir: "Cenab-ı Allah, kendi Arşının gölgesinden başka bir gölgenin bulunmayacağı günde yedi kişiyi (sı­nıfı) arşının gölgesinde gölgelendirir..." [329]

Buharı... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Kıyamet günü olduğunda insanlar düşüp bayılacak; ilk ayılan ben ola­cağım. Ayıldığımda Musa (a.s.)´nın, arşın ayaklarından birini tuttuğunu göreceğim. Bilemem, acaba o benden Önce mi uyanmıştır, yoksa (Dünyada ikenl Tur dağında düşüp bayılmış olmasının bedeli olarak mı kıyamette dü­şüp bayilmamiŞtir " [330]

Bu hadiste geçen "yoksa (Dünyada iken) Tur dağında düşüp bayılması­nın bedeli olarak mı kıyamette düşüp bayılmamıştır " sözü, kıyamet günün­de insanların düşüp bayılmalarının, davaları karara bağlamak için yüce Rab-bin kullarına tecelli edişi sebebiyle vukubulacağını gösteriyor. İnsanlar o za­man Allah´ın heybet ve azameti karşısında dayanamayacaklar; tıpkı Mu­sa´nın, Allah´ı görmek isteyişi anında Allah´ın dağa tecelli emesi ve dağın da paramparça, yerlebir hale gelmesi nedeniyle düşüp bayılışı gibi bayılacaklar­dır. Kıyamet gününde Musa (a.s.)´m bayılmaması ya dünyadayken Tur da­ğında düşüp bayılmasının bedeli olmuştur, ya da onun bayılması hafif dere­celi olduğu için başka insanlardan önce ayılıp kendine gelmiştir. Doğrusunu Allah bilir. Nitekim bazı hadislerde insanların bu bayılmalarının kıyamet gü­nünde Rablerinin kendilerine görünmesi sebebiyle olacağına değinilmekte­dir. Şöyle ki: "Şüphesiz, müminler kıyamet meydanlarında onur ve üstünlük sahibi Allah´ı göreceklerdir."

Buharî ve Müslim´in Sahihlerinde... Cerir b. Abdullah´ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ayın dolunay olduğu bir gecede yanımı­za geldi ve şöyle buyurdu:

"Şu ayı gördüğünüz gibi kıyamet gününde Rabbinizi muhakkak göre­ceksiniz. O´nu görürken de aranızda sıkışma ve izdiham olmaz." [331]

Buharî´ye ait bir rivayette ise şöyle denilmektedir: "Şüphesiz, Rabbini­zi ayan beyan göreceksiniz."

Kullarla ilgili davaları karara bağlamak için Cenab-ı Allah mahşere ge­lince insanlar O´na secde ederler. Nitekim İbn Mâce... Ebû Musa´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Cenab-ı Allah kıyamet gününde halkı topladığında Muhammed Üm­metine, O´na secde etmeleri için izin verilir. Onlar Cenab-ı Allah´a secde ederler. Secdede uzun süre beklerler. Sonra onlara şöyle denir: Başınızı sec­deden kaldırın. Dünyadaki (manevi) hazırlıklarınızı, cehennemden kurtulma fidyesi olarak kabul ettik." [332]

Bezzar... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Tâ ki sizden biri dönüp bakar, paçayı sıvar ve hepsi secdeye kapanır­lar. Münafıkların belleri kemikleşir, secdeye kapanmaz. Onların belleri öküz boynuzu gibi serttir. Doğrusu Cenab-ı Allah kıyamet gününde kullara sesle­nerek şöyle der: "Sizi yarattığım zamandan bu gününüze dek size kulak ka­barttım, yaptıklarınızı gördüm, söylediklerinizi işittim: Şimdi de siz bana ku­lak verin. Size okunacak olan şey sadece sizin yaptıklarınızı anlatan amel defterleriniz ve sahifelerinizdir. Defterinde ve sahifesinde hayır bulan kimse, Allah´a hamdetsin. Ama şer bulaın da bundan ötürü sadece kendi nefsini kı­nasın." [333]

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Muhammed b. Ukayl´dan rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah, bir deve satın alarak yola koyuldu. Bir ay süren bir yolculuktan sonra Abdullah b. Enis´in yanma vardı. Ondan bir hadis dinle­mek istiyordu. Abdullah b. Enis demişti ki: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim:

"Kıyamet gününde insanlar (ya da kullar) çıplak, sünnetsiz ve tanıtıcı bir işaretleri olmaksızın haşredileceklerdir. Sonra yüce Allah onlara, çok yakın­dan duyuyorlarmış gibi uzaklardan, yüksek bir sesle şöyle seslenecektir: "Ben hükümrânım! Ben ceza verenim. Cehennemlik olup da cennetliklerden birinde -bir tokat dahi olsa- alacağı bulunan bir kimse, cehenneme girmeden mutlaka hakkını alırım!" Bizler, Rasûlullah (s.a.v.)´e: "Bu nasıl mümkün olacak Oysa biz tanıtıcı işaretimiz olmaksızın Allah´ın huzuruna gelece­ğiz." dediğimizde, Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "İyilikler ve kötülük­lerle tanınırsınız." [334]

Müslim´in Sahih´inde... Ebû Zer´den rivayet olundu ki; Peygamber (s.a.v.) uzun bir hadis-i kudside Cenab-ı Allah´tan naklen şöyle buyurmuş­tur:

"...Ey kullarım! Ben size sadece işlemiş olduğunuz amellerinizi sayıyo­rum. (Amel defterinde) hayır bulan kimse, bundan ötürü Allah´a hamdetsin. Hayır bulmayan kimse ise, bundan ötürü sadece kendi nefsini kınasın."[335]

Yüce Allah buyurmuştur ki:

"Âhiretin azabından korkanlara, bunda hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, in­sanların toplanacağı gündür. Bu, görülecek bir gündür. Biz, o günü, ancak belli bir süreye kadar geciktiririz. O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. İçlerinde bedbaht olanlar da, mesud olanlar da vardır" (Yu­nus, 10/103-105)

Sonra bedbahtlar için Allah tarafından hazırlanan azâb ile mesud olan­lara Allah´ın vâdettiği nimetleri anlatmıştır, peygamber efendimiz. Yüce Al­lah buyurmuş ki:

"O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kim­senin konuşamıyacağı Rahman olan Allah´tır. Cebrail ve meleklerin dizi di­zi durdukları gün, Rahman olan Allah´ın izni olmadan kimse konuşamıya-caktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir."(Nebe\ 78/37-38)

Sahih´de anlatıldığına göre, kıyamet gününde Rasûllerden başkaları ko­nuşamayacaklardır. Buharı, Sahih adlı hadis kitabının "Kitâb´üt-Tevhid" bö­lümünde bununla ilgili bir bab düzenlemiştir. [336]


Yüce Rabbin Peygamberler Ve Diğerleri İle Konuşması:



"Sizden her biriniz, arada tercüman olmaksızın Rabbiyle mutlaka konu­şacaktır." Bu hadisi Enes (r.a.) rivayet etmiştir. [337] Bazı âyet-i kerimelerde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Allah peygamberleri topladığı gün, "Size ne cevap verildi " der. Onlar, "Bizim bir bildiğimiz yoktur. Doğrusu görülmeyenleri bilen ancak sensin" derler." (Mâide, 5/109)

Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız, pey­gamberlere de soracağız. Andolsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlata­cağız. Zira onlardan uzak değildik. Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıla­rı ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır." (A´râf, 7/6-9) "Rabbine andolsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız." [338]


Kıyamet Gününde Muhammed Ümmeti Diğer Ümmetlere Şâhidlik Yapacaklardır:



İbn Ebi´d-Dünya... Hayyan b. Ebi Cebele´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kullarını bir araya topladığında ilk ça­ğırılan İsrafil olacaktır. Rabbi ona şöyle soracaktır:

— Benim ahdimi (söyledilerimi) ne yaptın Tebliğ ettin mi

— Evet, tebliğ ettim.

Bu soru ve cevaptan sonra İsrafil serbest bırakılır. Cebrail´e sorulur:

— Ahdimi (söylediklerimi) tebliğ ettin mi

— Evet, peygamberlere tebliğ ettim.

Aziz ve Celil olan Allah, dönüp peygamberlere sorar:

— Cebrail, ahdimi (söylediklerimi) size tebliğ etti mi

— Evet...

Bundan sonra Cebrail serbest bırakılır. Yüce Allah peygamberlere sorar:

— Ahdimi ne yaptınız

— Ümmetlerimize tebliğ ettik.

Bundan sonra Cenab-ı Allah ümmetlere sorar:

— Peygamberler benim ahdimi sizlere tebliğ ettiler mi

— Evet, onlar bize tebligatta bulundular.

Ama ümmetlerden bazıları peygamberleri doğrular, bazıları da yalanlar­lar, Peygamberler yüce Allah´a derler ki:

— Bizim kendi ümetlerimize karşı lehimizde tanıklık yapacak şahitleri­miz vardır. Ümmetlerimize gerekli tebligatı yaptığımıza senin de müşahede ettiğin gibi şahitlik edeceklerdir.

— Kimdir sizin bu şâhidleriniz

—- Muhammed ümmetidir.

Muhammed Ümmeti çağırılır. Yüce Allah onlara sorar:

— Şu peygamberlerimin benim ahdimi kendi ümmetlerine tebliğ ettik­lerine şahitlik eder misiniz

— Evet ey Rabbimiz. Bunların gerekli tebligatı kendi ümmetlerine yap­aklarına şehadet ederiz. ´

Bu defa o peygamberlerin ümmetleri araya girip şöyle sorarlar:

— Ya Rab! Bizim zamanımızda yaşamamış kimseler, nasıl oluyor da bi­zim aleyhimizde şâhidlik yapıyorlar !..

Yüce Allah da Muhammed ümmetine sorar:

— Zamanlarında yaşamadığınız kimselerin aleyhinde nasıl oluyor da şâ­hidlik ediyorsunuz

— Ey Rabbimiz! Bize bir elçi gönderdin. Mesajını ve kitabını indirdin. Önceki peygamberlerin senin ahdini (mesajım) kendi ümmetlerine tebliğ et­miş olduklarını kitabında bize anlattın. Buna dayanarak biz de o peygamber­lerin lehinde şehadette bulunuyoruz.

Yüce Rab; "Evet, bunlar doğru söylüyorlar" der. Şu âyet-i kerîme de bu­nu ifade ediyor zaten:

"Böylece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhid ve Örnektir." [339]

Yukarıdaki âyet-i kerimeden önceki hadisin râvilerinden İbn En´üm de­di ki: Bana nakledilen bir rivayete göre Muhammed ümmeti, kalbinde kin bulunanlar dışındaki herkes için lehte şâhidlik edecektir. [340]


Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Kıyamet Gününde Âdem (a.s.) İle Konuşması:



Diğer ümmetler arasında Muhammed ümmeti, siyah öküzün gövdesin-dek beyaz tüy gibidir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde ilk olarak çağırılacak olan, Âdem (a.s.)´dır, "Bu, ba­banız Âdem´dir" denilir. O da, "Buyur ey Rabbim. Emrine amadeyim" der. Rabbimiz ona der ki:

— Cehennemin payına düşen zürriyetini ayır bakalım.

— Ya Rab, onlar ne kadardır

— Her yüz kişiden doksan dokuzunu ayıracaksın (Bunlar Cehenneme gidecekler)."

Ebû Hüreyre diyor ki: "Ey Allah´ın Rasûlü, her yüz kişiden doksan do­kuzu ayrılınca geride ne kalır ki " dedik. Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Diğer ümmetler arasında benim ümmetim, siyah öküzün vücudundaki be­yaz tüy gibidir." [341]


Kıyamet Gününde İlk Çağırılacak Olan, Âdem (a.s.)´dır:



Buharı... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Kıyamet gününde ilk çağırılacak olan, Âdem (a.s.)´dır. (O zaman) zür-riyeti, kendisini görür. "İşte bu, babanız Âdem´dir!" denilir. O da, "Buyur ey Rabbim! Emrine amâdeyim"der. Yüce Allah ona: "Zürriyetinden cehenneme gönderilecekleri ayır bakalım der." [342]


Hz. Peygamber, Kendi Ümmetinin,Cennetliklerin Yarısını Teşkiledeceğini Ümid Ederdi:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde yüce Allah şöyle ferman eder:

__Ey Âdem! Kalk, cehenneme gönderilecekleri gönder.

— Emrine amadeyim ey Rabbim, hayır senin elindedir. Cehenneme gönderilecekler ne kadardır

__ Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz kişidir." Rasûlullah (s.a.v.), "İşte o gün çocuk, ihtiyar olur" dedi.

"Her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün. Oysa sarhoş değildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabının çetin olmasından­dır." (Hacc. 22/2)

Sahabe-i Kiram: "


Buhari... Abdullah b. Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Feyd´de Rasûlullah (s.a.v.)´in yanında idik.[344] Bizlere şöyle bir soru sordu:

— Cennetliklerin dörtte birini teşkil etmeye razı olur musunuz

— Evet...

— Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; sizin, cennetlik­lerin yarısını teşkil edeceğinizi umuyorum. Çünkü cennete ancak müslüman kişi girer. Puta tapıcılar arasında sizler, siyah öküzün cildindeki beyaz bir tüy (veya kızıl öküzün cildindeki siyah tüy) [345] gibisiniz." [346]


Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Nuh Peygamberle Konuşması Ve Risaleti Ümmetine Tebliğ Edip Etmediğini Sorması:



Yüce Allah buyurmuş ki: "Andolsun ki, kendilerine peygamber gönde­rilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız." (A´râf, 7/6)

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde Nuh (a.s.) çağırılır. Ona: "Tebliğ ettin mi " diye sorulur. Onlar: "Bize uyarıcı gelmedi. Bize hiç kimse gelmedi!1´ diye cevap ve­rirler. Nuh peygambere; "Şahidin var mı " diye sorulur. O da: "Evet... Mu-hammed ve Ümmeti şahidlerimdir." diye cevap verir. Şu ayetle de bu teyid ediliyor:

"Böylece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir Ümmet kildik." {Bakara, 2/143) [347]

Bu ayette geçen "Tam ortada" sözü, adaletli anlamına gelmektedir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ki mi peygamber bir adamla gelir. Kimi peygamber iki adamla gelir. Kimi de daha çok sayıda adamla ge­lir. Sonra o peygamberin kavmi çağırılır. Onlara: "Bu, size gerekli tebligatı yaptı mı " diye sorulur. "Evet" cevabını verince; "Senin lehinde şâhidlik ya­pacak kimse var mı " diye sorulur. O da: "Muhammed ve ümmeti var." der. Bu kez Muhammed (s.a.v.) çağırılır ve kendisine sorulur:

— Bu peygamber, kendi kavmine gerekli tebligatta bulundu mu

— Evet...

Bu soru ve cevaptan sonra Muhammed ümmeti çağırılır ve onlara soru­lur:

— Bu peygamber kendi ümmetine tebligatta bulundu mu

— Evet...

— Bunu size kim bildirdi

— Muhammed (s.a.v.) bize peygamber olarak geldi ve (kendisinden ön­ceki) peygamberlerin tebligatta bulunduklarını bize bildirdi.

İşte şu âyette söylenen de budur: "Böylece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık." (Bakara, 2/143)

İnsanlara şâhidlik yapasınız diye adaletli bir ümmet oldunuz. Ve pey­gamber de size şâhid [348] ve örnektir." [349]


Kıyamet Gününde Muhammed Ümmetinin Diğer BütünÜmmetlere Şâhidlik Yapacak Olması,Bu Ümmetin Adil Ve Şerefli Olduğunun İspatıdır:



Ben derim ki: Kıyamet gününde Muhammed ümmetinin diğer bütün ümmetlere şâhidlk yapacak olması, bu ümmetin adi ve şerefli olduğunu is­patlamaktadır. Bu demektir ki; kıyamet gününde bu ümmet, diğer ümmetler nezdinde de adaletli olacaktır. Bu nedenledir ki diğer peygamberler bunları kendi ümmetlerine karşı şahid göstereceklerdir. Eğer onların ümmetleri, bu ümmetin şerefli olduğunu kabullenmeselerdi, onları bunların şâhidliğiyle susturmaları mümkün olmayacaktı. Behz b. Hakîm... Rasûlullah (s.a.v.)´in bu hususta şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Siz, yetmiş ümmete önder­lik yapacaksınız. Aziz ve Celil olan Allah katında siz onların en hayırlıları ve en kıymetlilerisiniz." [350]


Kıyamet Gününde İbrahim (a.s.)´in, Şahidlerin Başında Hesap Yerine Gelmesi:



Yüce Allah buyurdu ki: "Dünyada İbrahim´e iyilik verdik. Doğrusu, ahirette de iyilerdendir." (Nahi, 16/122)

Buharı... Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) kalkıp bize bir hutbe irâd etti. "Sizler yalınayak ve çıplak olarak hasredileceksiniz." dedi. Sonra da şu ayeti okudu: "Yaratmaya ilk baş­ladığımız gibi onu (göğü) tekrar var edeceğiz." [351]

Halk arasında ilk olarak İbrahim (a.s.)´a elbise giydirilir kıyamet günün­de. Ümmetimden bazı adamlar getirilip sol tarafa alınırlar. Ben, "Ya Rab! Bunlar benim ashabımdır" derim. Yüce Rab buyurur ki: "Şüphesiz, sen bun­ların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin." O zaman ben de salih kulun (Hz. İsa´nın) dediğini derim: "Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhiddirş. Beni aralarından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhidsin. Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şüphesiz ancak sensin." (Mâide,5/117-118)

Çünkü (benden sonra) onlar, topukları üstüne hep geri döndüler." [352]


Kıyamet Gününde Yüce Rabbin İsa (a.s.) İle Konuşması:



Yüce Allah buyurdu ki:

"Allah, "Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara ´Beni ve annemi Al­lah´tan başka iki tanrı olarak benimseyin´ dedin " demişti de, "Hâşâ, hak ol­mayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemişsem, şüphesiz sen onu bilirsin; sen, benim içimde olanı bilirsin, ben senin içinde olanı bilmem. Doğrusu, görülmeyeni bilen ancak sensin" demişti. "Ben onlara sadece ´Rab-bim ve Rabbiniz olan Allah´a kulluk eedin´ diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhiddim. Beni öldürdü­ğünde onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhidsin. Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şüphesiz ancak sensin."

Allah, "Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür. Ebedi ve te­melli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Allah onlar­dan hoşnud olmuştur. Bu büyük kurtuluştur" dedi." (Mâide, 5/116-119)

Cenab-ı Allah, Meryem oğlu İsa´nın, böyle bir şey söylemediğini bildi­ği halde, bu inanca sahib olan bazı sapık hristiyanları ve cahil ehl-i kitabı kı­nayıp azarlamak maksadıyla böyle bir soruyu sormuştur. İsâ peygamber de böyle bir şey söylemediğini yüce Allah´a arzetmiştir. Aynı şekilde melekler de mahşerde, kendilerinde tanrılık bulunduğuna inananlardan uzak oldukla­rını yüce Rablerine arzedec eki erdir:

"Allah bir gün onlarm hepsini toplar. Sonra meleklere: "Bunlar mı size tapıyordu " der. Melekler: "Hâşâ; bizim dostumuz onlar değil, sensin. Hayır; onlar bize değil, cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanıyorlardı." derler." (Se-be\ 34/40-41)

"O gün Rabbin onları ve Allah´ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa yoldan kendi kendilerine mi saptı­lar " der. Onlar: "Hâşâ; seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda seni anmayı unut­tular ve helaki hak eden bir millet oldular." derler.

"Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı çevi-remez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azâb tattıraca­ğız." denir." (Furkan, 17-19) "Hepsini bir gün toplarız. Sonra puta tapanlara, "Siz ve putlarınız yerlerinize!" deyip onları birbirlerinden ayırırız. Putları, "Bize tapmıyordunuz." derler. "Allah, sizinle bizim aramızda şâhid olarak yeter. Sizin tapınmanızdan haberimiz yoktu."

İşte orada herkes dünyada yapmış olduğunu bilir ve gerçek mevlâlan olan Allah´a döndürülürler. Uydurdukları putlar onları bırakıp kaçmıştır." [353]


Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Allah Katındaki Makamı Herkesinkinden Yüksek Olacaktır:



Hiç bir makam onunkiyle aynı seviyede olmayacağı gibi ona yakın da olamaz. Ona o kadar saygı gösterilip ikramda bulunulacaktır ki, öncekiler de sonrakiler de ona imreneceklerdir. Allah´ın salât-ü selâmı ona ve diğer pey­gamberlere olsun.

Önceki sayfalarda Makam-ı Mahmud´la ilgili olarak nakledilen hadis­lerde ve eserlerde anlatıldığı gibi kıyamet gününde Allah´ın huzurunda ilk secdeye kapanan, ilk şefaat eden, şefaati ilk kabul edilen, İbrahim Halil pey­gamberden sonra kendisine ilk elbise giydirilen zât, Rasûlullah (s.a.v.) ola­caktır. İbrahim Halil peygambere yumuşak ve ince kumaştan yapılmış iki be­yaz elbise; Muhammed (s.a.v.)´e ise yeşil renkli iki elbise giydirilecek; İbra­him Halilullah, arşın karşısında oturacak, Muhammed (s.a.v.) ise arşın sağ yanında durup şöyle diyecektir: "Ya Rab! (Cebrail´i göstererek) şu, kendsini senin elçi olarak bana gönderdiğini bildirdi." Yüce Allah da: "Cebrail doğru söylemiştir." karşılığını verecektir.

Leys b. Ebi Süleym, Ebû Yahya el-Attab, Atâ b. Sayib, Câbir el-Cufî; Makam-ı Mahmud´u açıklama sadedinde Mücahid´in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Yüce Allah, rasûlünü arşın üzerinde kendi yanında oturtacak­tır." [354] Abdullah b. Selâm´dan da böyle bir şey rivayet edilmiştir. Ebubekir el-jviervezî de bu konuda büyük bir hadis cüzü derlemiştir. O ve başkaları; Ah-med b. Hanbel, îshak b. Raheveyh ve diğer bazı hadisçilerle Seleften bir kaç kişi de böyle bir şey nakletmiş lerdir. İbn Cerîr, "Böyle bir şeyi, ne ispatlayı-CJ ne de reddedici hiç kimse inkâr etmez" demiştir. Hafız Ebü´l-Hasen ed-Darekutnî, bunu kendine ait bir kasidede manzum olarak anlatmıştır. Ben de­rim ki: Bu konuda, masum peygamberden başkalarının sözleri kabul edil-İmez. Halbuki bu konuda esas alınacak ve kabul edilecek bir hadisin varlığı sabit değildir. Mücahid´in bu konuda söylediği söz, yalnız başına hüccet de­lildir. Ama hadisçilerden bir topluluk, bu sözü kabulle karşılamışlardır.

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Ali b. Hüseyin´den rivayet etti ki; Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet günü olduğunda yer, bir deri gibi serilir. Öyleki, insana, ancak ayaklarını koyabileceği kadar bir yer kalır. (O zaman) ilk olarak ben çağrılı­rım. Cebrail de Rahman (olan Allah´ın) sağ yanında durur. Vallahi daha ön­ce (mahşerde) onu görtnemiştim. "Ya Rab! Bu, kendisini elçi olarak bana gönderdiğini söyledi" derim. Yüce Allah: "O doğru söylemiştir" der. Sonra şefaat eder ve şöyle derim: "Ya Rab! Kulların, yerin etrafındadırlar..." Ma-[am-ı Mahmud işte bu (şefaat makamı)dır." [355]


Yüce Rabbin Hesap Gününde Alimlerle Konuşması Hesap Gününde Alimlere İkramda Bulunması:



Taberânî... Sa´lebe b. Hakem´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur: "Yüce Allah hesap görüp hüküm vermek için kürsüsüne oturduğunda âlimlere der ki:

"Ben sırf sizi bağışlamak istediğimden dolayı ilm ve hikmetini size ver-iim. Bu benim İçin pekte Önemli değildir." [356]


Aziz Ve Celil Olan Allah´ın Müminlere İlk Nutku:



Ebû Davud et-Tayalisî... Muaz b. Cebel´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Dilerseniz Aziz ve Celil olan Allah´ın kıyamet gününde müminlere söyleyeceği ilk sözü ve onların Allah´a söyleyecekleri ilk sözü size haber vereyim, ne dersiniz " Sahabiler, "Evet, söyle ya Rasû-lallah" deyince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle anlatmaya başladı: Yüce Allah o gün müminlere şöyle der:

— Benimle karşılaşmayı arzuladınız mı

— Evet, ey Rabbimz.

— Sizi, bu arzuyu duymaya iten sebep neydi

— Affın, rahmetin ve hoşnutluğuydu.[357]

— Ben de rahmetimi Sİze vacip kildim." [358]


Fasıl
Allah´ın Ahdine Ve Emanetine Hıyanet Eden KimseninAhirette Payı Yoktur:



Yüce Allah buyurdu ki:

"Alah´ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların, ahirette bir paylan yoktur. Allah onlara kıyamet günü hitab etmeyecek, on­lara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azâb onlar için­dir." (Âl-i İmrân, 3/77)

"Gerçekten, Allah´ın indirdiği kitâb´dan bir şeyi gizlemede bulunup onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarına tıkındıkları ancak ateştir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları günahlardan arıtmaz. Onla­ra elem verici azâb vardır. Onlar doğruluk yerine sapıklığı, mağfiret yerine azabı alanlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar! Bu da, Allah´ın kitabı doğru olarak indirmesinden ileri geliyor. Kitab hakkında ayrılığa düşenler doğrusu derin bir çıkmazdadırlar." (Bakara, 2/174-176)

Burada söylenmek istenen; Cenab-ı Allah´ın kıyamet gününde onlara merhamet nazarıyla bakmayacağı ve onlarla konuşmayacağıdır. Ayrıca onlar o gün Rablerinden yoksun kalacaklardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyur­muştur:

"Hayır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden yoksun kalacaklardır." (Mutaf-fifttı, 83/15)

"Allah hepsini toplayacağı gün, "Ey Cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız" der. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, "Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandı ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık" derler. "Cehennem, Allah´ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalaca­ğınız durağmızdır" der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir." (En´âm, 6/128)

"Bu, sizler ve Öncekileri topladığımız hüküm günüdür. Eğer bir düzeni­niz varsa bana kurun. Yalanlamış olanların o gün vay haline!" [359]

"Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O´na yemin ederler. Kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin! Onlar şüphesiz yalancıdırlar." [360]

"Allah, o gün onlara seslenir: "Benim ortağım olduklarım iddia ettikle­riniz nerededirler " der.

Hükmün aleyhlerine gerçekleştiği kimseler: "Rabbimiz! İşte Bunlar bi­zim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzaklaşıp sana geldik. Zaten aslında bize tapmıyorlardı." derler. "Koştuğunuz ortaklarınızı çağırın" denir. Onlar da çağırırlar ama, kendileri­ne cevâb veremzler. Cehennem azabını görünce, doğru yolda olmadıklarına yanarlar. O gün Allah onlara seslenir: "Peygamberlere ne cevab verdiniz " der. O gün haberlere karşı körleşirler. Verilecek cevaplan kalmaz; birbirleri­ne de soramazlar." (Kasas, 28/62-66)

"O gün Allah onlara seslenir: "Benim ortağım olduklarını iddia ettikle-rinz nerededir " der. Her ümmetten bir şâhid çıkarır ve "kesin delilinizi ortaya koyun" deriz. O zaman, gerçeğin Allah´a ait olduğunu, uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar." (Kasas, 28/74-75)

Bu konuda ayetler cidden çoktur. İleriki sayfalarda da tekrarlanacağı gi­bi Buharı ve Müslim´in sahihlerinde... Adiyy b. Hatim´den rivayet olundu­ğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden hiç bir kimse yok­tur ki ileride (kıyamet gününde) Rabbi -aralarında tercüman olmaksızın-kendisiyle konuşacak olmasın. Kişi, Rabbinin huzuruna çıkar. Rabbi ona şöyle der:

— Seni şerefli kılmadım mı, seni evlendirmedim mi, atları ve develeri senin hizmetine vermedim mi, baş olmadın mı, mal üzerinde dilediğin gibi tasarrufta bulunmadın mı

— Evet, öyle oldu.

— Huzuruma çıkacağını zannetmiş miydin

— Hayır.

— O zaman sen jbni nasıl unuttuysan, bu günde ben seni unuturum!" [361]

Bu hadiste, Cenab-ı Allah´ın kendi kâfir kuluna hitab edip onunla konu­şacağı, açıkça bildiriliyor. Ya günahkâr ve asiler!...

Buharı ve Müslim... İbn Ömer´den rivayet ettiler ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kulu yanına yaklaştırır, o kadar ki, onu rahmet perdesiyle örter, sonra günahlarını ikrar ettirir; ona, "falan, falan ve falan günde şöyle, şöyle ve şöyle bir iş yaptın (günah işledin!)" der. O da "Evet ey Rabbim" diye itirafta bulunur, mahvolduğunu zannettiği zaman da yüce Allah ona şu müjdeyi verir: "Dünyadayken o günahını örtmüştüm. Bu­gün de senin o günahını bağışlıyorum!" [362]


Terazinin Kurulması, Allah´ın Hesap Sorması, Cennet Ve Cehenem



Yüce Allah buyurdu ki:

"Cehennem aleviendirildiği zaman; cennet yaklaştınldığı zaman; insa­noğlu önceden ne hazırladığını görecektir." [363]

"O gün cehenneme: "Doldun mu " deriz. O: "Daha var mı " der. Cen­net, Allah´a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir. Onlara: "işte bu cennet, Allah´a yönelen, O´nun buyruklarına riâyet eden; görmediği Rahmân´dan korkan, Allah´a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir." denir. Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır." (Kaf, 50/30-35)

"Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesab gö­ren olarak biz yeteriz." (Enbiyâ, 21/47)

"Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir. Her ümmete bir şâhid getirdi­ğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak Ogün, inkâr edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah´tan bir söz gizleyemezler." (Nisa, 4/40-42)

Yüce Allah, Lokman (a.s.)´m kendi oğluna şöyle dediğini bildiriyor: "Ey oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya­nın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu ge­tirip meydana kor. Doğrusu Allah latiftir, haberdârdır." (Lokman. 31/16)

Bu konuda hadisler ve eserler cidden çoktur.

Doğruya ulaşmada bizlere muvaffak kılacak olan, Allah´tır. Dönüş ve varış O´nadir. O bana yeter, o ne güzel vekildir. [364]


Cehennemden Bir Göz Çıkacak, Mahşerde Duran İnsanlara Bakacaktır:



Yüce Allah buyurdu ki:

"O gün, cehennem ortaya konur. O gün İnsan öğüt almaya çalışır. Ama artık öğütten ona ne " (Fecr, 89/23)

Müslim... Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"O günde cehennem getirilir. (O zaman da) yetmiş bin yuları olacak ve her yularının yanında da yetmiş bin melek bulunacaktır. Melekler (bu yular­lardan tutarak) cehennemi çekip getireceklerdir." [365]

Cehennemden Bir Boyun Çıkacak; Zorba, Putperest, Haksız Yere Adam Öldüren Herkesi Cehenneme Atacaktır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Cehennemden bir boyun çıkıp konuşacak ve; "Üç kişiyi (sınıfı) yaka­lamakla görevlendirildim: Her zorbayı, Allah´la beraber başka bir tanrıya ta­panı, haksız yere adam öldüreni." diyecek, bunların üzerine kapanacak ve ce­hennemin derinliklerine atacaktır." [366]

Yüce Allah da böyleleri hakkında şöyle buyurmuştur:

"Bu ateş, onları uzak bir yerden görünce, onun kaynamasını dar bir yer­den atıldıkları zaman orada yok olup gitmeyi isterler. "Bir kere yok olmayı değil, bir çok defa yok olmayı isteyin" denir." (Furkân, 25/12-14}

Şa´bî dedi ki: "Bu ateş, onları uzak bir yerden görünce, onun kaynama­sını ve uğultusunu işjtirler." Evet, cehennem, Allah´a ortak koşan ve O´ndan başkasına da tanrı diye tapan kimselere olan öfke ve kızgınlığından ötürü kaynayıp şiddetle uğuldar. Bir hadis-i şerifte de şöyle duyurulmuştur: "Bana yalan isnad eden veya babasından başkasına mensubiyet iddiasında bulunan, yahut kendi mevlâlanndan başkasına intisab eden kimse, cehennemin iki gö­zü arasında kendine uzak bir oturak hazırlasın!"

Ey Allah´ın Rasûlü! Cehennemin iki gözü var mıdır diye soran sahabi-lere Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:

"Yüce Allah´ın şöyle buyurduğunu işitmediniz mi : "Bu ateş, onları uzak bir yerden görünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler."

İbn Cerir... Mücahid´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: "Adam cehenneme sürüklenir, cehennemde köşeye çekilip yumulur ve büzü­şür. Rahman (olan Allah, cehenneme) "Sana ne oluyor böyle " diye sorar. Ce­hennem; "Adam benden aman diliyor" deyince Allah: Kulumu salıverin" der.

Bir adam da cehenneme sürüklenir ama, "Ya Rab, bana böyle yapacağı­nı sanmıyordum" der. Yüce Allah: "Peki, sana ne yapacağımı sanıyordun " diye sorar. Adam: "Rahmetinin beni de kapsayacağını sanıyordum" deyince Cenab-ı Allah, "Kulumu salıverin" diye emreder. Bir adam da cehenneme sürüklenir. Cehennem de, katırın deveye karşı zırlaması gibi zırlar ve öyle bir uğuldayışla uğuldar ki, herkesi örtüp saklar." İsnadı sahihtir. [367]

Abdürrezzak... Mücahid´den rivayet etti ki; Ubeyd b. Umeyr şöyle de­miştir:

"Şüphesiz, cehennem öyle şiddetle uğuldayacak ki, bütün melekler ve peygamberler, eklemleri titreyerek yere kapanacak, İbrahim peygamber bile dizleri üstüne çömelerek, "Ya Rab! Bugün senden sadece kendi nefsimi (ba­ğışlamanı) istiyorum" diyecektir." Sûr hadisinde de değinildiği gibi bundan sonra cehennemden karanlık saçıcı bir boyun uyanıp çıkacak ve şu âyet-i ke­rimeyi okuyacaktır:

"Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. Bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi Andol-sun ki o, sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miydiniz İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bu gün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin. İşte o gün ağızlarım mühürleriz. Bizimle elleri konuşur. Ayaklan da yaptıklarına şâhidlik eder." (Yasin, 36/60-65)

"Ey suçlular! Bu gün müminlerden ayrılın." (Yasin, 36/59} Cenab-ı Allah, yaratıklar arasından geçer. O geçerken ümmetler de diz çökerler. "Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet, kitabı­na çağrılır. Onlara denir ki: "Bugün, size, işlediğinizin karşılığı verilecektir. Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşuyor. Biz yaptıklarımızı şüp­hesiz bir bir [368] kaydediyorduk." [369]


Amel Terazisi:



Yüce Allah buyurdu ki:

"Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiç bir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gö­ren olarak biz yeteriz." (Enbiyâ, 21/47)

"Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları ha­fif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir. Cehennemde temellidir­ler." (Mümınûn, 23/102-103)

"Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kur­tulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır." (A´râf, 7/ 8-9)

"Ama tartılan ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır. Tartıları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu sen bi-lirmisin O, kızgın bir ateştir." [370]

"Ey Muhammedi "Size, amelce en çok kayıbda bulunanları haber vere­lim mi " de. Dünyâ hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar, güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O´na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştr. Kıyamet günü biz onlara de­ğer [371] vermeyecğiz." [372]


Muhakeme Ve Hesaptan Sonra Amellerin Tartılması:



Ebû Abdillah el-Kurtubî, alimlerin şöyle dediklerini nakl etmiştir: He­sap tamamlandıktan sonra ameller tartılır. Çünkü tartmak, işlenen amelin karşılığını vermek içindir. Şu halde tartmanın muhasebeden sonra olması ge­rekir. Muhasebe, işlenen amelin kendisi içindir. Şu halde verilecek olan kar­şılıkta, amelin kendisine ve miktarına göre olmalıdır. "Kıyamet günü doğru teraziler kurarız" âyet, orada amelleri tartmak için birden fazla terazinin bu­lunması ihtimalini gündeme getiriyor. Belki de bundan kasıt, tartılan amelle­rin müteaddit olacağıdır. Âyet-i kerimede geçen terazi kelimesi, tartılan amellerin çeşitli oluşu nazar-ı itibara alınarak çoğul olarak kullanılmıştır. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [373]


Terazinin İki Maddi Kefesi Olacak Ve Hiç Bir Şey Besmeleden Daha Ağır Basmayacaktır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Kıyamet gününde) Cenab-ı Allah, yaratıklar arasından bir adam seçer, onun aleyhinde -her biri göz alabildiğince büyük- doksan dokuz defter açar. Sonra ona sorar:

— Bu defterlerde yazılanlardan inkâr ettiğin var mı Muhafız yazıcı me­leklerin sana haksızlık etmişler mi hiç

— Hayır ya Rabv

— Bu hususta beyan edeceğin bir mazeretin veya bir iyiliğin var mı

— (Adam şaşar) Hayır ya Rab.

— Hayır, hayır, senin bizim katımızda bir hasenen (iyiliğin) var. Bu gün sana asla haksızlık edilmez.

Cenab-ı Allah, üzerinde ´eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Mu-hammeden abduhu ve Rasûluh´ yazılı olan bir etiket çıkarır. Meleklere de "Bunu ona bildirin" diye emreder. Bildirirler. Adam da sorar:

— Ya Rab! Bu defterlerin yanındaki bu etiket te ne

— (Bu gün) sana haksızlık edilmeyecektir.

Defterlerin hepsi terazinin bir kefisine, o etikette diğer kefesine konulur. Defterlerin bulunduğu kefe hafif kalır ve yukarıya kalkar; etiketin bulundu­ğu kefe ise ağır basar. Hiç bir şey besmeleden daha ağır basmayacaktır." [374]


Kıyamet Gününde Kişi, Kendi Ameliyle Birlikte Aynı Terazide Tartılacak Mı



İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Amr b. Âs´tan rivayet etti ki; Ra-sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde teraziler kurulur. Adam getirilir, terazinin bir kefesi­ne konulur. Kendisine (okunup) sayılan amelleri de diğer kefeye konulur. Terazi onu aşağıya indirir (amel kefesi hafif kaldığı için yukarıya kalkar) ve bu sebeple o adam cehenneme gönderilir. Arkasını dönüp cehenneme git­mekteyken Yüce Rahman´ın yanından biri, "Acele etmeyin onun tartılmamış bir hasenesi kaldı!" diye yüksek sesle bağırır. Üzerinde ´La ilahe illallah1 ke­limesi yazılı bir etiket getirilip o adamla birlikte kefeye konur; terazisi ağır gelir." [375]

Bu ifadelerde bir gariplik vardır ama büyük faydalar da vardır. Faydası, kişinin kendi ameliyle birlikte tartılacak olmasıdır. [376]


Kıyamet Gününde Kelime-i Şehadetin Konulacağı Kefe, Günahların Konulacağı Kefe Karşısında Daha Ağır Basacaktır:



İbn Ebi´d-Dünyâ... Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde bir adam terazinin yanına getirilir. Onun hakkında -her biri göz alabildiğince büyük olan- doksan dokuz defter ortaya çıkarılır. O defterlerde onun günahları ve hatâları kayıtlıdır. Bunlar terazinin bir kefe-sine konulur. Sonra o adama ait bir kağıt ortaya çıkarılır. Parmak ucu büyük­lüğünde olan o kağıdın üzerinde ´Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûluh´ yazılıdır. Bu kağıt da diğer kefeye konu­lur ve günahların bulunduğu kefeden daha ağır basar."

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Abdurrahman b. Abdullah b. Sabit´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Ebubekir vefat etmek üzere olup can çekişirken Hz. Ömer´e haber salıp şöyle dedi: "Kıyamet gününde tartısı ağır gelenlerin tartılarının ağır oluşunun sebebi, dünyadayken kendilerine ağır (ve zor) gel­diği halde hakka tabi olmalarıdır. Kefesine hak konulduğu zaman terazinin ağır gelmesi de haktır(zorunludur). Tartısı hafif gelenlerin tartılarının hafif oluşunun sebebi, dünyadayken kendilerine hafif (ve kolay) geldiği için batı­la tabi olmalarıdır. Kefesine batıl konulduğu zaman terazinin hafif gelmesi de haktır (zorunludur)." [377]


Güzel Ahlâk, Kıyamet Gününde Kulun Terazisine Konulacak En Ağır Şeydir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Derda´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ´Teraziye konulacak en ağır şey, güzel ahlâktır."[378]

Kıyamet gününde amellerin kendilerinin tartılacağına dair hadisler nak­ledilmiştir. Nitekim Sahih-i Müslim´de... Ebû Mâlik el-Eş´arî´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Temizlik imânın yarısıdır. ´El-Hamdülillah´ teraziyi doldurur. ´Sübhanallah ve´1-Hamdü lillahi´ gökler­le yerin arasını doldurur. Namaz, nurdur. Sadaka, kılavuzdur. Sabır, ışıktır. Kur´ân, senin lehine veya aleyhine bir delildir. İnsanların tümü yarın nefsini satışa çıkaracak; kimi azâd edecek, kimide helak edecek [379] kendini."

"El-Hamdülillah, teraziyi doldurur" sözü, her ne kadar amel (yapılan iş), failin kendisi ile var olan bir araz ise de, Cenab-ı Allah´ın, kıyamet gününde onu bir süreçten geçirerek, arazdan nesneye dönüştüreceğini ve İbn Ebi´d-Dünyâ´nın rivayet ettiği hadiste de anlatıldığı gibi onu teraziye koyacağını göstermektedir.

Ebû Hayseme... Ebû Derda´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Teraziye konulacak en ağır şey, güzel ahlâktır." [380]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Derda´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Terazide güzel ahlâk kadar ağır basan başka bir şey yoktur." [381]

İmam Ahmed "Ne güzel ne güzel! Şu beş şey kadar terazide ağır basan bir şey yoktur: Lailahe illallah, Allahü ekber, sübhanallah, elhamdülillah ve bir de salih evlat ki öldüğünde babası sabredip karşılığını sadece Allah´tan bekler."

Bir başka hadiste de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şu beş şey ne güzeldir, ne güzel! Bunlara sağlamca inanarak Allah´ın huzuruna varan kimse, cennete girer: Allah´a ve ahiret gününe, cennete, cehenneme, ölüm sonrası dirilişe ve hesaba inanmak." [382]

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel, münferid olarak rivayet etmiştir.

Başka bir hadiste de şöyle denilmiştir: "Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri kı­yamet gününde iki kuş sürüsü (veya bulut) gibi gelir, sahiplerini savunurlar." [383] Yani bu iki surenin dünyada okunmasıyla elde edilen sevap, kıyamet gününde bu şekilde gelip sahiplerini müdafaa ederler.

Muhammed b. Abdullah... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu kıyamet gününde şişman ve iri yarı bir adam (hesap yerine) gelir ama, Allah katında o bir sivri sinek kanadı kadar ağır gelmez. İsterseniz şu âyeti okuyun: "Kıyamet günü biz onlara değer ver­meyeceğiz." [384]

İbn Ebi Hatim... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "(Kıyamet gününde hesap yerine) çok yiyen, çok içen iri yarı bir adam getirilir. Bir habbeyle tartılır ama, ağırlığı o bir habbe kadar da­hi gelmez."

Bezzar... Büreyde´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in yanındaydık. O esnada Kureyş kabilesinden, elbisesi içinde salına­rak gururlu bir şekilde bir adamın gelmekte olduğunu gördük. Üzerine doğ­ru gelince, Peygamber (s.a.v.) bana dedi ki: Ey Ebû Büreyde! Bu, Cenab-ı Allah´ın, haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir: "Kıyamet günü biz onlara değer vermeyeceğz." (Kehf: 105)

İmam Ahmed b. Hanbel... Zerr b. Hubeyş´in şöyle dediğini rivayet et­miştir: Abdullah b. Mes´ud´un bacakları çok inceydi. Rüzgar onu sallamaya başladı. Millet onun bu haline gülünce Rasûlullah (s.a.v.) onlara dedi ki:

— Niçin gülüyorsunuz

— Ey Allah´ın peygamberi, onun bacaklarının inceliğine gülüyoruz.

— Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; o bacaklar tera­zide Uhud dağından daha ağır gelecektir!" [385]

Buna benzer başka rivayetler de vardır. İmam Ahmed b. Hanbel´in... İbn Luhay´a kanalıyla yaptığı etiket hadisinde de anlatıldığı gibi kişi, terazide amel defteriyle birlikte tartılacaktır. Şu halde bu rivayet, kişinin kendisinin (veya organlarının) terazide tartılacağı yolunda söylenen sözlerin sahih oldu­ğunu düşündürmektedir. Doğrusunu yüce Allah daha iyi bilir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Hasan´dan rivayet etti ki Hz. Aişe (r.a.) şöy­le demiştir:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Kıyamet gününde ailenizi hatırlar mısınız

— Üç yerde hayır: Kitap, terazi ve sırat." [386] Kitaptan kasıt, ümmetlerinin gözü önünde hakkında şahitlik yapılsın di­ye insanın amel defterinin ortaya konulup açıldığı yer olabilir. Ya da amel defterindeki sayfaların uçuştuğu zamandır ki o zaman insanların kimi sağ eliyle, kimi de sol eliyle, kendi amel safhasını alır."

Beyhakî... Hasan´dan rivayet etti ki; Hz. Aişe (r.a.) ağlamış, Rasûlullah (s.a.v.) ona sormuştu:

— Neden ağlıyorsun ey Âişe

— Cehennemlikleri düşündüm. Kıyamet gününde acaba onlar ailelerini hatırlayacaklar mı

— Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz: Tartısının ağır mı yoksa hafif mi geleceği bilinsin diye kişi için terazi kurulduğu yerde kişinin, "Alın kitabımı okuyun" dediği ve defterinin sağ eline mi yoksa sol eline mi yahut arka tara­fından mı verileceğini öğrenmesi için amel defterinin sayfalarının uçuştuğu yerde; sırat köprüsünün cehennem üzerine kurulduğu yerde kimse kimseyi hatırlamaz."

Bu hadisi Hasan´dan rivayet eden Yunus demiş ki: Kuşkuluyum ama, bence Hasan şunları da söyledi: "Köprünün iki kenarında çengeller ve şişler vardır. Cenab-ı Allah, yaratıklarından dilediklerini orada tutar. İşte bu du­rumdaki kişi, kurtulup kurtulamayacağını anlamadan kimseyi hatırlamaz."

Beyhakî... Hasan´dan rivayet eti ki; Hz. Âişe (r.a.) cehennemi hatırlayıp ağladı... Kişi; "Alın kitabımı okuyun" dediği; amel defterinin sağ eline mi, sol eline mi, yoksa arka tarafından mı verileceğini bilmeden defter dağıtım yerinde; cehennemin üzerine kurulduğunda sıratın yanında kimseyi hatırla­maz." [387]

İmam Ahmed b. Hanbel... Kasım b. Muhammed´den rivayet etti ki; Âi­şe (r.a.) şöyle demiştir:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Seven, sevdiğini kıyamet gününde hatırlar mı

— Ey Âişe! Şu üç yerde hayır. Ağır ya da hafif geleceği belli oluncaya dek terazinin yanında, kişiye amel defteri sağ elinden veya sol elinden veri­linceye dek bu defterlerin sahifelerinin uçuştuğu yerde ve sonra cehennem­den bir boyunun (uzanıp) çıkarak üç zümrenin üzerine yumulduğu (onları ya­kaladığı), onlara öfkelendiği zamanda (kimse kimseyi hatırlamaz) Cehen­nemden çıkan o boyun şöyle diyecektir: "Üç kişiyi yakalamakla görevlendi­rildim. Allah´la beraber başka bir tanrının varlığını iddia eden, hesap günü­ne inanmayan ve inatçı, zorba olan herkesi yakalamakla görevlendirildim." Böyle dedikten sonra bu üç zümredeki insanların üzerine yumulup onları ya­kalar ve cehennemin derinliklerine atar. Cehennemin kıldan ince, kılıçtan keskince bir köprüsü vardır. Üzerinde çengeller ve şişler vardır. Allah´ın di­lediklerini yakalar bu köprü. Kimileri bu köprüden göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede geçer, kimileri şimşek, kimileri rüzgar gibi, kimileri de rahvan atlar ve binekler gibi geçerler. (Bunlar geçerlerken) melekler: "Ya Rab! Koru. Ya Rab! Koru." derler. Kimi darbe olmadan geçip kurtulur. Ki­mi ufak tefek yara berelerle geçip kurtulur. Kimi de dürülüp yüz üstü ateşe atllir." [388]

Önceki sayfalarda geçen ve Harb b. Meymun, Nadr b. Enes´ten rivayet ettiği bir hadiste şöyle denmektedir: Enes (r.a.) sordu:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Benim için şefaat eder misin

— Evet, ederim.

— (Mahşerde) seni nerelerde ariyayım

— İlk etapta beni sırat köprüsünün yanında ara.

— Eğer seni orada bulamazsam

— O zaman beni kevser havuzunun yanında ara.

— Eğer seni orada da bulamazsam

— O zaman beni terazinin yanında ara. Çünkü kıyamet gününde ben bu üç yerden şaşmam (mutlaka bu üç yerden birinde bulunurum)."

Bunu İmâm Ahmed b. Hanbel ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. [389]

Hafız Ebubekir el-Beyhakî... Enes b. Mâlik´ten rivayet etti k; Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde âdemoğlu getirilip terazi­nin iki kefesi arasında durdurulur yanı başında görevli bir melekte durduru­lur. Terazisi ağır gelirse, o melek herkese duyuracak kadar yüksek bir sesle; "falan adam artık hiç bedbaht olmayacak bir saadete ermiştir!.." diye ilân eder. Eğer terazisi hafif gelirse yine o melek, herkese duyuracak kadar yük­sek bir sesle: "Falan adam artık hiç mutlu olmayacak bir bedbahtlığa düş­müştür!.." diye ilân eder." Beyhakî, rivayet ettikten sonra bunun senedinin zayıf olduğunu Söylemiştir. [390]

Hafız Bezzar ile Hafız İbn Ebi´d-Dünyâ... Enes b. Mâlik´ten merfu ola­rak böyle bir rivayette bulunmuşlardır. Abdullah b. Mübarek... Ubeydullah b. Ebi´l-Garrar´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Terazinin yanında bir me­lek vardır. Kul (un kendisiyle birlikte ameli de) tartıldığında o melek şöyle der: "Dikkat edin! Falan oğlu falanın terazisi ağır geldi. Artık hiç bedbaht ol­mayacak bir saadete ermiştir. (Terazisi hafif gelen için de şöyle der:) Dikkat edin! Falan oğlu falanın terazisi hafif geldi. O artık hiç mutlu olmayacak bir bedbahtlığa düşmüştür!.."

İbn Ebi´d-Dünyâ... Bilâl el-Abesî´den rivayet etti ki; Huzeyfe şöyle de­miştir: "Kıyamet gününde terazinin sahibi Cebrail´dir. Hesaplardan aktarma yapılır. O gün altın ve gümüş yoktur. Zâlimin sevapları (haseneleri) alınır. Eğer sevapları yoksa, mazlumun günahlarını alıp zalimin hesabına geçirir."

İbn Ebi´d-Dünyâ... Abdullah b. Salih el-İclî´den rivayet etti ki; Ebü´l-Ah-ves şöyle demiştir: "Kureyşliler Selman-ı Farisî´nin yanında (nesepleriyle) övündüler. Selman onlara dedi ki: "Ben pis bir su damlacığından yaratıldım. Bundan sonra kokuşmuş bir leşe dönüşeceğim. Sonra (kıyamet gününde) terazi getirilecek. Eğer (iyi) amellerin ağır gelirse, ben üstünüm. Ama hafif ge­lirse, ben alçağım!" Ebü´l-Ahves dedi ki: "Kişinin neden kurtulduğunu bili­yor musun Kulun terazisi ağır gelince, evvelkilerin ve sondakilerin bulundu­ğu bir toplantı yerinde şöyle bir duyuru yapılır: "Dikkat edin! Falan oğlu fa­lan öyle bir saadete erişti ki, artık ebediyyen bedhbaht olmayacaktır." Kulun terazisi hafif gelince de şöyle bir duyuru yapılır: "Dikkat edin! Falan oğlu fa­lan öyle bir bedbahtlığa düştü ki, artık ebediyyen saadete erişemeyecektir."

Beyhakî... Hz. Ömer´den rivayet etti ki; Cebrail, Rasülullah [391] (s.a.v.)´e şöyle bir soru sormuş:

—- Ya Muhammed! İmân nedir

— İmân; Allah´a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerin, hayrı ve şerriyle kadere inanmandır. Eğer bunu yaparsan sen müminsin.

— Evet (ya da) doğru söyledin."

Şu´be... Ebü´l-Ahves´ten rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle de­miştir: "Terazinin yanında insanlar birbirleriyle mücadele eder ve izdiham meydana getirirler."

İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebû Osman el-Medenî´den rivayet etti ki; Selmân-ı Farisî şöyle demiştir: "Terazi kurulacaktır. Onun iki kefesi vardır. Gökler, yer ve ikinisinde mevcud olan herşey bütünüyle bu kefelerden birine konu­lacak olsa, sığar. Melekler derler ki:

— Ey Rabbimiz! Bununla kim tartılacak

— Dilediğim kullarım tartılacak.

— Ey Rabbimiz! Doğrusu biz sana hakkıyla ibadet edebilmiş değiliz." îbn Ebi´d-Dünyâ... "Kıyamet günü doğru teraziler kurarız" (Enbiyâ, 22/47)

mealindeki ayetle ilgili olarak Hammâd b. İbrahim´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir adamın ameli getirilip terazisinin kefesine konulur. Çokluk ba­kımından bulut gibi birşey getirilip diğer kefeye konulur. Bu şeyin konuldu­ğu kefe ağır basar. Kendisine, "Bunun ne olduğunu biliyor musun Bu, öğ­renmiş, başkalarına da öğretmiş olduğun ve onların da bunu öğrenip senden sonra gereğince amel etmiş oldukları ilmindir" denilir.

İbn Ebi´d-Dünyâ... Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir:

"Kıyamet gününde insanlar hesaba çekilirler. İyilikleri kötülüklerinden bir fazla olan, cennete girer. Kötülükleri iyiliklerinden bir fazla olan, cehen­neme girer." Böyle dedikten sonra şu âyeti okudu:

"Tartıları ağır gelenler, işte onlar, kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendileren yazık edendir, cehennemde temellidir­ler." Bu ayeti okuduktan sonra Abdullah b. Mes´ud, sözüne şöyle devam et­ti: "Terazinin kefesi (o kadar hassastır ki;) bir hardal tanesi eksik olsa hafif gelir; bir hardal tanesi fazla olsa ağır gelir."

İbn Ebi´d-Dünyâ... Sa´d b. Enes´ten rivayet etti ki; Hasen şöyle demiş­tir: Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, Âdem´e üç mazeret beyan edip şöyle diyecektir: "Ey Âdem! Eğer ben yalancılara lanet etmeseydim, yalandan ve

minden gazapiam as aydım, bu gün kendileri için hazırlamış olduğum şid­detli azaptan senin zürriyetini kurtarıp onlara merhamet ederdim. Ama pey­gamberlerimi yalanlayıp emrime isyan edenlerin tümüyle cehennemi doldu­racağına söz vermişim.

Ey Âdem! Ezeli ilmimde, kendilerini dünyaya geri gönderdiğim takdir­de eskisine nispetle daha çok kötülük yapacaklarını bildiklerim dışında senin zürriyet-nden hiç kimseyi ateş ile azaplandırmayacağımı ve hiç kimseyi ce­henneme sokmayacağımı bil.

Ey Âdem! Bu gün sen benimle zürriyetin arasında adil şahid olarak dur. Teraznin yanında dur. Sana sunulacak olan amellerine bak. İyiliği kötülüğün­den zerer kadar fazla olana cennet vardır. Öyleki o, benim zâlim olanlardan başkasına azâb etmeyeceğmi anlasın."

İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebû Ümame´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet günü olfiuğunda bir gurup insan ayağa kalkar... Bunlar ufku doldururlar. Işıkları güneş ışığı gibidir. Onlara: "Ümmi peygambere gidin" denilir. Bu iş için bütün peygamberler araştırılır. Onlara: "Muhammed ve ümmetine gidin" denilir. Sonra başka bir gurup insan ayağa kalkar. Bunlar da ufku doldururlar. Işıkları, karanlık gecedeki dolunay ışığı gibidir. Onlara da: "Ümmî peyambere gidin" denilir. Bu iş için bütün peygamberler araştırı­lır. (En sonunda) onlara: "Muhammed ve ümmetine gidin" denilir. Sonra utlu ve yüce Rab gelir ve şöyle buyurur: "Ey Muhammed! Bu (şeref) ben­den sana bir bağıştır, benden sana bir bağıştır." Bundan sonra terazi kurulur ve hesap görmeye başlanır." [392]


Fasıl
Âlimlerin Kıyamet Gününde Kurulacak OlanTeraziyle İlgili Açıklamaları:



Kurtubî, bazı âlimlerden nakilde bulunarak terazinin iki kefesi bulundu-ınu, göklerle yer bu kefelerden birine konsa yine de sığabileceğini, iyilik­ler kefesinin nûr, kötülükler kefesininse karanlık olduğunu, terazinin arşın zarsısına kurulacağını, sağ yanında cennetin bulunacağını, nur kefesinin de o tarafta olacağını, sol tarafın da cehennemin bulunduğunu, zulümat (karanlık­lar) kefesinin de o tarafta olacağını söylemiştir.

Yine Kurtubî, Mutezilîlerin teraziyi inkâr ederek, "Ameller, cürümleri olmayan arazlardır. Nasıl teraziye konulup tartılırlar " dediklerini, oysa ibn Abbas´ın; "Cenab-ı Allah, arazları cisimlere dönüştürüp tartacaktır" dediği­ni nakl etmiş ve şöyle demiştir: "Doğrusu şu ki; amel defterleri tartılacaktır."

Ben derim ki: Hem birinci görüşü, hem ikinci görüşü, hem amel sahibi insanın kendisinin de tartılacağını teyid edici rivayetler, önceki sayfalarda geçmiştir. ,

Kurtubî dedi ki: Mücahid, Dahhâk ve A´meş rivayet ettiler ki; burada sözü edilen terazi, adalet ve yargıdır. Tartı ve teraziden söz edilmesi, örnekleme türündendir. "Şu söz, şunun tartışıncadır" örneğinde olduğu gibi. Belki de bunlar, şu âyeti tefsir ederken böyle demişlerdir: "O, göğü yükseltmiştir; tartıyı koymuştur. Artık tartı da tecavüz etmeyin. Tartmayı doğru yapın; tar­tıyı eksik tutmayın." (Rahman, 55/7-9)

"Tartıyı koymuştur" cümlesindeki tartıdan kasıt, adalettir. Cenab-ı Al­lah, kendi aralarında doğruluk ve adaletle muamele yapmalarını kullarına emretmiştir. Değer tartma anlamında söylenen teraziye gelince, gördüğüm kadarıyla bu konuda mütevatiren hadisler nakledilmiştir ki, Kur´ân´in zahi­rinden de bu anlaşılıyor. "Tartısı ağır gelen... Tartısı hafif gelen..." Bu da an­cak maddi şeyler için söz [393] konusudur. [394]


Terazi, Kıyamet Gününde Herkes İçin Söz Konusu Değildir:



Kurtubî dedi ki; Terazi mutlaka kurulacaktır; gerçektir ama, herkes için kullanılacak değildir. Bunu da şu ayet-i kerime gösteriyor:

"Suçlular simalarından tanınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar." (Rahman, 55/41)

Peygamber (s.a.v.) de bu hususta Rabbinin kendisine şöyle buyuracağı­nı haber vermiştir;

"Ey Muhammed! Ümmetinden üzerinde hesap bulunmayanları sağ ka­pıdan (cennete) koy. Onlar diğer hususlarda başkalarına ortaktırlar." [395]

Ben derim ki: Yetmişbin kişinin, kendilerine hesap sorulmaksızın cen­nete gireceklerine dair hadisler mütevatiren rivayet edilmişlerdir. Bu da on­ların amellerinin tartılmamasmı gerektiriyor. Bu hususta şüphe ve tereddüt vardır. Doğrusunu Allah bilir. Her ne kadar ağır gelse de Saîd insanların amelleri, şahitler önünde şerefleri ortaya konup ispatlansın diye bazen tera­zide tartılacaktır. Kâfirlere gelince, onlarında bütün insanların gözleri önün­de şakilik (bedbahtlık) ve rüsvaylıkları açığa çıksın diye amelleri terazide ba-zan tartılacaktır. Mesudların amelleri, onların kurtuluş ve saadete erdiklerini göstermek için de tartılacaktır. KâfirlerinJkiyse -kendilerine yarar sağlayacak sevapları olmasa bile- rezil ve bedbaht oldukları anlaşılsın diye tartılacaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Doğrusu Cenab-ı Allah hiç kimse­ye, bir hasenesini (iyiliğini) dahi yok sayarak haksızlık etmez. Kâfirin iyilik­lerine gelince Cenab-ı Allah bunların karşılıklarını dünyadayken ona yedirir ki, ahirette huzuruna vardığında o kâfirin mükâfat görmesine vesile olacak iyiliği kalmasın."

Tezkire adlı kitabında Kurtubî kâfirlerin akrabayı ziyaret etmek, onlara yardımda bulunmak, sadaka vermek gibi iyiliklerinin ahirette karşılığını gö-receğ ve azabının bu nedenle hafifletileceği görüşünü benimsemiş ve buna delil olarakta Hz. Peygamberin, Ebû Talib´in cehennemin kenarında ve ate­şin sığ bir yerinde. -Ama yine de bu derecedeki hafif bir ateş, Ebû Talib´in dimağını kaynatacaktır- azâb göreceğini bildirmiş olmasını ileri sürmektedir. Bu, tartışma götürür bir görüştür. Belki de bu, Ebû Talib´e özgü bir durumdur. Kendisine yapmış olduğu yardımlardan ötürü Hz. Peygamber onu şiddet­li azâbdan kurtarmış olabilir. Kurtubî buna delil olarak şu âyeti göstermiştir:

"Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesâb gö­ren olarak biz yeteriz." (Enbiyâ, 21/47)

Ben derim ki: Bu ayet genel bir anlam ifade etmektedir. Kâfirler bunun kapsamı dışına çıkarılmaktadır. Zira Hz. Peyambere; Abdullah b. Cüd´an´m misafir ağırladığını, akrabalık bağlarını gözettiğini, köle azâd ettiğini anlat­tıklarında, bu iyiliklerinin ona yararı olup olmayacağını da sormuşlar, Hz. Peygamber´de bunu soranlara şu cevabı vermişti: "Hayır. Çünkü o, zaman içinde bir gün dahi lâilâhe illallah dememiştir!"

Bu bağlamda yüce Allah da şöyle buyurmuştur:

"Yaptıkları her işi ele alır, onu toz-duman ederiz."

"Fakat oraya geldğjinde hiç bir şey bulamaz." (Furkan, 25/23)

"Orada Allah´ı bulur ve o da hesabını görür. Allah, hesabı çabuk gören­dir." (Nûr, 24/39)

"Rablerini inkâr edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle sa­vurduğu küle benzer." (İbrahim, 14/18)

"İnkâr edenlerin işleri, engin çöllerdeki gibidir. Susayan kimse onu su zanneder. Fakat oraya geldiğinde hiç bir şey bulamaz. Orada Allah´ı bulur ve o da hesabını görür. Allah, hesabı çabuk [396] görendir." [397]


Fasıl:



Kurtubî ve diğerleri dediler ki: Bir kimsenin iyilikleri kötülüklerinden -buğday kümesindeki siyah taneciklerden birinin ağırlığınca dahi- fazla ol­sa, o kimse cennete girer. Yine aynı miktarda bir kimsenin kötülükleri iyilik­lerinden fazla olsa, o kimse cehenneme girer, Meğer ki Allah affede. Bir kimsenin iyilikleri ilek kötülükleri birbirine eşit olursa, o kimse A´râftakiler araşma katılır. İbn Mes´ud (r.a.)´den de böyle bir rivayet nakledilmiştir. [398]

Ben derim ki: Buna şu âyet-i kerime de delildir: "Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana kendi katından büyük ecir verir." (Nisa, 4/40)

Ama şunu anlayamıyorum: Bir kimsenin iyilikleri, kötülüklerinden bir veya bir kaçtane fazla olursa o kimse bütün iyilikleriyle birlikte m yoksa o kötülüklerinin sayısınca iyilikleri yok edilmiş olarakmı, yahut iyilikleri eksil-meksizin kötülükleri düşürülmüş olarak mı Cennete girip cennetin merdiven­lerine basarak yüksek derecelere çıkacaktır [399]


Kulların Allah´a Arz Edilmeleri, Amel Sayfalarının Uçuşması, Yüce Rabbin Kullarını Hesaba Çekmesi:



Yüce Rab buyurdu ki: "Bir gün dağlan yürütünüz de yeri dümdüz gö­rürsün. Hiç birini bırakmaksızın diriltip bir araya toplarız. Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: "And olsunki, sizi ilk defa yarattığımız gibi bize gel­diniz. Sizi bir toplamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değl mi " de­nir. Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuk­larını görürsün. "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük bü­yük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (Kehf, 18/47-49)

"Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır." (Vakıa, 56/49-50)

"Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitâb açılır, peygamberler ve şâ-hidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm ve­rilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarım en iyi bi­lendir." (Zümer, 39/69-70)

"Onlara: "Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi -size verdiklerimi­zi ardınızda bırakarak- bize birer birer geldiniz. İçinizde Allah´ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. Andolsun ki ara-mzdak bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır" denecek." (En´âm, 6/94)

"Onların hepsini bir gün toplarız. Sonra puta tapanlara, "Siz ve putları­nız yerlerinize!" deyip onları birbirlerinden ayırırız. Putları ise: "Bize tapmı­yordunuz ki; Allah, sizinle bizim aramızda şâhid olarak yeter. Sizin tapınma­nızdan bizim haberimiz yoktu." derler. İşte orada herkes dünyada yapmış ol­duğuyla imtihan verir ve gerçek Mevlâlan olan Alllah´a döndürülür. Uydur­dukları putlar da ortadan kaybolmuştur." (En´am, 6/22-24)

"Allah hepsini toplayacağı gün, "Ey Cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız." der. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, "Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettğin sürenin sonuna ulaş tık "derler. "Cehennem, Allah´ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalaca­ğınız durağımzdır" der. Doğrusu rabbin hakimdr, bilendir. Zâlimlerin bir kıs­mını, kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece musallat ederiz. "Ey cin ve insan topluluğu! Size âyetlerimi anlatan, bu günle karşılaşmanızdan size uyaran peygamberler gelmedi mi " "Kendi hakkımızda şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şâhid-lik ettiler. Bu, haberleri yokken kasabalar halkını Allah´ın haksız yere yok et-meyeceğnden dolayıdır. İşlediklerne karşılık her birinin dereceleri vardır. Rabbin, onların işlediklerinden habersiz değildir." (En´am, 6/128-132)

Bu konuda ki ayetler cidden çoktur. İlerideki kısımlarında hepsinde bu­nunla ilgili Kur´ân ayetleri sunulacaktır. Önceki bölümlerden birinde de nak­ledildiği gibi Sahih-i Buharî´de... İbn Abbas´tan rivayet olundu ki; Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sizler, yalınayak, çıplak ve sünnet-siz olarak Allah´ın huzuruna varacaksınız. "Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var edeceğiz"." [400]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Ebû Mûsâ el-Eş´arî´den rivayet etti ki; Ra-sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar (kıyamet gününde Allah´a) üç kez sunulurlar. Birincisinde ve ikincisinde tartışma ve mazeretler vardır. İkincisinde sayfalar uçuşur. Kiminin amel defteri sağ eline verilir. Öyleleri kolay bir hesaba çekilir ve cennete girer. Kiminin de amel defteri sol eline verilir ve o da cehenneme girer." [401]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Musa el-Eş´ari´den rivayet etti ki; Rasû-lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanlar (Allah´a) üç kez surulurlar. Bu sunuşların ikisinde tartışma ve mazeretler vardır. Üçüncü-sündeyse amel sayfalan ellere uçar. Kimi bunları sağ eliyle, kimi de sol eliy­le alır." [402]

Abdullah b. Mübarek bu konuda şöyle bir şiir yazmıştır:

"Sayfalar açılıp ellere uçtular.

Onlarda sırlar var; gözler farkeder o sırları.

Gaflete nasıl dalarsın Oysa yakında gerçekleşecektir haberler.

Ama neler olup bittiğini bilmiyorsun!

Cennete mi gideceksin Orada kesintisiz nur vardır.

Yoksa cehennemem gideceksin O hiçkimseyi bırakmaz içindekileri kaldırıp indirir.

Onlar oradan çıkacaklarını umduklarında,

Kafalarına demir tokmaklar vurulur

Uzun süre ağlarlar ama yakarışlarına acınmaz.

Orada fayda veren bir sabırsızlanma, sızlanma ve de merhamete yer yoktur asla.

İlim, ölmeden önce sahibine fayda vermeli

Ama onlar dünyaya geri gönderilmediler."

Yüce Allah, kutsal kitabında şöyle buyuruyor:

"Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar çalışıp çabalarsın. So­nunda O´na kavuşacaksın. Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir ve arkadaşlarının yanına sevinçle döner. Ama amel defteri kendisine arkasından verilen kimse: "Mahvoldum" diye bağırır ve çılgın alevli cehenneme girer. Çünkü o, dünyada, adamlarının ya­nında iken zevk içindeydi. Zira o, bir daha dirilip dönmiyeceğini sanmıştı. Bilin ki, Rabbi onu şüphesiz [403] görmekteydi." [404]


Hesaba Çekilen Mahvolur:



Sahih-i Buharî´de Hz. Aişe´den rivayet olunduğuna göre Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde bir kimse hesaba çekilmeye görsün, o mutlaka muh-volur!" Hz. Aişe diyor ki: Ben dedim ki: Ey Allah´ın Rasûlü! Yüce Allah Şöyle buyurmamış mı: "Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, ko­lay geçireceği bir hesaba çekilir." (İnşikâk: 7-8)

Hz. Aişe´nin bu sorusuna Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermişti: "Bu, Allah´a yapılan arzdır. Kıyamet gününde hesaba sıkıca çekilen kimse mutla­ka azaba Uğrar." [405]

Yani yüce Allah kullarını hesaba sıkıca çekince onlara azâb eder. O, kul­larına zulmetmez. Ama o affedip bağışlar; dünyada ve ahirette onların kusur­larını örter. Nitekim İbn Ömer´in rivayet ettiği hadiste şöyle denmektedir: "Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kulu yanına yaklaştırır. Öyleki rahmetinin örtüsünü onun üzerine örter. Sonra ona, günahlarını ikrar ettirir. Kul, mahvo­lacağını zannedince yüce Allah ona şöyle buyurur: "Ben bu günahlarım dün­yada örtmüştüm. Bu gün de senin için affediyorum." [406]


Fasıl:



Yüce Allah buyurdu ki; "Siz üç sınıf olursunuz. İyi işler işlediklerini be­lirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belitmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o sol­culara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önce olanlar­dır. Naim cennetlerinde Allah´a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır." (Vakıa, 56/7-12)

Ve daha başka âyetler... Kulların davalarına bakmak ve haklarında hü­küm vermek için adalet kürsüsü kurulduğunda kâfirler müminlerden ayrıla­rak soltarafa çekilirler. Müminlerse arşın sağ tarafında kalırlar. Bazı mümin­ler de arşın karşısında dururlar. Yüce Allah buyurdu ki: "Ey suçlular! Bu gün müminlerden ayrılın." (Yasin, 36/59)

"...Sonra putatapanlara: Siz ve putlarınız yerlerinize, deyip onları birbi­rinden ayiririZ." (Yûnus, 10/ 27)

"Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet, kitabına çağrılır. Onlara denir ki: "Bugün, size, işlediğinizin karşılığı verilecektir."(Câsiye, 45/28)

"Amel deferi ortaya konunca suçluların, onda yazılı olanlardan korktuk­larını görürsün. "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük bü­yük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (Kehf, 18/49)

Yaratıklar âlemlerin rabbinin huzurunda dururlar. Ter, onların çoğunu kaplamış; Onların ağızlarına ve kulaklarına kadar yükselmiştir. Herkes ame­line göre tere batacaktır. Nitekim bu, önceki kısımlarda geçen hadislerde an­latılmıştı. Boyun eğip susacaklar, yüce Allah´ın izni olmadan kimse konuş­mayacaktır. O günde ancak Rasûller konuşacaktır. Peygamberler, ümmetle­rinin çevresinde duracaklardır. Amel defterleri, öncekilerin ve sonrakilerin işledikleri amelleri kapsacaktır. Ortaya konulan bu defterler de sayılmayan kayda geçmeyen büyük-küçük hiçbir amel yoktur. Yaratıkların işledikleri ameller, kirâmen kâtibin meleklerince bu defterlere yazılmıştır. Öncekilerde sonrakilerde, bütün ameller kayda geçirilmiştir. Yüce Allah bu hususa Kur´ân-ı Kerim´de şöyle değiniyor:

"O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir." (Kıyamet, 75/13)

"Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı kitâb´ı önüne çıkarırız. "Kitabını oku. Bugün, hesap görücü olarak sen Kendine yetersin." (îsrâ, 17/13-14)

Hasan-ı Basrî dedi ki: "Ey âdemoğlu! Seni kendi şahsın için hesap gö­rücü kılan zât, sana insaf edip açmıştır. Çünkü o zaman hayır ve şer amelle­rini tartmak için terazi kurulmştur. Sırat köprüsü cehennemin üzerine çekil­miştir. Melekler insanların ve cinlerin etrafını çevrelemişlerdir. Cehennem ortaya konulmuş, nimetler diyarı da yaklaştırılmıştır. Kulları arasında hüküm vermek için yüce Rab tecelli etmiş, görünmüştür. Yeryüzü, Rabbinin nuruy­la aydınlanmış, amel defterleri okunmuştur. Melekler, insanların işledikleri fiillere, yeryüzü de üzerinde yapılan işlere şahtlik ederler. Kullardan itirafta bulunanlar olursa ne âla. Aksi takdirde ağızları mühürlenir; bu defa organla­rı, o ameli, geceleyin mi, gündüzleyin mi, hangi vakitte işlemiş olduğunu söyleyerek tanıklıkta bulunurlar.

Yüce Allah bunu ş^öyle bildiriyor:

"Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkın­da onların aleyhinde şâhidlik ederler. Derilerine: "Aleyhimize niçin şâhidlik ettiniz " derler. "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yara­tan O´dur ve O´na döndürülüyorsunuz" cevabını verirler. Siz, gözleriniz, ku­laklarınız ve derilerinizin aleyhinize şâhidlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır; Allah´ın, yaptıklarınızın çoğunu bilme­diğini sanıyordunuz. İşte Rabbinizi böyle sanmanız, sizi mahvetti de hüsra­na uğrayanlardan oldunuz. İster sabretsinler ister etmesinler, onların durağı ateştir. Hoş tutulmalarını isteseler de artık hoş tutulmazlar." (Fussilet, 41/20-24) "Kendi dilleri, elleri ve ayaklan, yapmış olduklarına şâhidlik ettikleri gün onlar büyük azaba uğrayacaklardır, O gün, Allah onlara kesinleşmiş ce­zalarım verecektir. Allah´ın apaçık hak olduğunu bileceklerdr." (Nûr, 24/24-25) "İşte o gün ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur. Ayakları da yaptıklarına şâhidlik eder. Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmaya ça­lışırlardı. Nasıl görebilirlerdi Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi." (Yasin, 36/65-67)

"İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah´a boyun eğ­miştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. İnanmış olarak yarar­lı iş işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz." (Tâ-Hâ, 20/111-112)

Yani haseneler (iyilikleri)nden hiç bir şey eksiltilmez. Ayette "Hakkının yenmesinden" sözüyle bu kastedilmiştir. Başkasının kötülükleri onun amel defterine geçirilmez. Ayette "Haksızlıktan" sözüyle de bu kastedilmiştir. [407]


Fasıl:



Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, Sakaleyn dediğimiz insanlarla cinler­den önce hayvanlar arasındaki davalara bakacak ve onlar hakkında hüküm verecektir. Kıyamet gününde bütün hayvanların haşredileceğinin delili şâyet-i kerîmedir: "Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitâbda biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonra rablerine toplanacaklardır." (En´âm, 6/38)

"Yabanî hayvanlar bir araya toplatıldiğı zaman..." (Tekvir, 81/5) Abdullah b. İmam Ahmed b. Hanbel... Osman b. Affan (r.a.)´den riva­yet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmştur: "Kıyamet gününde boynuz­suz hayvan, boynuzludan hakkını mutlaka alacaktır."

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den, rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde haklan sahiplerine ödeye-ceksniz. Öyleki boynuzsuz koyun, kendisine toslamış olan boynuzludan hak­kını (misilleme yaparak) alacaktır." [408]

Bunun senedi, Müslim´in şartına uygundur. Başkaları bunun tahricini yapmamışlardır.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yaratıklar (kıyamet gününde kısas yoluyla) bir­birlerinden haklarını alırlar. Öyleki; boynuzsuz hayvan boynuzludan, karın­ca da karıncadan hakkını alacaktır." [409]

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir. Abdullah b. Ahmed... Hüzeyl b. Şurahbü´den rivayet etti ki; Ebû Zerr (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) oturmaktaydı. Yakınında iki koyun yem yemekteydiler. Koyunlardan biri, diğerine boynuzuyla vurup onu yemin üzerinden uzaklaştırdı. Rasûlullah (s.a.v.) bu duruma güldü. "Ey Allah´ın Rasûlü! Niçin güldünüz " diye sordular. Buyurdu ki: "Ben buna şaştım ca­nım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; (darbeyi yiyen) bu koyun için kıyamet gününde diğerine misilleme yapılacaktır!" [410]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Zerr´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) birbirlerini boynuzlayan iki koyun gördü ve şöyle dedi:

— Ey Ebû Zerr! Bunların neden ötürü boynuzlaştıklarmı biliyor musun

— Hayır ey Allah´ın Rasûlü.

— Ama Allah biliyor ve kıyamet gününde aralarındaki mesele hakkın­da hüküm verecektir." Bunun senedi sağlam ve hasendir. [411]

Kurtubî... Hüzeyl´den rivayet etti ki; Ebû Zerr şöyle demiştir: Rasûlul­lah (s.a.v.), birbirlerini boynuzlamakta olan iki koyunun yanından geçerken şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, şu boynuzsuzun lehine, boynuzlunun aleyhine hüküm verecektir." [412]

Kurtubî... Ebû Salim el-Has s anî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Sa­bit b. Zarif, Ebû Zerr´in yanına girmek için (kapıda durup) izin istedi. (Kapı­da beklemekteyken) onun sesini yükselterek şöyle dediğini işitti: "Ama val­lahi eğer davalaşma günü (hesap günü) olmasaydı seni perişan ederdim!"[413]

Sabit diyor ki: Ben içeri girdim ve Ebû Zerr´e: "Sana ne olmuş Onu ni­çin vuracaksın " diye sordum. Ebû Zerr şu cevabı verdi: "Canım (ya da Muhanımed´in canı) kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; koyun, arka­daşını niçin boynuz] amış diye sorgulanacaktır. Sapıp adamın parmağına de­ğen taş ta sorgulanacaktır."

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Zür´a b. Amr b. Cerir´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) aramızdaydı. Kalkıp bize, ga­nimet malında hıyanetten bahsetti, bunun çok büyük bir günah olduğunu bil­dirdi. Sonra şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde hiç biriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) bağırmakta olan bir deve, boynundayken karşıma çıkmasın ve "Ey Allah´ın Rasûlü bana meded eyle!" demesin. Çünkü ben ona: "Al­lah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım." derim.

Kıyamet gününde hiç biriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) mele­mekte olan bir koyun, boynundayken karşıma çıkmasın ve "Ey Allah´ın Ra­sûlü! Bana meded eyle!" demesin. Çünkü ben ona: "Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben .daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım." derim. Kıyamet gününde hiç biriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) kişnemekte olan bir at, boynundayken karşıma çıkmasın ve: "Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!" demesin. Çünkü ben ona: "Allah´a karşı senin için bir şey ya­pamam. Ben daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım." derim.

Kıyamet gününde hiç biriniz ganimetleri arasından aşırdığı ama o gün bağırmakta olan bir adam boynundayken karşıma çıkmasın ve: "Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!" demesin. Çünkü ben ona: "Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben daha önce sana gerkli tebligatı yapmıştım" derim.

Kıyamet gününde hiçbiriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) altın ve­ya gümüş, boynundayken karşıma çıkmasın ve: "Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!" demesin. Çünkü ben ona: "Allah´a karşı senin için bir şey ya­pamam. Ben daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım" derim." [414]

Önceki sayfalarda geçen ve Ebû Hüreyre tarafından rivayet edilen bir hadiste de şöyle Duyurulmuştur: "Devesi olupta zekâtını ödemeyen kimseyi kıyamet gününde o devesi onu boynuzlayarak düz bir yere götürür, tabanla-rıyla onun vücuduna basar (pataklar), arkadaki develer üzerinden geçtikten sonra yne öndekiler gelip onu pataklarlar." (Müslim, 1/684) Bu hadisteki ifade­ler, ayrıca koyun ve sığırlar içinde de kullanılmıştı.

Ayetlerle birlikte bu hadisler, bütün hayvanların kıyamet gününde haşre-dileceklerini ispatlamaktadırlar. Sûr hadisinde de şöyle denmişti: Sakaleyn yani nsanlar cinler hariç, Cenab-ı Allah, yaratıkları; yabanî hayvanlarla diğer hayvanlar hakkında hüküm verir. Öyleki, boynuzsuza haksızlık etmiş olan boynuzluya kısas tatbik eder. Bu işleri tamamlayıp hiç bir hayvanın diğerin­de hakkı kalmadıktan sonra Cenab-ı Allah, hayvanlara: "Toprak olun!" der. O zaman kâfir; "Keski ben de toprak olsaydım" der." [415]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Cafer b. Süleyman´dan rivayet etti ki; Ebû İmrân el-Cevnî şöyle demiştir: Kıyamet gününde hayvanlar, Allah´ın huzurunda insanların iki kısma ayrılarak bir kısmının cennete, bir kısmının da cehenneme sevkedildiklerini gördüklerinde şöyle seslenirler: "Ey Ademoğulları! Allah´a hamdolsun k; bizleri sizin gibi kılmadı. Bu gün ne umulan cennet, ne de kor­kulan azâb vardır bizler için."

Kurtubî, Cenab-ı Allah´ın Esma-i Hüsnâsı Şerhi´nde Muksit ve Cami´ isimleri hakkında Ebü´l-Kasım el-Kuşeyrî´nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Yabanî hayvanlar ve diğer hayvanlar kıyamet gününde hasredilir, hepsi Al­lah´ın huzurunda secdeye kapanırlar. Melekler onlara şöyle derler: "Bu gün, secde etme günü değildir. Bu gün, sevap ve ceza günüdür. Allah sizi sevap-landırmak yada cezalandırmak için değil, aksine Ademoğullarımn işledikle­ri rezaletler konusunda onların aleyhinde şâhidlik yapmanız için sizi burada topladı." Kurtubî´nin anlattığına göre hayvanlar toplanıp hesaba çekildikten sonra toprağa dönüşecek ve günahkâr insanlar yüzlerine savrulacaklardır. Zâten âyet-i kerimede de bu böyle bildiriliyor: "O gün bir takım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür." [416]


Fasıl
Kıyamet Gününde İlk Olarak Kan Davaları Karara Bağlanacaktır:



Sûr hadisinde şöyle buyurulmuştu: "Sonra Cenab-ı Allah, kullar arasın­da hüküm verir. İlk olarak karara bağlanacak olan, kan davalarıdır. Kıyamet gününde bu, gerçekten böyle olacaktır. Cenab-ı Allah, hayvanlar arasındaki davaları hallettikten sonra kullar arasında hüküm vermeye başlayacaktır. Ni­tekim O, şöyle buyurmuştur: "Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onlara peygamberleri gelmekle, aralarında adaletle hüküm verilmiş olur. Onların haklan [417] yenmez." [418]


Kıyamet Gününde İlk Olarak Muhammed Ümmetinin HesabıGörülecektir:



Peygamberinin yüksek şerefi nedeniyle Muhammed ümmeti diğerlerin­den önce sırattan geçip cennet girecekleri gibi hesaplan da onlardan önce gö­rülecektir. Bununla ilgili olarak Buharı ve Müslim´in sahihlerinde... Ebû Hü-reyre´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bizler (dünyaya) en sonda gelenleriz. Kıyamette ise en önde olanlarız." [419]

Başka bir rivayette ise şöyle denmektedir: "Bizler, başka halklardan ön­ce (mahşerde) haklarında hüküm verilecek (hesapları onlardan önce görüle­cek) olanlarız."

Ibn Mâce... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Biz (dünya gelişte) ümmetlerin en sonuncularıyız. Aynı zaman­da hesapları herkesten önce görülecek olanlarız. "Nerede ümmi ümmet ve peygamberi " denilecektir. (Bu bakımlardan) bizler, hem öncekiler, hem de SOndakİlerİZ." [420]

Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [421]


Kıyamet Gününde İnsanların Önce Hangi Davalarına Bakılacak, Kim Zorlu Hesaba Çekilecek Ve Kimin Hesabı Kolay Çekecek



Önceki sayfalarda geçen bir hadis-i şerifte şöyle denilmişti: "Kıyamet gününde hakları sahiplerine ödeyeceksiniz. Öyleki boynuzsuz koyun için boynuzluya kısas uygulanacaktır."

Yahya b. Ukayl´ın Ebû Hüreyre´den rivayet ettiği bu hadisin bir varyan­tında şu ifadeler de yer almaktadır: "Karıncadan başka bir karıncadaki hakkı da alınacaktır."

Mükellefiyetleri olmayan hayvanlara bu hüküm uygulanacağına göre, insanların birbirlerine geçen haklarının alınması ve birbirleriyle ödeşetiril-meleri öncelikle yapılacak bir iştir.

Buharî ile Müslim´in sahihlerinde, Ahmed b. Hanbel´in müsnedinde, Tirmizî ile Neseî ve İbn Mâce´nin sünenlerinde... Abdullah b. Mes´ud´dan ri­vayet olundu ki; Rasûlu^lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanlar arasında ilk olarak kan davalarına bakılacak ve bu davalar hakkında hüküm verilecektir." [422]

Sûr hadisinde de şöyle denilmişti: "Öldürülen kişi kıyamet gününde şah damarlarından kan fışkırarak (bazı hadislerde şu ifade de vardır: Kesik başı da elinde olarak) gelir -Kendisini Allah yolunda öldürmüş olsa bile- katilin yakasına sarılır ve der ki:

— Ya Rab! Şuna, beni niçin öldürdüğünü sor.

— Şunu niçin öldürdün

— Ya Rab, üstünlük senin olsun diye öldürdüm.

— Doğru söyledin.

Haksız yere Öldürülen de Allah´a şöyle der:

— Ya Rab! Şuna, beni niçin öldürdüğünü sor.

— Şunu niçin öldürdün

— Üstünlük benim (başka bir rivayete göre: falanın) olsun diye öldür­düm.

— GeberL. [423]

Bundan sonra o zalim katile kısas uygulanır. Daha sonra onun durumu Allah´ın dilemesine kalır. Allah dilerse ona azâb eder, dilerse rahmet eder."

Bu hadis gösteriyor ki; katil kimse mutlaka cehennem ateşinde azaplan-dırılacak diye bir hüküm yoktur. Oysa İbn Abbas´tan ve O´nun dışında bazı seleften nakl olunduğuna göre katil mutlaka cehennem ateşinde azâb göre­cektir. Nitekim bazılarından rivayet olunduğuna göre katil´in tövbesi kabul edilmez. Adam öldürmenin insanın yaşama hakkını ihlâl olduğu, tövbe et­mekle bu hakkın düşmeyeceği düşünülürse bu doğrudur. Ama kati mutlaka azâbedilmesi gerektiği düşünülürse, bu doğru değildir. Çünkü bir adam dok­san dokuz kişiyi öldürmüş, sonra bunu yüze tamamlamış, ardından bir Benî israil bilginine, tövbesinin kabul ödilip edilmeyeceğini sormuş, bilgin ona: "Tövbe etmene kim engel olabilir En iyisi sen falan beldeye git. Orada Allah´a ibâdet edilir..." der. Katil o beldeye yönelir, yolun ortasına vardığında vefat eder. Rahmet melekleri onun ruhunu teslim alırlar..."

Katilin tövbesinin kabul edileceğini şu âyetler kesin olarak ifade etmek­tedirler: "Onlar Allah´ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Al­lah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları ya­pan günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada, alçaltılarak temelli kalır. Ancak tevbe eden müstesna." (Furkan, 25/68-70)

Bunlar ve daha sonraki âyetler... Bu meselenin takriri ktâb´ül ahkâmda­dır. Kendisinden yardım dilenecek olan zât, yüce Allah´tır.

A´meş... Şehr b. Havşeb´den rivayet etti ki; Ebu´d-Derdâ şöyle demiş­tir: Maktul, kıyamet gününde gelip cadde üzerinde oturur. Katil, yanından geçerken kalkıp yakasından tutar, ve şöyle der:

— Ya Rab! Şuna, beni niçin öldürdüğünü sor.

— Şun niçin öldürdün

— Falan kişi bana emrettiği için öldürdüm.

Emredende öldüren de yakalanıp cehennem ateşine atılırlar." Sûr hadisinde şöyle denmişti: "Cenab-ı Allah, yaratıkları arasında hü­küm verir. Öyleki, haksızlığa uğramışların başkalarında alacakları kalmaz. Hatta süte su katandan, sütü sudan arındırması istenir." [424] Yüce Allah buyurdu ki: "Haksızlık kim yaparsa, kıyamet günü yaptığı ile gelir. Sonra haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu Ödenir." [425]


Bir Arazi Parçasını Haksız Yere Ele Geçiren Kişi, Kıyamet Gününde O Arazi Parçası Yedi Kat Yerin Dibinde Onun Boynuna Dolandırılacaktır:



Buharı ve Müslim´in sahihlerinde Saîd b. Zeyd´den ve diğerlerinden ri­vayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim (gasben başka­sının) arazisine bir karış haksız tecüvüzde bulunursa Allah, yedi kat yerin di­binde o araziyi boynuna dolayarak (onu cezalandırır)." [426]


Resim Ve Heykel Yapanlar, Kıyamet Gününde Azâblandırılacaklardır:



Buharî ve Müslim´in sahihlerinde şöyle bir hadis vardır: "Bir resim ya­pan kimse, kıyamet gününde o resme ruh üflemekle yükümlü kılınır. Üfleye-cek değildir. (Bir rivayette buna şu ekleme yapılmıştır:) Azâb edilirler. Ya­ratıklarınıza can veren, denilir." [427]


Kıyamet Gününde Kula Beş Şey Sorulmadan Mahşer Yerinden Adım Atmasına İzin Verilmez:



aız^ Ebû Ya´lâ... İbn Ömer´den rivayet etti ki; İbn Mes´ud şöyle

demştr: "Adem oğluna beş şeyin hesabı sorulmadan kıyamet gününde ayak­larını ileri atmasına izin verilmez. (O beş şey şunlardır:)

Ömrünü nerede tükettin

Gençliğini nerede çürüttün

Malını nereden kazandın

Nereye sarf ettin

Öğrendiklerinle ne kadar amel ettin " [428]

Beyhakî... Abdullah b. Alîm´in şöyle dediğini nakletmiştir: Abdullah b. Mes´ud, yukarıda geçen hadis okuduğunda şöyle derdi: Her biriniz mehtaplı gecede ay ile başbaşa kaldığı gibi Cenab-ı Allah da (kıyamet gününde) onun­la başbaşa kalacak ve ona şunları soracaktır: "Ey kulum! Bana karşı seni al­datan nedir Öğrendiklerinle ne kadar amel ettin Elçilerime ne cevap ver­din " [429]

Hafız el-Beyhakî... Adiyy b. Hatîm´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz, arada kendisini örten bir perde ve ken­disine tercüme yapacak »bir tercüman olmaksızın Allah´ın huzurunda dura­cak, Allah ona şöyle soracaktır:

— Sana mal vermedim mi

— Evet, verdin.

— Sana elçi göndermedim mi

— Evet gönderdin.

O adam sağına bakar, ateşten başka bir şey görmez. Soluna bakar, ateş­ten başka bir şey görmez. Bir hurma tanesinin yarısını vererek te olsa, bunu bulamadığı takdirde güzel bir söz söyleyerek de olsa, biriniz ateşten sakın­sın." Buharî de bunu Sahih´inde rivayet etmiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Katâde´den rivayet etti ki; Safvan b. Muhriz şöyle demiştir: İbn Ömer´in elinden tutmuştum. Bir adam yanma gelip ona şöyle bir soru sordu:

— Kıyamet gününde ki gizli konuşma hakkında Rasûlullah (s.a.v.)´den ne duydun

— Rasûlullah (s.a.v.)´in bu hususta şöyle buyurduğunu duydum: "Doğrusu Allah (kıyamet gününde) mümini yanına yaklaştırır. Rahmetiyle onu örter ve insanlardan gizler onu. Suçlarını itiraf ettrir. Ona: "Falan suçunu ikrar edip te artık mahv olduğunu anlayınca Cenab-ı Allah, ona: "Dünyada ben senin o günahını örtmüştüm. Bu gün ise bağışlıyorum" der; sonra onun hasenat defterini sağ eline verir. Kâfrlere ve dalkavuklara gelin­ce onların şahidleri derler ki: "Rablerine yalan söyleyenler bunlardır. "Bilin ki, Allah´ın laneti haksızlık yapanlaradır." [430]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Cenab-ı Allah şöyle buyura­caktır: "Ey Ademoğlu! Seni ata ve deveye bindirdim. Seni kadınlarla evlen­dirdim. Seni lider yaptım, hayatın nimetlerinden yararlandırdım. Hani bunla-rın şükrü nerede " [431]

Müslim ile Beyhakî... Âmir eş-Şa´bî´den rivayet ettiler ki; Enes b. Mâ­lik şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´le beraberdik. Güldü ve bize sordu:

— Neden güldüğümü biliyor musunuz

— Sebebini Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.

— Kıyamet gününde Allah´ın, kutuyla yapacağı karşılıklı konuşma (yi düşündüm de onun) için güldüm. Kul, şöyle diyecek:

— Ya Rab! Beni zulümden korumayacak ve bana âmân vermeyecek mi­sin

— Olur, bunu yaparım.

— Ama ben şahsıma karşı ancak yine kendimden bir parçayı şâhid ka­bul ederim.

— Bu gün sana karşı şâhid olarak sen ve kirâmen katibin melekleri şâ­hid olarak yeter.

Böyle dedikten sonra Cenab-ı Allah onun ağzını mühürler; onun vücut organlarına: "Konuşun!" der. Organları, onun yaptığı işleri anlatırlar. Sonra o, bu konuşmalarla başbaşa bırakılır. Ve kul: "Siz çekilin bir tarafa. Sizin ye­rinize ben savunma yapacağım"der." [432]

Ebû Ya´lâ... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Kıyamet günü olduğunda kâfire, dünyada işledikleri gösterilir, iti­rafı istenir; inkâr eder ve tartışır. Bunlar senin komşuların! Senin aleyhind şâ-hidlik ediyorlar, denir. O, "Yalan söylüyorlar" der. Bunlar senin ailen ve aşi­retin! Aleyhinde şâhidlik yapıyorlar, denir. O, "Yalan söylüyorlar" der. Şâ-hidlere: "Yemin edin" denir. Yemin ederler. Sonra Allah o kâfirleri sorumlu tutar. Dilleri kendi aleyhlerinde şâhidlik yapar ve Allah onarı cehenneme ko­yar." [433]

İmam Ahmed b. Hanbel ile Beyhakî... Muaviye´den rivayet ettiler ki; Peygambere (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ağızlarınızın üzerinde (konuşmanıza engel olacak) bağlar bulunduğu halde diriltileceksi­niz. O zaman âdemoğlunun ilk konuşan yeri, baldırı ve avucu olacaktır."[434]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Ebû Eyyub (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ilk olarak erkekle karısı da-vâlaşacaktır. Vallahi kadının dili konuşmayacak ama, el ve ayaklan kocasına karşı yaptığı fesat ve bozgunculuk hususunda aleyhinde şâhidlik yapacaklar­dır. Kocanın da elleri ve ayaklan, karısına yaptıkları hususunda onun aley­hinde şâhidlik yapacaklardır. Sonra adamla hizmetçileri aynı şekilde çağırı­lır. Sonra çarşı-pazar halkı çağırılır. (Muhakeme olunurlar. Haksızlık yaptık­ları tespit edilenlerden) Danik ve kıratlarla [435] (mal) alınmaz. Aksine onların iyilikleri alınarak, haksızlık yapmış oldukları kimselere verilir. Mağdurlann da günahları alınarak, kendilerine haksızlık yapmış olanların defterlrin kay-dediler. Sonra zorlarlar, demir tokmaklarla dövülerek getirilir ve "Bunları ce­henneme sevk edin!" denir." [436]


Kıyamet Gününde Yer, Haberlerini Nasıl Anlatacak



Yüce Allah buyurdu ki: "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin, yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz, Al­lah´a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır, zâlimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız." (Meryem, 19/71-72)

Beyhakî´nin... Ebû Hüreyre´den yaptığı rivayete göre Rasülullah (s.a.v.) şu ayeti kerimeyi okumuş; "İşte o gün (yer), Rabbinin ona vahyetmesiyle kendi haberlerini anlatır." (Zilzâl, 99/4-5); okuduktan sonra da şöyle sormuştu:

— Yerin haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz

— Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.

— Yerin haberleri, sırtında bulunan her köle ve cariyenin [437] aleyhinde şâhidlik etmesi "falan ve falanca günde şu ve şu işi yaptı" demesidir. Yerin haberleri işte budur." [438]

Tirmizî de bunu rivayet etmiş; hasen, garip ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir. [439]


Kıyamet Gününde İnsanın Hesaba Çekileceği İlk Konu Namazdır. Bu Hesabı Düzgün Çıkarsa Diğer Bütün Amellerinin Hesabı Düzelir. Aksi Takdirde Bütün Hesabı Bozulur:



İbn Ebi´d-Dünya... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kişi ilk olarak namazı konusunda hesaba çekilir. Eğer namazı sağlam çıkarsa diğer amelleri de sağlam çıkar. Eğer namazı çürük çı­karsa diğer amelleride çürük çıkar. Sonra Aziz ve Celil olan Allah; "Bakın hele; kulumun nafile namazı var mı " diye sorar. Nafilesi varsa onunla -yet­tiği miktarda- farzları tamamlarlar." [440]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Başkasının mülkiyetinde bulunan köle kul, na­mazı nedeniyle hesaba çekilir. Eğer namazında bir eksiklk görülürse; "Na­mazım niçin eksik bıraktın " denilir. O da: "Ya Rab! Beni namazdan alıko­yan bir sahibi başıma musallat etmiştin..." diye karşılık verir. Cenab-ı Allah ona der ki: "Onun malından kendin için çaldığını görmüştüm. Nefsin için kendi çalışmandan veya onun işinden biraz (zaman) çalamaz (ve böylece na­mazım kılamaz) miydin " Böyle demekle Cenab-ı Allah onun aleyhine bir hüccet ortaya koymuş olur." [441]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Hasan´dan rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde kadının sorgulanacağı ilk şey, namazıdır. Sonra kocasına nasıl davrandığı hususunda sorgulanacaktır." [442]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ameller (hesap yerine) gelir­ler. Namaz gelir ve: "Ya Rab! Ben namazım" der. Allah ona: "Sen hayır üze­resin" der. Sonra İslâm gelir ve şöyle der: "Ya Rab! Sen Selâm (Eman, Sulh ve Banş)sın, ben de İslâmım." Yüce Allah ona der ki: "Sen hayır üzeresin. Seninle alır, seninle veririm."

Yüce Allah buyurdu ki: "Kim İslâmiyetten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, âhirette de kaybedenlerdendir." [443]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Benden önce gelip hüküm vermiş olanlarla benden son­ra gel(ip hüküm ver)miş olan zâlim hâkimler, kıyamet gününde (hesap yeri­ne) getirilirler. Cenab-ı Allah onlara: "Siz benim yerimin bekçileri ve kulla­rımın yöneticileriydinz. Onlar beni sizin yanınızda ararlardı."der. Benden önce (dünyaya gelip) hüküm vermiş olan zâlim hâkime der ki:

— Seni böyle yapmaya (şeriate aykırı hüküm vermeye) iten sebep neydi

— Merhametti.

— Sen kullarıma benden daha mı çok merhametlisin !. Benden sonra gelmiş olana da sorar:

— Seni böyle yapmaya (şeriate aykırı hüküm vermeye) iten sebep neydi.

— Senin için gazaplanmış tam da ondan ötürü böyle yaptım.

-— Sen benden daha mı çok gazap sahibisin !.

Bu sorgulamadan sonra Cenab-ı Allah, görevlilere şu buyruğu verir: "Bunları alıp götürün ve bunlarla, cehennemin bir köşesini doldurun." [444]


Kıyamet Gününde Zalimlerle Ödeşilecektir:



Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Câbir´den rivayet etti ki; Rasûlullah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde kul hasene (iyi amel)lerine sevinerk (hesap yerine) gelr. Bir adam gelip, "Ya Rab! Bu bana haksızlık etti" der. Bunun üzerin o kulun hasenelerinin bir kısmı alınır ve kendisinden hak talebinde bulunan kimsenin hasenelerin eklenir. (Davacılar çoğalıp) bu hal devam eder. Öyle-ki, o kulun haseneleri kalmaz. Bir davacı daha gelince (haseneleri kalmadığı için) bu defat davacının seyyielerine (kötülük ve günahlarına) bakılır. Seyyi-eleri alınıp o (davalı) kulun seyyielerine eklenir. Ve bu uygulama sonucunda cehennem girer." [445]

Allah´a Ortak Koşma Suçu Bağışlanmaz; Kullara Yapılan Haksızlıklarda Mutlaka Kıyamet Gününde Ödettirilir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Âişe (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Allah katında üç divân [446] vardır. Bir divana Cenab-ı Allah önem ver­mez. Bir divanı Allah baştan sona değerlendirir. Bir divan da var ki; Cenab-ı Allah onda kayıtlı olan suçlan asla bağışlamaz. Bu, Allah´a ortak koşma su­çunun kayıtlı olduğu divandır."

Yüce Allah buyurdu ki: "Kim Allah´a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cennet haram eder." (Mâide, 5/72)

"Allah´ın önem vermediği divân; kulun kendisiyle Rabbi arasında kala­cak şekilde kendi nefsine yaptığı haksızlıkların kayıtlı olduğu divandır. Ör­neğin bir gün oruç tutmamış veya bir vakit namaz kılmamış ise, Cenab-ı Al­lah dilerse onun bu günahını affedip bağışlar. Cenab-ı Allah´ın baştan sona değerlendirmeye alacağı divâna gelince, bu, kulların birbirlerine yapmış ol­dukları haksızlıkların kayıtlı olduğu divândır. Bu durumda mutlaka kısas uy­gulanır." [447]

Şehitlik, Emanet Guşanı Dışındaki Bütün Günahlara Keffaret Olacaktır:

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Allah yolunda öldürülmek, emanet dışındaki bütün günahlara keffaret olur. Emanet sahibi (hesap yerine) getirilir, ona: "Emanetini öde" denir. O da: "Ya Rab nereden vereceğim Artık dünya da geçip gitti!" der. "Şunu ce­hennemin çukuruna götürün!" denir; oraya götürülür; çukura bırakılır; dibi­ne varır. Orada emaneti, olduğu gibi bulur; kaldırıp omuzuna koyar; cehen­nem ateşinin içinde onunla birlikte yukarıya doğru tırmanır; çıktığını görün­ce yine kayar ve gerisin geri düşer; bu hal sonsuza dek devam eder." [448]

Bu hadisi rivayet ettikten sonra Abdullah b. Mes´ud şöyle dedi: "Ema­net namazdadır. Emanet oruçtadır. Emanet abdesttedir. Emanet hadistedir. Bundan daha şiddetlisi, emanet olarak bırakılan eşyalardır." Bu hadisi Ab­dullah b. Mes´ud´dan rivayet eden Zadân diyor ki: Berâile karşılaştım. Ken­disine, "Kardeşin Abdullah´ın söylediklerini duymuyor musun " diye sor­dum. O da: ´doğru söylüyor´ dedi.

Bu hadisin râvilerinden Şerik diyor ki: Peygamber (s.a.v.) namazda emanetten bahsetmedi. Emanet herşeydedir. [449]

Müslim´in... Ebû Saîd´den rivayet ettiği şu hadis de bunu teyid ediyor: Adamın bir, Hz. Peygambere şöyle bir soru sordu:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Sabredip sevabını Allah´tan bekleyerek, arkamı dönmeyip düşman üzerine yürüyerek Allah yolunda öldürülürsem bu benim günahlarıma keffaret olur mu

— Din (değiştirme) suçu dışında evet..." [450]

"Ey Muhammedi Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Ey in­sanlar! Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksı­nız." (Zümer. 33/30-31)

İbn Ebi´d-Dünyâ´nm... Abdullah b. Zübeyr´den rivayetine göre yukarıdaki âyet-i kerime nazil olduğunda Zübeyr, Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir so­ru sordu:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Dünyada suç işlerken aramızda cereyan eden iş­ler (mahşerdeki duruşmada da) tekerrür edecek midir

— Evet, her hak sahibine hakkını ödemenize dek bunlar tekerrür ede­cektir.

— Vallahi öyleyse iş çok zor ve şiddetlidir." [451]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Zadân´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir: "(Kıyamet gününde) insanlar hesâb için diz çökeceklerdir. O gün onlar, dünyadakine nispetle birbirlerine daha sıkı tutunacaklardır. Baba oğlu­na, oğul babasına, kardeş bacısına, koca karısına, kadın kocasına tutanacak-tır."

Böyle dedikten sonra Abdullah b. Mes´ud şu âyeti okudu: "O gün arala­rındaki soy yakınlığı fayda vermez. Ve birbirlerine de bir şey soramazlar." [452]

Hafız Ebubekir el-Bezzar... Ömer (r.a.)´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Kıyamet gününde) köle ile efendisi, koca ile karısı huzura getirilir, Efendiyle kölesi, koca ile karısı hesaba çekilirler. Öyle ki Cenab-ı Allah, ada­ma şöyle der: "Falan kadınla evlenmeye talib oldun. Seni onunla evlendirdim ve sen de onları bıraktın." [453]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, kulu huzuruna çağırır. Ona bazı şey­leri hatırlatır, vaadlerde bulunur. "Şöyle ve şöyle bir günde bana duâ ettin" der. Ona bazı vaadlerde daha bulunur ve şöyle der: "Beni falan kadınla ev­lendir, demiştin de seni onunla evlendirdik." Böyle derken Cenab-ı Allah, o kadının adını dahi bildirir.

İbn Ebi´d-Dünyâ... Câbir´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde utanç, kula tutunup sarılır. Öyle ki; kul: "(Ey Alla-hım!) beni ateşe göndermen, içine düştüğüm bu halden daha kolaydır benim için" der. Vallahi o, içinde bulunduğu azabın şiddet derecesini çok iyi bilir." [454]


Kıyamet Gününde Kula Nimetlerin Hesabı Mutlaka Sorulacaktır:



Yüce Allah buyurdu ki: "Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz." [455]

Sahih-i Buharî´de anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) ve ashabı, Ebü´I-Heysem b. MinhaTın bahçesinde kendisi için boğazlanan koyunu ve taze hurmaları yedikten, oradaki sudan içtikten sonra şöyle buyurmuştu:

"Bu, hesabı size sorulacak olan nimetlerdendir." Yani size; bunların şükrünü ifâ edip etmediğiniz, karşılığında neler yaptığınız size sorulacaktır. Nitekim başka bir hadiste de şöyle buyurulmuştur:

"Yemeklerinize Allah´ı anmayı ve namazı katık edin. Oburca yemeyin. Aksi takdirde kalpleriniz katılaşır."[456]

İbn Ebi´d-Dünyâ... A´meş´ten rivayet etti ki; Sabit şöyle demiştir: Bir adam Dımaşk mescidine girdi ve şöyle duâ etti: "Allahım! Yalnızlığımı gi­der, garipliğime merhamet et ve bana salih bir arkadaş nasib et."

Ebü´d-Derdâ onu duyunca şöyle dedi: Eğer bunu doğru diyorsan, bu söylediklerin sebebiyle ben, senden daha mesudum. Çünkü ben, Rasulul-İah(s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu duydum: "Onlardan kimi kendine yazık eder." Kendine yazık eden, bu makamda yakalanır ki, o da hüzün ve keder­dir. "Kimi orta davranır! Onlar kolay bir hesaba çekilirler. "Kimi de iyilikle­re koşar." Bunlar, hesaba çekilmeksizin cennete girerler." [457]

Hesaba çekilmeksizin cennete gireceklerin kimler olduğu ve sayılarının da ne kadar olacağına dair hadisler ileri de nakledilecektir. [458]


Allah, Haksızlığatuğrayan Kuluna Cennetin Köşk Ve Nimetlerini Göstererek Onu, Kendisine Haksızlık Etmiş Olan Kimseyle Barıştırır:



Ebû Ya´lâ... Saîd b. Enes´ten rivayet etti ki; Enes (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah(s.a.v.) oturmaktayken bir ara güldü. Ömer (r.a.) ona; "Anam ba­bam sana feda olsun. Neden güldün ey Allah´ın Rasûlü " diye sordu. Rasû-lullah(s.a.v.) şu cevabı verdi: "Ümmetimden iki adam, onur ve üstünlük sa­hibi, kutlu ve yüce Allah´ın huzurunda diz çökmüştü. Bunlardan biri şöyle dedi:

— Ya Rab! Şu kardeşim bana haksızlık etmişti. Bundaki hakkımı al.

— Kardeşinin hakkını öde!

— Ya Rab! Ona verecek hasene (iyüik)lerim kalmadı.

— (Baksana) şunun haseneleri kalmamış!

— Ya Rab! Günahlarımın bir kısmını üstlensin!

Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.)´in gözlerinden yaşlar boşandı, ağladı. Sonra da şöyle dedi: Doğrusu kıyamet günü çok büyük bir gündür. O günde insanlar, günahlarının bir kısmının başkaları tarafından üstlenilmesi ihtiyacı­nı duyarlar. (O mahkeme esnasında) Cenab-ı Allah hak sahibine "Başını kal­dır da cenntlere bak!" der. Adam başını kaldırıp cennetlere bakınca der ki:

— Ya Rab! İnciyle taçlanmış gümüşten şehirler altından köşkler görü­yorum. Bunlar hangi peygamberin, hangi sıddikm, hangi şehidindir

— Bunlar, bedelini ödeyenlerindir.

— Ya Rab, buna kim sahib olabilir ki

— Sen sahib olabilirsin!

— Neyle ya Rab

— Kardeşini affetmekle...

— Ya Rab! Ben onu affettim.

— Öyleyse kardeşinin elinden tut ve onu cennete koy!

Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bir ilavede bulundu: "Cenab-ı Al­lah kıyamet gününde müminlerin arasını bulup onları barıştırır."

Bunun senedi ve ifadeleri gariptir ama manası güzel ve enteresandır. Beyhakî de Abdullah b. Ebi Bekir´den böyle bir rivayette bulunmuştur.

Sahih-i Buharî´deki şu hadis-i şerif de bunu teyid etmektedir:

"Ödemek niyetiyle insanlardan borç alan kimsenin borcunu Allah öder (yani ödemesin yardım eder.) Telef etmek niyetiyle insanlardan borç alanı da Allah telef eder." [459]

Ebû Davud et-Tayalisî... Abbas b. Mirdas´tan rivayet etti ki; Rasûlullab (s.a.v.) arefe akşamı ümmetinin ilâhi rahmet ve mağfirete mazhar olması için çokça dua etti. Cenabı Allah ona, "Birbrlerine zulmedenler hariç olmak üze­re bu dileğini kabul ettim" diye cevap verince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Ya Rab! Sen, mazluma, kaybettiği hakkından daha hayırlı bir mükâfat ver­meye ve o(na haksızlık eden) zalimi de affetmeye muktedirsin." Cenab-ı Al­lah o akşam ona cevap vermedi. Müzdelife sabahında Rasûlullah (s.a.v.) du-âsmı tekrarladı. Yüce Allah ta ona, "Ben onları bağışladım" diye cevap ver­di. Bu cevabı alınca Rasûlullah (s.a.v.) gülümsedi. Sahabilerinden bazıları ona: "Ey Allah´ın Rasûlü! Daha önce hiç gülümsemediğin bir saatte gülüm-sedin (hayrola) " diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Allah´ın düşmanı İblis´e güldüm. Cenab-ı Allah´ın ümmetm için yaptığım duayı ka­bul ettiğini öğrenince "Vay başıma gelenler! Ben helak oldum" demeye ve başına toprak saçmaya başladı."

Beyhakî dedi ki: Bu mağfiretin, insanlara dokunan bir azâbdan sonra ol­ması muhtemeldr. Bazı insanlara özgü olması muhtemeldir. Herkes için umumi olması da muhtemeldir.

Ebû Davud et-Tayalisî... Abdurrahnıan b. Ebû Bekr es-Sıddık´tan riva­yet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

— Ey Ademoğlu! İnsanların hukukunu nerede zayi ettin Onların mal­larını nereye götürdün

— Ya Rab! Ben fesad işlemedim. Bozgunculuk yapmadım. Aksine be­nim başıma bir musibet geldi. (O nedenle borcumu ödeyemedim).

— Öyleyse bu gün herkesin önce benm, bu borcunu ödemem gerekir, Böylece o adamın iyilikleri kötülüklerine ağır gelir ve cennete girer." İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebû İmrân el-Cevnî´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir:

"Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kulunu yanma yaklaştırır. Onu rahmet perdesinin altına alır ve bütün yaratıklardan gizler. Bu perde altında ve giz­lilik içinde amel defterini ona verir; "Ey Ademoğlu! Oku bakalım defterini." der. Hasene (iyilik)lerin bulunduğu kısma geldiğinde kulun kalbi ferahlar. Cenab-ı Allah ona şöyle der:

—- Ey kulum bunu biliyor musun

—- Evet ya Rab, biliyorum.

— Ben bu iyiliklerni kabul ettim.

Bu müjdeye sevinen kul, hemen secdey kapanır. Cenab-ı Allah ona, "Başım kaldır ve okumaya devam et!" emrini verir. Kötülüklerin bulunduğu kısma geldiğinde kulun yüzü karar, gönlü hüzünlenir, eklemleri tiril tiril tit­rer, rabbinden başkalarının bilmediği derecede utanır. Rabbi ona sorar:

— Ey kulum bunları itiraf ediyor musun

__Evet ya Rab, itiraf ediyorum.

— Öyleyse ben de bu günahlarını bağışladım.

Kul, her bir hasenesi kabul edilince secdeye kapanır; her bir kötülüğü bağışlanınca secdeye kapanır insanlar onun habire secde etmekte olduğunu görürler, başka bir şeyi farketmezler. Öyleki bazıları bazılarına "Şu kula ne mutlu! Allah´a karşı hiç asi ve günahkâr olmamış" diye seslenirler. Ama onunla Allah arasında nelerin geçtiğini farkedipte anlayamazlar."[460]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Osman b. Ebi Atike veya başka birinin şöyle dediği­ni rivayet etmiştir:

"Amel defteri sağ elin verilen kimseye, içinde kötülüklerin, dışında da iyiliklerinin kayıtlı olduğu bir defter verilir. Kendisine: "Defterini oku." de­nir: çini okuyunca üzülür. Son kısmına gelince orada şu ifadeye rastlar: "Bunlar senin kötülüklerindir. Dünyadayken bu kötülüklerini gizlemiştim. Bu gün de affettim!" Mahşerdekiler onun defterinin dış kısmındaki iyilikle­rini okudukları için ona imrenir ve "Bu mesud oldu" derler. Sonra o kula, deflerini çevirmesi ve dış kısmında yazılı olan iyiliklerini okuması emredilr. Bu arada Cenab-ı Allah, iç kısımdaki kötülükleri iyiliklere dönüştürür. O da iyiliklerini okumaya başlar. Sonuna geldğinde, Cenab-ı Allah ona: "Bunlar senin iyiliklerindir.., Kabul ettim." der. O esnada kul, mahşerdeki diğer kul­lara şöyle der: "Alın, kitabımı okuyun. Doğrusu bir hesaplaşma ile karşılaşa­cağımı umuyordum" (Hakka, 69/19-20) Ama amel defteri kendisine arkasından verilen kimse, bu defterini sol eliyle tutar. Ona, "Defterini oku" denir; oku­maya başlar. Defterinin içinde iyilikleri, dışında da kötülükleri kayıtlıdır. Mahşerdekiler onun defterinin dış kısmını okur ve "Bu mahvoldu" derler. Adam kendi defterinin iç kısmında kayıtlı iyiliklerini okuyup sonuna geldi­ğinde şu ifadeye rastlar: "Bunlar senin iyiliklerindir. Ama sana reddediyo­rum!" Sonra da defterini çevirmesi emredilir. Çevirir, dış kısmındaki kötü­lüklerini okur. Sonuna geldiğinde, maşherdekilere şöyle der: "Kitabım keski bana verilmeseydi. Keski hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Bu iş keski son bulmuş olsaydı. Malum bana fayda vermedi." [461]

Ebubekir b. Ebi Şeybe... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Allah´ın yüz kısım fahmeti vardır. Bunlardan birini bütün ya­ratıkların arasına indirmiştir. Onlar, bununla birbirlerine merhamet ederler.

Vahşi hayvanlar, bununla kendi yavrularına şefkat gösterirler. Doksan dokuz kısım rahmet Cenab-ı Allah yanında alıkoymuş olup bununla (ahirette) kul­larına merhamet buyuracaktır," [462]

İbn Mâce... Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şu âyet-i kerimeyi okumuş; "Sakınılması gereken de O´dur, bağışlayacak olan da." [463]

Sonra da şöyle demiş: "Yüce Allah buyurdu ki: ´Ben, kendisinden sakı­nılması gerekenim. Benimle beraber başka biri tanrı edinilmesin. Benimle beraber başka birini tanrı edinmekten sakınan kimseyi ben bağışlarım." [464]

İbn Mâce... Nafi´den rivayet etti ki; İbn Ömer şöyle demiştir: Gazaların­dan birinde Rasûlullah fs.a.v.) ile beraberdik. Bir topluluğa uğradı. Onlara, kim olduklarını sordu. Onlar da müslüman olduklarını söylediler. Onların ya­nında tandırını yakmakta ve içine, tutuşturmak için habire odun atmakta olan bir kadın da vardı. Çocuğu da kadının beraberindeydi. Tandırın alevleri yük­selince kadın, çocuğunu kapıp Rasûlullah (s.a.v.)´in yanına getirdi ve ona şöyle bir soru yöneltti:

— Sen, Allah´ın Rasûlü müsün

— Evet.

— Anam, babam sana feda olsun. Allah, merhametlilerin en merhamet­lisi değil midir

— Evet öyledir.

— Allah, kullarına, ananın kendi çocuğuna gösterdiğinden daha fazla merhamet göstermez mi

— Tabii ki gösterir!

Bundan sonra tabaklarla ceviz ve şeker getirilip konuklara dağıtıldı. Peygamber (s.a.v.) ile onlar, bu cevizlerle şekerleri kapışmaya başladılar." Bu hadis tümüyle cidden gariptir. [465] Buharı... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Kıyamet gününde ashabımdan bir gurup, su içmek için kevser havuzu­na geldiklerinde oradan uzaklaştırılırlar. Ben, "Ya Rab! Bunlar ashabımdır!" deyince Cenab-ı Allah şu cevabı verir:

"Doğrusu onların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilmiyorsun. Onlar gerisin geri dönmüşlerdi!" [466]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Muhammed b. Münkedir´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir:

"Sizin kevser havuzundan su içtikten sonra geri dönüşünüzü görür gibi oluyorum. Adam bir başkasıyla karşılaşır; ona: "Su içtin mi " diye sorar; o da "Evet" cevabını verir. Yine adam bir başkasıyla karşılaşır; ona: "İçtin mi " diye sorar. O da: "Hayır. Bilsen ne kadar susamışım!" diye cevap ve­rir." [467]


Esma Binti Ebibekr´in Rivayeti:



Buharî... Esma binti Ebibekr es-Sıddik´tan rivayet etti ki; Peygam-ber(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Kıyamet gününde) Ben havuz başında duracağım ki, sizlerden oraya su içmeye gelenlere bakayım. Bazıları yakalanıp yanımdan uzaklaştırılır. Ben; "Ya Rab! bunlar, bendendirler, ümmetimdendirler!" derim. Bana şöyle cevap verilir: "Bunların senden sonra neler yaptıklarını fark ettin mi Valla­hi senden sonra hep topukları üstü geri döndüler (İslâmdan uzaklaştılar)."[468]

Bu hadisi Esmâ´dan nakleden İbn Ebi Melike: "Allahım! Sana sığmıyo­ruz" derdi.

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Anne, çocuğunu ateşe atmaz." Böyle derken başını eğip ağlamaya başladı. Sonra başını kaldırıp bize bakarak, söz­lerini şöyle sürdürdü: "D,oğrusu Aziz ve Celil olan Allah; Lâilahe illallah de­meye yanaşmayan, kendisine karşı inatla direnenler hariç, kullarına azâb etmez!"

Bu hadisin senedinde zayıflık, ifadelerinde de gariplik vardır, [469]

Bu konuda yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan en azgından başkası yaslanmaz."[470]

"O, peygamberi doğrulamamış, namaz kılmamış ama yalanlayıp yüz çe­virmiş." [471]


Aziz Ve Celil Olan Allah, Emzirenin Çocuğuna Merhamet Edişine Nispetle Kendi Kullarına Daha Çok Merhamet Eder:



Buharî... Eslem´den rivayet etti ki; Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)´in yanına esirler getirildi. Esirler arasında (sütünün çok­luğu nedeniyle) memesinden süt damlayan bir kadın da vardı. Bu kadın ko­şuyor, bir çocuk bulunca da alıp emziriyordu. Peygamber (s.a.v.) onu görün­ce bize şöyle sordu:

— Söyleyin bakalım, bu kadın çocuğunu ateşe atar mı

— Hayır, atamaz.

— İşte Cenab-ı Allah, bunun kendi çocuğuna merhamet edişine nispet­te kullarına daha çok merhamet eder."

Bu hadisin bir varyantında da şöyle denilmektedir: "Yemin ederim ki Allah, bunun kendi çocuğuna merhamet edişine nispetle kullarına daha çok merhamet eder." [472]

İbn Mâce... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Şaki´den başkası cehenneme girmez." Ey Allah´ın Rasûlü, şaki dir diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Allah için bir taatte bulunma- ve O´nun yasakladığı işlerden de yapmadık bir şey bırakmayan kimsedir."

Bu rivayetin senedinde zayıflık vardır, [473] Sahih-i Müslim´de... Ebû Bürde´nin babası Ebû Musa´dan rivayet olun­du k; Rasûluüah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet günü olduğunda her müslümana bir yahudi veya hristiyan verilir ve ona: "Bu, senin ateşten kurtuluşun için sana bir fidye olarak verilmiş­tir (senin yerine bu yanacaktır)" denilir." (Müslim, Tevbe, 3/49) Bu hadisin başka bir rivayetinde ise şöyle denilmektedir: "Müslüman adam ölmeden önce Cenab-ı Allah onun yerine mutlaka bir yahudi veya hristiyan cehenneme koyar!"

Bu hadisi dinleyen Ömer b. Abdülaziz, Ebû Bürde´ye üç kez: "Kendi­sinden başka tanrı bulunmayan Allah´a yemin eder misin ki; baban bu hadi­si Rasulullah (s.a.v.)´in kendisinden duymuş " diye yemin ettirdi. Ebû Bür-de de yemin etti.

Yine Müslim´in bir rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: "Kıyamet gününde müslümanlardan bazı kimseler, dağlar misali günah­larla gelirler ama Cenab-ı Allah, onların bu günahlarım bağışlayıp yahudiler-le hristiyanlara yükler." [474]

İbn Mâce... Ebû Bürde´nin babası (Ebû Mûsâ)dan rivayet etti ki; Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde Cenab-ı Allah yaratıkları topladığında Muhammed ümmetine, secdeye kapanmaları için izin verir. Onlar da secdeye kapanır ve uzun bir süre öylece dururlar. Sonra kendilerine şöyle denir: "Başınızı kaldı­rın. Düşmanlarınızı sizin ateşten kurtuluşunuz için fidye kıldık (sizin yerini­ze onları ateşe attık)."[475]


Bu Ümmetten, Hesap Vermeksizin Cennete Girecek Olanlar:



Buharî... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Ümmetler (Kıyamet gününde) bana arzedilirler. Biz peygamberin üm-metiyle beraber geçtiğini, bir peygamberin bir cemaatle beraber geçtiğini, bir peygamberin on kişiyle beraber geçtiğini, bir peygamberin beş kişiyle bera­ber geçtiğini, bir peygamberin de yalnız başına geçtiğini, sonra da büyük bir kalabalığın gelmekte olduğunu görürüm. Birisi "Bunlar senin ümmetindir.

Runların ön tarafındaki yetmiş bin kişiye hesap ve azâb yoktur" der. Niçin sorarım. O der ki: "Çünkü bunlar vücutlarını dağlamazlar, başkalarının gizliliklerini araştırmazlar, (eşyalarda ve olaylarda) uğursuzluk aramaz ve leblerine güvenip dayanırlardı."

Rasûlullah (s.a.v.)´i dinlemekte olan Ukkâşe b. Mihsan kalkıp; "Beni de bunların arasına katması için Allah´a duâ et" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; "Allahım! Bnu da onlardan biri kıl" diye duâ ett. Sonra başka bir adam da kalkıp; "Beni de bunların arasına katması için Allah´a duâ et" deyince Rasû­lullah (s.a.v.) ona: "Ukkâşe senden önce davranıp bunu elde etti" diye cevap verdi." [476]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet ett ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Aziz ve Celil olan Rabbimden dilekte bulundum. Bana ümmetimden yüzleri dolunay gecesindeki ay gibi parlak olan yetmiş bin kişinin (hesapsız olarak) cennete gireceğimi vâdetti. Daha fazlasını istedim. Bunu yetmişbin kat arttırdı. Ben: "Ya Rab, eğer ümmetimin muhacirleri bu kadar yoksa ne olacak " diye sordum. "Öyleyse bu arabilerle tamamlarım" diye cevap ver­di." [477]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Biz (dünyaya) en son gelenler, kıyamet gününde önde olacağız. Üm­metimden yetmiş bin kişilik ilk zümre, kendilerine hesap sorulmaksızın cen­nete gireceklerdir. Bunlardan her birinin yüzü dolunay gecesindeki Ay gibi parlaktır. Bunlardan sonra gelecek olanların yüzleri, gökteki en parlak yıldız gibidir. Sonra da herkes mertebesine göre gelecektir." [478]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebubekir es-Sıddik´tan rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmştur:

"(Ümmetimden) yetmiş bin kişinin hesap vermeksizin cennete girecek­leri (müjdesi) bana verildi. Onların yüzleri dolunay gecesindeki ay gibidir. Kalpleri bir adamın kalbi üzerindedir, (yani gönülleri beraberdir.) Aziz ve Celil olan Rabbimden, bunların sayılarını artırmasını diledim. Her bir kişiye yetmiş bin kişi daha ekledi." Ebubekir (r.a.) dedi ki: Ben bunun kentliler aleyhine olacağını düşündüm, göçüp badiyeye gittim." [479]

imam Ahmed b. Hanbel... Zer´den rivayet etti ki; İbn Mes´ud şöyle demiştir:

Rasûlulah (s.a.v.) rüyasında ümmetleri gördü. Kendisinin ümmeti de ya­nından geçtiğinde çoklukları hoşuna gitti. Dağları ve ovalan doldurmuşlardı. (Uyandıktan sonra) dedi ki: Bana şöyle denildi: "Senin için bunlarla birlikte Vetmiş bin kişi hesap vermeksizin cennete gireceklerdir. Bunlar vücutlarını bağlamaz, başkalarının gizliliklerini araştırmaz ve (olaylarda, eşyalarda) u£ursuzluk aramaz, Rablerine güvenip dayanırlar."

Orada hazır bulunan Ukkâşe b. Mihsan dedi ki: "Ey Allah´ın Rasûlü! aralarına katması için Allah´a duâ et." Rasûlullah (s.a.v.): "Allahım! nu da aralarına kat" diye duâ etti. Ensardan bir başka adam da kalkıp: "Ey Allah´ın rasûlii! Benî de aralarına katması için Allah´a duâ et." dedi. Rasû-lullah(s.a.v.), ona: "Ukkâşe bu hususta seni geçti." cevabını verdi. [480]

İmam Ahmed b. Hanbel... İmrân b. Husayn´den rivayet etti ki; İbn Mes´ud şöyle demiştir:

Bir gece RasûluIIah (s.a.v.)´in yanında çok konuştuk (sohbetimiz uzun sürdü). Sonra ertesi gün yanına gittiğimzde bize şöyle dedi: "Dün gece (rü­yada) peygamberler ümmetleriyle birlikte bana gösterildiler. Kimi peygam­ber yanımdan geçerken beraberinde üç kişi, kiminin beraberinde bir gurup, kiminin beraberinde bir cemaat vardı. Kimi de yalnızdı. Nihayet beraberinde İsrâiloğullarından büyük bir topluluk olarak Musa (a.s.) yanımdan geçti. (Çoklukları) hoşuma gitti. "Bunlar kimdir " diye sordum. Bana: "Bu, karde­şin Musa´dır. Beraberindekiler de İsrâiloğullaııdır." denildi. "Ümmetim ner-de " diye sordum. "Sağına bak!" denildi. Baktım. Tepeciklerin insan yüzle-riyle dolu olduğunu gördüm. Sonra bana, "Soluna bak!" denldi. Baktım. Ufu-kun insan yüzleriyle dolu olduğunu gördüm. Bana: "Razı oldun mu " denil­di. "Razı oldum ya Rab! Razı oldum ya Rab!" dedim. Bana denildi ki: "Bun­larla beraber yetmiş bin kişi var ki; onlar hesap vermeksizin cennete gireck-lerdir." Sözün şurasında Peygamber (s.a.v.) sahabilere şöyle dedi: "Anam ba­bam size feda olsun. Eğer şu yetmiş bin kişiden biri olabilecekseniz olun. Eğer bunu yapamazsanız tepedekilerden olun. Onu da yapamazsanız, ufuk-takilerden olun. Çünkü ben orada birbirin karışan tedirgin insanlar gördüm." O esnada Ukkaşe b. Mihsan kalkıp: "Ey Allah´ın Rasûlü! Allaha duâ et de beni de o yetmiş bin kişinin arasına katsın" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) onun için duâ etti. Başka bir adamda kalkıp "Ey Allah´ın rasûlü! Beni de onların ara­sına katması için Allah´a duâ et" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) ona: "Ukkâşe bu hususta senden önce davrandı" dedi. Sonra kendi aramızda konuşarak "Bu yetmiş bin kişi sizce kimlerdir " diye sorduğumuzda kimileri: "Onlar; müs-lüman olarak doğup Allah´a hiç ortak koşmayan ve ölünceye kadar bu halle­rini sürdüren kimselerdir" dediler. Peygamber (s.a.v.) bunu duyunca şöyle buyurdu: "Onlar; vücutlarına dağ yaptırmayan, başkalarının gizliliklerini araştırmayan, (olaylarda ve eşyalarda) uğursuzluk aramayan, Rablerine gü­venip dayanan kimselerdir." [481]

Taberanî... İmran b. Husayn´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Ümmetimden yetmiş bin kişi hesap vermeksizin, azâb gömleksizin cennete girecektir." Onlar, kimlerdir ya Râsulallah diye sorulduğunda şu ce­vâbı verdi: "Onlar; vücutlarını dağlamayan, başkalarının gizliliklerini araştır­mayan, (olaylarda ve nesnelerde) uğursuzluk aramayan, Rablerine güvenip dayanan kimselerdir." [482]

İmam Ahmed b. Hanbel... Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İlk zümre kurtulacaktır. Onların yüzleri, dolunay gecesindeki ay gibi (parlak)dır. Yetmiş bin kişidirler. Hesaba çekilmezler. Onlardan sonra gelenler de böyle... Bunların yüzleri, gökteki en parlak yıldız gibidir." Böyle de­dikten sonra Rasûlullah (s.a.v.), diğerlerini de anlattı. [483]

Bezzar... Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ümmetimden yetmiş bin kişi cennete girecektir. Bunlardan her yetmiş kişiyle, yetmiş bin kişi daha girecektir." [484]

Bu hadisin manâsı muhtemelen şöyledir: Her bin kişiyle ve her bir kişiyle -ki bu daha çok ve daha kapsamlıdır- yetmiş bin kişi daha cennete girecektir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Cenab-ı Allah ümmetimden dörtyüzbin kişiyi cennete koya­cağını bana vâdetti." [485]

Hz. Ebubekir: "Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır" deyince Rasû­lullah (s.a.v.) avuçlarını birleştirerek "İşte böyle!.." diye karşılık verdi. Bu defa Hz. Ömer: "Bu kadarı sana yeter ey Ebubekir!" diyerek araya girdi. Hz. bubekir: "İlişme bana ey Ömer! Allah hepimizi cennete koysa bunun sana ne zararı olur " deyince Hz. Ömer şu karşılığı verdi: "Allah dilerse bütün halkını tek avucuyla da cennetine kendi rahmetiyle koyar!" Bunun üzerine .asûlullah (s.a.v.) (Ömer´i kastederek): "Doğru söyledi" dedi. [486]

Hafız Ebû Yâ´lâ... Enes´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Ümmetimden yetmiş bin kişi cennete girecektir."

Sahabiler: "Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır" dediklerinde -ken­disi bir kum yığını üzerinde bulunuyordu- kumu eliyle savurdu, (yani bu ka­dar çok sayıda cennete gireceksiniz demek istedi): Tekrar "Ey Allah´ın Ra­sûlü! Bu sayıyı bize artır" dediklerinde, yine kumu eliyle savurdu. Sahabiler de şöyle dediler: "Ey Allah´ın nebisi! Artık bundan sonra cehenneme gireni Allah rahmetinden uzak etsin!" [487]

Taberanî... Umeyr´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Cenab-ı Allah, ümmetimden üç yüzbin kişiyi cennete koyaca­ğını bana va´d etti." Umeyr: "Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır" de­yince Rasûlullah (s.a.v.) eliyle kumları savurarak "İşte sayılamayacak dere­cede bu kadar çok kimseyi cennete koyar" dedi, Umeyr, yine: "Ey Allah´ın R-asûlü! Bu sayıyı bize artır" deyince Hz. Ömer: "Ey Umeyr! Bu kadarı sana yeter" dedi. Umeyr: "Ne diye bize karışıyorsun ey Hattabın oğlu " diye so-ninca Hz. Ömer de şu karşılığı vedi: "Allah dilerse, insanları bir avuçlayıp savuruşta cennete koyar." Rasûlullah (s.a.v.) de: "Ömer doğru söyledi" dedi. Hafız Ziya: "Ömer(r.a.)´in bundan başka hadisi bulunduğunu bilmiyorum"edi. [488]

Bezzar... Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeksizin cennete girecektir." âşe kalkıp, "Ey Allah´ın rasûlü! Beni de onların arasına katması için AlIah´a duâ et" dedi. Rasûlullah (s.a.v.): "Allahım! Bunu da onların arasına kat" diye duâ etti. Sonra başka bir adam da: "Ben de aralarına katması için Allah´a duâ et ya Rasûlallah!" dedi. Rasûlullah (s.a.v.): "Allahım! Buna da onların arasına kat." diye duâ etti. Oradaki topluluk sustu. Sonra birbirlerine: "Keşke biz de ´Ey Allah´ın rasûlü! Bizi de aralarına katması için Allah´a duâ et´ deseydik" dediler. Rasûlullah (s.a.v.): "Ukkâşe ve arkadaşı bu hususta si­zi geride bıraktılar. Ama duâ etmemi isteseydiniz, ederdim. Etseydim, cen­nete girmeniz kesinleştirdi." diye karşılık verdi. [489]

Taberanî... Ebû Umame´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişinin cennete gireceğini bana vâ-detti. Bunlardan her bin kişiyle birlikte yetmiş bin kişi daha vardır. Bunlara hesap ve kınama yoktur. Ayrıca Aziz ve Celil olan Rabbim üç kez insanları avuçlayıp cennete savuracaktır."

Bu rivayetin lafzı (kelimeleri) İbn Ebû Şeybe´ye aittir. Taberanî´nin ri­vayetinde "Her bin kişiyle birlikte yetmiş bin kişi daha vardır." cümlesi yok­tur. [490]

Ebubekir b. Ebi Âsim... Ebû Umame´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Cenab-ı Allah, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesaba çekmeksizin cen­nete koyacağını bana vâdetti." Yezid b. Ahnes: "Allah´a yemin ederim ki; ya Rasûlallah bunlar, senin ümmetinin içinde o kadar azdırlar ki (kara) sinekler arasındaki (kırmızı ve beyaza çalacak tonda) sarı sinekler kadardırlar." deyin­ce Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Cenab-ı Allah bu yetmiş binin her bin kişisiyle birlikte yetmişler bin kişiyi daha cennete koyacağını ve bu sayıya üç kez avuçlayarak cennete savuracağı kimseleri de ekleyeceğini bana vâdetti."

Hafız Ziya dedi ki: Bu hadisin rivayet senedinde adı geçen kimselerin Horî dışında kalan tümü sahih rivayet sahipleridir. Yalnız, Horî´nin de kriti­ğe tabi tutulduğunu bilmiyorum. [491]

Taberanî... Ukbe b. Abd es-Sülemî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişyi, hesaba çekmeksizin cennete koyacağım bana vâdetti. Onlardan her bin kişiyle birlikte yetmişer bin kişi daha vardır. Ayrıca üç kez avuçlayıp savuracağı kimselerinde ek ola­rak cennete konulacaklarını bana bildirdi." Bunu duyunca Hz. Ömer tekbir getirip şöyle dedi: "Cenab-ı Allah ilk yetmişi; babalarına, oğullarına ve aşi­retlerine şefaatçi kılacaktır. Beni sonda avuçlayıp cennete savuracağı kimse­lerin son gurubundan biri kılmasını temenni ediyorum."

Hafız Ziya, bunun senedinin illetli olduğunu bilmiyorum, dedi. Doğru­sunu Allah bilir. [492]

İmam Ahmed b. Hanbel... Atâ b. Yesar´dan rivayet etti ki; Rüfaa el-Cü-henî şöyle demiştir kendisine: Rasûlullah (s.a.v.)´le birlikte yürüdük. Ke-did´e (veya Kadid´e) vardığımızda Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:

"Aziz ve Celil olan Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişiyi -hesaba çekmeksizin- cennete koyacağını bana vâdetti. Sizler ve salih olan eşleriniz-î çoluk çocuklarınız cennetteki meskenlerinize yerleşmeden önce hiç bir ümmetin cennete girmeyeceğini umuyorum." [493]

Taberanî... Sevbân´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesaba çekmeksizin cennete koyacaktır. Onlardan her bin kişiyle birlikte yetmişer bin kişi daha vardır." [494]

Taberanî... Ebû Saîd el-Enmarî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Aziz ve Celil olan Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişiyi he­saba çekmeksizin cennete koyacağını bana vâdetti. Bunlardan her bin kişiyi de yetmişbin kişiye şefaatçi kılacak sonra da üç kez avuçlayarak (çok sayıda insanı) cennete savuracaktir." [495]

Bu hadisin râvilerinden Kays diyor ki: Ben, Ebû Saîd´e sordum:

— Sen bunu bizzat Rasûlullah (s.a.v.)´den mi işittin

—- Evet, kulaklarımla işittim. İşittiklerimi de kalbim hıfzetti. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:

"Allah dilerse ümmetimin bütün muhacirlerini bu kapsama alır. Sayı ta­mamlanmazsa, kalan kısmını arabilerle ikmâl eder."

Bunların hesabı Rasûlullah (s.a.v.)´in yanında yapıldı. Sayılan dört mil­yar yediyüz bini buldu. Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle dedi: "İnşaallah ümmeti­min muhacirleri bu meblağı doldurur."

Sahih adlı eserinin "El-Ba´s ve´n-Nüşûr" bölümünde Buharî... Ebû Ye­zid el-Medinî´den rivayet etti ki; Amr b. Hazm el-Ensarî şöyle demiştir:

Rasûlullah (s.a.v.) üç gün bize görünmez oldu. Sadece farz namazları kılmak için mescide gelir, namazı kıldıktan sonra hemen evine dönerdi. Dör­düncü günde yanımıza geldi. Kendisine, "Ey Allah´ın Rasûlü! Bize görün­mez oldun. Biz de bir olay meydana geldiğini sandık" dediğimizde şöyle bu­yurdu: "Sadece iyilik ve hayır oldu. Yüce Rabbim, ümmetimden yetmişbin kişiyi hesaba çekmeksizin cennete koyacağını bana vâdetti. Bu üç gün zar­fında kendisinden bu sayıyı artırmasını diledim. Rabbimin bir, şerefli ve cö­mert olduğunu gördüm. O yetmiş bin kişiden her biriyle birlikte yetmişer bin kişiyi daha bana bağışladı. Ben: "Ya Rab! Ümmetimin sayısı bu kadarı bu­lur mu " diye sorduğumda, ´Bu sayıyı sana arabilerle tamamlarım" dedi." Dahhâk, bu hadisin tenkid edildiğini; Neseî de metruk olduğunu söylemiştir.

Taberanî... Ebû Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Muhammed´in canı kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; kıya­met gününde Cenab-ı Allah sizleri zifirî karanlık bir gece gibi topluca yeri ^satmış bir zümre halinde cennete gönderecektir. Melekler diyecekler ki: Muhammed ile beraber gelenler, diğer peygamberlerle beraber gelenlerden daha çoktur." [496]


Kulların Hesap Yerinden Ayrılıp Kendilerine TahsisEdilen Yerlerine Gitmeleri. Bir Kısmı Cennete,Bir Kısmı Da Cehenneme



Yüce Allah buyurdu ki:

"Ey Muhammed! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, onları, işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar." (Meryem, 19/39)

"Kıyamet saati koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar. Ama inanıp yararlı iş işleyenler, ağırlanacakları bir cennette bulunurlar. İnkâr edip, âyet­lerimizi ve âhirette bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azâbla yüz yüze bırakılırlar." (Rûm, 30/14-16)

´İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz günün gelme­sinden önce, kendini dosdoğru dine yönelt." (Rûm, 30/43)

´´Kıyamet kopacağı gün, işte o gün, bâtıl sözlere uymuş olanlar hüsran­da kalırlar. Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kitabı­na çağırılır. Onlara denir ki: "Bugün, size işlediğinizin karşılığı verilecektir. Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşuyor. Biz yaptıklarınızı şüphe­siz bir bir kaydediyorduk."

İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine jarkeder. İşte bu, apaçık kurtuluştur. Ama inkâr eden kimselere denir ki: "Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir millet olmuştunuz değil mi Doğ­rusu Allah´ın verdiği söz gerçektir. Kıyamet saati şüphe götürmez" dendiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz. Buna dâir kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" derdiniz.

İşledikleri kötülükler kendilerin belli oldu ve onları, alaya aldıkları şey mahvetti. Onlara denir ki: "Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de sizi unuttuk. Varacağınız yer ateştir. Yardımcılarınızda yoktur. Bu, Allah´ın âyetlerini alaya almanızdan ve dünya hayâtının sizi aldatmış olmasından ötü­rüdür."

"O gün, ne oradan çıkarılırlar ve ne de özürleri dilenir. Övülmek, gök­lerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Göklerde ve yerde azamet O´nundur. O, güçlüdür, hakimdir." (Câsiyc, 45/27-37)

"Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitâb açılır, peygamberler ve şâ-hidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm ve­rilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bi­len1 dir. İnkâr edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapıları açılır. Bekçileri onlara: "Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan

bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi " derler. "Fvet geldi" derler. Lâkin azâb sözü inkarcıların cehennemin kapılarından irin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir. Rablerine karşı glmekten akınarılar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldı­ğında, bekçileri onlara: "Selâm size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya gi­rin " derler. Onlar: "Bize verdiği sözünde duran ve bizi bu yere vâris kılan Allah´a hamdolsun. Cennette istediğimiz yerde oturabiliriz. Yararlı iş işle­yenlerin ecri ne güzelmiş!" derler. Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukla­rı halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hükm olunmuştur. "Övülmek, dünyaların Rabbi olan Allah içindir" denir." (Zümer, 39/69-75)

"O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. İçlerin­de bebaht olanlar da, mesut olanlar da vardır. Bedbahtlar cehennemdedirler. Onlar orada ah edip inlerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer dur­dukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz, her istediğini yapar. Mesut olanlar ise cennettedirler. Rabbinin dilemesi bir yana, sonsuz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır." (Hûd, 11/105-108)

"Sizi toplanma gününde topladığı gün, işten, kimin aldandığımn ortaya çıkacağı gündür. Allah´a kim inanmış ve yararlı işlemişse, Allah onun kötü­lüklerini örter. Onu içinde temelli ve vsonsuz kalacağı, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Büyük kurtuluş işte budur. İnkâr edip, âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da ateşliklerdir. Orada temellidirler. Ne kötü bir dö­nüştür!" [497]

"Sakınanları o gün Rahmanın huzurunda O´na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz. Rahmanın katında bir ahd almamış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır." (Meryem, 19/85-87)

"Bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı günde bü­yük azâb onlaradır. Yüzleri kararanlara: "İnanmanızdan sonra inkâr eder mi­siniz İnkâr etmenizden dolayı azabı tadın" denecektir, yüzleri ağaranlar ise Allah´ın rahme tindedirler. Onlar orada temellidirler." (Âl-i İmrân, 3/106-107)

Bu konudaki âytler cidden çoktur. Eğer hepsini burada sıralamış olsay­dık gerçekten de söz fazlasıyla uzayacaktı. Burada konuyla ilgili ve bu ma­kama uygun hadisleri nakledeceğiz ki bu, konu dışı bir çok maksatları da kapsamaktadır. Biz o maksatlara da kısaca işarette bulunacağız.

"Güç yetirilemeyen ve en büyük baskın bastırdığı zaman..." (Naziât, 79/34)

İbn Ebi´d-Dünyâ... Kasım b. Velid´in yukarıdaki âyet-i kerimeyi açık­larken şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme sevkedilirler." [498]


Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı:



Buharı... Ata b. Yezid el-Le^sî´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)´e şöyle bir soru soruldu:

— Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz

— Siz bulutsuz bir günde güneşi görürken itişip kakışır mısınız

— Hayır ey Allah´ın Rasulü!

— Bulutsuz ve dolunaylı bir gecede ayı görürken itişip kakışır mısınız

— Hayır ey Allah´ın Rasûlü!

— İşte kıyamet gününde Rabbinizi böyle göreceksiniz. O günde insan­ları toplar ve onlara şöyle der:

"Kim benden başka bir şeye tapıyorduysa bu gün ona tabi olsun. Kim güneşe tapıyorduysa bu gün güneşe tabi olsun. Kim aya tapıyorduysa bu gün aya tab olsun. Kim tağutlara tapıyorduysa bugün onlara tabi olsun!.."

Orada münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Cenab-ı Allah, tanımadık­ları bir surette yanlarına gelip, "Ben sizin Rabbinizim" der. Onlarda: "Sen­den Allah´a sığınırız. Biz burada, yerimizde, Rabbimizin yanımıza gelişini bekleyeceğiz. Gelince de O´nu tanıyacağız." derler. Cenab-ı Allah, tanıdık­ları bir surette yanlarına gelip, "Ben sizin Rabbinizim!" der. Onlar da: "Sen bizim Rabbimizsin" deyip ona tabi olurlar. Ve cehennem köprüsü kurulur. Köprünün üzerinden ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler "Allahım, selâmet ver; selâmet ver." diye duâ ederler. Köprüde deve dikenleri gibi kan­calar vardır. Deve dikenlerini görmüşsünüz değil mi

— Görmüşüz ya Rasûlallah.

— İşte o kancalar, deve dikenleri gibidirler. Yalnız, büyüklüklerini an­cak Allah bilir. İnsanlar, amelleri nedeniyle kapılıp götürülürler. Kimi, ame­li nedeniyle helak olur. Kimi yardımsız bırakılır, sonra kurtulur. Nihayet Ce­nab-ı Allah kullan arasındaki ödeştirme işini tamamlayıp Allah´tan başka ilâh bulunmadığına şehadet edenlerden cehennemden çıkarılmasını dilediği kimseleri çıkarmak ister. Bu hususta meleklere gerekli emri verir. (O günah­kârlar) cehennemde mahpusturlar. Üzerlerine hayat suyu denen bir su dökü­lür. Tohumun sel yatağında bitip yeşermesi gibi bitip yeşerirler. Bir adam, yüzü cehenneme yönelik olarak durur, ve "Ya Rab! Yüzümü ateş tarafından çevir. Kokusu beni rahatsız etti. Sıcaklığı da beni yaktı." Allah´a sürekli yal­varıp yakarır. Allah da ona şöyle der: "Umarım ki bu istediğini verirsem, benden başka bir şey istemezsin. Öyle değil mi " O da: "Onur ve üstünlüğün yemin ederim ki; senden başka bir şey istemeyeceğim" der. Cenab-ı Allah Onun yüzünü ateşten çevirir. Sonra o der ki: "Ya Rab! Beni cennetin kapısı­na yaklaştır." Cenab-ı Allah ona: "Benden başka bir istekte bulunmayacağı­nı söylememiş miydin " diye sorar. O da: "Onur ve üstünlüğüne yemin ede­rim ki; artık bundan başka bir istekte bulunmayacağım" der ve artık başka bir istekte bulunmayacağına dâir söz ve güvenceler verir. Cenab-ı Allah da onu cennetin kapısına yaklaştırır. Adam cennetin içindeki şeyleri görünce Al­lah´ın dilediği bir süre susar, sonra: "Ey Rabbim! Beni cennete koy" der. Yü­ce Rab ona: "Artık başka bir stekte bulunmayacağını bana söylememiş miydn Yazıklarlar olsun sana ey âdemoğlu! Sen ne kadar da dönekmiş-sin !" diye sorar. O da: "Ya Rab! Beni yaratıklarının en bahtsızı kılma" der ve yakarışını sürdürür, nihayet Cenab-ı Allah güler. Gülünce de onun cenne­te girmesine izin verir. Cennete girdiğinde kendisine "Dile ne dilersen" de­nilir- O da bazı dileklerde bulunur. Sonra yine kendisine: "Dile ne dilersen" denilir. O da bazı dileklerde bulunur. Artık dileyeceği bir şey kalmaz. Ken­disine: "Düedikerin, bir misli fazlasıyla sana verildi" denir."

Ebû Hüreyre dedi ki: "Bu hadiste anlatılan adam, cennete en son gire­cek kişidir."

Bu hadisi rivayet ettiğinde Ebû Saîd el-Hudrî de Ebû Hüreyre´nin yanın­da oturmaktaydı. Onun söylediklerini değiştirmiyordu. Ne zaman ki Ebû Hü­reyre "Dilediklerin bir misli fazlasıyla sana verildi" denir. Sözünü nakl etti; işte o zaman Ebû Saîd (r.a.) dedi ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.)´in bunu şöyle ifa­de ettiğini işittim: "Dilediklerin, on misli fazlasıyla sana verildi" denir. Ebû Hüreyre, "Onunla birlikte bir o kadarı da verilir" dedi. İbn Mes´ud ve diğer bazı sahabiler de bu hususta Ebû Saîd´in söylediklerine katılmışlardır. İnşa-allah bu husus ileride d$ açıklanacaktır. [499]

Buharı.., Atâ b. Yesar´dan rivayet etti ki; Ebû Saîd el-Hudrî şöyle de­miştir: Biz, Hz. Peygambere şöyle bir soru sorduk:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Rabbimizi görecek miyiz

— Bulutsuz bir günde güneşi görme hususunda birbirinizle itişip kakış­manız olur mu

-— Hayır.

— Aynı şekilde (kıyamet gününde) Rabbinizi görürken de birbirinizle

itişip kakışmanız olmayacaktır.

— Sonra bir çağına şöyle seslenir: "Her kavim, tapageldiğinin yanına gitsin!" Ehl-i salip, salipleri (haçları) ile; putperestler, putlarıyla; başka tan­rılara tapanlar, tanrılarıyla giderler. Geride iyisiyle kötüsüyle kitab ehli, Al­lah´a tapan kimseler kalır. Sonra cehennem getirilip tıpkı bir serap gibidir. Yahudilere sorulur:

— Neye tapardınız

— Allah´ın oğlu Üzeyir´e tapardık.

— Yalan söylüyorsunuz. Allah´ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne is­tiyorsunuz

— Bize su içirmenizi istiyoruz.

— İçin bakalım!

Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Sonra hristiyanlara sorulur:

— Neye tapardınız

— Meryemoğlu Mesih´e tapardık.

— Yalan söylüyorsunuz. Allah´ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne is­tiyorsunuz

— Bize su içirmenizi istiyoruz.

— İçin bakalım!

Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Geride iyisiyle kötüsüyle, sadece Al­lah´a kulluk etmiş olanlar kalır. Onlara: "Herkes gitti. Siz niye burada kaldırıız " diye sorulur. Onlar da şu cevabı verirler:

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Messages In This Thread
RE: Ölüm Ötesi Tarihi 2.bölüm Ibn Kesir - by RasitTunca - 06-02-2018, 12:13 AM

Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)