08-01-2018, 02:06 AM
ATASÖZLERi
Bizim, gelenekle yerlesmis bir atalarsözü almayısımız vardır. Bu anlayısa göre atasözleri,
ulusal varlıklardır. Tanrı ve peygamber sözleri gibi ruha isleyen bir etki tasırlar. Đnandırıcı ve
kutsaldırlar. Nitekim eski bir atasözü söyle der: Atalar sözü Kur'ana girmez, yanınca yelisür
(Birlikte kosup gider; ondan geri kalmaz). Atasözleri, genis halk yığınlarının yüzyıllar boyunca
geçirdikleri denemelerden ve bunlara dayanan düsüncelerden doğmuslardır. Ulusun ortak
düsünce, kanıs ve tutumunu belirtir, bize yol gösterirler. Bir atasözüyle belgelendirilen tutumun
doğruluğu herkesçe kabul edilir. Anlasmazlıklarda bir atasözü en büyük yargıcıdır. Đste bu
atasözleri, biçim bakımından da, kavram bakımından da birtakım özellikler tasırlar. O özellikleri
birer birer gözden geçirelim:
A- BĐÇĐM ÖZELLĐKLERĐ
1- Atasözleri kalıplasmıs (klise durumuna gelmis) sözlerdir: Her atasözü, belli bir kalıp
içinde, belli sözcüklerle söylenmis olan donmus bir biçimdir. Sözcükler değistirilip yerlerine -
aynı anlamda da olsa- baska sözcükler konulamayacağı gibi sözdiziminin biçimi de bozulamaz.
Böyle değistirmeler yapılsa ortaya çıkan söz, -anlam değismese dahi- atalarsözü diye anılmaz.
Örneğin:
Derdini saklayan derman bulamaz.
sözündeki derman yerine ilaç denilemez.
Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
sözü de, sözcüklerin sırası değistirilerek:
Elin kapısını çalma, kapını çalarlar
biçiminde söylenemez.
2- Atasözleri kısa ve özlüdür. Az sözcükle çok sey anlatır:
Dikensiz gül omaz.
Alet isler, el övünür
Tasıma su ile değirmen dönmez ... gibi.
3- Atasözlerinin çoğu bir, iki cümledir. Daha uzun olanları azdır:
Vakit nakittir.
Balık bastan kokar.
Yerin kulağı var.
Ak akçe kara gün içindir.
Deveci ile konusan kapısını büyük açar.
Görünen köy kılavuz istemez.
Son pismanlık fayda etmez.
Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
Yoldan kal, yoldastan kalma.
Dost ile ye iç, alısveris etme.
Ne yavuz ol asıl, ne yavas ol basıl.
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al ... gibi.
Bu örneklerde görüldüğü gibi, tümcelerde en çok genis zaman kipi, kimi vakit (öğüt olan
atasözlerinde) emir kipi kullanılmıstır. Baska kiplerle kurulmus atasözleri daha azdır. Bunlarda
da fiili söylenmemis olanlarda da, ya genis zaman ya emir anlamı gizlidir:
Yalancının evi yanmıs, kimse inanmamıs.
Ana kızına taht kurmus, baht kurmamıs.
Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Bana dokunmayan yılan bin yasasın.
Anlayama sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Đnsan söylese söylese, hayvan koklasa koklasa.
Deve bir akçeye, deve bin akçeye.
Evvel taam, sonra kelam ... gibi.
B- KAVRAM ÖZELLĐKLERĐ
Her atasözü bir genel kural, bir düstur niteliğindedir. Bu kural ve düsturlar baslıca asağıdaki
kavram bölükleri içinde bulunur. Baska bir deyisle atasözleri, kavram bakımından birkaç çesittir:
1- Sosyal olayların nasıl olageldiklerini -uzun bir gözlem ve deneme sonucu olarak- yansızca
bildiren atasözleri vardır:
Komsunun tavuğu komsuya kaz görünür.
Minareyi çalan kılıfını hazırlar.
Araba kırılınca yol gösteren çok olur.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek içer... gibi.
2- Doğa olaylarının nasıl olageldiklerini -uzun bir gözlem sonucu olarak- belirten atasözleri
vardır:
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
Kork aprilin besinden, öküzü ayırır esinden.
Zemheride kar yağmadan kan yağması iyi.
Mart yağar nisan övünür, nisan yağar insan övünür ... gibi.
3- Toplumsal olayların nasıl olageldiklerini uzun bir gözlem ve deneme sonucu olarak
bildirirken bundan ders almamızı (açıkça söylemeyip dolayısıyla) hatırlatan atasözleri vardır:
Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Öfke ile kalkan ziyan ile oturur.
Mahkeme kadıya mülk değil.
Sona kalan dona kalır. ... gibi.
Bu sözlerin altında istemelisin ki elde edesin, insan kendisini öfkeye kaptırmamalı... dersleri
bulunmaktadır.
4- Denemelere ya da mantığa dayanarak doğrudan doğruya ahlak dersi ve öğüt veren
atasözleri vardır:
Çirkefe tas atma, üstüne sıçrar.
Ayağım yorganına göre uzat.
Bugünkü isini yarına bırakma.
Yoldan kal, yoldastan kalma ... gibi.
5- Birtakım gerçekler, felsefeler, bilgece düsünceler bildirerek (dolayısıyla) yol gösteren
atasözleri vardır:
Bal bal demekle ağız tatlı olmaz.
Can bostanda bitmez.
Korkunun ecele faydası yoktur.
Tasıma su ile değirmen dönmez ... gibi.
6- Töre ve gelenekleri bildiren atasözleri vardır:
Dost basa bakar, düsman ayağa.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var.
Kızını dövmeyen dizini döver.
Kız besikte, çeyiz sandıkta ... gibi.
7- Kimi inanısları bildiren atasözleri vardır:
Kırk yılda bir ölet olur, eceli gelen ölür.
Ananın bahtı kızına.
Akacak kan damarda durmaz.
Baykusun kısmeti ayağına gelir... gibi.
C- TAMAMLAYICI BĐLGĐLER
BĐRKAÇ BĐÇĐMĐ BULUNAN ATASÖZLERĐ:
Atasözlerinin donmus birer kalıp olduğunu söylemistik. (Bkz. 1, A, 1). Kimi atasözlerinin
birkaç kalıbı bulunduğunu da belirtmek gerekir. Bu kalıplardan her biri ayrı ayrı atalarsözü
olarak tanındığından değisiklikler donmus olma kuralına aykırı sayılamaz. Örneğin:
Denize düsen yılana sarılır.
sözünün:
Denize düsen yosuna sarılır.
biçimi de vardır. Ama denize düsen balığa (ya da samana) sarılır gibi bir biçimi yoktur.
Ayağını yorganına göre uzat.
sözü ise, sözcüklerin sırası değismis olarak:
Yorganına göre ayağını uzat.
biçiminde de söylenir. Bu ikiden baska biçimde söylenmez.
BÖLGELERDE DEĞĐSĐK BĐÇĐMLER:
Kimi atasözleri, ayrı ayrı bölgelerde değisik biçimler almıs olabilir. Bu da yukarıdaki kuralın
bozulmus olması demek değildir. Bu gibi atasözlerinin bölgelerde kalıplasmıs özel biçimi var
demektir. Örneğin:
Keskin sirke kabına zarardır.
Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır.
sözleri kimi bölgelerde:
Keskin sirke küpüne zarar.
Aç tavuk düsünde (rüyasında) darı görür
biçimlerindedir.
ÖZEL BĐR AMAÇLA UZATMAK:
Kısa ve özlü olmak, atasözlerinin özelliklerinden olmakla birlikte (Bkz. 1, A, 2) kimi
atasözleri -baska bir özelliği sağlamak için- kavramı anlatmaya yetenden artık sözcük ile
söylenmis de olabilir:
El elden üstündür.
sözü, düsünceyi anlatmaya yeterken, buna:
arsa varıncaya kadar.
parçasının eklenmesiyle ikinci biçimde de kullanılan atasözü gibi.
Baska bir örnek: En kısa anlatım kılığını:
Ayıpsız yar olmaz.
kalıbı içinde bulunan sözün atasözü kimliğini almıs biçimi, daha uzun olarak:
Ayıpsız yar isteyen yarsız kalır.
Söz uzamıstır, ama o kısa anlatımlı kuru mantığın inandırıcılığını, etkinlik ve güzelliğini de
uzatma öğeleri sağlamıstır.
GENEL KURAL GĐBĐ OLANLAR:
Bütün atasözlerinin birer genel kural niteliğinde olduğunu yazmıstık. (Bkz. 1, B). Bazı
atasözleri genel kural gibi söylenmis olduğu halde gerçekten genel kural değildir. Örneğin:
Kör ölür, badem gözlü olur; kel ölür, sırma saçlı olur.
Gelen gidene rahmet okutur.
sözlerinin genel kural oldukları söylenemez. Bu gibi sözlerde sık sık rastlanan durumların
genellestirilmis olduğu görülmektedir.
Genelliğine düsüncemizle sınır çizdiğimiz, her vakit değil zaman zaman böyle olduğunu
kabul ettiğimiz atasözlerinden kimisinin eski biçiminde bu genelliğin hangi kosula bağlı
bulunduğu söz içinde belirtilmistir. Nitekim bugün:
Suyu getiren de bir, testiyi kıran da.
biçiminde söylediğimiz atasözünün, 15. yüzyılda yazılmıs olan Atalar Sözü kitabındaki
biçimi sudur:
Đyilik bilmeyen katında su getirenle senek sıyan biridir.
ATASÖZLERĐNDE MECAZ:
Atasözlerini temsili sözler diye tanımlayanlar ve mecazı atasözlerinin ayrılmaz niteliği
sayanlar vardır. Her ne kadar atasözlerimizin çoğu temsili ve mecazi ise de temsili ve mecazi
olmayan atasözlerimiz de az değildir. Örnekler:
Sirkesini sarmısağını sayan paçayı yiyemez. (Mecazlı)
Mum dibine ısık vermez. (Mecazlı)
Damlaya damlaya göl olur. (Mecazlı)
Bugünkü isini yarına bırakma. (Mecazsız)
Dost ile ye iç, alısveris etme. (Mecazsız)
Akıllı düsman akılsız dosttan hayırlıdır. (Mecazsız)
ATASÖZLERĐNDE SÖZ SANATLARI:
Atasözlerinde ustaca bir üslup, büyüleyici ve inandırıcı bir anlatım özelliği vardır.
Yüzyıllardan beri kullanıldıkları, her gün isitildikleri halde tazeliklerini kaybetmeyen bu sözlerde
çesitli anlatıs yolları, çesitli söz ve anlam sanatları görülür. Örnekler:
BEYĐT
Gülme komsuna - Gelir basına.
Sakla samanı - Gelir zamanı.
Açtırma kutuyu - Söyletme kötüye.
Güvenme varlığa - Düsersin darlığa.
Güzellik on - Dokuzu don.
Hayır dile komsuna - Hayır gele basına.
Mart kapıdan baktırır - Kazma kürek yaktırır.
Ağlarsa anam ağlar - Baskası yalan ağlar.
Oduncu gözü amçada - Dilenci gözü çömçede.
Bağa bak üzüm olsun - Yemeye yüzün olsun.
Gelin altın taht getirmis - Çıkmıs kendisi oturmus.
DĐZE:
Çocuktan al haberi.
Kimse bilmez kim kazana kim yiye.
Kendi düsen ağlamaz.
Dinsitin hakkından imansız gelir.
Bey ardından çomak çalan çok olur.
Dilsizin dilinden anası anlar.
Çok naz asık usandırır.
Etme bulma dünyası.
SECĐ:
Dertsiz bas mezarda tas.
Dervisin fikri ne ise zikri odur.
Kar eden az etmez.
Atta karın yiğitte burun.
Đt ulur birbirini bulur.
Müft olsun da zift olsun.
Güvenme dostuna saman doldurur postuna.
Emmim, dayım hepsinden aldım payım.
Emmim, dayım, kesem, elimi soksam yesem.
TEVZĐYE:
Sarmısak da acı amma evde lazım bir disi.
KĐNAYE:
Can boğazdan gelir.
Balık bastan kokar.
Davul dengi dengine diye çalar.
ALLĐTERASYON:
Akça akıl öğretir.
Kaynayan kazan kapak tutmaz.
Tarlayı taslı yerden kızı kardesli yerden.
Basına gelen basmakçıdır.
Al giyen aldanmaz.
Asını, esini, isini bil.
Kardesten karın yakın.
Kızını dövmeyen dizini döver.
CĐNAS:
Dilim seni dilim dilim dileyim.
Yerine düsmeyen gelin yerine yerine eskir.
Aç ile eceli gelen söylesir.
Ulu sözü dinlemeyen uluya kalır.
Bal bol yiyen bel bel bakar.
Hasta yatan ölmez eceli yeten ölür.
Köpekle dalasmaktan çalıyı dolasmak yeğdir.
EĞRETĐLEME (ĐSTĐARE):
Ağaç yasken eğilir.
Ölmüs koyun kurttan korkmaz.
Delikli tas yerde kalmaz.
Koça boynuzu yük değil.
Domuzdan toklu doğmaz.
Dikensiz gül olmaz.
Et tırnaktan ayrılmaz.
Erkek sel, kadın göl.
Gön yufka yerinden deliriz.
Çoban armağanı çam sakızı.
Çay geçerken at değistirilmez.
MECAZI MÜRSEL:
Bir çiçekle yar olmaz.
Borçlunun dili kısa gerek.
Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar.
Hamama giren terler.
Ağız yer yüz utanır.
Đki el bir bas içindir.
Kefenin cebi yok.
Kendi düsen ağlamaz.
Sağ bas yastık istemez.
Hasta ol benim için, öleyim senin için.
TEZAT:
Ak akçe kara gün içindir.
Deli dostun olacağına akıllı düsmanın olsun.
Yaz yalan kıs gerçek.
Zengin arabasını dağdan asırır, zügürt düzovada yolunu sasırır.
At bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur at bulunmaz.
Đstediğini söyleyen istemediğini isitir.
Güvenme varlığa düsersin darlığa.
ĐHAMI TEZAT:
öksüzün karnına vurmuslar, vay arkam demis.
AKĐS:
Buldum bilemedim, bildim bulamadım.
Sen olursan bensiz, ben de olurum sensiz.
Üzüm üzüme baka baka kararı.
ĐSTĐFHAM:
Bağduy ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?
El mi yaman, bey mi yaman?
Erkek aslan aslan da disi aslan aslan değil mi?
Kabahat ölende mi öldürende mi?
Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?
Yenice eleğim, seni nerelere asayım?
SĐBHĐ ĐSTĐKAK:
Geç olsun da güç olmasın.
Đtle dalasmaktan çalıyı dolasmak yeğdir.
Đnsan doğduğu yerde değil doyduğu yerde.
Hasta yatan ölmez eceli yeten ölür.
ZEF ve NESĐR:
Yaman komsu, yaman avrat, yaman at. Birinden göç, birini basa, birini sat.
EKSĐLTĐLĐ ATASÖZLERĐ:
Kimi atasözleri etsiltili anlatımla söylenegelmistir. Örnekler:
Borç vermekle, düsman kırmakla.
Ata arpa, yiğide pilav.
As tuz ile, tuz ozan ile.
Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
Ana hakkı Tanrı hakkı.
Aba vakti yaba, yaba vakti aba.
Bağ bayırda, tazla çayırda.
Elmayı çayıra, armudu bayıra.
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ.
El el ile değirmen yel ile.
Sen sen, ben ben.
Đncir babadan, zeytin deden.
ÖYKÜ BĐÇĐMĐNDEKĐ ATASÖZLERĐ:
Kimi atasözleri çok kısa bir öykü biçiminde söylenmistir. Örnekler:
Oynamasını bilmeyen kız yerim dar demis. Yerini gelisletmisler gerim dar demis.
Deveye inisi mi seversin yokusu mu demisler; düz yere mi girdi demis.
Eseği düğüne çağırmıslar; ya odun eksik, ya su demis.
Kurda neden boynun kalın demisler; isimi kendim görürüm de ondan demis.
Katıra baban kim demisler; dayım at demis.
Yengece niçin yan yan gidersin demisler serde kabadayılık var demis.
Kediye bokun kimya demisler; üstünü örtmüs.
Terziye göç demisler; iğnem basımda demis.
Tilkiye tavuk kebabı yer misin demisler; adamın güleceğini getiriyorsunuz demis.
Ağaca balta vurmuslar; soyu bedenimden demis.
Tencere demis: dibim altın; kepçe demis: girdim çıktım
Yalancının evi yanmıs; kimse inanmamıs.
ATASÖZLERĐNDE DEVRĐK TÜMCE:
Birçok atasözü devrik tümce ile kurulmus; böylece daha güçlü bir anlatım sağlanmıstır
Örnekler:
Ada bana, adayım sana.
Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu.
Say beni sayayım seni.
Açma sırrını dostuna o da söyler dostuna.
Ağlama ölü için ağla deli için.
Al kasağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur.
Besle kargayı oysun gözünü.
An beni bir kazla o da çürük çıksın.
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.
Sorma kisinin aslını, sohbetinden bellidir.
Var ne bilsin yok halinden.
ATASÖZLERĐ ULUSAL DEĞERLERĐ YANSITIR:
Her ulusun atasözleri, kendi varlığının ve benliğinin aynasıdır. Atasözlerinde bir ulusun
düsünceleri, yasayısları, inanısları, gelenekleri görülür. Atasözleri, ulusların zekalarındaki
keskinliği, hayallerindeki genisliği, duygularındaki inceliği belirten en değerli örneklerdir. Bu
sözler, derin felsefelerden baska güzel buluslarla, parlak nüktelerle, ince alaylarla, sert
taslamalarla doludur. Böylece her atasözü, kendi ulusunun damgasını tasır.
ATASÖZLERĐNĐN ÇIKISI VE BĐÇĐMLENMESĐ:
Bir atasözünün ilk taslağını kuskusuz ki tek kisi ortaya atmıstır. Ama zamanla birçok kisiler
onun üzerinde yontmalar, eklemeler, değistirmeler yapmıslar; ona kamunun beğendiği,
benimsediği bir biçim vermislerdir. Đste ilk taslak, bu son biçimiyle atasözlerinin bütün
niteliklerini kazanmıs ve bir kisinin malı olmaktan çıkarak toplumun malı olmustur.
ATASÖZLERĐNĐN ESKĐLĐĞĐ, YENĐLĐĞĐ:
Atasözlerinin, atalardan kalma, eski, ulusal varlıklar olduğunu söylüyoruz. Bu eskilik niteliği
üzerinde biraz durmak gerekir:
a) Yüzlerce yıl halk potasında kaynadıktan sonra atasözü niteliğini kazanmıs olan bir sözün
sözcüklerinde sözdiziminde zamanla değisiklikler olabilir. Örnek olarak iki atasözünün
bugünkü, 15 ve 11'inci yüzyıllardaki biçimlerini bir arada gösterelim:
Kurt komsusunu yemez. (Bugünkü)
Kurt konsısın incitmez. (15'inci yüzyıldaki)
Böri kosnısın yimes. (11'inci yüzyıldaki)
Isıramadığın eli öp basına ko. (Bugünkü)
Kesemedüğün eli öp basına ko. (15'inci yüzyıldaki)
Tasığ ısrumasa öpmis kerek. (11'inci yüzyıldaki)
(Tası ısıramazsa öpmesi gerek)
b) Eski atasözlerinden bugün unutulmus olanlar bulunduğu gibi yeni zamanlarda dogmus
atasözleri de vardır. Dokuz yüzyıl önce yasadıkları Divanü Lugat-it Türk'ten anlasılan
atasözlerinden kimisi bugün de yasamakta ise de kimisi unutulmustur. Dahası 15. yüzyıl
atasözlerinin durumu da böyledir. Örneğin Divan'daki:
Otug odhguç birle üçürmes.
(Ates alevle söndürülmez.)
Buzdan suv tamar.
(Buzdan su damlar.)
Tesük suvda belgürer.
(Kasık yarığı suda belli olur.)
gibi birçok atasözleri unutulmustur. Bunun gibi 15. yüzyılda derlenmis olan atasözlerinden:
Sünnet var cümle kesmek yok.
Esek eti diriyle tatludur.
Đl ilden ayruksı olmaz, töresi ayruk olur.
gibileri bugün isitilmemektedir. Öte yandan:
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var.
gibi kahvenin yurdumuza yayıldığı tarihten sonra çıkan atasözleri de vardır. Demek ki
atasözleri de dilin sözcükleri gibi sürekli bir olus-unutulus durumu içindedir.
DÖRT BÖLÜK ATASÖZÜ:
Atasözleri, kullanıldıkları yer ve zaman bakımından dört bölüğe ayrılabilir: a) Yurdun her
yerinde kullanılanlar; b) Sadece bir bölgede bulunanlar; c) Türkiye dısındaki Türk lehçelerinde
yasayanlar; ç) Eski zamanlarda kullanılmıs iken bugün bırakılmıs olanlar. Biz bunları ayrı ayrı
derleme konusu yapmayı uygun buluyoruz. Nasıl ki sözlüklerimiz: a) Ortak yazı dili sözlüğü; b)
Bölge ağızlarının sözlüğü; c) Lehçeler sözlüğü; ç) Tarihsel sözlük olarak ayrı ayrı ortaya
konulmaktadır.
ÇELĐSĐK ATASÖZLERĐ:
Atasözleri içinde anlamları birbirine aykırı olanlar vardır. Her atasözü bir kural olduğuna
göre bu çelisik sözlerden her biri nasıl kural sayılabilir? Bu soruya cevap verebilmek için görüp
geçirdiğimiz olayların çelismelerle dolu olduğunu düsünmek gerekir: Bunları belirten kurallar da
süphesiz öyle olacaktır. Bundan baska aynı olay; değisik kosullar altında ayrı ayrı sonuçlar
verebilir. O zaman birbirini tutmayan düsturlar ortaya çıkar. Nitekim yalan söylemenin kötü
sonuçlar vereceğini bildiren atasözleriyle birlikte doğru söylemenin kötü sonuçlar vereceğini
bildiren atasözleri de yasamaktadır:
Yalancının evi yanmıs, kimse inanmamıs.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Doğru söyleyenin tepesi delik olur. (Çünkü herkes basına vurur.)
Bunun gibi, iyilik yapanın iyilik göreceğini bildiren atasözlerimiz de kötülük göreceğini
bildiren atasözlerimiz de vardır:
Đyilik eden iyilik bulur.
Đyiliğe iyilik olsaydı koca öküze bıçak olmazdı.
Burada bir inceliği belirtmek yerinde olur: Birbirine aykırı olan atasözlerinin hepsi kural gibi
söylenmis olmakla birlikte doğru yargılı olmayanlar, ya toplumla alaydır, ya taslamadır ya
uyarmadır ya yermedir ya da bir kötümserlik ve öfke anlatımıdır. Bunlar doğru seyler söylemek
için değil, toplumca benimsenmek gibi bir genelliği bulunan ruh hallerini yansıtmak için ortaya
çıkmıslardır. Aralarında yerine göre inanılarak söylenilmis olanlar da bulunabilir. Örneğin:
Devlet malı deniz, yemeyen domuz.
sözü taslama da, öfke anlatımı da, inanılarak söylenilmis bir söz de olabilir.
ĐKĐ YARGILI ATASÖZLERĐ:
Birtakım atasözleri çifte yargılı, çifte kurallıdır. Bu özellik eski atasözlerinde de
bugünkülerde de görülür. Yargılar arasında baslıca iki türlü ilgi bulunur.
a) Atasözü iki cümleli bir benzetmedir. Cümlelerden biri benzeyen, öteki kendisine
benzetilen yandır. Divanü Lugat-it Türk'teki su söz gibi:
Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas.
(Đsaret olsa yol sasırılmaz, bilgi olsa söz sapıtılmaz.)
Bugünkü atasözlerinden örnekler:
Demir tavında, dilber çağında.
Hırsızlık bir ekmekten, kahpelik bir öpmekten.
Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır.
Kavurga karın doyurmaz, kar susuzluk kandırmaz.
Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.
Eken biçer, konan göçer.
Tarlayı taslı yerden, kızı kardaslık yerden.
Paran çoksa kefil al, isim yoksa sahit ol.
Suyun yavas akanından, insanın yere bakanından kork.
b) Atasözünün iki cümlesi anasında bir benzetme değil baska bir ilgi vardır: Đki yargı
birbirini tamamlar ya da birbirine karsıt olabilir Örnekler:
Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin.
Baba vergisi görümlük, koca vergisi doyumluk.
Var evi kerem evi, yok evi verem evi.
Güzel bürünür, çirkin görünür.
ATASÖZLERĐYLE KARISTIRILAN SÖZLER:
Atasözlerinin niteliklerinden kimisini tasıdıkları için atasözlerini andıran ve birçok kitaplarda
atasözü diye gösterilen birtakım sözler vardır. Asağıda çesitlerini gösterdiğimiz bu sözler, gerçek
atasözleriyle karıstırılmamalıdır:
a) Özsöz, özdeyis (vecize) adları verilmesi gereken ve uzun uzun açıklanabilen derin
anlamlı kısa sözler. Bunlar içinde yazanı; söyleyeni belli olanlar da olmayanlar da vardır.
Örnekler:
Kendini bil. (Khilon)
En büyük utku, kisinin kendine egemen olmasıdır. (Eflatun)
Malı az olan değil, istekleri çok olan insan fakirdir. (Seneca)
Düsünüyorum, öyleyse var. (Descartes)
Hayatta en hakiki mürsit ilimdir. (Atatürk)
Hakaret muhayyerdir, reddolunur. (Hamit)
Açıkgözlülük, sırasında göz yummayı bilmektir. (Cenap S.)
Suüstimal kapısını aralık etmeye gelmez; derhal ardına kadar açılır. (Cenap S.)
Kainatta yalnız bir sosyalist tanırım: Ecel. (Cenap S.)
En metin nokta-i istinat, insanın kendi kuvvetidir. (Cenap S.)
Bir güzel kıyafet, iyi bir tavsiye mektubudur. (Cenap S.)
Keskin kılıç kullananlar yanlıs hamlelerden sakınmalıdırlar.
Kabiliyetin mektebi yoktur.
Adalet mülkün temelidir.
b) Özdeyis dı sında kalan ve halk arasında sık sık kul lanılan kı sa, kuru, yalın gerçekler:
Parasızlık her fenalığı yaptırır.
Çalısan kazanır.
Cümlemizin gireceği kara topraktır.
Baba evladının fenalığını istemez.
Mesveretsiz yapılan isten hayır gelmez.
Đlim deryadır.
Lakırdı ile is bitmez.
Takdir ne ise o olur.
Talih yar olmayınca elden ne gelir.
Can tatlıdır.
Herkes ana baba evladıdır.
Fena söz çekilmez.
c) Yazanı bilinsin, bilinmesin bilgece dize ve beyitler:
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Kanuni)
Akla mağrur olma Eflatun-i vakt olsan eğer,
Bir edib-i kamili gördükte tıfl-ı mektep ol. (Nefi)
Hak ol ki Huda mertebeni eyleye ali. (Ruhi)
Taklid-i zag kebk-i hıramanı güldürür. (Yahya Ef.)
Sükut etmek gibi nadane alemde cevap olmaz. (Sefii Dede)
Secaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler. (Ragıp Ps.)
Erisir menzil-i maksuduna aheste giden. (Hatemi)
Tiz reftar olanın payine damen dolasır. (Hatemi)
Laf-ı dava-yı enaniyyet ne lazım akıle, (Esat Muhlis Ps.)
Herkesin alemde bin mafevkı bin madunu var. (Esat Muhlis Ps.)
Mihneti kendüye zevk etmedir alemde hüner. (Vasıf)
Zerdüz palan ursan esek yine esektir. (Ziya Ps.)
Đhtilafatıyle ugrasmakta dehrin zevk yok, (Muallim Naci)
Zevk anın mirsad-ı ibretten temasasındadır. (Muallim Naci)
ç) Kimi sairler manzumeleri içine aldıkları atasözlerinin kalıbını bozmuslardır: Vezne uysun
diye ve baska nedenlerle sözcükleri değistirmisler, araya sözcükler katmıslar,
sözdizimine baska biçim vermislerdir. Edebiyatımızda örneği pek çok olan böyle sözler,
manzume içindeki değisik biçimleriyle atasözleri sayılamazlar; asıllan baska türlü olan
atasözlerine isaret sayılırlar. Đste birkaçı:
Yüce olur ise her ne kadar dağ,
Yol üstünden asar yakın u ırağ. (Güvahi)
(Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden asar.)
::::::::::::::
Ecel olduğu yoktur havf ile def. (Güvahi)
(Korkunun ecele faydası yoktur.)
::::::::::::::
Ki baska buzağı, kaçma bu sözden,
Yeğ olur seksiz ortaklık öküzden. (Güvahi)
(Ortaklık öküzden yalnız buzağı yeğdir.)
::::::::::::::
Đsitmedin mi risvet kapudan sad
Giricek bacadan gamgin çıkar dad. (Güvahi)
(Rüsvet kapıdan girerse iman bacadan çıkar.)
::::::::::::::
Bu mesel meshurdur kim dest ber balayı dest..
(El elden üstündür.) (Nev'i)
::::::::::::::
Ağlamak ne demek kendi düsenler? (Lemi)
(Kendi düsen ağlamaz.)
:::::::::::::
Binenler tiz nüzul eyler semend-i müstear üzre.
(Eğreti ata binen tez iner.) (Nabi)
:::::::::::::
Zeminin gusu var derler meseldir. (Hıfzi)
(Yerin kulağı var.)
:::::::::::::
Hos gelir avaze-i davul u zurna durdan. (Molla)
(Davulun sesi uzaktan hos gelir.)
:::::::::::::
Anlamaza davul çalsan vız gelir,
Anlayana sivrisinek saz olur. (Mesti)
(Anlayana sivrisinek saz, anlamaya davul zurna az.)
Bir atasözünün ayrı ayrı kisilerce, hatta bir sairce türlü biçimlere sokulduğuna da örnekler
verelim:
Verilmez oğlan ağlamasa emcek. (Güvahi)
Ağlar sabi bile: Verin mememi. (Gufrani)
(Ağlamayan çocuğa meme vermezler.)
Demekle bal tatlu olmaz ağız. (Güvahi)
Meseldir zikr-i sehd ile seha olmaz dehen sirin. (Kalayı)
Bal bal desen ağız bal olur mu ya? (Gufrani)
(Bal bal demekle ağız tatlı olmaz.)
Ki atlaslar olur zaman ile dut. (Süheyl ü Nevbahar)
Ki atlaslar olur eyyam ile tut. (Tutmacı)
Küyenler hardan hurma yediler,
Koruktan sabr ile helva yediler. (Seyhi)
Nice sirin demis bunu dana
Ki olur sabr ile koruk helva. (Hamdullah Hamdi)
Bağda sabr ile biter huse,
Huse em sabr ile olur tuse. (Hamdullah Hamdi)
Eğer sabredesin ey nahl-i ziba,
Koruk helva ola vü har hurma. (Kemal Pasazade)
(Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas)
Ki vardurur gönülden gönüle rah. (K. Pasazade)
Ki derler var gönülden gönüle yol. (K. Pasazade)
Ki gönülden gönüle vardır rah. (K. Pasazade)
(Gönülden gönüle yol vardır.)
BASKA DĐLE ÇEVĐRĐLME:
Atasözleri baska dile çevrilebilir. Bu çevirde anlam kaybolmaz, sadece biçim özellikleri
kaybolur. Birçok uluslarda aynı anlamı tasıyan atasözleri, de vardır.
Ç. TANIM
Yukarıdaki açıklamalarla atasözlerinde bulunan çesitli özellikleri ortaya koymus
bulunuyoruz. Bütün bu özellikleri içine alan bir tanım çok uzun olur. Bunun için ana nitelikleri
belirterek olabildiğince kısa bir tanım yapacağız: Atalarımızın, uzun denemelere dayanan
yargılarını genel kural, bilgece düsünce ya da ögüt olarak düsturlastıran ve kalıplasmıs biçimleri
bulunan kamuca benimsenmis özsözler.
:::::::::::::
2
DEYĐMLER
Atasözleri bölümünde yaptığımız gibi, deyimin tanımını sona bırakarak önce özelliklerini
inceleyelim.
Deyimlerde de hem biçim, hem kavram özellikleri bulunmaktadır. Biçim özelliklerinden
kimisi, atasözleriyle deyimler arasında ortaktır. Kavram özelliklerinde böyle bir ortaklık yoktur.
A- BĐÇĐM ÖZELLĐKLERĐ
1- Deyimler de atasözleri gibi, kalıplasmıs sözlerdir. Bir deyimin sözcükleri değistirilip
yerlerine -aynı anlamda da olsa- baska sözcükler konulamaz ve deyimin sözdizimi
bozulamaz. Örneğin:
Ayıkla pirincin tasını
deyimi, ayıkla bulgurun tasını biçiminde söylenebileceği gibi,
Tut kelin perçeminden
deyimi de kelin perçeminden tut biçiminde kullanılamaz.
2- Deyimler de, atasözleri gibi, kısa ve özlü anlatım araçlarıdır.
Dil dökmek - Kelle kulak yerinde - Kel basa simsir tarak - Atı alan Üsküdar'ı geçti... gibi.
3- Deyimler en az iki sözcükle kurulurlar ve biçim bakımından iki bölüğe ayrılabilirler:
a) Sözcük öbeği durumundaki deyimler:
Ağır baslı - Eli bayraklı - Püf noktası - Đçli dıslı - Kellesi koltuğunda - Gel zaman git zaman -
Kasla göz arasında - Suya sabuna dokunmadan... gibi.
Öbeği olusturan sözcükler bitisik yazılmaz.
Ünlem niteliğindeki deyimleri de bu bölük içine almak uygun olur:
Adam sen de! - Cart kaba kağıt! - Yok devenin bası! - Hele hele!... gibi.
b) Tümce durumundaki deyimler:
Dostlar alısveriste görsün.
Halep ordaysa arsın burda.
Đncir çekirdeğini doldurmaz.
Delik büyük, yama küçük... gibi.
Bir mastarla sona eren deyimler, çekime gireceklerinden ve dolayısıyla bir tümce
kuracaklarından bu bölük içinde yer alırlar. Örnekler:
Göz yummak - Gönül almak - Dirsek çevirmek - Damarı tutmak - Baltayı tasa vurmak -
Boyunun ölçüsünü almak - Bir tasla iki kus vurmak - Ağzına bir parmak bal çalmak - Dimyat'a
pirince giderken evdeki bulgurdan olmak...
Bunlar göz yumdum, gönlünü alalım, baltayı tasa vurdunuz, Dimyat'a pirince giderken
evdeki bulgurdan oldu.... gibi tümceden olustururlar.
B- KAVRAM ÖZELLĐKLERĐ
1- Deyim, bir kavramı belirtmek için bulunmus özel bir anlatım kalıbıdır; genel kural
niteliğinde bir söz değildir. Deyimi atalarsözünden ayıran en önemli özellik budur.
Deyimleri biçim özellikleri bakımından incelerken iki bölüğe ayırmıstık. (Bkz. 2, A, 3). b)
bölüğünde bulunanlar, çoğu zaman atasözleriyle, karıstırılmaktadır. Bu karıstırmanın nedeni, her
iki söz çesidinin de tümce durumunda bulunması ve hosa giden bir anlatım tasımasıdır. Biçim
benzerliğinden ileri gelen bu karısıklık, kavram ayrılığına dikkat edilirse ortadan kalkar.
Örneğin:
Bitli baklanın kör alıcısı olur.
Đsleyen demir ısıldar.
Bugünkü isini yarına bırakma.
cümleleri atasözleridir. Çünkü her biri bir genel kuraldır. Denenmistir: Her zaman bitli
baklanın kör alıcısı olur. Đsleyen demirin ısıldadığı su götürmez bir gerçektir: Bugünkü isini
yarına bırakmamak öğüdü de her zaman uygulanmak üzere ortaya konulmus bir düsturdur. Oysa:
Atı alan Üsküdar'ı geçti.
Armut pis, ağzıma düs.
Bu perhiz ne, bu lahana tursusu ne?
sözleri deyimdir. Çünkü hiç biri genel kural olarak söylenemez: Her zaman atı alan Üsküdan
geçmez. Armut pis ağzıma düs sözü her vakit değil, ancak kimi durumlar için doğrudur. Perhizle
lahana tursusu da bir düstur gibi yürütülemez.
2- Deyimlerin amacı, bir kavramı ya özel kalıp içinde, ya da çekici, hos bir anlatımla
belirtmektir. Atasözlerinin amacı ise yol göstermek, ders ve ögüt vermek, ibret almamız için
gerçekleri bildirmektir. Görülüyor ki deyimle atasözü, amaçta da birbirinden ayrılmaktadır.
3- Deyimle atasözü arasında, sınırda bulunan sözlere dikkat edilmelidir:
a) Atasözleri arasına da alınsa, deyimler arasına da alınsa yanlıs sayılamayacak sözler
vardır. Bu, atasözleriyle deyimleri birbirinden ayıran özelliklerin iyice belirmemis
olmasından değil, bu çesit sözlerin iki anlam tasımasından ya da iki türlü
yorumlanabilmesinden ileri gelir. Örneğin:
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.
sözü, karsındakini kızdırarak seninle ilgili seyleri ortaya dökmesine, senin için kötü seyler
söylemesine yol açma anlamına kullanılırsa atasözü olur. Beni kızdırırsan senin için kötü seyler
söylerim anlamına kullanılırsa deyim olur.
Baska bir örnek:
Çam sakızı çoban armağanı.
sözü zengin olmayan kimsenin armağanı, pahalı bir sey olamaz diye yorumlanırsa atasözü
sayılmıs olur. Sunduğum sey değersiz ama gücüm ancak buna yetiyor diye yorumlanırsa deyim
sayılmıs olur.
Böyle iki niteliği bulunan sözlerden birkaç örnek:
Arnavut'a sormuslar: cehenneme gider misin? diye, aylık kaç? demis.
Atın ölümü arpadan olsun.
Buğday ekmeğin yoksa bugday dilin de mi yok?
Keçiye can kaygısı, kasaba yağ kaygısı.
Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?
Üzümü ye de bağını sorma.
Varısına gelisim, tarhana asına bulgur asım.
Balaban as pisirmis, çocuklarını basına üsürmüs.
-Deveyi gördün mü? Yeden ölsün.
Karınca kararınca.
b) Kimi sözler, fiil çekiminin değismesi ile atasözü iken deyim, deyim iken atasözü
durumuna girer Örneğin: Dağ yürümezse abdal yürür atasözüdür. Dağ yürümezse abdal
yürüsün deyimdir. Bunun gibi: Doğmadık çocuğa don biçilmez atasözüdür. Doğmadık
çocuğa don biçmek deyimdir.
Bir örnek daha: Ölümü gören hastalığa razı olur, atasözüdür. Ölümü görüp hastalığa razı
olmak ya da Ölümü gördü de hastalığa razı oldu deyimdir.
Bu biçim deyimler, kalıpları bilinen atasözlerine risaret de sayılabilir.
4- Biçim bakımından iki bölüğe ayırdığımız deyimleri kavram bakımından da ikiye
ayırabiliriz:
a) Deyimlerin çoğunda kalıplasmıs sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek anlamlan
dısındadır: Örnekler:
Devede kulak - Düttürü Leyla - Baslı basına - Đçinden pazarlıklı - Sapı silik - Çantada keklik
- Gün görmüs - Ömür törpüsü - Püsküllü bela - Dise dokunur - Yıldızı disi - Danısıklı dövüs -
Hem nalına hem mıhına - Ağır ezgi, fıstıki makam - Balık kavağa çıkınca - Abayı yakmak - Hapı
yutmak - Pabucu dama atılmak - Mercimeği fırına vermek - Đki ayağını bir pabuca koymak -
Tozdan dumandan ferman okunmamak - Karda gezip izini belli etmemek - Tavsana kaç, tazıya
tut demek - Fol yok, yumurta yok - Ne sis yansın ne kebap - Öküz öldü ortaklık ayrıldı - Tencere
yuvarlandı kapağını buldu - Ben diyorum hadımım, o soruyor oğul usaktan neyin var?
b) Kimi deyimlerde kalıplasmıs sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek anlamları dısında
değildir Örnekler:
Çoğu gitti azı kaldı - Đsmi var cismi yok - Đyiye iyi kötüye kötü demek - Adet yerini bulsun -
Allah bana, ben de sana
K Kimi kimsesi yok - Özrü kabahatinden büyük - Hem suçlu, hem güçlü - Yeri yurdu belirsiz -
Ağzına layık - Dosta düsmana karsı - Yükte hafif pahada ağır - Đyi gün dostu.
C- TAMAMLAYICI BĐLGĐLER
DEYĐMLERĐN YAPISI:
Deyimlerin biçim bakımından ya tümce olduklarını ya da tümce olmayan sözcük öbeği
durumunda bulunduklarını söylemistik. Sözcük öbeği durumunda olan deyimler,
sınıflandırılamayacak kadar çok değisik biçimlerde olusmuslardır. Đki sözcüklü olanlardan
kimisini yapıları yönünden sınıflandırmaya çalısalım.
a) Öğeleri ekli ya da eksiz ad tamlaması biçiminde olanlar vardır: anasının gözü, kaçın
kurası, ayak bağı, kıl payı, ayağının tozuyla, sunun surasında, günün birinde... gibi.
b) Öğeleri ekli ya da eksiz sıfat tamlamak biçiminde olanlar vardır: iki büklüm, dik baslı,
orta halli, bir ara, bos yere, bir ağızdan, tek basına, tez elden, fena halde, çöpten çelepi,
baslı basına... gibi.
c) Tamlanan - ad yapısında olanlar vardır: kanı pahasına, ardı sıra, ucu ucuna, günü gününe,
yanı basında, eli kulağında, günü birliğine... gibi.
ç) Tamlanan - önad yapısında olanlar vardır: kulağı delik, sütü bozuk, alnı açık, canı tez,
gözü kapalı, yüzü gülmez... gibi.
d) Ekli ya da eksiz ad - önad yapısında olanlar vardır: et kafalı, gün görmüs, çöp atlamaz,
kendi gelen, cana yakın, kafadan sakat, arada bir, anadan doğma, ayağına çabuk,
örümcek kafalı... gibi.
e) Biri ya da her ikisi ekli iki addan olusanlar vardır: el ele, art arda, karsı karsıya, kim
kime, kendi kendine, sözüm ona, günden güne, devede kulak... gibi.
f) Biri ya da her ikisi ekli iki sıfattan olusanlar vardır: Üst üste, yarı yarıya, birdenbire,
uzaktan uzağa, inceden inceye, alı al, moru mor... gibi.
g) Đki eylemden olusanlar vardır: oldum bittim, inan olsun, gel geklim, bilir bilmez, oldu
olacak, girdisi çıktısı, aldı yürüdü, veryansın etmek, örtbas etmek... gibi.
Đkiden çok öğesi bulunan ve yukarıdaki sınıflar içine girmeyen değisik yapıda deyimlerden
de birkaç örnek görelim: her ne kadar, hiç olmazsa, ne var ki, ne de olsa, eski göz ağrısı, o gün
bugün, kız ağlama kız, dumanı doğru çıksın, doğru doğru dosdoğru,... gibisine gelmek, kasla göz
arasında, ne olur ne olmaz, nerede kaldı ki, suyu mu çıktı, tuz ekmek hakkı...
BĐÇĐMĐ DEĞĐSEBĐLEN DEYĐMLER:
Deyimlerin donmus birer kalıp olduğunu söylemistik. (Bkz. 44 2, A, 1). Kimi deyimlerde,
tümce yapısı ve ana sözcükler değismemek üzere çekimler ve adıllar değisebilir:
Asağı tükürsem (tükürsen, tükürse...) sakalım (sakalın, sakalı...), yukarı tükürsem
(tükürsen,...) bıyığını (bıyığın, bıyığı...)
Bana (sana, ona...) göre hava hos.
Gözüne kestirmek (gözüme kestirdim, gözüne kestirdi)... gibi.
BÖLGELERDE DEĞĐSĐK BĐÇĐMLER:
Bir deyim, ayrı ayrı bölgelerde değisik sözcüklerle ya da değisik biçimlerle söylenebilir:
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle (isit; anla).
Çenesi düsük (Çenesi çürük).
Hosuna gitmek (Hosuna gelmek).
Göz ucuyla (Göz kuyruğuyla).
Kısalık ve özlülük, deyimlerin özelliklerinden olmakla birlikte (Bkz. 2, A, 2) kimi deyimler
birbirine benzeyen sözcüklerin yenilenmesiyle güç kazanırlar:
Yası ne, bası ne!
Tadı, tuzu yok.
Yeri, yurdu bellisiz.
Yol, iz bilmemek... gibi.
DEYĐMLERDE MECAZ:
Mecaz, atasözlerinin ayrılmaz niteliği değildir, demistik. Bu söz, deyimler için de geçerlidir.
Nitekim çam devirmek, devede kulak gibi çoğu mecazlı olan deyimler arasında özrü
kabahatından büyük, yarı yarıya gibi mecazsız olanlar da vardır.
BENZETMELĐ ANLATIMLAR:
Deyim sayılmaya elverisli olan ve olmayan benzetmeli anlatımlar vardır:
a) Kimi kavramları daha iyi belirtmek için birtakım basmakalıp benzetmelere basvururuz.
Buz gibi, ates gibi, kömür gibi... deriz ki çok soğuk, çok sıcak, çok siyah demektir.
Atasözlerini ve deyimleri derleyen kitaplarda bu basma kalıp benzetmeler de yer
almaktadır. Bilindiği üzere benzetme ilgeci olan gibi, benzetmedeki iki yanın güçlü
olanından sonra gelir. Bunun arkasından benzetme yönünü belirtecek olan önad
söylenmezse ... gibi takımı, bu önadın yerini tutar. Yani buz gibi sözü -kendisinden sonra
soğuk sıfatı kullamlmasa bile- çok soğuk anlamına gelir.
Dilin her zaman tuttuğu bu yolu özel bir kurulus ve anlatıs yolu sayıp bu gibi benzetmeleri
deyimler ya da atasözleri arasında göstermeyi biz uygun görmüyoruz.
Deyim ya da atasözü saymadığımız yaygın benzetmelerden örnekler:
Kar gibi - Pamuk gibi - Zümrüt gibi - Seker gibi - Zehir gibi - Kıl gibi - Kağıt gibi - Đğne gibi
- Đplik gibi - Đpek gibi - Tas gibi - Kuyu gibi - Çiroz gibi - Dev gibi - Dalyan gibi - Dal gibi - Çöp
gibi - Çam yarması gibi - Karun gibi - Kursun gibi - Kav gibi - Yıldırım gibi - Arslan gibi - Ayı
gibi - Tilki gibi - Esek gibi - Đt gibi - Kuzu gibi - Keçi gibi - Domuz gibi...
b) Öte yandan deyim sayılması gereken benzetmeler vardır: Bunlar çekici bir anlatım kalıbı
içinde kurulmus, öylece beğenilip yayılmıstır. Örnekler: Tereyağdan kıl çeker gibi -
Gümrükten mal kaçırır gibi - Süt dökmüs kedi gibi - Terbiyeli maymun gibi - Deli saraylı
gibi - Mal bulmus Mağribi gibi - Tavsan boku gibi (ne kokar, ne bulasır) - Temcit pilavı
gibi (ısıtıp ısıtıp koymak) - Koyun kaval dinler gibi (dinlemek) - Kabak çiçeği gibi
(açılmak) - Ahfes'in keçisi gibi (bas sallamak) - Arpacı kumrusu gibi (düsünmek) -
Beslik simit gibi (kurulmak) - Sebilhane bardağı gibi (dizilmek) - Arı kovanı gibi
(islemek) - Yıldırımla vurulmusa dönmek - Đki cami arasında kalmıs beynamaza
dönmek...
DEYĐMLERDE SÖZ SANATLARI:
Deyimler de atasözleri gibi ustaca düzenlenmis sözlerdir. Bu sözlerin yapılısında dilin türlü
olanaklarından ve çesitli söz, anlam sanatlarından yararlanılmıstır:
Kulağı delik - Eli uzun - Arslan payı - Kör dövüsü - Eyüp sabri - Katır inadı - Eski göz ağrısı
- Oğul balı - Yüreği yufka - Göze girmek - Göz koymak - Gözü tutmak - Borusu ötmek - Dokuz
doğurmak - Đple çekmek - Kabına sığmamak - Pösteki saymak - Ates püskürmek - Can kulağıyla
- Anasının kızı - Damsıklı dövüs - Bir içim su - Çiçeği burnunda - Büyümüs de küçülmüs Yasını
basını almıs - Ağzı var dili yok - Gece silahlı gündüz külahlı - Dört elle sarılmak - Kus
sütüyle beslemek - Kasıkla verip sapıyla gözünü çıkarmak - Ates bacayı sarmak - Pismis asa
soğuk su katmak... gibi.
DEYĐMLER ULUSAL DEĞERLERĐ YANSITIR:
Deyimler de ulusal damga tasıyan dil varlıklarıdır Ulusun söz yaratma gücünden doğarlar.
Her deyim hos bir bulustur Bir küçük söz dağarcığına koca bir alem sığdırılmıstır. En uçucu
kavramlar, en ince hayaller, en güzel benzetmeler, çesit çesit mecazlar ve söz ustalıkları mini
mini bir deyimin yapı harçları arasında parlar.
DEYĐMLERĐN ESKĐLĐĞĐ, YENĐLĐĞĐ:
Deyimler de atasözleri gibi toplumun malı olan eski sözlerdir. Örneğin, yüreği soğumak
deyiminin 15. yüzyılda da, bulunduğu, Seyhi'nin su beytinden anlasılmaktadır:
Yüreği soğumadı sövmek ile,
Olmadı eseği dövmek ile.
Bunun gibi sakala gülmek deyimi 15. yüzyılda yazılan Gülsen-i Raz'da görülmektedir:
Ki bunlar sakala gülmektir ancak.
Akse'l-Đreb'deki atın kıymeti tırnağı dibinde gerek sözünden anlasılıyor ki bugün
yurdumuzun bazı bölgelerinde kullanılmakta olan tırnağı dibinde deyimi 13. yüzyılda da vardı.
Deyimler, atasözleri kadar eskimeden dile yerlesirler. Nitekim derdini Marko Pasaya anlat
sözü, kimi yaslı kimselerin tanıdıkları Dı. Marko Pasa'dan beri ortaya çıkmıstır. Son zamanlarda
bozum olmak, kuyruk olmak, oyun çıkarmak (sporda), bos vermek, yesil ısık yakmak, is yok...
gibi yeni deyimler de dilde yer almıstır.
DÖRT BÖLÜK DEYĐM:
Atasözleri gibi deyimler de kullanıldıkları yer ve zaman bakımından dört bölüğe
ayrılabilirler: a) Yurdun her yerinde kullanılanlar;
b) Sadece bir bölgede bulunanlar; c) Türkiye dısındaki Türk lehçelerinde yasayanlar; ç) Eski
zamanlarda kullanılmıs kien bugün çıkarılmıs oalnlar.
ĐKĐLEMELER:
Đkileme adı verilen ve ayrı ayrı yazılan sözcüklerden anlamları birbirine yakın, karsıt
olanlarla sesleri birbirini andıranları ya da sözcüklerinden biri anlamsız bulunanları deyimlerin
bir dalı saymak yerinde olur: ev bark, çoluk çocuk, kap kacak, allak bullak, eski püskü, apar
topar, süklüm püklüm, ters pers, ufak tefek, takım taklavat, asağı yukarı, ileri geri, karma karısık,
oldum olası, oldu olacak... gibi.
Ancak, aynı sözcüğün yenilenmesiyle kurulan ya da kuruluslarındaki özellik, bir dil kuralı
uygulaması olan ikilemeleri deyim saymayı uygun bulmuyorum: Tak tak, tıkır tıkır, mırıl mırıl,
sakır sakır, büyük büyük, sarı sarı, yavas yavas, öbek öbek, yapıs yapıs, yığın yığın, söylene
söylene... gibi.
DEYĐM VE BĐLESĐK SÖZCÜK:
Sözcük öbeği durumundaki deyim (Bkz. 2, A, 3) ile bilesik sözcük kimi zaman birbirine çok
benzer. Bunları nasıl ayırt edeceğiz?
a) Bilesik sözcüğü meydana getiren sözcükler, aralarına çekim ve yapım eki giremeyecek
kadar kaynasmıstırlar: Baslıca üç yolla kurulurlar: 1) Anlam kayması (hanımeli, akbaba,
atesböceği, balkabağı, yerelması, karafatma ... gibi).
2) Ses kaynasması ve düsmesi (cumartesi, kahvaltı, peki, haminne, çöreotu... gibi).
3) Sözcük çesidi kayması (vurdumduymaz, giderayak, dedikodu, veryansın, örtbas, çıtkırıldım...
gibi).
Bilesik sözcük, tek sözcük durumundadır: Bitisik yazılır; isim soyundandır; yani isim, sıfat,
zamir, zarf, edat, bağlaç, ünlem gibi kullanılır: Vurdumduymazın biri; balıksırtı desen;
alabildiğine kosuyordu... gibi.
b) Deyimi meydana getiren sözcükler ise aralarına çekim eki alamayacak kadar kaynasmıs
değildirler. Bu sözcüklerin kimisi isim ve fiil çekimlerine girmistir. Eli açık, baldırı
çıplak, gözü pek... gibi iyelik ekiyle kurulan; göz koymak, bas vurmak, el atmak... gibi
fiilleri çekimlenebilen söz kümeleri deyimler arasına girer ve sözcükleri ayrı ayrı yazılır.
(Bununla birlikte verdiğimiz ölçüler; deyimle bilesik sözcüğü ayırt etmek için her zaman
yeterli değildir. Đki sözcüklü öyle sözler vardır ki deyim mi, bilesik sözcük mü oldukları ancak
anlasma ile sonuca bağlanabilir. Nasıl ki yazımın (imlanın) olusumunda da fonetiğin,
etimolojinin, geleneğin, bir de anlasmanın (söyle olsun diye kabul edip elbirliğiyle uygulamanın)
payı vardır. Örneğin vazgeçmek sözü, Đmla Kılavuzu'nun eski basımlarında ve Türkçe Sözlükte
ayrı yazıldığı halde Yazım kılavuzunun 1970 baskısında bitisik olarak verilmistir. Balayı sözü
Türkçe Sözlükte ayrı yazılmıstır. Yazım Kılavuzunda bitisiktir. Basıbos, Đmla Kılavuzunun eski
baskılarında bulunmadığına göre ayrı yazılması öngörülmüs iken Yazım Kılavuzu (1970)nda
bitisik olarak yer almıstır. Ayak üstü, Đmla Kılavuzunun eski baskılarında ayrı yazılmıstır, Yazım
Kılavuzu (1970)nda ise bitisiktir.
Ben bu kitabın 1965 baskısında ayak takımı, ayak teri, bal ayı, balık etinde, bası bos, bas
ucunda, bit yeniği... sözlerini deyim sayıp ayrı yazmıstım. Yazım Kılavuzu(1970) bu sözleri
bitisik yazdığına göre deyim saymamıs, bilesik sözcük saymıs demektir.
Öte yandan Yazım Krlavuzu'nda ayrı yazılması öngörülmüs olan ara sıra, yanı sıra, baslı
basına, bas vurmak, çıtı pıtı, çıtır pıtır, kaba saba... sözleri bilesik yazmak eğiliminde olanlar
bulunduğu gibi Yazım Kılavuzu'nda bilesik yazılmıs olan basıbozuk, bassağlığı, birebir,
durdinlen, elbirliği, gelisigüzel, sözgelisi, gitgide, sözbirliği, isbirliği, isyeri, kabataslak,
minimini, tepetaklak, tersyön... sözlerini ayrı yazmak eğiliminde olanlar da vardır.
Görülüyor ki bir yerde deyimle bilesik sözcüğü kesin olarak ayırt etmek olanağı yoktur. O
zaman tek çıkar yol, anlasmaktır. Yani su sözü deyim sayalım, su sözü bilesik sözcük kabul
edelim demektir.]
DEYĐM VE TERĐM:
Deyim ile terimi de ayırt etmek gerekir: Deyim, genel dilin malı olan sözdür. Terim ise ya
bilim, sanat, meslek sözüdür ya da bunlar dısında, anlamı daraltılmıs sözdür ve bir tanımın
özetidir: eskenar, bilirkisi, içgüdü, cevizgiller, kuspalazı, biçerdöver, gündönümü... gibi. Bu
örneklerdeki terimler, bilesik sözcük olarak kurulmustur. Yani bunlar biçim ve yapı bakımından
bilesik sözcük, kavram ve görev bakımından terimdirler. Sözcük öbeği biçimindeki deyimlerden
böylece ayrılırlar.
Terimler tek sözcük olanları da vardır. Örneğin ayak sözcüğü dar anlamıyla edebiyat ve
coğrafya terimidir. Oysa tek sözcüklü deyim olmaz. Buna karsılık cümle halinde deyim vardır,
ama terim yoktur.
DEYĐM VE ARGO:
Deyim ile argo arasındaki iliskiye de dokunalım: Argo, genis anlamıyla bir meslek topluluğu
arasında kullanılan özel sözdür. Biz daha çok, külhanbeylerinin özel anlamda kullandıkları kaba
sözlere ya da baskaları anlamasın diye aralarında kararlastırdıkları anlamla kullandıkları sözlere
argo diyoruz. Bu duruma göre argo sözcüklerine sadece argo demek yeter. Deyim niteliğindeki
argo sözcük öbeklerine ise argo deyim adını vermek yerinde olur. Torpil, piston, moruk, çakmak,
(sınıfta), taahhütlü (tabanca), röntgenci (kötü niyetle bir yeri gözetleyen)... argodur. Dalga
geçmek (aklı baska yerde olmak), maytaba almak (alay etmek), posta kurmak (gözdağı vermek),
cızlamı çekmek (kaçmak), bos vermek (aldırıs etmemek), dayısı dümende olmak (is basında
kendisine arka olan kimsesi bulunmak), yağ çekmek (birine dalkavukluk etmek)... gibi sözcük
öbekleri argo deyimdir.
BASKA DĐLE ÇEVRĐLME:
Gerçek anlamları dısında özel bir anlama gelen deyimler (Bkz. 2, B, 4, a), ayrı sözcükler ve
aynı gramer biçimleriyle baska dile çevrilemezler. Gerçek anlamlarıyla kullanılan deyimler.
(Bkz. 2, B, 4, ;b) ise baska dile çevrilebilirler.
Ç- TANIM
Buraya kadar yaptığımız açıklamalara göre deyimleri söylece tanımlayabiliriz:
Bir kavramı, bi durumu, ya çekici bir anlatımla ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun
gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplasmıs sözcük topluluğu ya da tümce.
:::::::::::::
3
KALIPLASMIS BASKA SÖZLER
Atasözleriyle deyimlerden baska kalıplasmıs sözlerimiz de vardır: Dualar, beddualar
(ilençler), sövgüler, bilmeceler, tekerlemeler... gibi.
Bunların en önemli özelliği, konularının sınırlı bulunması, yani her türün belli bir konuya
özgü anlatım aracı olmasıdır.
Bilmecelerle tekerlemelerde atasözlerinin ve deyimlerin öteki ayırıcı nitelikleri yoktur.
Böylece bunlar, atasözleriyle deyimlerden kolayca ayırt edilebilirler. Ancak duaların ve
bedduaların bir bölüğü ya atasözlerine ya; deyimlere yaklasır.
DUALAR, ĐLENÇLER:
Önce atasözü sayılabilecek dua ve beddualara bakalım: Bilindiği gibi atasözleri, genel kural;
düstur niteliğinde sözlerdir. Dua ve beddualar arasında'da bir kisi için söylenmis olmayıp genel
nitelik tasıyanlar, yani bir kural gibi söylenmis olanlar vardır. Đste bunlar, dua ve beddua olmakla
birlikte atasözleri de sayılabilirler:
Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Allah dört gözden ayırmasın.
Allah deveye kanat vermesin.
Allah namerde muhtaç etmesin... gibi.
Genel kural niteliği tasımayıp bir kisi için söylenmis olanlar atasözü sayılamazlar:
Ömrün uzun olsun.
Canı sağ olsun.
Allah cezasını versin.
Allahından bulsun... gibi.
Deyim sayılabilecek dua ve beddualara gelince: Yukarıda gördüğümüz gibi deyimlerin
amacı, bir kavramı, ya hos, çekici bir anlatımla, ya da sadece özel bir kalıp içinde belirtmektir.
Dua ve beddualar arasında da bu özellikleri tasıyanlar vardır. Đste onlar, dua ve beddua olmakla
birlikte deyim de sayılabilirler:
Allah unutturmasın - Eline sağlık - Gözünü toprak doyursun - Canı cehenneme... gibi.
Durumu biraz daha aydınlatmak için hatırlatalım ki deyimlerin konusu sınırlı değildir. Her
çesit konu, deyime anlatım kaynağı olabilir. Dua ve bedduaların konusu ise sadece iyi, kötü
dilektir. Bu özel konu da deyimlerin sınırsız konları içine girebileceğinden anlatımında deyim
özellik ve niteliği bulunan dua ve beddualar, aynı zamanda deyim de oluyorlar demektir.
Öte yandan, mecazlı olmayan ve çekici bir anlatım kılığı tasımayan dua ve beddualar deyim
sayılamazlar:
Çok yasa - Sağ ol - Canı çıksın - Kör olası... gibi.
SÖVGÜLER, MÜSTEHCEN SÖZLER:
Halk arasında kullanılan sövgü sözleri ile açık saçık ve edep dısı sözler de konumuzla
ilgilidir. Bunların kimisi deyim ya da atasözü niteliğinde zekice bulunmus, güzel örgülü sanat
ürünleridir. Ancak, kitaplara geçirilip geçirilmemeleri zaman zaman tartısma konusu olmustur.
Dilde var oldukları yadsınamayan bu sözlerin kitaplara geçirilmesini doğru bulmayanlar, bir
ahlak titizliği göstermekte, özellikle bunları okuyacak çocukları düsünmektedirler. Kitaplara
geçirilmesini savunanlar ise: bilimde ayıp ve utanma olmaz. Bunları kitaplara geçirmemek bilim
dısı davranıstır. Dil gerçeği gizlenmemelidir. Biz istediğimiz kadar gizleyelim; o, yayılıp
söylenmek akımından öteki sözlerimizden beri kalmıyor demektedirler.
Her iki görüsü de anlayısla karsılamak gerekir.
:::::::::::::
4
ELESTĐRĐLER
Đncelememizin 1. ve 2. ayrımlarında atasözleriyle deyimlerin özelliklerini kendi görüsümüze
göre belirttik. Bu ayrımda ise simdiye değin çıkan belli baslı eserlerde tutulan yolları, atasözleri
ve deyimler için verilen tanımları, yapılan derlemelerdeki kusurları belirteceğiz. Kısacası, bu
elestirmelerle kendi görüsümüzü savunmus olacağız.
Sunu da söyleyelim ki elestirdiğimiz eserleri meydana getirenlerin kalıplasmıs sözlerimizi
derlemede geçen emekleri sükranla anılmalıdır.
ATALAR SÖZÜ
(Hazırlayan: Velet ĐZBUDAK)
1480 yılında bilinmeyen bir kisinin derlediği ve 1936'da, rahmetli Velet Đzbudak'ın
açıklamalarıyla birlikte Türk Dil Kurumu'nun bastırdığı, içinde 689 söz bulunan Atalar Sözü adlı
kitapta genel olarak gerçek atasözleri bulunmaktadır. Derleyici, atasözlerinin özelliklerini iyi
sezmis ve derlemelerine pek az baska sözler karıstırmıstır.
Bu kitaptaki gerçek atasözlerinden örnekler:
Dağ ne kadar yüceyise yol üstünden asar.
Asıl azmaz, sağ yıymaz.
Hayır san isüne hayır gele basuna.
Kağnı çökecek yol gösterici çok olur.
Kedinün usluluğu sıçan görüncedür.
Atalarsözü sayılamayacak sözlerden örnekler:
Ekmeğün sağdıç emeğine dönsün.
Gözün üstünde kasun mı var dediler melul olursun.
Đt boku ilaca yaradı.
Kendi gözündeki hezeni görmez, biregü gözündeki çöpü görür.
Asağa korsam pas olur, yukaru korsam is olur.
DURUB-Đ EMSAL-Đ OSMANĐYYE
(Sinasi)
Bu eserin ikinci, yani 1287 (1870) baskısında 2500 söz vardır. Çok kısa olan önsözünü
olduğu gibi asağıya alıyoruz:
Durub-i emsal ki hikmet-ül-avamdır, lisanından sadır olduğu gibi milletin mahiyyet-i
efkarına delalet eder. Durubi Emsal-i Osmaniyye ise cümleten manidardır. Binaenaleyh bunların
kaba tabiratı müstemil olanlarından maada ekserini isbu mecmuaya elifba tertibi üzre
derceyledim. Arabi ve Farisi ve Fransızca bazı mukabilleri fercemeleriyle beraber ilave kılındığı
gibi lafzan veyahut manen durub-i emsali mutazammın olan birtakım Türkçe ebyat ile ibarat-ı
mensure dahi istidlal makamında zeyl olundu. Tanzimi: 1268 (1851).
1-
Sinasi durub-i emsal (atasözleri) için hikmet-ül-avam yani halk felsefesi demekle bu sözlerin
önemli özelliklerinden birini belirtmis oluyor. Ancak baska özelliklerini belirtmediğinden tam
bir tanım yapmıs olmuyor. Halk, bir felsefesini komsuları uygun olmayan evi alma diye anlatsa,
buna hiç kimse atasözü demez. Halbuki aynı felsefenin:
Ev alma, komsu al.
biçiminde söylenisine herkes atasözü demektedir. Görülüyor ki bir sözün sadece halk
felsefesi olması atasözü sayılmasına yetmemektedir.
2-
Eserin adı Durub-i Emsal (atasözleri) olduğu halde, içinde atasözlerinden baska bilgece
mısralar, beyitler, deyimler, hatta deyim olmayan düpedüz laflar çoktur. Böylece Sinasi,
atasözleri için verdiği eksik tanımdaki halk felsefesi niteliğini bile tasımayan maddeleri de
kitabına koymustur. Eserde karısık olarak yazılı bulunan bu sözlerden birkaçını asıl nitelikleriyle
seçerek gösterelim.
Atasözlerinden örnekler:
Hekim kim, basına gelen.
Ne ekersen onu biçersin.
Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
Sağır isitmez uydurur.
Bilgece mısralardan ve beyitlerden örnekler:
Secaat arz ederken merd-i Kıpi sirkatin söyler.
Sükut etmek gibi nadane alemde cevap olmaz.
Kar-ı evvelde kisi akıbet-endis gerek.
Mihneti kendüye zevk etmedir alemde hüner.
Takdir-i Huda kuvvet-i bazu ile dönmez,
Bir sem'i ki Hak yaka cihan üflese sönmez.
Bir kapuyu bendederse bin kapu eyeler küsat.
Hazret-i Allah efendi fatih-ül-ebvaptır.
Deyimlerden örnekler:
At alan Üsküdar'ı geçti - Tencere yuvarlandı kapağını buldu - Akıntıya kürek çeker - Eski
hamam eski tas - At bası beraber - Đpe un serdi - Kabak tadı verdi - Yakası açılmadık - Kulp taktı
- Fitili aldı.
Atasözü ve deyim olmayan laflardan örnekler:
Dört yanını deniz aldı - Maymun gibi her seye eli yakısır - Basını hırkaya çekti - Arı gibi
sokar - Çapak siler - Tesbih böceği gibi büzülmüs - Elmastıras bardak latif olur - Parasızlık her
fenalığı yaptırır - Sübut bulmayan söz hakkında ağız açma.
3-
Sinasi, kimi atasözlerine ve kimi deyimlere yanlıs biçim vermistir. Örneğin:
Çesmeye gidenin testisi kırılır.
Đt ürür kervan göçer.
Açtırma kutunun kapağını.
Açma kutuyu söyledirsin kötüyü.
Suyu devirmis kediye döndü.
sözleri yanlıstır. Doğruları söyledir:
Su testisi su yolunda kırılır.
Đt ürür kervan yürür.
Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
Süt dökmüs kediye döndü.
DURUB-Đ EMSAL-Đ OSMANĐYYE
(Ebüzziya)
Sinasi'nin Durub-i Emsal-i Osmaniyye'sine birçok söz katarak söz sayısını 4004'e çıkaran ve
1302 (1885)'de kitabın üçüncü baskısını ortaya koyan Ebüzziya, eserin sonuna darbımesel ile
tabir hakkında bazı düsünceler eklemistir. Yazar, ünlü sözlükçü Littre'nin mesel için yaptığı
tanımı efvah-ı nasta deveran ve az kelime ile ifade-i meram eden bir kavl-i sayidir ki kaide-i
külliyye hükmündedir diye Türkçeye çevirdikten sonra diyor ki:
Her lisanda emsal ile emsal kuvvetinde birtakım tabirat vardır ki ona Fransızlar expression
derler. Lisanımızda ise yerine göre ıstılah ve yerine göre tabir ile tarif olunabilir ki hulasa-i
hükmü bir his veya fikr-i mahsusu terceme ve tefhimden ibarettir. Hatta tabirat-ı meshuredendir
tabiri zebanzed-i havass u avamdır. Binaenaleyh durub-i emsal ile tabirat-ı meshureyi fark etmek
iktiza eder. Hasıl mesel odur ki bir vakayı veya bir hikmeti mutazammın olarak bir emri is'ar ve
tenbih ede.
Ebuzziya bu satırlardan sonra su üç sözü örnek olarak veriyor:
Bol bol yiyen bel bel bakar.
Bal bal demekle ağız tatlılanmaz.
Kas yaparken göz çıkarır.
Bundan sonra söyle devam ediyor:
Đste bunlar, bir hadiseyi veya emri temsil tarikıyle tarif ile beraber bir hükmü tazammun
ederler ki bu kabilden olan kelam-ı avama durub-i emsal ıtlak olunur. Lisan-ı Türkide ise
birtakım ıstılahat ve tabirat dahi emsal yolunda istimal olunagelmistir.
Tabir ıtlak eylediğimiz akval ise bir hali musavvirdir. Anda meselin haiz olduğu hüküm
yoktur. Mesela yalancı pehlivan tabir-i meshuru gibi. Çünkü yalancı pehlivan tabirinden hiçbir
hadise tazammun etmeyip belki bir sahsın mahiyyeti taayyün eder ki icra edemeyeceği bir
tavırda bulunan yani ca'li besalet taslayan kimseler vasfedilir.
1-
Görülüyor ki, Ebüzziya durub-i emsal ile tabirat-ı meshure'yi birbirinden ayırmak gerektiğini
söylemistir. Ama bu ayır mayı yapmak için gerek olan ölçüz bulamamıs, dahası Littre'nin kaide-i
külliye (genel kural) ölçüsünü kullanamamıstır. Çünkü darbımesel diye gösterdiği yukandaki üç
örnekten ilk ikisinde genel kural niteliği varsa da üçüncüsünde yoktur.
Ebüzziya, sözlerinin sonunda söyle demektedir:
Sinasi merhum emsal-i Osmaniyyeyi cemeylediği sırada emsal ile ıstılahatı tefrika lüzum
görmeyerek ikisini beraber kaydeylemis olmasından biz de camiin tuttuğu usulü muhafaza
eyledik.
Biraz önce belirttiğimiz gibi Ebüzziya böyle bir ayırma yapmaya kalkıssaydı bunu
basaramayacaktı sanıyoruz. Ancak, mademki derlemelerinde atasözleriyle birlikte deyimleri de
verdiğini söylüyor, hiç olmazsa eserinin adını Durub-i emsal ve Tabirat koymalı idi.
2-
Ebüzziya mesel, darbımesel için iki tanım vermistir:
a) Bir vakayı veya bir hikmeti muntazammın olarak bir emri is'ar ve tenbih eder Sinasi'nin
hikmet-ül-avam tanımı için söylediklerimizi bu tanım için de tekrarlayabiliriz. Yani bu da
yetersiz bir tanımdır.
b) Bir hadiseyi, bir emri temsil tarikıyle tarif ile beraber bir hükmü tazammun eder.
Bir olayı temsil (simgeleme) yoluyle anlatmak, atasözlerinin ayrılmaz kosulu olsaydı:
Az tamah çok ziyan getirir.
Bugünkü isini yarına bırakma.
gibi sözlerin atasözü sayılmaması gerekirdi. Bunlarda temsil yoluna gidilmemistir. Yukarıda
da görüldüğü gibi (Bkz. 1, C) atasözleri temsil yoluna bas vurularak da, bas vurulmayarak da
kurulmus olabilir.
Bir hükmü tazammun etmek kosuluna gelince: Her cümlede bir hüküm (yargı) bulunduğuna
göre atasözü olmayan cümlelerde de bu kosul gerçeklesmistir. Örneğin:
Eviniz güzel yerdedir.
O adam bu isi beceremez.
gibi cümleler, atasözü olmadıkları halde bir hükmü tazammun etmektedirler. (bir yargıyı
kapsamakta)
Kaldı ki tanımda belirtildiği gibi bir olayı temsil yoluyla anlattıkları ve bir hüküm belirttikleri
halde atasözü olmayan deyimler, hatta ne deyim ne de atasözü olan sözler vardır:
Öküz öldü ortaklık ayrıldı.
Baltayı tasa vurdum.
Onun semeri eksik.
Kösk değil, cennet... gibi.
3-
Ebüzziya, tabir için söyle diyor:
Bir hali musavvirdir. Anda meselin haiz olduğu hüküm yoktur.
Bununla deyimin ayırıcı özelliğini vermis olmuyor. Çünkü:
Allaha ısmarladık - Sağlık olsun - Đyiye iyi, kötüye kötü der... gibi deyimlerde bir hali tasvir
yoktur; halbuki yargı vardır.
Öte yandan bir hali tasvir ettiği (bir durumu betimlediği) ve bir hüküm (yargı) belirtmediği
halde deyim olmayan sözler çoktur:
Ağır hasta - Yavas yavas konusma - Kar topunun yuvarlanması - Su kaynarken... gibi.
4.
Ebüzziya'nın, Sinasi'nin derlemelerine kattığı derlemelerde atasözlerinden baska deyimlerin,
birtakım dizelerin, beyitlerin, bayağı gerçeklerin ve lafların karısık olarak bulunduğunu
söylemistik. Bunlardan ayrı ayrı örnekler seçip veriyoruz.
Atasözlerinden örnekler:
Çok yasayan bilmez, çok gezen bilir.
Son pismanlık akçe etmez.
Köpekle dolasmaktan çalıyı dolasmak yeğdir.
Ne oldum dememeli ne olacağım demeli.
Deyimlerden örnekler:
Astarı yüzünden pahalı - Bağrına tas bastı - Hıh demis burnundan düsmüs - Dikine tıras -
Fukara babası - Göz boyadı.
Çok tanınmıs örnekler:
Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir.
Değil kürsiye vaiz arse çıksan adem olmazsın.
Rüzgarın önüne düsmeyen adem yorulur.
Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır.
Adudan intikam almak gibi dünyada kam olmaz:
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Rasgele gerçeklerden ve laflardan örnekler:
Sabit olan nabit olur - Cümlemizin gireceği kara topraktır - Mesveretsiz yapılan seyden hayır
gelmez - Kabiliyet talim ile olmaz - Genç beye hizmet güçtür - Mızıkçı ile oyun oynanmaz -
Rüya görmüse döndü - Yaza boza bir seye benzer - Eli tutar gözü görür - Sıçan gibi kapana
tutulmus - Paraya tapar.
5-
Sinasi gibi Ebüzziya da kimi sözlerin kalıplasmıs biçimini değistirmistir:
Kart ağacın eğilmesi güç olur.
Halep yolunda deve izi sayar.
Denize düsen yosundan imdat umar
Zelzeleyi gören yangına razı olur.
Ayağı göğe ilisti.
sözleri gibi ki doğruları, söyledir:
Ağaç yasken eğilir.
Halep yolunda deve izi aramak.
Denize düsen yosuna sarılır.
Ölümü gören hastalığa razı olur.
Ayağı suya değmek.
Bası göğe ermek.
:::::::::::::
DURUB-Đ EMSAL-Đ TÜRKĐYE veya ATALAR SÖZÜ (Tekezade M. Sait)
1311 (1895)'de yayımlanan ve içinde 5742 söz bulunan bu eserin önsözünde konu ile ilgili
olarak yalnız sunlar söylenmektedir:
Su risalenin havi olduğu durub-i emsalden her ahlak beseriyye ve fezail-i tabiiyye nokta-i
nazarından bakılır ise birer düstur-i ibrettir. Bu mülahaza, hemcinsinden bazılarının ve belki de
birçoğunun hadim-i istifadesi olacağına dair muharrir-i acize bir ıtminan vermektedir.
1-
Düstur-i ibret sözü de hikmet-ül-avam gibi eksik bir tanımdır. Atasözlerinin özelliklerini
yukarıda (Bkz. 1, A, B) gösterdiğimiz için burada sadece onları anımsatmakla yetineceğiz.
2-
Eserin adı Atalar Sözü olmasına karsın kitaba atasözlerinden baska pek çok deyimle ne
atasözü ne deyim olan birçok söz karıstırılmıs ve hepsi alfabe sırasıyla verilmistir. Bunlardan -
niteliklerine göre kendimiz sınıflandırarak örnekler veriyoruz.
Atasözlerinden örnekler:
At ölür meydan kalır, yiğit ölür san kalır.
Alet isler el öğünür.
Sabrın sonu selamettir.
Yürük at yemini artırır.
Garip kusun yuvasını Allah yapar.
Deyimlerden örnekler:
Kulağı kiriste - Kalbur üstüne gelen - Balık kavağa çıkınca - Kabak tadı verdi - Sermayeyi
kediye yükletti - At alan Üsküdar'ı geçti.
Atasözü ya da deyim olmayan sözlerden örnekler:
Pırlanta gibi - Balık ağı gibi - Yaban kedisi gibi insandan kaçar - Zannımız gibi çıktı - Sahin
bakıslı - Davul çalan isitmez - Hatiften nida mı geldi - Parayı denize attı - Hırsından boğuluyor -
Aramakla ele geçmez - Din-i mübin uğruna - Đlmullah her seyi muhittir - Zuhurata tabi ol -
Bihude seylerin terki aklın kemalidir - Ab ü dane serpilir insanı kısmet gezdirir - Ab-ı pake ne
zarar vakvaka-i kurbağadan - Gah olur gurbet vatan gahi vatan gurbetlenir.
3-
Kimi sözler yanlıs biçimlerle verilmistir. Sinasi'de de bulunan:
Faide zararın kardasıdır.
sözü gibi ki doğrusu sudur:
Kar zararın kardasıdır. (ortağıdır)
Nitekim Sinasi ayrıca kar zararın kardasıdır ve Tekezade M. Sait kar ziyanın kardasıdır
sözlerini de almıslardır. Bunun gibi:
Astarı yüzüne uymaz - Astarı yüzünden pahalı.
sözleri, su yanlıs biçimlerle de yazılmıstır:
Yüzü astarına uymaz - Yüzünden astarı pahalı.
Bu eserde bir de pabucuna kum dolar sözü geçmektedir. Bizim bildiğimize göre bir bölge
deyimi olan bu sözün doğrusu da pabucuna tas kaçmak'tır.
KAMUS-Đ TÜRKĐ (Semsettin Sami)
Hicri 1317 (1899)'de basılmıs olan bu eserde atalarsözü terimi ata maddesi içindedir ve darbı
mesel diye karsılanmıstır. Darb maddesi içinde bulunan darb-ı mesel ise söyle tanımlanmıstır:
Mebni alelhikaye olup misal gibi irat olunan meshur söz.
Buna göre her atasözünün bir hikayeye dayanması gerekir. Atasözleri içinde her ne kadar:
Yalancının evi yanmıs, kimse inanmamıs.
gibi hikayeye dayananlar varsa da bu, bütün atasözleri için gerekli değildir. Nitekim:
Ak akçe kara gün içindir.
Yoldan kal yoldastan kalma.
gibi atasözleri hikayeye dayanmaz.
Öte yandan, hikayeye dayandığı halde atasözü olmayıp deyim olan sözler de vardır:
Baklayı ağzından çıkarmak.
Hosafın yağı kesildi... gibi.
ATALAR SÖZLERĐ (Azerbaycan Edebiyat Cemiyeti)
1926'da çıkarılan ve içinde 2000'e yakın söz bulunan bu esere hem atasözleri hem baska
sözler karısık olarak alınmıstır. Kendimiz bir ayırma yaparak her iki çesitten örnekler gösterelim.
Atasözlerinden örnekler:
Anasına bak kızını al, kırağına bak bezini al.
Od düstüğü yeri yandırır.
Çobanın gönlü olsa tekeden peynir dutar.
Hayır söyle konsuna hayır çıksın karsına.
Su aktığı yerden bir de akar.
Baska sözlerden örnekler:
Hata senden ata benden - Sayalım fırsatı ganimetten - Suya aparıp susuz getirir - Köhne
hamam köhne tas - Uzun sözün kısası - Kah nala döğür kah mıha - Kaza attım koza değdi.
KONYA VĐLAYETĐ HALKĐYYAT VE HARSĐYYATI (Sadettin Nüzhet ve Mehmet Ferit)
1926'da yayımlanan bu eserde atasözleri ve deyimler ayrı ayrı bölümlerde yer almıstır.
Darbımeseller (atasözleri) bölümünde 2057, tabirler (deyimler) bölümünde 279 söz vardır.
Darbımesel için özel bir tanım yapılmamıs, Ebüzziya'nın yazdıklarından bir parçası
yinelenmistir. Tabirler bölümünde söyle denilmektedir.
Meseller tam bir cümle veya fıkra halinde irat olunarak muhatabına faide-i tamme ifade
ettikleri halde tabirler çok kere terkib-i nakıs seklinde irat olunurlar. Mesela ates pahasına tabiri
doğrudan doğruya hiçbir hadiseyi, hiçbir hükmü ifade etmez. Ancak bu sene pamuk ates
pahasına çıktı dediğimizde pamuk fiyatının çok yükseldiğini ve müsterileri ates gibi yaktığını...
tasavvur ediyoruz. Mat oldu, disine dayandı gibi bazı tabirlerde her ne kadar hüküm varsa da
bunların müsnedün ileyh ve müteallikleri mahzuf olduğundan yine isidenlere tam bir mana is'ar
ve ifade etmezler.
1-
Burada tabir'in en önemli özelliği olarak terkib-i nakıs biçiminde bulunması gösterilmektedir.
Kimi tabirlerdeki hükmün özneleri ve tümleçleri bulunmadığı için tam bir mana bildirmediği de
söylenmektedir.
a) Deyim için terkib-i nakıs tanımı çok yetersizdir. Yukarıda görüldüğü gibi (Bkz. 2, A, 3)
deyimler terkip'ten baska biçimlerde de, tümce durumunda da bulunabilirler.
b) Mat oldu gibi sözlerin özneleri ve tümleçleri bulunmadığı için deyim sayılmaları anlasılır
sey değildir: Ahmet satrançta mat oldu denilirse mat oldu sözü deyim olmaktan çıkacak
mıdır?
2-
Bu kitaptaki derlemelere gelince: Atasözleri bölümünde gerçek atasözleri arasında atasözü
olmayan birçok söz de vardır:
Atasözlerinden örnekler:
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Sağ bas yastık istemez.
Dağ dağa kavusmaz, insan insana kavusur.
Kuruların yanında yaslar da yanar.
Atasözleri bölümünde gösterilen, ama atasözü sayılamayacak olan sözlerden örnekler:
Pismis paça gibi sırıtma - Keçesini sudan çıkardı - Tükürdün bir tükrük - Ar, namus tertemiz
- Sen bir yana, dünya bir yana - Bir çıktı, pir çıktı - Çavdara girmis it gibi basını kemerleme -
Dokuz öküz ile bir mağarada mı kaldın - Ab ü dane serpilir, insanı kısmet gezdirir.
Deyimler bölümüne de deyim olan ve olmayan sözler vardır. Örnekler:
Aldı fitili - Ates pahasına - Đpe un serer - Tüy dikti - Basmakalıp - Baba ocağı - Ümmetsiz
peygamber - Hoca Nasrettin - Yaygarayı bastı - Đğne gibi
K Billur gibi - Küp gibi - Yılan gibi - Atak - Kalp - Kaçak.
TÜRK LÜGATĐ (Hüseyin Kazım KADRĐ)
Büyük Türk Lügati adıyle anılmakta olan bu eserin birinci cildi 1927'de, ikinci cildi 1928'de
Maarif Vekaletince, üçüncü cildi 1943'te, dördüncü cildi 1945'te Türk Dil Kurumunca
bastırılmıstır. Birçok maddelerinde darbımeseller baslığı altında verilmis olan sözlerin sayısı
6200'den artıktır. Kitapta atasözleri ve mesel için tanımlar da yapılmıstır.
1-
Atasözleri söyle tanımlanmıstır: Ecdattan nakil ve rivayet edilen sözler ve öğütler; durub-i
emsal.
Mesel için de Littre'nin yaptığı tanım, -Ebüzziya'nın çevirisi biraz değistirilerek- verilmistir:
Sayi ve mütedavil ve bir hikmeti mutazammın olan söz, efvah-ı nasta deveran ve az kelime ile
tefhim-i meram eden kavildir ki kaide-i külliyye hükmündedir.
Bu tanımlar, bizim açıklamalarımız ve tanımımızla karsılastırınca (Bkz. 1, A, B, C) aradaki
farklar belirecektir.
2-
Darbımeseller baslığı altındaki sözler içinde hem atasözleri, hem deyimler bulunduğu gibi ne
deyim ne atasözü olan sözler de vardır. Sözleri niteliklerine göre sınıflandırarak her üç çesit için
örnekler gösterelim.
Atasözlerinden örnekler:
Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Ak gün ağardır, kara gün karardır.
Eden bulur.
Hayır dile esine, hayır gelsin basına.
Bas yarılır börk içinde, kol kırılır yen içinde.
Can cümleden aziz.
Dikensiz gül olmaz.
Deyimlerden örnekler:
Kuyruk acısı - Kadın kadıncık - Basına buyruk - Đki eli kandadır - Ak ile karayı seçti - Vur
abalıya - Yan çizdi - Üç nal ile bir ata kaldı - Bir baltaya sap olur - Basında kavak yeli esiyor -
Can kulağıyla dinliyor.
Atasözü ve deyim olmayan sözlerden örnekler:
Đki öküze bir saman verecek hali yok - Basına çelenk takarım - Arından yere geçecek - Fırsat
gözetir - Ev sahibinin dolasması misafire karsı faidedir - Bir bunda beni bir dahi mahserde
görürsün - Zalim yine bir zulme giriftar olur ahır: Elbette olur ev yıkanın hanesi viran.
3-
Kitaba alınan sözler içinde yanlıs olanlar da az değildir. Örnekler:
Açma kutuyu söyletme kötüyü.
Evladını döğmeyen sonra dizini döğer.
Bir elin samatası çıkmaz.
Tilki masalı okur.
Bunların doğruları söyledir:
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.
Kızını dövmeyen dizini döver.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Kurt masalı okumak.
4-
Kimi sözler de iki biçimde yazılmıstır. Bunların biri doğru, öteki yanlıstır:
Bir ayağı çukurda - Đki ayağı çukurda.
Vur dedimse öldür demedim ya - Vur demeden öldürür.
Korkunun ecele faydası yoktur - Korkunun ecele faydası çoktur.
Bir çiçekle yar olmaz - Bir bulutla kıs olmaz.
ATALAR SÖZÜ (Sadi G. KIRlMLI)
Selim Nüzhet Gerçek'in önsözü ve bibliyografyası ile 1939'da yayımlanmıs olan bu eserde
2742 atasözü ve 2140 deyim, ayrı ayrı bölümlerde verilmistir. Kitabın önsözü söyle baslıyor:
Atalar sözü ağızdan ağza dolasan ve az kelime ile çok mana ifade eden söz demektir.
1-
Atasözlerinin özellikleri üzerine yukarıda yaptığımız açıklamalar bu tanımın eksiklerini
ortaya koyacağı için burada o özellikleri yinelemeyeceğiz. Su kadar söyleyelim ki bu tanıma
göre ayaklı kütüphane, asık suratlı, yan çizdi, sağı solu yok gibi sözleri atalarsözü saymak
gerekir.
2-
Bu eserde tabir (deyim) için hiçbir tanım yoktur. Ancak önsözde sunlar vardır:
Atalarsözü ve tabirler, her ne kadar zahiren birbirlerine benzerlerse de aralarında oldukça
mühim bir fark vardır. Bu sebepten biz onları bu risalede ikiye ayırmaya çalıstık.
Kitapta, iki söz çesidi arasındaki oldukça mühim farkın ne olduğu açıklanmamıs, iki söz
çesidini ayırma isine özel bir önem verildiği halde atasözleri bölümüne birçok deyimler,
deyimler bölümüne birçok atasözleri konulmustur. Su sözler -yanlıs olarak- atasözleri
bölümünde yer alanlardan birkaç örnektir:
Alan da pisman satan da - Borç benim kasavet senin mi - Davul çalsan isitmez - Delik büyük
yama küçük - Emeği sağdıç emeğine döndü - Gökte ararken yerde buldu - Gözün üstünde kasın
var dedirtmez - Körler mahallesinde ayna satmağa benzer - Mal benim değil mi denize atarım -
Nefsine kıyas et - Taraveti giden yemisin hazmı güç olur - Sükütu mera-i dana hasmını ilzam
için saklar.
Görülüyor ki bu sözlerin kimisi deyimdir; kimisi ise ne atasözü ne deyimdir. Atasözleri
bölümünde yer alması gerekirken deyimler bölümünde gösterilen sözlerden örnekler:
Azıcık asım kaygısız basım.
Bin nasihatten bir müsibet yeğdir.
Düsmez kalmaz bir Allah.
Ekmeden biçilmez.
Her yiğidin yoğurt yiyisi vardır.
Hıyar akçesiyle alınan eseğin ölümü sudan olur.
Huy canın altındadır.
Oğlumu doğurdum ama gönlünü doğurmadım.
Tırnağın varsa basını kası.
Yalancının evi yanmıs kimse inanmamıs.
3-
Bu eserde aynı sözün iki ayrı söylenisinden birinin atalarsözü, ötekinin deyim olarak
gösterildiği de vardır. Örneğin, atalarsözü bölümündeki:
Huy canın altındadır, can çıkmadıkça huy çıkmaz.
Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa.
sözleri, deyimler bölümünde su biçimlerde bulunmaktadır:
Huy canın altındadır.
Sen dede ben dede bu atı kim tımar ede.
:::::::::::::
TÜRKÇE TABĐRLER SÖZLÜĞÜ (Mustafa Nihat ÖZÖN)
1943'te Đstanbul'da Ahmet Sait Matbaası'nda basılmıs ve Remzi Kitabevi'nce yayımlanmıstır.
44 artı 400 sayfadır. Đçin de 4000'e yakın deyim vardır. Yazar, bu sözlükteki deyimleri, adlarını
verdiği 7 eserden toplamıs; bunlardan birçoğunun metinler içinde kullanılısına örnek seçmek için
de yine, adlarını verdiği, 15. yüzyıldan günümüze kadar yazılmıs 87 yapıttan yararlanmıstır.
Kitabın önsözünde deyim''in nitelikleri su sözlerle belirtilmektedir:
Tabir ile, birden fazla kelimenin vücuda getirdiği anlam demek istiyoruz. Tek kelimenin,
manasındaki tabir kılığında görülen anlam sözcüklerce kaydedilebilir. Onun için, biz bu kitabın
düzenlenmesi sırasında bu esası tuttuk. Tabirlerde, çokluk mecaz ve kinaye bulunmakla beraber,
tek kelimenin mecazlı ve kinayeli kullanılısı o kelimenin bir tabir halini alması sayılamaz.
1-
Deyim, birinci tümcede anlam olarak, son cümlede söz olarak düsünülmektedir. Bu noktaya
değindikten sonra deyimin anlam olarak nitelenmeyeceğini kitaptan rasgele aldığımız bir örnekle
açıklayalım: Kitapta karısık ve felaketli zaman sözleriyle belirtilen bir anlam var. Birden çok
sözcüğün olusturduğu bu anlama deyim adı verilebilir mi? Süphe yok ki hayır! Ama bu anlamın
özel kalıbı olan ana baba günü biçimindeki söze deyim adı verilir.
2-
Mustafa Nihat Özen yukarıya aldığımız sözlerinin son cümlesinden de anlasılacağı üzere- tek
sözcüğü deyim saymamaktadır. Su halde kitabında deyimler arasına böyle sözcükleri almaması
gerekirdi. Oysa bunları da almıstır. Đste örnekleri: Açıktan - Açmaz - Ağalık - Ağızdan - Akılca -
Akıllı - Aksamcı - Aptessiz - Arkalı - Arkalık - Arkasız - Ardınca - Asılası - Aylıklı - Azıcık -
Baba - Babacan - Babaç - Babalı – Bacaksız - Baslıca - Baslıksız - Bastakiler - Bastan - Belalı -
Besmelesiz - Beyinsiz - Bican - Billah - Birlik – Birden - Biri - Bogazlı - Boğazsız - Bosuna -
Boydan - Boysuz - Buyur - Buyurun - Can - Candan - Cangah - Canım - Ça- mur - Çenebaz -
Çeneli - Çulsuz - Dağlarca - Delismen - Dilbaz - Dillenmek - Dilli - Eyvallah.
3-
Özön söyle demektedir:
Atasözleri ile tabir arasındaki farkı kısaca söyle anlatmak kabildir: Atasözleri bir hüküm
anlatır tabir ise bir durum bildirir. Dumanlı hava aramak (kurt dumanlı havayı sever).
-Ayağıyla gelmek (ayağıyla gelene ölüm olmaz). - Alçak esek (alçak eseğe kim olsa biner). -
Ayağı tastan sakınmak (itin ayağını tastan mı sakınıyorsun?). - Altın anahtar (altın anahtar her
kapıyı açar) vb.
a) Burada ayraç dısındaki sözlerin deyim, ayraç içindekilerin de atasözleri örneği olarak
verildiği anlasılıyor. Ancak Đtin ayağını tastan mı sakınıyorsun? sözü, atasözü değil,
deyimdir. Ayağı tastan sakınmak diye bir deyim de yoktur.
b) Atasözleri bir hüküm anlatır denmekle atasözlerinin gerçek ayırıcı özelliği belirtilmis
olmuyor. Çünkü bir hüküm (yargı) bildirmesine karsın atasözü olmayıp deyim, ya da
bayağı söz olan sayısız tümce vardır. Bunu, Ebüzziya'nın Durubi Emsal-i Osmaniyye'sini
incelerken de açıklamıstık.
c) Özön, atasözlerini tanımamız için atasözleri bir hüküm anlatırdan baska ölçü de
vermiyor. Bu ölçüye göre, kitapta deyimler arasında bulunan:
Açmaza düsmek.
Ağızdan çıkanı kulak isitmemek.
Önayak olmak. gibi sözler,
O açmaza düstü.
Filancanın ağzından çıkanı kulağı isitmiyor.
Bu ise ben önayak oldum.
biçiminde yargı bildiren kılıklara girerlerse atasözü sayılacaklar.
Yine bu ölçüye göre kitapta deyim olarak gösterilen:
Çingene haraççısına benzer.
Onunla cennete bile gitmem.
Olur olmaz dua ile defulacak bela değil.
gibi sözler, yargı bildirdikleri için, atasözüdürler(!)
4-
Yalnız deyimleri içine almak üzre hazırlanmıs olan bu eser de atasözleri de yer almıstır:
Ahlatın iyisini dağda ayı yer.
Armudun iyisini ayı yer.
Allah sekizde verdiğini dokuzda almaz.
Anasına bak, kızını al.
Bes parmak bir değil.
Can cümleden aziz.
Çocuktan al haberi.
El mi yaman, bey mi yaman?
5-
Deyimler arasında, deyim olmayan birçok söz bulunmaktadır. Örnekler: Acı patlıcan - Zehir
gibi acı - Aç kurt (gerçek anlamda) - Dükkan açmak - Ağır hastalık - Ağır is - Kalp akçe (gerçek
anlamda) - Akıl kabul edecek sey değil - Aksam namazı (gerçek anlamda) - Vallah - Billah -
Bismillah - Elhamdülillah - Estağfurullah - Fesüphanatiah - Đbadullah - Đnsallah - Veliyyullah -
Min tarafillah - Baç almak - Kız atmak - Arap atı (gerçek anlamda) - Av kusu (gerçek anlamda) -
Toz almak - Boy entarisi - Đs buyurmak - Ne buyurulur - Buyurun gidelim - Gene buyurun
insallah - Bokluca bülbül (gerçek anlamda) - Temel çivisi (gerçek anlamda) Ay gördüm Allah
amentü billah, aylar mübarek olsun elhamdülillah.
:::::::::::::
TÜRK ATA SÖZLERĐ (Mustafa Nihat ÖZÖN)
1952'de yayımlanan birinci baskısı 8257 numaralanmıs atasözü ile 1470 numaralanmamıs
deyimi, 1956'da yayımlanan ikinci baskısı 8600 numaralanmıs atasözü ile 2250 numaralanmamıs
deyimi içine alan bu eserin önsözünde simdiye kadar çıkmıs olan belli baslı atasözü kitaplarında
görülmüs olanların toplandığı söylenmekte ve kaynaklar söylece belirtilmektedir: Velet Đzbudak
tarafından yayımlanan Atalar Sözü, Sinasinin, Ebüzziya'nın, Vefik Pasa'nın atasözlerini derleyen
kitapları, Divanü Lügat-it Türk ve Lehçe-i Osmani.
Yazar, Sinasi'nin atasözü için söylediği hikmet-ül-avam tanımını benimsemekte Ebüzziya'nın
atasözüyle deyim için verdiği tanımları da kabul etmis görünmektedir. Bundan baska iki çesit
sözü ayrı ayrı göstermek için atasözlerini kitabın metnine deyimleri de sayfa altlarına koyduğunu
bildirmektedir.
Simdi düsüncelerimizi sıralayalım:
1-
Atasözleri bölümünde pek çok deyim ve baska söz vardır. Asağıdaki maddeler, atasözleri
bölümünde karısık olarak yazılı bulunmaktadır. Biz bunlar arasından on tane atasözü seçerek
listenin ön sırasına alıyor, arkasından da atasözü olmayanları veriyoruz:
Đki el bir bas içindir.
Bal bal demekle ağız tatlılanmaz.
Körün isteği bir göz, ikisi olursa ne söz.
Yoldan kal, yoldastan kalma.
Davacın kadı olursa yardımcın Allah olsun.
Can çıkar, huy çıkmaz.
Say beni, sayayım seni.
Akacak kan damarda durmaz.
Et tırnaktan ayrılmaz.
Mal canın yongasıdır.
Kancayı taktı - Ocağı söndü - Mekik gibi seğirdir - Islak kargaya dönmüs - Cin gibi aklı var -
Aramakla ele geçmez - Parası çok aklı az - Diliyle yakalandı - Çaylak yavru kapar gibi - Eser
savurur - Horoz ibiği gibi bir yana sallanır - Mecnun gibi beyabanda gezer - Yaka yıka
bitiremedi - Gavur gemisi gibi yan gider - Yaz yağmuru gibi gelir geçer - Hancı tavuğu gibi
yolcu artığından geçinir - Paçaları sıvayıp da giristi ise - Kulağında davul çalınır - Cennet kusu,
bir seye aklı ermez zavallı - Baba oğlunun fenalığını istemez - Lakırdı ile is bitmez - Fen söz
çekilmez - Ceviz ile ekmek yemesi, güzel ile muhabbet etmesi iyi olur.
Görelim ayine-i devran ne suret gösterir.
Kesilse ristesi sem'in ziyası artar eksilmez.
Gönüldendir sikayet kimseden feryadımız yoktur.
Cahilin alim katında sözünün miktarı yok,
Kendi esek, giydiği çul, basının yuları yok.
Cehd eyle malını etme israf,
Düsmana kalırsa da dosta olma muhtaç.
2-
Deyimler bölümünde pek çok atasözü ve baska söz vardır. Asağıdaki maddeler deyimler
bölümünde karısık olarak bulunmaktadır. Biz bunlar arasından on tane deyim seçerek listenin ön
sırasına alıyor, arkasından da deyim olmayanları veriyoruz:
Aralığa gitmek - Bas göz etmek - Çantada keklik - Dirsek çevirmek - Eski göz ağrısı - Đçli
dıslı - Kapağı atmak - Kör döğüsü - Su götürür - Uzun uzadıya.
Görünüse aldanma.
Amca, baba yarısı.
Deliden uslu haber.
Soran yanılmamıs.
Yasa yasa gör temasa.
Kavganın iyisi olmaz.
Yarım elma gönül alma.
Bir inat bir murat.
Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler - Vera-yi perdede esrar var zuhur edecek - Uyku
geldi bedene ne mutlu kalkıp gidene - Gele gide - Vaktinde gerek - Bildiğin gibi değil - Soygun
vermis abdala döndü - Tazıya dönmüs - Yabanın ayısı - Küp gibi - Çiçek gibi - Yılan gibi - At
gibi - Esek gibi çalısır - Đpliğe bamya dizer gibi - Kediyle köpek gibi - Daha çelik çomak oynar -
Söz anlamaz - Allame kesildi - Çattık belaya müstef'ilatün - Dediği geldi çıktı.
3-
Aynı nitelikte olan, dahası kimi sözcük ve çekim değisikliğinden baska aralarında ayrım
bulunmayan pek çok maddeler kitabın hem atasözleri bölümünde, hem deyimler bölümünde
gösterilmistir:
Adı kaale alınmaz. (Atasözleri bölümündedir)
Adı kaale gelmez. (Deyimler bölümündedir)
Çanak açıyor. (Atasözleri bölümündedir)
Çanak tutmak. (Deyimler bölümündedir)
Çıktı dokuza inmez sekize. (Atasözleri bölümündedir)
Binmis dokuza inmez sekize. (Deyimler bölümündedir)
Atın ürkeği yiğidin korkağı. (Atasözleri bölümündedir)
Atın dorusu yiğidin delisi. (Deyimler bölümündedir)
Dolap beygiri gibi döner. (Atasözleri bölümündedir)
Değirmen beygiri gibi dolasır. (Deyimler bölümündedir)
El yumruğunu yemeyen kendini kahraman sanar. (Atasözleri bölümündedir)
El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen tası sanır. (Deyimler bölümündedir)
Anasından emdiği süt burnundan geldi. (Atasözleri bölümündedir)
Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. (Deyimler bölümündedir)
Deliden al uslu haberi. (Atasözleri bölümündedir)
Deliden uslu haber. (Deyimler bölümündedir)
Kurtla koyun kılıçla oyun. (Atasözleri bölümündedir)
Kurtla koyun bir arada olmaz. (Deyimler bölümündedir)
Acı acıyı bastırır. (Atasözleri bölümündedir)
Acı acıya su sancıya. (Deyimler bölümündedir)
Sağlık hastalık bizim için. (Atasözleri bölümündedir)
Hastalık sağlık bizim için. (Deyimler bölümündedir)
Yiğidim yiğit olsun da durağım çalı dibi olsun. (Atasözleri bölümündedir)
Erim er olsun da yerim çalı dili olsun. (Deyimler bölümündedir)
Her tarladan bir kesek. (Atasözleri bölümündedir)
Her tarladan bir nakil, her adamdan bir akıl. (Deyimler bölümündedir)
Horoz akıllı adam. (Atasözleri bölümündedir)
Horoz akıllı. (Deyimler bölümündedir)
Kazanırsan dost kazan, düsmanı anan da doğrur. (Atasözleri bölümündedir)
Kazanırsan dost kazan. (Deyimler bölümündedir)
Seriat zahiredir. (Atasözleri bölümündedir)
Seriat zahire hükmeder (Deyimler bölümündedir)
Var Marko Pasa'ya derdini yan. (Atasözleri bölümündedir)
Derdini Marko Pasa'ya anlat. (Deyimler bölümündedir)
4-
Mustafa Nihat Özön, kaynak olarak seçtiği eserlerde ne varsa, hiç bir değerlendirme
süzgecinden geçirmeyerek hepsini almıstır. Bundan dolayı:
a) Kaynaklarda kimi zaman yanlıs, değisik biçimlerle yazılı bulunan aynı söz, bu kitapta da
-doğru ve yanlıs olarak- birkaç kez yer almıstır.
b) Kitaba ne atasözü ne de deyim olan birçok sözler girmistir.
Bu durum, kitaptaki söz sayısını, gereksiz yere, çoğaltmıstır.
5-
Özön, kaynaklarının yapmadığı bir isi yaptığını, yani atasözleriyle deyimleri ayrı ayrı
gösterdiğini söylemektedir. Ama yukarıda örnekleriyle gösterdiğimiz gibi bu bir ayırma değil,
karıstırma olmustur.
:::::::::::::
TÜRK ATASÖZLERĐ VE DEYĐMLERĐ (Feridun Fazıl TÜLBENTÇĐ)
Mart 1963'te çıkan bu eser 402 sayfadır. Đçinde numaralanmıs 15080 söz bulunmaktadır.
Toplayan (Tülbentçi) söyle demektedir: Ata sözleri ile deyimleri birbirlerinden ayıranlar ve bu
suretle kitaplarında bir tasnif yapan yazarlar olmustur. Ancak vücuda getirdikleri kıymetli
eserlerinde bu farkı çok güzel ifade ettikleri halde tasnifte hataya düsmüsler, deyimlerle ata
sözlerini ister istemez birbirine karıstırmıslardır. Biz, Türk Atasözleri ve Deyimleri adını
verdiğimiz bu kitapta eslafa uyarak herhangi bir tasnif yapmak cesaretini kendimizde göremedik.
Bu duruma göre eserde atasözleriyle deyimlerin birbirine karıstırılıp karıstırılmadığı konusu
üzerinde durmayacağız. Üzerinde duracağımız noktalar sunlardır:
1-
Önsözde Sinasi'nin durub-i emsal tanımı beğenilmekte ve benimsenmektedir. Biz ise,
yukarıda görüldüğü üzere, bu tanımı yetersiz bulmustuk.
2-
Yine önsözde atalar sözü umumiyetle bir hüküm ifade eder denilmektedir. Bu da
Ebüzziya'nın tanımında bulunan bir görüstür ki yukarıda elestirmistik.
3-
Kitapta atasözleriyle deyimlerin ayrı ayrı gösterilmediği bildirildiğinden bu konu üzerinde
durmayacağımızı söylemistik. Ancak eserin önsözünde atasözleri örnekleri arasında:
Mart havası gibi bir halde durmaz.
sözü de görülmektedir. Bunun atasözü olmadığı açıktır.
4-
Tülbentçi, eserini sunarken içinde 15 binden fazla ata sözü ve aynı değerde deyim vardır ki
simdiye kadar nesredilmis olanların söz adedi bakımından en zenginidir diyor. Bizim görüsümüz
sudur ki kendisi de, M.N. Özön gibi, kaynaklardaki sözleri değerlendirip elemediği için kitaba
giren söz sayısı çoğalmıstır. Bir eleme yapsaydı, bunların birçoğu kitaba girmeyecekti. Örneğin,
kitabın hemen basında 1, ve 2 numara ile gösterilen:
1- Ay ay doğmus.
2- A benim ruh-ı revanım seven ölsün mü seni?
sözleri, deyimler arasında da atasözleri arasında da yer alamaz.
Kitabın sonunda ise su sözler var:
15076- Zülf-i yar.
15077- Zülf-i yara dokunacak lakırdı söyler.
15078- Zülf-i yara dokundu.
15079- Zülf-i yara dokunma.
15080- Zülf-i yara dokunur.
Bunlara ve benzeri örneklere ayrı ayrı yer ve numara verildikten sonra 15080 sayısını
25080'e, 35090'a yükseltmek isten değildir. Çünkü yukarıda görülen çekimli biçimler arasına,
sözgelisi:
Zütf-i yara dokunmus.
Zülf-i yara dokunuyor.
Zülf-i yara mı dokunayım?
Zülf-i yara dokunsa ne çıkar.
Zülf-i yara dokunmasın.
gibi cümleler de katılabilirdi.
Doğrusu ise sadece zülf-i yara dokunmak diye bir deyim göstermekti.
5-
Bu eserde ne atasözü ne de deyim sayılamayacak birçok söz bulunmaktadır. Đste örnekleri:
Bab-ı hümayun kapısı - Çelik gibi sert - Dana yediği tası bilir - Denaet, rezalet - Hepsi bitti
de o mu kaldı - Her sözünde bir nükte var - Irgat gibi çalısır - Irk ve nesli pak - Iskatçı hoca -
Islak tavuk - Đçi baska dısı baska - Đlim yalnız cehli giderir - Đlim yumusak dösekte yatmaz -
Kargir iratları mı var - Kartal'a varıyor - Kartalha giriyor - Ovada kus uçar - Yar ü ağyar -
Yetimin hakkını yiyen berbat olur - Orasın saki-i gülçehrenin ibramı bilir.
6-
Kaynaktaki eski yazının yeni yazıya çevrilirken doğru okunamamıs olmasından ya da
kaynaktaki yanlıs sözlerin olduğu gibi alınmıs bulunmasından, bu eserde epey yanlıs söz vardır.
Ayrıca, bunların kimisi ne atasözüdür ne de deyim.
Örnekler:
Çağrılan yere arınma, çağrılmayan yere görünme.
(Arınma değil `erinme okunacaktr. Erinmek, üsenmek demektir.)
Küçük iser, büyük dayanır düser.
(Dayanır değil tayınır okunacaktı. Tayınmak ayağı kaymak demektir.)
Boruda pesrev olmaz, ne çıkarsa bahtına.
(Zurnada olacaktı. Kitapta doğrusu da vardır.)
Kart ağacın bükülmesi güç olur.
(Ağaç yasken eğilir, olacaktı. Kitapta doğrusu da vardır.)
Ab ve dane serpilir, insanı kısmet gezdirir.
(Ab ü dane ... okunacaktı.)
Saf na'l dür endiselerin matmaı nazarlarıdır.
(saff-ı nial, dur-endiselerin matmah-ı nazarlarıdır okunacaktı. Đlerisini düsünenler bir kurulun
hep asağı tarafında oturmak isterler demektir.)
Đlim, ilmi Altahtır.
(ilmullah okunacaktı.)
Hem silahlı hem külahlı.
(Gece silahlı gündüz külahlı olacaktı. Kitapta doğrusu da vardır.)
Đnsan okurken yanılır.
(Hoca, ya da imam- okurken yanılır olacaktı.)
Kesesine güvenen borazancı bası.
(Nefesine güvenen borazancı bası olur olacaktı. Kitapta nefesine elverirse borazancı bası ol
diye doğru bir biçim de vardır. Sinasi'nin kitabından alınan bu sözdeki nefesine sözcüğünü Sadi
G. Kırımlı, `Atalar Sözü adlı eserine geçirirken yanlıs olarak `hefsine diye okumustur.)
TÜRK ATASÖZLERĐ
(Milli Kütüphane Genel Müdürlügünce hazırlanmıstır)
Önsözünü Adnan Ötüken'in yazdığı bu yapıt, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Bin Temel Eser
dizisi arasında 1971'yılının Ocak ve Subat aylarında iki cilt olarak yayımlanmıstır.
Dizinin 47'ncisi olan birinci cilt, 15 sayfalık önsözden sonra 200 sayfadır. Đçinde A-G
harfleriyle baslayan 5411 söz bulunmaktadır. Dizinin 48'incisi olan ikinci cilt ise 201-391
sayfadır. G-Z harfleriyle baslayan sözleri kapsamakta ve 10730'uncu söz ile sona ermektedir.
Kitaba altı sayfalık bir bibliyoğrafya ile dokuz sayfalık bir sözlük eklenmistir.
Elestirmelerimizin ayrıntılarına girmeden önce söyleyelim ki bu kitap, Milli Eğitim
Bakanlığı'nın temel eserleri arasında çıktığına göre her bakımdan olgun ve bu konuda simdiye
değin çıkarılanlardan üstün olmalı idi. Öyle olmamıs, birçoklarının gerisinde kalmıstır.
Elestirilerimizi sıralayalım:
1-
Adnan Ötüken'in yazdığı önsözde atasözünün ve deyimin tam, doğru tanımları yapılamamıs;
bu kavramlar, bulanık anlatımlarla birbirine karıstırılmıstır.
Đlk satırlarda atasözü için söyle bir tanım vardır; Atasözü umumi bir adlandırmadır. Bunun
içerisinde darbımeseller ve tabirler = deyimler yer alır. Darbımesel, çesitli sekilleriyle her seyden
önce bir hüküm ihtiva eder.
Đkinci sayfada bununla çelisen su düsünce ileri sürülmüstür: Hüküm ihtiva eden atasözü
denmesi ve bunların dısında kalanların da deyim adıyla adlandınlması doğru olur.
Birinci tanıma göre darbımesel, hüküm ihtiva eder. Đkinci tanıma göre hüküm ihtiva eden
söz, atasözüdür: Öyle ise tarbımesel = atasözü olmaktadır. Oysa söze baslanırken atasözünün
hem darbımeseli hem de deyimi içine aldığı belirtilmisti. Önsözün son sayfasındaki on binden
fazla atasözü (darbımesel ve tabir) bir araya getirildi tümcesinin yazılısından da atasözünün
darbımesel ile esanlamlı sayılmadığı ve deyimin, atasözü kavramının kapsamı içine alındığı
halde darbımeselin bu kapsam dısında bırakıldığı anlasılıyor.
Öte yandan yine önsözde atasözleri için ayrı, deyimler için ayrı örnekler veriliyor; böylece
birbirinden ayrılabilen iki söz çesidinin bulunduğu kabul edilmis oluyor.
Bu ikili ve karısık gürüsün etkisi, kitabın adında da kendini gösteriyor: Dıs kapakta Türk
Atasözleri ve Deyimleri, iç kapakta Türk Atasözleri yazılıdır.
2-
Önsöz yazarı, atasözü tanımında kullandığı hüküm ihtiva eder ölçüsünü Ebüzziya'dan
almıstır. Atasözü için bir hükmü tazammun eder ölçüsünü veren Ebüzziya'dır. Hüküm tasımanın
atasözü tanımında doğru bir ölçü olmadığını, yukarıda, rahmetlinin Durub-i Emsal-i
Osmaniyye'sini elestirirken ortaya koymustuk. (Bkz. s. 60).
Atasözü hüküm ihtiva eder düsüncesini benimsemis olan önsöz yazarı, örnekler sıralarken:
Kanımı kuruttu - Tası sıksa suyunu çıkarır - Öküz öldü, ortaklık ayrıldı... gibi sözleri deyim
olarak göstermekle düsüncesinin tersi olan bir davranısta bulunmustur. Çünkü sözler hüküm
ihtiva ettiklerine göre, yazarca, atasözü sayılmalı idiler; ama deyim olarak verilmislerdir.
(Doğrusu da deyim olduklarıdır.)
3-
Önsözde deyimler için Deyimlerin esas karakteri (bir hal ifade etmek)tir. Bunlarda
darbımesellerde olduğu gibi hüküm unsuru bulunmaz, denilmektedir. Bu da Ebüzziya'nın
ölçüsüdür. Ebüzziya'nın sözleri söyledir: Tabir ıtlak eylediğimiz akval ise bir hali musavvirdir.
Anda meselin haiz olduğu hüküm yoktdur. Deyimin böyle tanımlanamayacağını da daha önce (s.
62-63) açıkladığımızdan burada o sözleri yinelemeyeceğiz.
4-
Önsözdeki: Darbımesel, bir vaka veya olusumun = meydana gelisin es veya benzer manasını
ihtiva eden bir halk düsüncesini veya felsefesini dile getir. Cümlesi de Ebüzziya'nın ve Sinasi'nin
düsünceleridir. Ebüzziya, darbımeseli açıklarken: Bir hadiseyi, bir emri temsil tarikiyle tarif,
Sinasi de: Durub-i emsal ki hikmet-ül-avamdır der. Biz Ebüzziya'nın bu sözlerini elestirirken
(Bkz. s. 60) temsili olan atasözleri gibi temsili olmayan atasözlerinin de bulunduğunu
göstermistik. Önsöz yazarı, örnek olarak sıraladığı atasözleri arasına temsili olmayan - yani
kendisinin tanımına uymayan;
Acele ise seytan karısır.
Cahile laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtür.
Çok söyleyen çok yanılır.
Çok yasayan bilmez, çok gezen bilir.
sözlerini de almıstır. Demek ki temsile dayanan tanım eksiktir. Ayrıca Sinasi'nin hikmet-ülavam=
halk felseesi tanımındaki eksiklik üzerine yazdıklarımızı (s. 57-58) burada da anımsatmak
isteriz.
5-
Önsözde -yetersiz olmakla birlikte- atasözü ve deyim kavramları üzerinde durularak her söz
çesidi için ayrı ayrı örnekler gösterilmesine karsın metinde atasözleri ve deyimler ayrı ayrı
bölümlerde verilmemis, bütün sözler karısık olarak abece sırasına konulmustur. Bu da
atasözleriyle deyimleri ayırt etmeyi göze alamamanın belirtisi ve ayırt etmeyi basarabilmek için
önsözde kesin ölçüler verilememis olmasının doğal sonucudur.
6-
Benzetmeli, mecazlı, nükteli her söz deyim değildir. Deyim sayılsa sanatçıların yapıtlarında
görülen onbinlerce güzel sözün deyimler arasına alınması gerekir. Bu kitapta deyim olmayan,
dahası güzelliği bulunmayan yüzlerce -belki de binlerce- söz vardır. Örnekler görelim:
Abdestsiz yere basmaz - Adamdan baska her seye benzer - Adımına yüz altın verse ayağımı
atmam - Ağızlanmıs - Ahmed'in öküzü gibi ne bakarsın - Anbardan yemeye benzer - Akrep gibi
hemen sokar - Arı gibi sokar - Asmağa götürseler bir parası yok - At gibi kisniyor - Ay parçası
gibi parlar - Ben seni severim gördüğüm yerde - Elinde kezzap mı var acep - Yana yana -
Zaloğlu Rüstem kesildi basımıza - Zannımız gibi çıkmadı - Zayıflamıs tazıya dönmüs - Zemheri
soğuğu gibi soğuk söylüyor.
7-
Her doğru söz, her bilgece söz, atasözü olmaz. Biraz önce deyimler için söylediğimiz gibi,
eski, yeni siirlerimizde; baska sanat yapıtlarımızda, ahlak, öğüt kitaplarında, düsünürlerin
yazılarında birçok doğru sözler ve öğütler vardır. Bunlara atasözü denilebilseydi, atasözlerimizin
sayısı da on binleri bulurdu. Bu inceliğe dikkat edilmediğinden, kitap -tatsız, soğuk ve birçoğu
bilgece söz söyleme özentisi olan- rasgele gerçeklerle, öğütlerle doldurulmus, söz sayısı bos yere
çoğaltılmıstır. Bunun, atasözü anlayısını soysuzlastırmak gibi bir zararı da vardır. Kitaptaki bu
tür sözlerden örnekler:
Aç kiminle olsa savasır.
Adamın hayırlısı halka faydalı olandır.
Akıl bir ankadır.
Akıl tecrübe ile kemal bulur.
Alim de bir cahil de bir, ikisi de Allahın kulu değil mi?
Amelsiz alim, elinde fener bulunan amaya benzer.
Balık sudan çıkınca hapı yutar.
Bir hüner-ver yüzyılda zuhura gelir.
Cahil olan vakitsiz öten horoz gibidir.
Dövülmek eseğe yarasır, edepsizlik etme.
Kaside sairlerin keskülüdür.
Sebepsiz bağırmak deliliktir.
Sikke ve hutbe padisahlık siarıdır.
Terbiyesiz insan kalaysız kap gibidir.
Züht ü tekva bir ağaçtır ki kökü kanaat, meyvası rahattır.
8-
Kitaptaki sözler arasında, derleyicinin hosuna gittiği anlasılan, divan edebiyatından alınmıs
dizeler de vardır. Bunların kimisi daha önce çıkan kitaplardan olduğu gibi alınmıstır. Ne atasözü,
ne deyim olan bu dizelerin de kitaba alınmaması gerekirdi. Örnekler:
Akıl düser mi düstüğü zindana bir dahi?
Bakılmaz hatır-ı ahbaba hiç dilber hususunda.
Bir küçük su görünür eskime nisbet derya.
Böyle saha kul olan ister mi azad olmayı?
Dert ile bimar olan elbette dermanın arar.
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil.
Gönüldendir sikayet kimseden feryadımız yoktur.
Hased-i kalb-i adüv lutf ile zail olmaz.
Hep çekticeğim kendi ceza-yi amelimdir.
Kande olsa asık-ı biçare cananın arar.
Kerem gördükçe ey Baki gedalardan rica atar.
Mangal kenarı kıs gününün lalezarıdır.
Muhabetten Muhammet oldu hasıl.
Padisahlar mülkünü elbette viran istemez.
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır.
Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın?
Bunlar arasında, kaynaklarda doğru olduğu halde bu kitaba yanlıs geçirilmis olanlar
bulunduğu gibi kaynaklara yanlıs alınmıs ve buraya değerlendirilip elenmeden aktarılmıs olanlar
da vardır. Kimisi, aruz bilen bir derleyicinin farkına vararak yapmayacağı yanlıslardır. Örnekler:
Ayağı yere mi basar zülfüne berdar olanın.
(Neeati'nindir. Sinasi ve Özön doğru olarak, Ayağı yer mi basar... diye almıslardır.)
Dahleden dinimize bari Müslüman olsa.
(Müselman okunmalı idi.)
Elde istidat olunca is kendini gdsterir.
(Đs kendini değil, kar kendindir.)
Mihneti zevk etmedir alemde hüner.
(Mihneti kendüyi zevk etmedir... olacak.)
Rakip ölsün de Mevla Cennet-i alasında yer versin.
(Cennet-i alada olmalı idi.)
Zalimin riste-i ikbalin bir ah keser.
(Doğrusu ikbalini dir.)
9-
Atasözlerinin ve deyimlerin genel olarak kalıplasmıs bir tek biçimi bulunduğunu, ancak kimi
sözlerin kalıplasmıs birkaç biçimle söylendiğini biliyoruz. Bu kitapta ise bir tek kalıplasmıs
biçimi bulunan kimi sözler, ya doğru biçimiyle birlikte yanlıs bir biçimle de gösterilmis, ya da
sadece yanlıs bir biçimle verilmistir. Yanlıs biçimli sözlere örnekler:
Abdal abdalın ne umduğunu ister, ne bulduğunu.
(Vefik Pasa'da ve Üzön'de de böyledir. Doğrusu; Kardes kardesin ne öldüğünü ister, ne
onduğunu.)
Aç ölmez benzi sararır.
(Vefik Pasa'da ve Özön'de de böyledir. Doğrusu; Borçlu ölmez benzi sararır.)
Adam kıtlığında keçiye Abdurrahman Çelebi derler.
(Doğrusu; Koyunun bulunmadığı yerde keçiye...)
Ağaç dalıyla gürler.
(Doğrusu; Ağaç yaprağıyla gürler.)
Atesten korkan soğuk suyu üfler içer.
(Dvğrusu; Sütten ağzı yanan yoğurdu...)
Darılmıs kudurmustan beter.
(Doğrusu; Dadanmıs -alısmıs- kudurmustan beterdir.)
Đnsana kardes; gibi yar, Irak gibi diyar olmaz.
(Vefik Pasa'da ve Özön'de de böyledir. Doğrusu; Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.)
Zincirini biraz çekmeli.
(Doğrusu: Dizginini çekmek.)
10-
Önsözde bir atasözünün çesitli söylenisleri varsa bunlardan en çok yaygın olanı alındı
denilmektedir. Bu söz, kitabın metnine birkaç bakımdan uymamaktadır. Asağıya aldığımız
örneklerde de görüleceği üzere:
a) Sözlerin yaygın olanı ile birlikte yaygın olmayanı da alınmıstır.
b) Alınan sözler arasında, az yaygın olmak söyle dursun -yukarıda görüldüğü gibi- atasözü
ve deyim olmayanlar pek çoktur.
c) Aynı sözün çok az değisiklikle, dahası olduğu gibi arka arkaya iki kez yazıldığı ve ayrı
ayrı numaralandığı da olmustur Örnekler:
Aç gezmekten ise tok ölmek evladır.
Aç gezmekten ise tok ölmek yeğdir.
Aç kılıca sarılır.
Aç olan kılıca sarılır.
Anasının ak sütü gibi helal.
Anasının sütü gibi helal.
Anasının nikahını ister.
Bir adımına anasının nikahını ister.
Basıbos bırakmaya gelmez.
Basını bos bırakmaya gelmez.
Bir yiğit ne kadar kahraman olsa sevdiğine yenilir.
Bir yiğit nice kahraman olsa sevdiğine yenilir.
Cin akıllı.
Cin akıllıdır.
Çul tutmaz.
Çul tutmazın birisi.
Dilimde tüy bitti.
Dilimde tüy bitti söyleyi söyleyi.
Eğri oturalım doğru konusalım.
Eğri oturalım doğru söyleselim...
Garib kusun yuvasını Tanrı yapar.
Garip kusun yuvasını Hazreti Allah yapar.
Helal mal kaybolmaz.
Helal mal zayi olmaz.
Gırbal ile su tasınmaz.
Kalbur ile su tasınmaz.
Kuru yanında yas da yanar.
Kurunun yanında yas da yanar.
Tımar sipahisi züğürtledikçe eski defteri yoklar.
Timar sipahisi züğürtledikçe eski defter yoklar.
Zebani kılıklı.
Zebani kılıklı bir hain.
Zulmü kendi nefsinedir.
Zulmü kendinedir.
588- Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğini.
589- Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğin.
1223- Asıklık asıkdaslık etmisler.
1224- Asıklık asıkdaslık etmisler.
2204- Bir ağızdan çıkan bir ağıza yayılır.
2205- Bir ağızdan çıkan bin ağıza yayılır.
2466- Borç benim kasavet senin mi?
2467- Borç benim kasavet senin mi?
3326- Darılmıs ise aksam kapaklı sahanları göndermesin.
3327- Darılmıs ise aksam kapaklı sahanları göndermesin.
4446- Elin ile koymadığın seye dokunma.
4481- Elinle koymadığın seye dokunma.
6240- Đki pilav arasında bir su gerek.
6241- Đki pilav arasında bir su gerek.
11-
Tümce olarak kurulmus deyimlerin kimisi eylemin yalnız bir çekimi ile kullanılır. Kimisi de
eyleminin türlü çekimleriyle kullanılabilir. Eyleminin türlü çekimleriyle kullanılabilen deyimler,
o eylemin mastarıyle gösterilmelidir ki deyimin çekimle değisen biçimlerini ayrı ayrı yazmak
gibi sakat yollara sapılmasın. Kitap, bu konuda bir yöntem izlememistir.
Kimi deyimler geçmis zaman, kimi deyimler genis zaman, kimi deyimler simdiki zaman...
kipi ile, kimi deyimler mastarlarıyla yazılmıstır. Aynı deyimin birkaç kiple gösterildiği de
olmustur. Örneğin, kitaptaki:
Ağzına tat bulastı - Akıntıya kürek çeker - Ardı arkası kesilmez - Zevkini çıkarır
deyimlerinin her biri, kalıplasmıs tek biçim değildir. Bunlar, sözgelisi:
Ağzına tat bulasır, agzına tat bulasacak.
Akıntıya kürek çekti, akıntıya kürek çekiyor.
Ardı arkası kesilmeyen, ardı arkası kesilmiyor.
Zevkini çıkaracak, zevkini çıkardım.
gibi baska çekimlerle de kullanılabilir. Bunlar, mastarlarıyla:
Ağzına tat bulasmak - Akıntıya kürek çekmek - Ardı arkası kesilmemek - Zevkini çıkarmak.
biçiminde gösterilirlerse türlü çekimlerle de kullanılabilecekleri anlasılır. Bir çekimle
gösterilmis olan sözlerden örnekler:
Ata et, ite ot döker - Avucunu yalasın - Bağrına bastı - Bahtına küssün - Baklayı ağzından
çıkardı - Bam teline bastı - Basa güresir - Boğazımdan geçmedi - Can kulağı ile dinlesene - Çam
devirdi - Çanak açıyor - Delilsiz dava görür - Dokuz doğurdu - Feleğe bas eğmez - Gözden düstü
- Her telden çalar - Đçi içine sığımyor - Đpin ucunu kaçırdı - Kafa tutar - Sırta kadem basmıs -
Tuttuğunu koparır - Yüz suyu döktü - Zevki humanna değmez.
Türlü çekimleriyle birkaç kez gösterilmis olan sözlerden örnekler:
Ak ile karayı seçebildi.
Ak ile karayı seçer.
Ak ile karayı seçti.
Anladım kazın ayağını.
Anladın mı kazın ayağını?
Aynayı al da yüzüne bak.
Aynayı alsın da yüzüne baksın.
Azı çoğa tut.
Azımızı çoğa tutsun.
Ayağına sıcak su dökmeli.
Ayağına sıcak su mu dökelim?
Bagdat'a tatar olacak.
Bağdat'a tatar olmus.
Çanına ot tıkalıdır.
Çanına ot tıktı.
Çil yavrusu gibi dağıldılar.
Çil yavrusu gibi dağıttı.
Davacın kadı ise yardımcın Allah olsun.
Davacısı kadı olanın yardımcısı Allah olsun.
Davulu biz çaldık parsayı el topladı.
Davulu o çaldı parsayı baskası topladı.
Zülf-i yar.
Zülf-i yara dokunma.
Zülf-i yara dokunur.
Korkarım zülf-i yare dokundu.
Mastarla gösterilen deyimlere örnekler:
Ara bulmak - Burun burmak - Çile çekmek - Dikine gitmek - Dize gelmek - Dolabı düzmek -
Eli varmamak - Göğüs germek - Hırsıza yol göstermek - Kabasını almak - Oyuna gelmek.
12-
Önsözde kadını hor ve hakir gören sözlerin kitaba alınmadığı belirtilmistir. Oysa kitaba
kadını hor ve hakir gören çok ağır sözler alınmıstır. Đste örnekleri:
At ile avrata inan olmaz.
Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz.
Avradın saçı uzun olur, aklı kısa.
Avradın yediği giydiği olsa vay ol kisinin haline.
Avrattan vefa, zehirden sifa.
Kadın kısmının saçı uzun olur, aklı kısa.
Kadının saçı uzun, aklı kısa.
Kadın yüzünden gülen ömründe bir kere güler.
Kadını sırdas eden tellal aramaz.
Kadının yüklediği yük suraya varmaz.
13.
Yine önsözde milletimizi küçük düsürecek, milli duyguları incitecek sözlerin kitaba
alınmadığı bildirilmistir. Ya su söze ne demeli:
Halka gönül bağlayan sonra pisman olur.
Ebüzziya'nın malı ve el-avam ke-l-hevam (halk böcekler gibidir) felsefesinin geçerli olduğu
çağların ürünü olan bu bilgece (!) sözü, Mustafa Nihat Özön de kitabına almıs ve bu kez halkçı
devletimizin Milli Egitim Bakanlığı, Bin Temel Eser'in harcı arasına koymustur. Önsözde
gençlerin, yeni nesillerin eline geçeceği için kitaba kötü vasıflı tipteki atasözlerinin alınmadığı
açıklandığına göre bu sözün vasıfta olmadığı mı kabul edilmistir? Eğitici niteliği söz götürmez
olan atasözleri kitabında böyle bir söz, müstehcen adı verilen sözlerden daha sakıncalı değil
midir?
Tek basına su örnek bile ilkin yapılan bir yanlısın, daha sonraki yapıtlarda hiç incelenmeden,
degerlendirilmeden kopya edile edile nasıl sürüp geldiğini göstermeye yeter.
14-
Önsözde kaba, ayıp, müstehcen sözlerin kitaba alınmadığı da bildirilmektedir. Oysa
bunlardan kimisinin, sözcükleri değistirilerek, alındığı görülmektedir Örnekler:
Görmeyenin oğlu olmus, tutmus kolunu koparmıs.
Kılavuzu karga olanın burnu çamurdan çıkmaz.
Deveye diken, insana kötülük eden.
Su değistirilmis biçimler, atasözlerinin kendileri değildir. Ama bunları okuyanlar, tırnak içine
aldığımız sözcüklerin aslını hatırlayacaklarından, kaba, ayıp, müstehcen sözler kitaba
alınmamıstır denilemez.
15-
Bu maddede sözcük yanlıslarından örnekler göstereceğiz:
a) Sözlük bölümünün basına atasözlerinde geçen Arapça ve Farsça kelimelerin anlamları
diye yazılmıstır. Oysa bu bölümde az bilinen birtakım Türkçe sözcüklerle Batı
dillerinden birkaç sözcüğün anlamı da verilmis olduğundan bu sözcüklerin hangi dilden
olduğunu daha önce bilmeyenler, onlan Arapça ya da Farsça olarak ögreneceklerdir.
Örneğin sunlar Türkçedir:
Ank, balaban, basmak, bay, boran, börk, çemrenmek, eğin, ıssını bilmek, kani, kanara,
kavuk, kebe, koz, kösemen, köstek, kundak, kuskun, nesne, sağlamak, senek, sımak, sulak,
tekelti, torlak, us, yal, yılkı, yordam.
b) Kumpas Fransızcadır. Mayna, pranga Đtalyancadır. Zangoç Ermenicedir.
c) Arapça olan humar sözcüğüne sarhosluk anlamı verilmistir. Doğrusu içkiden sonra gelen
bas ağrısıdır.
ç) Niam yazımıyla yazılan ve evet anlamı verilen Arapça sözcüğün doğrusu naamdır.
Arapçada niam nimetler demektir.
d) Zemmi imlasıyle yazılan ve Đslam devletlerinin tabiiyeti altındaki azınlıklar anlamı
verilen Arapça sözcüğün doğrusu zimmidir.
e) 242- Adet budur aherde gelir bezme ekabir. Mısraındaki aher sözcüğü ahır olarak
düzeltilmelidir. Arapçada aher baska, ahır son anlamına gelir.
f) 2134- Bıçak kadar boyu var. sözündeki bıçak, bacak olacaktır. Anlasılıyor ki bu söz eski
yazıyla yazılmıs bir metinden alınırken yanlıs okunmustur.
g) 2358- Bir para için yorgan yakar. sözündeki paranın doğrusu, piredir. Bu yanlıs da eski
yazının doğru okunamamıs olmasından ileri gelmistir.
ğ) 3638- Deveye borç gerekirse boynun uzatır. sözündeki borç sözcüğünün doğrusu ağacın
taze dalı demek olan burçtur. Sözlük bölümünde burç da yoktur. Çünkü kitapta böyle bir sözcük
bulunduğu bilinmemistir.
h) 4304- El ile arslan tutulur, güç ile güç tutulmaz. sözünün ilk sözcüğü de yanlıs olarak el
okunmustur. Doğrusu aldır. Kitapta bu sözün -yeni yazıyle yazılmıs bir metinden alınmıs
olmalı ki- doğrusu da vardır: 635- al ile arslan tutulur, güç ile gücigen (köstebek)
tutulmaz. Al hile demektir.
ı) 4833- Ey asık, mihnetzede oldukça bunarsın. dizesindeki asık ile mihnetzede arasında
virgül yok, esre vardır. Doğru okunus, asık-ı mihnetzededir. Oldukçanın doğrusu da
buldukçadır.
i) 76%- Köpek bile bal yediği çanağa pislik etme. sözündeki bal sözcüğü yal olacaktır. Bu
yanlıs da eski harfle yazılmıs olan yalın bir nokta ayrımıyla bal okunmus olmasından ileri
gelmektedir.
j) 7944- Küçük iser, büyük dayanır düser. sözünde bulunan dayanır sözcüğü de eski yazının
yanlıs okunmus biçimidir. Doğrusu tayınırdır ki ayağı kayar demektir. Bu yanlıs,
Özön'ün ve Tülbentçi'nin kitaplarında da vardır.
k) 9867- Üsrük devenin çulu eğri gider. sözündeki ilk sözcüğün doğrusu esrüktür. Sarhos
demek olan bu sözcük de sözlük bölümünde yoktur. Belli ki söz, eski yazıyla yazılmıs bir
metinden alınırken yanlıs okunmustur. Kitapta bu sözün yeni yazıyla yazılmıs bir
metinden alınan doğrusu da vardır: 4668- Esrik devenin çulu eğri gerek.
Elestirilerimiz burada bitiyor. Kitaptaki çesitli yanlıslardan buraya sadece beser, onar örnek
aldık. Bunlar bes on kat daha çoğaltılabilir. Görülüyor ki:
Önsöz yetersiz ve karısık olduğu gibi söz dizisi de yanlıslar, tekrarlar ve ne atasözü ne deyim
olan rasgele sözlerle doludur. Kitaba girmemesi gerekenler atılır, yinelemeler ayıklanırsa
kitaptaki 10730 sayısı yarısına düser. Daha çok söz derlemis görünmek isteği, bundan önceki
kimi yapıtları hazırlayanları da su kitabı düzenleyenleri de yanlıs bir yöne sürüklemistir. Bu
tutum, atasözü ve deyim anlayısının yozlasmasına yol açar. Simdiye değin derlenmemis olan
gerçek atasözlerimizi ve deyimlerimizi bulup ortaya koymak ve böylece eldekilerin sayısını
çoğaltmak elbette büyük hizmettir. Ama bunu yaparken çok titiz davranmak, bilgi ve
sağduyunun kılavuzluğundan ayrılmamak, kısacası kas yapayım derken göz çıkarmamak gerekir.
:::::::::::::
ELESTĐRMELERĐN GÖSTERDĐĞĐ SONUÇ
Elestirdiğimiz bütün yapıtlarda görülen ortak kusurlar söyle özetlenebilir:
(1) Atasözleri ve deyimler üzerine yayımlanmıs yapıtlarda bu sözlerin nitelikleri iyi
incelenmemis, dolayısıyla bu söz çesitlerinin özellikleri belirtilmemis, tam tanımları
yapılmamıstır.
(2) Birçoklarında atasözleri ve deyimler ayrı ayrı bölümlerde verilmemis, karısık olarak
sıralanmıstır.
(3) Sözleri ayrı ayrı bölümlerde vermeyen yapıtlar atasözü ve deyim olmayan dizelerle sanat
ve düsünce eserlerinden alınmıs sözlerle, dahası rasgele bayağı laflarla doludur. Böylece
yapıtları hazırlayanlar kendilerini daha çok atasözü ve deyim derlemis gibi
göstermektedirler. Oysa bu çesit sözler, gereksiz olmakla kalmamakta, zararlı olmaktadır.
Çünkü atasözü ve deyim kavramının yozlasmasına yol açmaktadır.
(4) Atasözleriyle deyimlere ayrı ayrı bölümlerde yer veren yapıtlarda dahi atasözleri arasına
deyimler ve deyim olmayan sözler; deyimler arasına da atasözleri ve rasgele baska sözler
alınmıstır. Bu durum, iki söz çesidini birbirinden ayıran özelliklerin belirlenememis
olmasından ileri gelmektedir.
(5) Yapıtları hazırlayanlar, daha önceki yapıtlarda bulunan sözleri bir inceleme ve
degerlendirme süzgecinden geçirmeksizin yanlıslarıyla, kusurlarıyla kendi kitaplarına
aktarmıslardır.
Bütün bunlardan sonra belirtmek istediğimiz bir incelik daha vardır:
Atasözlerinde ve deyimlerde, saydığımız niteliklerden, verdiğimiz kesin ölçülerden baska
kuralla belirtilemez bir hava, bir deyis güzelliği ve soyluluğu vardır. Bu havadan, bu güzellik ve
soyluluktan yoksun olan sözler, kurallara, ölçülere uygun görünseler de gerçek atasözü ve deyim
değildirler. Gerçek olanlarla olmayanları ayırt edebilmek için onlarla çok uğrasmak, yoğrulup
kaynasmak, onların büyülü inceliklerini sezecek bir sağduyu kazanmıs olmak gerekir.
:::::::::::::::::::::::
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
ATASÖZLERĐ SÖZLÜĞÜ
ABECE SIRALAMASINDA UYGULANAN YÖNTEM
Atasözlerini ve deyimleri abece sırasına koymada iki yöntem vardır:
1) Arka arkaya gelen sözcükleri bitisik ve tek sözcük gibi düsünerek abece sırasına koymak.
Yani asağıdaki atasözlerini su sıra ile yazmak:
Elçiye zeval olmaz.
Elden gelen övün olmaz.
El elden üstündür.
El eli yıkar, iki el yüzü.
El ile gelen düğün bayram.
Elin ağzı torba değil ki büzesin.
Elin vergisi gönülün sevgisi.
El üstünde gömlek eskimez.
2) Önce yalın sözcükle baslayan sözleri, ondan sonra yalın sözcüğe eklenen harflerle
olusmus sözleri sıralamak, yani yukarıdaki önrekleri us ısra lie yazmak:
El elden üstündür.
El eli yıkar, iki el yüzü.
El ile gelen düğün bayram.
El üstünde gömlek eskimez.
Elçiye zeval olmaz.
Elden gelen övün olmaz.
Elin ağzı torba değil ki büzesin.
Elin vergisi gönülün sevgisi.
Bu kitapta birinci yöntem uygulanmıstır.
:::::::::::::
-A-
1- Abanın kadri yağmurda bilinir.
Bir seyin gerçek değeri, ancak ona çok gerekseme duyulduğu zaman iyi anlasılır. Krs.
Buğday basak verince orak pahaya çıkar., As tasınca...
2- Aba vakti yaba, yaba vakti aba (Kürkü orak vaktinde, orağı kürk vaktinde.)
Kisi, kendisine gerek olan seyleri vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman satın almalıdır.
Yazın aba, kısın yaba satın almak gibi.
3- Abdala kar yağıyor demisler, tiremeye (durmusum) demis.
Varlıklılar için bir sıkıntı söz konusu olan durum, yoksulluk ve sıkıntı içinde yasamakta olan
kisi için kaygı verecek bir sey değildir. O, bu yasantıya alısıktır: Krs. Ölmüs koyun kurttan
korkmaz. Kalendere kıs geliyor...
4- Abdal ata binince bey oldum sanır, salgam asa girince yağ oldum sanır.
Gürmemis kisi, rastlantı olarak layık olmadığı bir duruma kavussa bu durum kendisinin
hakkı imis gibi aptalca böbürlenir.
5- Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
Bir kimse sevdiği isi döne döne ve uzun süre yapmaktan bıkmaz.
6- Abdalın dostluğu köy görününceye kadar.
Çıkarı dolayısıyla size yakınlık gösteren kisi, isini yürütecek baska yollar bulunca sizinle
ilgisini keser.
7- Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır (yolda olur).
Çıkarcı kimsenin arkadaslığı isi bitinceye kadardır.
8- Abdalın yağı çok olursa gah borusuna çalar, gah gerisine (Çobanın yağı
çok olursa çarığına sürer).
Varlıklı, ama akılsız ve hesapsız kisi, malını gereksiz yerlere harcar, telef eder. Krs. Kürdün
yağı çok olunca...
9- Aca dokuz yorgan örtmüsler, yine uyuyamamıs. (Açın uykusu gelmez).
1) Aç olan kimse, ne türlü rahatlık sağlanırsa sağlansın, dinlendirilemez; uyuyamaz.
2) Bir gerekseme içinde bulunan kimse, ancak onun giderilmesiyle rahata kavusturulabilir.
10- Acar tazı çullu da belli olur, çulsuz da.
Değerli kisi, gösterisi, giyim kusamı olmasa da değerinden bir sey yitirmez; nerede olsa
tanınır.
11- Acele ile menzil alınmaz.
Đvmekle daha çabuk sonuç alınır sanılmamalıdır.
12- Acele ise seytan karısır.
Đvilerek yapılan is yanlıs, bozuk olur.
13- Acele yürüyen yolda kalır.
Đs yaparken iven sasırır, isini sona erdiremez.
14- Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Beceriksiz ve anlayıssız kisi, kendisine yaptırılan isi en kötü evresinde yüzüstü bırakır.
15- Acemi nalbant kürt (gavur, ahmak) eseğinde (öğrenir, usta olur) dener kendini.
Đsinde ustalığa erismemis kimse, ilk denemelerini heder olmasına acınmayacak malzeme
üzerinde yapar.
16- Acı acıyı keser (bastırır), su sancıyı, (Acı acıya, su sancıya).
Bir güçlüğü yenmek için baska bir güç yola basvurmak gerekir.
17- Acıkan doyman (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun süre bir seyin yokluğunu çeken kimse, o seyden ne kadar çok elde etse yine kendisine
yetmeyeceği kanısında bulunur.
18- Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler (Acıkan ne yemez, acıyan ne demez.)
Geçim sıkıntısı içinde bulunan kisi, ne türlü bir geçim yolu bulursa onu yapar. Canı yanan
kisi de sonunu düsünmeden ağzına geleni söyler. Krs. Aç ne yemez, tok ne demez.
19- Acıklı basta akıl olmaz.
Büyük bir sıkıntı içinde bulunan kimsenin yaptığı iste mantık aranmamalıdır.
20- Acıkmıs kudurmustan beterdir.
Uzun zaman bir nesnenin yokluğunu çeken kisi, kudurmus gibi ona saldırır. Gözü baska sey
görmez. Krs. Alısmıs kudurmustan beterdir.
21- Acından kimse ölmemis (Acından ölmüs yok).
Kisi, züğürt olabilir. Đssiz ve parasız kalabilir. Ama aç kalmaz. Bir geçim yolu bulur. Krs.
Allah kulunu kısmeti ile yaratır., Açık ağız aç katmaz.
22- Acındırırsan arsız olur; acıktırırsan hırsız olur.
Koruduğunuz kimse, baskalarını ona acındırdığınızı göre göre arsız olur. Emeğinin tam
karsılığını vermediğiniz kimse de hırsız olur. Krs. Çok söyleme arsız edersin...
23- Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Đse yaramayan kimsenin bozulacak nesi vardır ki zararlı etkenler ona dokunsun?
24- Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden çıkarır (tatlı söz yılanı ininden çıkarır), (Tatlı dil
yılanı deliğinden çıkarır).
Kötü söz bir kimseyi çileden çıkarır, kötü davranıslara sürükler. Tatlı dil, azgın düsmanı bile
yola getirir.
25- Acıyan uyumus, acıkan uyumamıs.
Her türlü sıkıntıya katlanlır, açlığa katlanılmaz.
26- Aç aç ile yatınca arada dilenci doğar.
Karı ve koca yoksul olursa bunlardan doğacak çocuk zengin olmaz ya.
27- Aça kuru ekmek bal helvası gibi gelir. (Aça arpa ekmeği etten lezzetli gelir).
Đs bulamayan kisi, eline geçen çok küçük bir isi büyük bir nimet sayar.
28- Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç, hiçbir mazeretle susturulamaz. Çocuk da bir sey istedi mi, beklemek bilmez.
29- Aç anansa (atansa) da kaç.
Aç her fenalığı göze almıstır. En yakınları için bile korkulacak bir kimsedir. Krs. Aç,
yanından kaç.
30- Aç arslandan tok domuz yeğdir.
Sadece soyluluk ise yaramaz. Soysuz olup para kazanan, soylu olup da para kazanmayandan
üstündür.
31- Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.
Đs gördüğünüz kimseleri aç bırakırsanız kendilerinden yararlanamazsınız.
32- Aç ayı oynamaz.
Kendisiyle kazanç sağladığınız hayvan ya da insaın doyurmalısınız ki görevlerini
yapabilsinler.
33- Aç bırakma (koyma) hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
Bkz. Çok söyleme arsız edersin...
34- Aç domuz darıdan çıkmaz.
Kötü yaradılıslı açın düsündüğü tek sey, karnını doyurmaktır. Bunu yaparken kime, neye
zarar verdiğini düsünmez.
35- Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Aç insan, yeterinden çok yiyecek ister. Tok insan da kendisine yiyecek sey gerek değil gibi
davranır.
Sözgelisi yoksul kisi, kazandıkça daha kazanmaya çalısır. Varlıklı kisi ise durumunun sürüp
gideceğini sanır da kazanç yollarına basvurmaz. Dahası, elindekini de savurur.
36- Aç elini kora sokar.
Aç insan, yiyeceğini sağlamak için kendisini tehlikeye atmaktan çekinmez.
37- Aç esner, asık gerinir.
Đçinde bulundukları kosullara göre herkesin ayrı bir durumu, ayrı bir davranısı vardır.
38- Aç gezmekten tok ölmek yeğdir.
Aç olarak yasamanın ne tadı vardır? Ölürken bile tok olmak yeğlenir.
39- Aç gözünü, (yoksa) açarlar gözünü.
Her isinde uyanık bulun. Yoksa öyle silleler yersin ki gözünü dört açmak zorunda kalırsın.
40-Açık ağız aç kalmaz.
1) Ne istediğini bilen ve bunu söylemekten usanmayan kimse aç kalmaz.
2) Yasayan kimse geçim yolunu arar, bulur. Krs. Acından kimse ölmemis.
41- Açık göte herkes tükürür.
Utanç verici, iğrendirici davranısları herkes ayıplar, tiksinti ile karsılar.
42- Açık kaba it değer.
Gizli kalması gereken seyler herkese açılırsa bundan büyük zararlar doğar.
43- Açık yaraya tuz ekilmez.
Taze bir acısı bulunan kimsenin üzüntüsü, birtakım söz ve davranıslarla artırılmamalıdır.
44- Açılan solar, ağlayan güler.
Hiçbir durum olduğu gibi kalmaz, tersine döner: Güzel çirkinlesir, üzüntülü olan mutluluğa
kavusur.
45- Açın gözü ekmek teknesinde olur.
Kisinin bütün düsündüğü sey, yasaması için büyük değer tasıyan seyi elde etmektir. Krs.
Oduncunun gözü omçada...
46- Açın imanı olmaz.
Aç olan kimse, karnını doyurabilmek için her seyi yapar: Đnsafsızdır, ahlak ve din kuralları
da tanımaz.
47- Açın karnı doyar, gözü doymaz.
1) Uzun zaman aç kalmıs kisi, bu durumunun sıkıntısını unutamaz. Bol yiyeceğe kavusup
karnını iyice doyurduğu zaman bile içinde yine aç kalmak korkusu vardır. Onun için
yemek basından kalkmak istemez; gözü yiyecekte kalır.
2) Tutkulu (ihtirasli) kimse doyma, yetinme bilmez.
48- Açın koynunda ekmek durmaz (eğlesmez).
Kazancı kendisine yetmeyen kisi, eline geçeni hemen harcar; yarına bir sey saklayamaz.
49- Açın kursağına çörek dayanmaz.
Yoksulluk içinde bulunan kimse kolay kolay genisliğe kavusamaz. Bir eksiği giderilirse
baska bir eksiği kendini gösterir.
50- Açın uykusu gelmez.
Bkz. Aça dokuz yorgan örtmüsler...
51- Aç ile dost olayım diyen pesin karnını doyursun.
Đliski kuracağımız kimsenin sağlaması olanağı bulunmayan seyi, ona güvenmeden, kendimiz
sağlamalıyız.
52- Aç ile eceli gelen söylesir.
Açın gözü hiçbir seyi görmez. O, karnını doyurmak için, kendisine güçlük çıkaran kimseyi
öldürebilir.
53- Aç karın katık istemez.
Büyük gerekseme içinde bulunan kisi, lüks pesinde kosmaz. Eline geçen değersiz nesneleri
bile beğeni ile karsılar.
54- Aç köpek fırın (-ı, fırın damı, duvarı) deler (yıkar).
Aç kimse, karnını doyurmak için, gücünün yetmeyeceği sanılan engellerle çarpısır ve
istediğini elde eder.
55- Aç kurt arslana saldırır.
Açın gözü kararmıstır. O, karnını doyurmak için gerekirse ölümü göze alarak kendisinden
kat kat güçlü olan yaratıklarla boğusur.
56- Aç kurt yavrusunu yer.
Aç olan, karnını doyurmak için canavarlığın en korkuncunu yapar.
57- Açlık ile tokluğun arası yarım yufka (bir dilim, bir lokma ekmek).
Yoksulluğa yerinmemeli. Küçük bir sey, en büyük gerekseme duygumuzu gidermeye yeter.
58- Açma sırrını (sırrını açma) dostuna, (dostunun dostu vardır) o da söyler dostuna.
Bir sır, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da kendi dostuna anlatır. Bundan üçüncü kisi
duyar. Böylece sır yayılır, sır olmaktan çıkar.
59- Aç ne yemez, tok ne demez.
Yoksul kisi eline geçen seyin iyisine kötüsüne bakmaz. Varlıklı kisi ise en güzel seylerde bile
kusur bulur; çekinmeden her seyi söyler. Krs. Acıkan ne olsa yer, acıyan...
60- Aç ölmez, gözü kararır; susuz ölmez, benzi sararır.
Yoksulluk insanı öldürmez ama, türlü türlü üzüntü ve sıkıntı içinde yıpratır. Krs. Borçlu
ölmez...
61- Aç tavuk (düsünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).
Yoksul kisi, kendini bolluğa kavusma hayaline kaptırır. O zaman yapacağı isleri simdiden
tasarlar.
62- Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
Karsındakini kızdırarak seninle ilgili kötü seyleri ortaya dökmesine, senin için kötü sözler
söylemesine yol açma.
63- Aç, yanından kaç.
Yoksul ile arkadas olmaya gelmez. Çünkü sonu gelmeyen istekleriyle seni rahatsız eder.
Dahası, kendi çıkarı için sana fenalık yapabilir. Krs. Aç anansa da kaç.
64- Aç yar onda sarpın kurcalanmaz.
Bir nesneden yoksun olan kisi yanında o nesne üzerine dikkati çekecek davranıslarda
bulunulmamalıdır. Krs. Kel yanında kabak anılmaz.
65- Ada bana, adayım sana.
Sen bir kimse için fedakarlıkta bulunursan o da senin için fedakarlıkta bulunur. Krs. Hasta ol
benim için...
66- Adam adama gerek olmasa her biri bir dağ basında olurdu.
Đnsanlar bütün gereksemelerini tek baslarına sağlayamazlar. Bunun için toplu yasamak ve
birbirlerine yardım etmek zorundadırlar.
67- Adam adama (gene, her zaman) gerek olur, (iki serçeden börek olur).
Đnsanlar her zaman birbirlerine gerek olurlar. Birbirlerinden yararlanarak iyi seyler yaparlar.
(Đki önemsiz serçe eti bile birlesince börek yapmaya yeter.)
68- Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).
Bir kimseye konuk olan ya da bir is için gelen kisi o kimsenin yanında uzun süre durmaz.
Canımız bile sürekli olarak gövdemizde kalmayacaktır. Onun için yanımıza gelen kimseleri
yüksünmemeliyiz.
69- Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
Bir kimse baska bir kimseye hak ettiği sert karsılığı vermiyor ve bir kötülük yapmıyorsa
korktuğundan değil, hatır saydığındandır.
70- Adam adamdır, olmasa da pulu; esek esektir, olmasa da çulu (atlastan olsa çulu).
Đnsanın değeri zengin olmakla artmaz. Yoksulluk da insanın değerini azaltmaz. Öte yandan
değersiz insan kılık kıyafetle değer kazanmaz. Nasıl ki çulu olmayan esek, esek olmaktan
çıkmaz.
71- Adam adamı bir kere (defa) aldatır (sınar).
Bir kimse, baskasını bir kez aldatabilir; ikinci kez atdatamaz. Çünkü birinci aldanmadan ders
alan kisi artık ona inanmaz.
72- Adam adamın seytanı.
Bkz. Đnsan insanın seytanıdır.
73- Adam adam, pehlivan baska adam.
Herkesin yapabildiği isleri yapan adam, sıradan bir kisidir. Herkesin yapamayacağı isi
yapabilen adam, üstün nitelikli kisi olarak tanınıp övülür.
74- Adama dayanma ölür, ağaca dayanma kurur.
Bkz. Ağaca dayanma kurur...
75- Adam ahbabından bellidir.
Bkz. Kisi arkadasından bellidir.
76- Adamak kolay, ödemek güçtür.
Söz vermek kolaydır, ancak bu sözü yerine getirmek güçtür. Çünkü bu, ya para ödemeyi ya
da uğrasıp bir sey yapmayı gerektirir.
77- Adamakla mal tükenmez (Hak saklasın vermesinden).
Yardımsever görünmek ve bir hayır isine para vaat etmekle gerçekten özveride bulunulmus
olmaz. (Söz veren belki de bir sey vermemeye kararlıdır.)
78- Adam (insan) eti (yükü) ağırdır.
Bkz. Đnsan eti (yükü) ağırdır:
79- Adam hacı mı olur ulasmakla Mekke'ye, esek dervis mi olur tas çekmekle tekkeye?
Belli bir düzeye erismek, o durumun gerektirdiği nitelikleri tasımakla (ya da yerine
getirmekle) gerçeklesir. Görünüsü ona benzetmekle değil.
80- Adamın adı çıkacağına canı çıksın.
Bkz. Đnsanın adı çıkmaktansa...
81- Adamın ahmağı malını över.
Malını öven kisi, dinleyenlerde o mala karsı hırs ve istek uyandırır. Bu da malın elden
gitmesine yol açar.
82- Adamın alacası içinde, hayvanın alacası dısında.
Bkz. Đnsanın alacası...
83- Adamın iyisi alısveriste belli olur.
Birçok insanlar çıkarları için ahlak dısı davranıslarda bulunmaktan çekinmezler. Böyle
davranıslara en çok alısveriste rastlanır. Bir kimse alısveris sırasında yalan söylemez, hile
yapmaz, buna benzer ahlak dısı davranıslara sapmazsa iyi insan olduğunu göstermis olur.
84- Adamın (insanın) kötüsü olmaz, meğer züğürt ola.
Toplum içinde her kisinin bir değeri vardır. Değer verilmeyen kisiler sadece zügürtlerdir.
85- Adamın yere bakanından, suyun sessiz (yavas) akanından kork (Suyun yavas akanından,
insanın yere bakanından kork).
Düsünce ve duygularını açıga vurmayan sessiz insan, yavas yavas akan suya benzer: Derin
ve tehlikelidir.
86- Adam (adamın iyisi) is basında belli olur.
Bir insanın gerçek değeri, is basında gösterdiği yeterlik ve basarı ile, çevresindekilere karsı
davranısıyla ölçülür.
87- Adam kıymetini adam bilir.
Bkz. Đnsan kıymetini insan bilir.
88- Adam olacak çocuk bokundan belli olur.
Bir kisinin yeni basladığı iste ilerleyebilip, ilerleyemeyeceği daha ilk davranıslarından
anlasılır.
89- Adam olana bir söz yeter.
Kendisine bir sey yaptırmak istediğimiz, ya da bir öğüt verdiğimiz kimse anlayıslı bir kisi ise
bir kez söylemekle o isi yapar, öğüdü dinler. Đstediğimizi yapmayıp bizi döne döne söylemek
zorunda bırakan kimsenin insanlık niteliği eksiktir.
90- Adam (insan) yanıla yanıla, pehlivan yenile yenile.
Kisi, her girisiminde basarılı olmayabilir, yanılmıs olur. Ama yeni girisimlerinde eski
hatalara düsmeyecek deneyimler kazanmıs olacağından basarma sansı artar.
91- Ağa borç eder, usak harç.
Efendisi para sıkıntısı içinde olup borç etse bile usak halden anlamaz. Para sıkıntısı
çekmedikleri zamanlardaki bol harcamayı sürdürür.
92- Ağaca balta vurmuslar sapı bedenimden demis.
Bir kimseye en büyük kötülük, nankör olan yakınlarından ve kendi yetistirdiklerinden gelir.
Krs. Kartala bir ok değmis...
93- Ağaca (tasa) çıkan keçinin dala bakan (ağaca çıkan) oğlağı olur.
Çocuklar ana ve babalarından, küçükler büyüklerinden gördüklerini yapmaya özenirler;
yaparlar da.
94- Ağaca dayanma kurur (çürür), adama (insana) dayanma ölür.
Hiçbir destek sürekli olmaz. Bunun için insan yapacağı iste baskalarının desteklemesine
güvenmemeli, yalnız kendi gücüne dayanmalıdır.
95- Ağacı kurt, insanı dert yer.
Kurt, ağacı nasıl içinden yiyerek çürütürse dert ve üzüntü de insanı öylece hırpalar, yıpratır.
96- Ağacın kurdu içinde olur.
Bir topluluğu çökertip yıkacak öğeler, sinsi sinsi içeride çalısırlar.
97- Ağaç ağaç içinde büyür.
Bir gencin yetisip olgunlasması, çevresinde yetismis, olgunlasmıs kisiler bulunmasıyla,
onların koruyup eğitmesiyle gerçeklesir.
98- Agaç düsse de yakınına yaslanır.
Durumu bozulan kimseyi yakınları destekler.
99- Ağaç kökünden yıkılır.
Ayrıntıların değismesiyle bir düzen bozulmaz. Düzenin yıkılması, temelin yıkılmasıyla olur.
100- Ağaç, meyvesi olunca basını asağı salar.
Faydalı eser veren, erdem ve bilgi ile donanmıs olan insan, kimseye yüksekten bakmaz,
alçakgönüllü olur.
101- Agaç ne kadar uzasa göğe ermez.
Đnsan ne denli yükselirse yükselsin, bir yerde durur. Erisilmesi doğa yasalarına aykırı olan
yüksekliğe çıkamaz.
102- Agaçtan masa olmaz.
Yeteneksiz, beceriksiz kimse, önemli islerde kulanılamaz.
103- Ağaç yaprağıyla gürler (güzeldir).
Đnsan, akrabası, yakınları, yandasları ile varlığını gösterir; önemli isler yapar. Bunlar olmazsa
cılız ve güçsüzdür. Krs. Yalnız tas duvar olmaı., Bir elin nesi var..., Yalnız kalanı..., Yalnızlık
Allah'a...
104- Ağaç yas iken eğilir.
Çocuklar küçük yasta kolay eğitilir. Büyük insan kolay kolay eğitilemez.
105- Ağalık (beylik) vermekle, yiğitlik vurmakla (-dır).
Çevrede hatırı sayılır, sözü geçer bir adam olmak istersen, gereken yerlere bol para
yardımında bulunacaksın; es, dost uğruna bol para harcayacaksın. Yigit diye tanınmak istersen,
savasta da barısta da vurucu, kırıcı olacaksın.
106- Ağanın alnı terlemezse ırgatın burnu kanamaz.
Đsveren, birlikte çalısıp yorulmazsa, isçi var gücüyle ise sarılmaz.
107- Ağanın gözü ata tımardır.
Ağanın gözü atın üzerinden eksik olmazsa ata iyi bakılır.
Đs sahipleri de islerini sürekli olarak denetlerlerse is düzgün gider.
108- Ağanın gözü öküzü (ineği) semiz eder.
Ana baba, çocuklarına, mal sahipleri mallarına iyi bakarlarsa sevindirici sonuçlar alırlar.
109- Ağanın gözü, yiğidin sözü.
Bir yerin büyüğü için önemli sey, isleri denetlemektir. Yiğit için önemli sey ise sözünün eri
olmaktır.
110- Ağanın malı çıkar, usağın canı.
1) Patron mal sahibi olur ama bu uğurda isçi canı çıkıncaya değin
çalısmıstır.
2) Bir yıkımı önlemek için zengin malını, isçi canını verir.
111- Ağaran bas, ağlayan göz gizlenmez.
Belirtileri ortada olan yaslılık da, izleri ortada duran üzüntü de ne yapılsa gizlenemez.
112- Ağası güçlü olanın kulu asi olur. (Ağası yiğit olanın etbaı sarhos gezer).
1) Disli birine dayanan kisi, herkese kafa tutar; kabadayıca isler yapar.
2) Đsveren zorbalık ederse siçi karsı gelir.
113- Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
Tanrı her yaratığın rızkını birlikte yaratır.
114- Ağır basar, yeğni (hafif) kalkar.
1) Ağırbaslı kisiye herkes saygı gösterir. Ağırbaslı olmayan, her seye burnunu sokan
kimseye kimse önem vermez.
2) Agırbaslı insan, oturaklılığından, hafif insan, farfaralığından belli olur.
3) Değerli kisi, herkesin beğendiği eylemi gerçeklestirince değersiz kisinin daha önce
yaptıkları etkisiz kalır.
115- Ağır git ki yol alasın.
Tuttuğu yolda ilerlemek isteyen, ağır ağır, ama güvenilir adımlarla yürümelidir. Đven kimse
sürçebilir, yolunu sasırabilir.
116- Ağır kazan geç kaynar.
1) Kalın kafalı nisan bir konuyu zor anlar.
2) Tembel kimsenin elinden i s geç çıkar.
3). Ağırbaslı insan çabuk öfkelenmez.
115- Ağırlık altın kale, hafiflik basa bela.
Ağırbaslı kimselere herkes hayran olur, saygı gösterir. Gereksiz isler yapan, gereksiz laflar
eden, her seye burnunu sokan kisiler asağılanırlar, hep baslarına dert açarlar.
118- Ağır ol batman gel (döv, gelesin, dövesin).
Batmanlarla tartılacak gibi ağır ol. Ağırbaslı ol ki değerin üstün tutulsun.
119- Ağır otur ki bey (ağa, molla) desinler.
Hoppalık, züppelik etme; ağırbaslı ol ki büyüğümüz diye sana saygı göstersinler.
120- Ağır tas batman döver (yerinden oynamaz).
Ağırbaslı kisi kimsenin oyuncağı olmaz. Onu hırpalamaya kimsenin gücü yetmez.
121- Ağır yongayı yel kaldırmaz.
Ağırbaslı kimseye söyle böyle olaylar etki yapamaz, zarar veremez. Krs. Yeğniyi yel alır...
122- Ağız büzülür, göz süzülür, ille burun, ille burun.
Kimi kusurların düzeltilmesi kolaydır. Ancak öyle kusurlar vardır ki düzeltilemez.
123- Ağızdan burun yakın, kardesten karın.
Đnsanlar, hısımları arasında kardeslerinden de çok kendi çocuklarını benimser, severler.
124- Ağız yer yüz utanır.
Armağan alan kisi, armağanı verenin dileğini yerine getirmemeye utanır; isini yapar.
125- Ağlamakla yar ele girmez.
Đnsanın çok sevdiği sey, sadece özlemini çekmekle elde edilemez. Onu ele geçirmenin
yollarını bulmak gerekir.
126- Ağlama ölü için, ağla deli (diri) için.
Yakınlarınızdan biri ölse, birkaç gün ağlarsınız, sonra acınız küllenir. Ama yakınlarınızdan
biri deli olsa, acıklı durumu hep gözünüzün önünde, dert her gün tazedir. Asıl ağlanacak durum
budur.
127- Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Sesini yükseltmeyen kimseye hakkını vermezler. Onun için sesinizi duyurmalı, hakkınızı
aramalısınız.
128- Ağlarsa anam ağlar, baskası (kalanı) yalan ağlar.
Kisinin derdini yürekten paylasan tek varlık anasıdır.
Hiç kimse ona anası kadar içten yanmaz. Baskalarının üzülmesi yüzdendir.
129- Ağlatan gülmez.
Baskasına zulmeden kimsenin kötülüğü yerde kalmaz; kendisine döner. Onu da ağlatırlar.
130- Ağlayanın malı gülene hayır etmez.
Birinin malını haksızlık ve zulüm ile elinden alan kisi, o malın hayrını görmek söyle dursun
bir yıkıma uğrayarak eyleminin cezasını görür.
131- Ağrılarda göz ağrısı, her kisinin öz ağrısı.
Göz ağrısı, ağrıların en acısıdır. Ama her kisinin baska türlü bir ağrısı vardır ki kendisi için
göz ağrısı denli acıdır.
132- Ağrımayan bas yastık istemez.
Bkz. Sağ bas yastık istemez.
133- Ağrısız bas mezarda gerek (olur), (Gailesiz bas, yerin altında), (Rahat ararsan mezarda).
Yasayan her kisinin derdi vardır. Dertsiz kimse ararsanız ancak mezarda bulursunuz. Yani
kisinin derdi ancak ölmesiyle biter. Krs. Dertsiz bas terkide gerek.
134- Ağustosta beyni kaynayanın zemheride kazanı kaynar.
Yazın sıcak günlerinde tarlada çalısan kisi, zahiresini kazanır; kısın soğuk günlerinde geçim
sıkıntısı çekmez. Krs. Ağustosta gölge kovan..., Yazın bası pisenin...
135- Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
Ağustos böceğiyle karınca masalında olduğu gibi vakit ve fırsat varken geleceğini sağlamaya
çalısmayıp keyfe, zevke dalan, fırsat elden gittikten sonra aç ve perisan olur. Krs. Ağustosta
beyni kaynayanın..., Yazın gölge kovan..., Ağustosta yatan..., Yazın gölge hos...
136- Ağustosta yatanı zemheride büğelek tutar.
Yazın (fırsat elde iken) çalısıp kazanmayan kisi, kısın (çalısma olanağı elden gittikten sonra)
sıkıntılar içinde kıvranır. Krs. Ağustosta gölge kovan... Yazın gölge hos...
137- Ağustosun 15'inden sonra ere kaftan, ata çul.
Çünkü artık soğuklar baslayabilir.
138- Ağustosun yarısı yaz, yarısı kıstır.
Ağustos ortalarında yaz sıcakları azalır, serinlik baslar.
139- Ağzı eğri, gözü sası ensesinden (arkasından) belli olur (bellidir).
Bir kisinin tutum ve davranısları, o kiside birtakım kusurlar bulunduğunu gösterir.
140- Ağzına tat bulasanın gözü pekmez tutumundadır.
Bir isten kazanç elde eden kisi, o tür isler pesinde kosar.
141- Ağzın karnından büyük olmasın.
Gücünün yetmeyeceği büyük islere girisme.
142- Ah alan onmaz.
Zulmettiği, kötülük yaptığı için kendisine ilenilen kimse onmaz.
143- Ahlatın (armudun) iyisini (dağda) ayılar yer.
Güzel seyler, çok kez, ona layık olmayan kimselerin eline geçer.
144- Ahali isterse padisahı tahttan indirir.
Toplumda halkın gücü, bütün güçlerin üstündedir.
144- Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Ahmağa yüz verirseniz, sizi durmadan mesgul eder, rahatsız eder. Dilenciye sana zamanı
gelince sunu vereceğim derseniz, ikide birde karsınıza dikilip, hani bana sunu verecektiniz
demesinden basınızı alamazsınız.
145- Ahmak gelin yengeyi halayığı sanır.
Ahmak kimse, kendisini korumakta olan kisiye, hizmetine verilmis biri gözüyle bakar ve
saygısızca davranısıyla onun gönlünü kırarak hizmetinden yoksun kalır.
146- Ahmak iti yol kocatır.
Bkz. Akılsız iti...
147- Ahmak (saskın) misafir ev sahibini ağırlar.
Misafiri ağırlamak ev sahibine düser. Ama saskın misafir bunun tersini yapar. Baskasının
görev ve yetkilerini üzerine alan böyle ahmaklar baska konularda da görülür.
148- Ah yerde kalmaz.
Bkz. Mazlumun ahı..., Kimsenin ahı...
149- Akacak kan damarda durmaz.
Bir zarara uğramak alnımıza yazılmıssa ne yapsak önüne geçemeyiz.
150- Ak akçe kara gün içindir.
Kazanmakla mutluluk duyduğumuz para, dar zamanımızda bizi sıkıntıdan kurtarır. Böyle
durumlarda parayı harcamaktan çekinmemeliyiz.
151- Akan çay her zaman kütük getirmez.
Kimileyin emek harcanmadan para kazanılsa da bu her zaman gerçeklesmez.
152- Akan su yosun tutmaz.
Bkz. Đsleyen demir pas tutmaz.
153- Akara kokara bakma, çuvala girene bak.
Đyi, kötü deme; mal ve para biriktir.
154- Akarsu çukurunu kendi kazar (Su yatağını bulur).
Bir seyler yapma isteği ve gücü bulunan kisi, uygun bir çalısma yönü ve alanı bulur.
155- Akarsu pislik tutmaz.
Eski bir kanısa göre akar su -ne kadar kirletilirse kirletilsin- temiz kalır.
156- Akarsuya inanma, eloğluna dayanma.
Akısı ne kadar yavas olursa olsun, akar suya girmek tehlikelidir. Đnsan sürüklenip, burgaca
rastlayıp boğulabilir. Bunun gibi birkaç beğenilir durumuna bakıp el oğluna güvenmek doğru
değildir. Anlasamayacağınız, sizin için zarara yol açan tutumları bulunabilir.
157- Ak curun (çesme) akmazsa kara curun kol gibi.
Az kazancın her zaman sağlanabileceği bir konuda çok kazancın gerçeklesmemesi önemli
sayılmaz.
158- Akça akıl öğretir, don yürüyüs.
Bol olanaklar, insanların iyi islere girismesini kolaylastırır, yol yordam öğrenmesine yardım
eder: Parası çok olan kisi, baskalarının aklından geçirmediği güzel isler yapar. Kılıksız olduğu
için eskiden topluluk içinde kısıla büzüle yürüyen kimse de giyimli kusamlı olduğu zaman
dikkati çekecek kadar güzel yürür.
159- Akçanın iyisi kesede duran, bahçanın iyisi eve yakın olan.
Para, suraya buraya dağıtılmayıp kesede bulunursa ivedi durumlarda gereken nesneler hemen
alınabilir. Bahçe eve yakın olursa, bakımı, korunması ve hemen yararlanılması kolay olur.
160- Akçası ucuz olanın kendisi kıymetli olur.
Bkz. Parası ucuz olanın...
161- Ak göt (don, bacak), kara göt (don, bacak) geçit basında (hamamda) belli olur.
Aynı sınavı geçirecek olanlardan kimin iyi, kimin kötü durumda olduğu sınav sonunda belli
olur.
162- Ak gün ağartır, kara gün karartır.
Mutlu bir yasayıs, kisiyi dinç, sen, iyimser kılar. Üzüntülü yasayıs ise yıpratır, zayıflatır,
karamsar yapar.
163- Akıl adama sermaye (O da gide gelmeye).
Đnsanın en değerli sermayesi aklıdır. Çünkü bütün islerini en iyi biçimde onunla döndürür.
Bu sermaye elden çıkarsa bir daha ele geçirilemez. Bu nedenle onu iyi kullanmak ve korumak
gerektir.
164- Akıl akıldan üstündür.
Önemli sorunlarda güvendiğiniz akıllı kimselerin düsüncesini sorunuz. Sizin
düsünemediğinizi baskası, onun da düsünemediğini bir baskası düsünüp sizi aydınlatabilir.
165- Akıl için tarik (yol) birdir.
Karısık bir sorunun çözümünü, iyi düsündüklerine inandığınız birkaç kisiden ayrı ayrı
sorsanız, aynı yanıtı alırsınız. Bu sonuca nasıl vardıklarını arastırırsanız görürsünüz ki hepsi de
yargılamalarında aynı mantık yolunu kullanmıslardır ve size sunu söylerler: Doğruyu bulmak
için aklın izleyeceği bir tek yol vardır. Bu yoldan gidenlerin hepsi aynı sonuca varır, yani
doğruyu bulur. Baska yollar, aklın izleyeceği yollar olmadığından insanı yanlıs sonuca götürür.
166- Akıl kisiye (adama) sermayedir.
Bir kimsenin giristiği bütün islerde bas araç ve en büyük etken akıldır.
167- Akılları pazara çıkarmıslar, herkes yine kendi aklını almıs (beğenmis).
Đnsan kendi tutumunu, davranısını baskalarınınkinden daha üstün görür. Herhangi bir konuda
onun düsündüğüne benzemeyen baska düsünceler ileri sürülse, kendi düsüncesini yeğler. Öyle ki
bütün insanların akılları ortaya konulup da, her kisi bir akıl seçsin, kendisine akıl edinsin denilse
herkes simdiki aklını seçip alır. Krs. Herkes aklını...
168- Akıllı düsman, akılsız dosttan hayırlıdır. (Deli dostun olacağına akıllı düsmanın olsun)
Akılsız kimse, dostu için iyi niyet beslediği halde yaptığı isin ne gibi kötü sonuçlar
doğuracağını düsünemez. Böylece dostuna bilmeyerek kötülük edebilir. Oysa akıllı düsmanın
yapacağı kötülüğü, insan akıl yoluyla sezer, gereken önlemi alır. Akıllı düsmanla anlasmak da
kolay olur.
169- Akıllı düsününceye kadar deli oğlunu evirir.
Daha az düsünen ama çabuk karar veren kimse, çok düsünüp de karar veremeyen kimseden
daha iyi is görür. Krs. Akıllı köprü arayıncaya dek...
170- Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
Tedbirli kisi, istediği seyi elde etmek için sağlam yol arar. Bunun için de sonucu almakta
gecikir. Atak kisi ise tehlikeyi göze alarak ise girisir ve çabuk sonuç alır. Krs. Akıllı
düsününceye kadar...
171- Akıllı oğlan neyler ata malını, akılsız oğlan neyler ata malını, (Hayırlı evlat neylesin
malı, hayırsız evlat neylesin malı), (Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin).
Bir baba çocuklarına mal bırakmalıyım diye düsünmemelidir. Çocuk akıllı ise malı kendisi
kazanır; baba malına gerekseme duymaz. Akılsız ise, babası ne denli mal bırakırsa bıraksın,
altından girer, üstünden çıkar; malsız kalır. Bu duruma göre babanın ona mal bırakması
gerekmez.
172- Akıllı olsa her sakallı kisi, sakallılara danısırlardı her isi.
Her yaslı, sakallı kisi akıllı sanılmamalıdır. Akıl yasta değil bastadır.
173- Akıllı, söylemeden düsünür, akılsız düsünmeden söyler.
Sonra pisman olmamak için, söylenecek söz, yapılacak is önce iyi düsünülmelidir.
Düsünülmeden söylenen söz, yapılan is, sakıncalı olabilir; zarar doğurabilir.
174- Akıl (baht) olmayınca basta, ne kuruda biter, ne yasta.
Bkz..Baht olmayınca basta...
175- Akıl olmayınca ne yapsın sakal?
Kisi, sadece yaslanmakla olgunlasmaz. Akılsızsa, çocukça isler yapar. Krs. Akıl yasta değil
bastadır.
176- Akıl ortak ortak, mal ortağı kaypak.
Yararlı ortaklık, yapılacak is üzerinde danısma ortaklığıdır. Bu, kisileri kötü sonuçtan korur.
Mal ortaklığında ise her ortak kendi çıkarını düsündüğünden ortağının zararına çalısabilir.
177- Akıl para ile satılmaz.
Delice is yapan zengin bulunduğu gibi akıllıca is yapan yoksullar da vardır- Askıl para ile
satılsaydı birincilerle ikincilerin tutumları bunun tersi olurdu:
178- Akılsız basın cezasını (zahmetini) ayak çeker.
1) Đyi düsünmeden verdiğimiz kararın kötü sonuçlarını düzeltmek için suraya buraya kosup
yorulmak zorunda kalırız.
2) Bastakilerin yanlıs tutumlarından ileri gelen sıkıntıyı buyruk altında
çalısanlar çeker.
179- Akılsız iti yol kocatır.
Akılsız it, nereye gideceğini bilmeyerek nasıl yollarda dolasıp yorulursa belli bir amaç
gözetmeyerek yorucu islere girisen kisi de yasamını, hiçbir basarı gösteremeden tüketir.
180- Akılsız kasabın gerisine kaçar masadı.
Kafası çalısmayan kimse, elindeki fırsatı kullanmak söyle dursun, onun kendi zararına
islemesine yol açar.
181- Akılsız köpeği yol kocatır. (Ahmak iti yol kocatır)
Đyice düsünülmeden, programı çizilmeden yapılmaya çalısılan isin, bitecek gibi göründüğü
sırada, eksikleri ortaya çıkar. Bu eksiklerin tamamlanması için geriye dönülmek gerekir. Đkinci
kez bitecek sanıldığı zaman baska eksikler bas gösterir; bir daha geriye dönülür. Bu durum hem
birçok yorgunluklara, hem de çok vakit kaybına mal olur.
182- Akıl yasta değil, bastadır.
Bir kimsenin yası büyümekle aklı da büyümez. Nice gençler vardır ki kendilerinden çok yaslı
olanlardan daha akıllıdırlar. Krs. Akıl olmayınca ne yapsın sakal, Yası at pazarında sorarlar.
183- Akın (beyazın) adı (var), karanın (esmerin) tadı (var).
Bkz. Beyazın adı var...
184- Akıntıya (karsı) kürek çekilmez.
Kendi yolunda güçlü olarak sürüp giden bir isi ters yöne çevirmek bosuna çaba harcamaktır.
185- Ak koyun ak bacağından, kara koyun kara bacağından asılır.
Doğruluktan ayrılmayan, güven kazanır, ödüllendirilir. Kötülüğü is edinen ise hak ettiği
cezayı görür. Krs. Her koyun kendi bacağından asılır...
186- Ak koyunu (ala keçiyi) gören, içi dolu yağ sanır.
Bir seyin dıstan görünüsüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar aldanırlar. Krs.
Görünüse aldanmamalı.
187- Ak koyunu kara kuzusu da olur.
Đyi ana babadan kötü çocuklar olabilir.
188- Ak köpeğin (itin) pamuk pazarına (pamuğa, pamukçuya) zararı vardır.
Kötü sey, görünüste iyi seye benziyorsa iyi seyin değeri azalır.
189- Akla gelmeyen (gelen) basa gelir.
Đnsanın basına öyle seyler gelir ki daha önce böyle bir sey olacağı düsünülmez.
190- Aklına geleni isleme, her ağacı taslama.
Sonunu düsünmeksizin aklına gelen her isi yapan, herkese satasan kisi, tutumunun büyük
zararlarını görür. Krs. Her deliğe elini sokma...
191- Akmasa da damlar.
Bir dükkanda (ya da bir isyerinde) her halde alısveris (ya da is) olur. Çok olmasa bile olur.
192- Akraba ile ye iç, alısveris etme.
Bkz. Dost ile ye, iç...
193- Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini.
Kisiye, kimileyin hısımı öyle kötülük eder ki bunu düsman bile yapmaz. Çünkü hısım,
kisinin içini, dısını ve nereden vurabileceğini daha iyi bilir. Krs. Biribiri, adamı yer diri diri...
194- Aksama karsı gitme, tana karsı yatma.
Yola, aksamüstü çıkılmamalı, seher vakti çıkılmalıdır. Krs. Aksam ise yat...
195- Aksamın hayrından sabahın serri iyidir (yeğdir).
(Sabah ola, hayır ola).
Đsinizi aksam üzeri, ya da gece yapmayın, sabaha bırakın. Çünkü gece is yapmanın kötü
yönleri daha çoktur ve gündüz sağlanabilen olanaklar gece sağlanamaz.
196- Aksamın isini yarıa (sabaha) bırakma (koyma).
Bkz. Bugünkü isini yarına bırakma.
197- Aksam ise yat, sabah ise git. (Aksam oldu kon, sabah oldu göç).
1) Yolculukta aksam olunca ulasılan yerde yatılmalı; sabah olunca yola devam edilmelidir.
2) Geceler uyku, gündüzler is zamanıdır. Krs. Aksama karsı gitme...
198- Aksam odl u kon, asbah odl u göç.
Bkz. Aksam ise yat...
199- Ak seker, kara seker, bir damar soya çeker.
Kisinin yaptığı iyilikte de, kötülükte de kalıtımın etkisi vardır. Krs. Otu çek, köküne bak...
200- Aktan kara kalktı mı?
Yasa, adalet yok mu? Elbette var. (Ak kağıttaki siyah yazıdır geçerli olan).
201- Ala bakan iki bakar.
Đnsanlar al renkten hoslanırlar; al renkli nesnelere bakmakla doyamazlar.
202- Alacağım olsun da alakargada olsun (Alakargada alacağım olsun, alamazsam gözümü
oysun).
Almak (tahsil etmek) olanağı bulunmasa, dahası borçlu ile dövüsmek gerekse bile alacaklı
olmak iyi bir seydir.
202- Alacak kız ay görünür, evleri saray.
1) Bir genç, bir kıza gönül verince kusurlarını, çirkinliklerini görmez, onu dünya güzeli,
kulübelerini de saray gibi görür.
2) Bir seyi elde etmeye karar veren kisi, onun sakıncalarını hos görür.
203- Alacakla verecek (borç) ödenmez.
Bir yerden alacağınız para ile baska bir yere olan borcunuzu kapanmıs saymak
ihtiyatsızlıktır. Çünkü alacağınız, belki elinize geçmez. Oysa borcunuzu ödemek zorundasınız.
204- Alakargada alacağım olsun (alamazsam gözümü oysun).
Bkz. Alacağım olsun da...
205- Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz.
Değerli bir seyden her zaman iyi verim alınmaz.
206- Ala keçiyi gören içi dolu yağ sanır.
Bkz. Ak koyunu gören...
207- Al arslan tutar, güç sıçan tutmaz.
Bkz. Al ile arslan tutulur...
208- Alçacık eseğe herkes biner. (Alçak esek binmeye kolay, öksüz çocuk dövmeye kolay).
Güçsüz ve koruyucusuz kisiyi buyruk altına almak ve hırpalamak kolaydır.
209- Alçak esek binmeye kolay, öksüz çocuk dövmeye kolay.
Bkz. Alçak eseğe herkes biner.
210- Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
Alçakgönüllü olan ve büyüklük taslamayan, saygı görür; toplum içinde yükselir. Kendini
herkesten üstün gören sevilmez; toplum içinde iyi bir yer alamaz.
211- Alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır. (Alçak yerin tepeciği dağ görünür).
Bilgili kimselerin bulunmadığı bir toplulukta az bilgili kisi dahilik taslar.
212- Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yere yatma yel alır.
Đnsan kendi durumuna uygun bir yasayıs sürmeli, arkadaslarını ona göre seçmelidir. Çok
asağı yasayıs kosulları da, çok yüksek yasayıs kosulları da kendisine zarar verir. Krs. Baskısız
tahtayı...
213- Alçak yerin tepeciği dağ görünür.
Bkz. Alçak yerde tepecik...
214- Alçak yer yiğidi hor gösterir.
Basit bir çevrede yasayan, önemsiz bir görevde çalısan değerli kisi, kendisini gösteremez;
layık olduğu ünü kazanamaz; sıradan bir kimse sanılır.
215- Al elmaya tas atan çok olur.
Güzellere musallat olan, değerli insanlara çatan, parlak yeri elde etmeye çalısan çok olur.
216- Aleme cellat lazım; senin olman ne lazım?
Kötü, ağır bir is yapılması söz konusu ise bu isi sen yapma; yapılması gerektiğine inananlar
yapsınlar.
217- Alet isler, el övünür.
Đnsan ne kadar usta olursa olsun, gerekli araçlar olmadıkça kusursuz is yapamaz. Krs. Ası
pisiren yağ olur...
218- Al giyen aldanmaz (aldanmamıs).
Al renk giysi herkese yakısır.
219- Al giyen alınır.
1) Göz alıcı giysi giyen güzele hemen istekli çıkar.
2) Bir isin yapılısıyla uzaktan ilgili bulunan kimse, o is üzerindeki elestirmeyi üzerine alır.
Krs. Đskilli büzük dingilder.
220- Al gömlek gizlenemez.
Herkesin dikkatini çekecek is yapan kimse, bunun gizli kalacağını sanmamalıdır.
221- Al gününde al; ver gününde ver.
Alınacak sey, en iyi ve en ucuz olduğu zaman alınmalıdır. Verilecek sey ve borç da
zamanında verilmelidir. Geç kalınırsa kötü kosullarla karsılasılabilir.
221- Alıcı kusun ömrü az olur.
Bkz. Yırtıcı kusun ömrü az olur.
222- Alında yazılı olan (alna yazılan) basa gelir.
Bkz. Alna yazılan basa gelir.
223- Alın yazısı değismez.
Kisi ne yapsa kaderini değistiremez. Basına ne gelecekse gelir.
224- Alısmadık götte don durmaz.
Bir kimse alısmadığı, sıkıcı duruma kendini kolay kolay uyduramaz. Ondan kurtulmaya
çalısır.
225- Alısmıs kudurmustan beterdir.
Alıstığı isten vazgeçemeyen kisi, kudurmustan daha azgındır. O isi saldırırcasına yapar. Krs.
Acıkmıs kudurmustan beterdir.
226- Alısmıs kursak, bulamacını ister.
Kisi, yararlanmaya alıstığı seyden yoksun kalmak istemez.
227- Al (hile) ile arslan tutulur, güç ile sıçan (gücüğen) tutulmaz. (Al arslan tutar, güç sıçan
tutmaz.)
Zekanızı kullanarak sizden daha güçlü, ama daha az zeki olan yaratığı yenebilirsiniz.
Gücünüzü kullanarak ise, sizden çok güçsüz, ama zeki olan yaratığı yenemezsiniz.
228- Alim unutmus, kalem unutmamıs.
Đnsan ne kadar bilgili olursa olsun, her seyi aklında tutamaz, birçoklarını unutur.
Unutulmaması istenen sey, yazılmalıdır. Böylece yüzyıllar boyunca kusaktan kusağa geçer.
Herkes onu okur, birbirine anlatır.
229- Al kasağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunur (gocunsun).
Bir yolsuzluğun sorumluları aranırken o iste kusuru bulunan kisi telasa düser.
230- Allah balmumu yakana balmumu, yağmumu yakana yağmumu verir. (Allah çam
isteyene çam, mum isteyene mum verir).
Genel inanısa göre Tanrı, bol harcayana bol, az harcayana az verir. Bunun gerçek nedeni
sudur: Bol para harcayan kisi çok çalısır, çok kazanır. Aza kanaat eden az çalısır, az kazanır.
231- Allah bilir ama kul da sezer.
Bir isin içyüzünü, ya da nasıl bir sonuç vereceğini ancak Tanrı bilir. Ama insan da kafasını
kullanarak asağı yukarı bir tahminde bulunabilir.
232- Allah çam isteyene çam, mum isteyene mum verir.
Bkz. Allah balmumu yakana...
233- Allah dağına göre kar verir (verir kısı).
Tanrı herkese dayanabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir.
234- Allah doğrunun yardımcısıdır.
Doğruluktan ayrılmayanlara Tanrı yardım eder. Doğruluktan sasmamalıdır.
235- Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.
Tanrı her kulunun ne kadar yasayacağını önceden kararlastırmıstır. Süresi dolmadan hiç
kimsenin yasamasına son vermez.
236- Allah fukarayı sevindirmek isterse önce eseğini yitirtir, sonra buldurur.
Dar bir geçim içinde olan kisi, sevincin ne olduğunu bilmez. Ama bir süre bu dar geçimden
de yoksun kalıp sonra yeniden eski geçime kavussa o zaman sevincin nasıl sey olduğunu anlar.
237- Allah gümüs kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
Đsi bozulan kisi umutsuzluğa düsmemelidir. Tanrı'nın onu eskisinden daha iyi bir ise
kavusturacağına inanmalıdır.
238- Allah'ın bildiği kuldan saklanamaz.
Đnsan, islediği suçtan dolayı önce Tanrı'ya karsı sorumludur. Bu suçu da Tanrı bilir. Öyle ise
onu: kuldan niçin saklamalı?
239- Allah'ın ondurmadığını; Peygamber sopa ile kovar.
Tanrı bir kisiyi, mutsuz yaratmıssa hiçbir kimse onun yazgısını değistiremez. Basvurduğu
bütün kapılar yüzüne kapatılır.
240- Allah insana iki kulak bir ağız vermis.
Bkz. Đki dinle, bir söyle...
241- Allah isterse bir kulun isini, mermere geçirir disini; istemezse isini, muhallebi yerken
kırar disini.
Talihli kisi, hangi ise el atsa basarılı olur. Talihsiz olan da en umutlu isten zararlı çıkar. Krs.
Ters giderse insanın isi...
242- Allah kardesi kardes yaratmıs, kesesini ayrı yaratmıs.
Geçim konusunda kimse kimseye yük olmamalıdır. Birbirlerine o kadar yakın ve birçok
değerlerinde ortak olan kardeslerin bile kazançları, keseleri ayrıdır. Birinin parasına öteki ortak
olmaya kalkısmamalıdır.
243- Allah kulundan geçmez.
Đsi bozuk giden kisi kendisini kötümserliğe kaptırmamalıdır. Tanrı dar zamanlarında kuluna
yardım eder.
244- Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Bu dünyada herkesin dar ya da genis bir geçim yolu vardır. Krs. Acından kimse ölmemis.
245- Allah sabırlı kulunu sever.
Sabır güzel bir huydur. Sabırlı kimse sıkıntıları atlatır, güçlükleri yener. Allah sabırlı kulunu
sevdiği için sabırlı olmaya daha çok dikkat etmeliyiz.
246- Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Muhtaç olup baskasından bir sey istemek insana çok ağır gelir. Bu durumda en yakın akraba
bile gereken ilgiyi göstermez. Onun için Tanrı'dan dileğimiz, bizi en yakınımıza dahi muhtaç
etmemesidir.
247- Allah sevdiğine dert verir.
Tanrı, derdin kendisinden geldiğine inanarak yakınmayanları, onu çekenleri
mükafatlandıracaktır. Bu nedenle sevdiğine dert verir.
248- Allah son gürlüğü versin.
Tanrı yaslılık yıllarını bolluk, rahatlık içinde geçirme nasip etsin.
249- Allah'tan sıska, ne yapsın muska?
1) Yaradılıstan yeteneksiz olan kisi tedbirle, çaba ile yetenekli kılınamaz.
2) Cılız bir kurulusa, birtakım tedbirlerle büyük bir güç kazandırılamaz.
250- Allah'tan umut kesilmez.
En umutsuz durumlarda bile kötümserliğe kapılmamalı, Tanrı'nın bir lütufta bulunabileceği
düsünülmelidir.
251- Allah uçamayan kusa alçacık dal verir.
Tanrı, yetenekleri kısıtlı olanlara durumlarına uygun bir yasama düzeni, bir barınma olanağı
verir.
252- Allah verince kimin oğlu, kimin kızı demez.
Üne, zenginliğe, tanınmıs ya da zengin bir ailenin çocuğu olmakla erisilmez. Tanrı dilerse
hiç tanınmayan, yoksul bir aile çocuğunu da üne, zenginliğe kavusturur.
253- Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir.
Tanrı bir kimseyi zengin etmeyi dilerse ona hiç umulmadık yerlerden para, mal gelir.
254- Allı yelek, pullu yelek; gömlek yok canfes neye gerek?
En gerekli nesneleri bulunmayan kisinin süs püs pesinde olması budalalıktır. Krs. Ayranı yok
içmeye...
255- Alma alı, satma kırı, ille doru, ille doru; yağızın da binde biri.
At donları içinde en beğenileni doru renktir. Kır fena sayılmaz. Ama al renk beğenilmez.
256- Alma alı, sat yağızı, bin doruya, besle (Kızıl kahverengi at donu.) kırı.
Biniciler al ve yağız renkli atları tutmazlar. Doru ve kır donlu atları makbul sayarlar. Atını
ona göre seç. Krs. Alma san...
257- Almadan vermek, Allah'a mahsus (yarasır).
Tükenmez hazinesi bulunan, bir sey almaya ihtiyacı olmadan verebilen tek varlık, Tanrı'dır.
Đnsan bir sey kazanmamıssa, baskasından bir sey almamıssa neyi verebilir?
258- Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
Almayacağın bir seye, isinde çalıstırmayacağın kimseye, alacakmıssın, çalıstıracakmıssın
gibi yakın ilgi gösterme, umut verme.
259- Al malın iyisini, çekme kaygısını.
Malın iyisini alan, onu tasasız kullanır. Sağlamdır, güzeldir, kullanıldığı sürece insanı
rahatsız edecek bir durumu yoktur.
260- Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Kimseye zulmedip ahını alma. Sonra yaptığın kötülüğün cezasını ömrün boyunca çekersin.
261- Alma sarı, satma sarı, kapındaysa tutma sarı.
Sarı donlu at ne beslemeli, ne de alıp satmalıdır.
Krs. Alma alı, sat yağızı...
262- Alma soysuzun kızını, sürer anası izini.
Terbiyesi kıt ailenin kızı da eğitimi kıt, görgüsüz olarak yetisir.
262- Alna yazılan (alında yazılı olan) basa gelir. (Basa yazılan gelir).
Kisi kaderi ne ise onu görür.
263- Alt değirmen güçlü akar.
Kaynakları eski ve bol olan kuruluslar sağlam ve verimli olur.
264- Altın anahtar her kapıyı açar.
Para ile bütün engeller ortadan kaldırılır; bütün güçlükler yenilir; istenilen sey elde edilir.
265- Altın ateste, insan mihnette belli olur.
Altına benzeyen maddenin altın olup olmadığı, nasıl atese dayanıklılık derecesi ile anlasılırsa
bir kisinin değeri de sıkıntılara katlanma, zorlukları yenme ve benliğini koruma gücü ile ölçülür.
266- Altın eli bıçak kesmez.
Hünerli kisiye yasama güçlükleri etki yapamaz. O, sarsılmadan isini sürdürür.
267- Altın esik, gümüs esiğe muhtaç olur.
Zenginliğe de is basında olmaya da güvenilmemelidir. Gün gelir, zengin yoksullasır; eskiden
yoksul iken zengin olan kisiye muhtaç duruma düser. Đs basında bulunan da böyle.
268- Altının kıymetini (kadrini) sarraf bilir.
Bir kimsenin, bir seyin değerini, ancak bu konularda uzmanlığı bulunanlar bilir.
269- Altın kapılının ağaç kapılıya isi düser.
Bkz. Altın kepeğe muhtaç...
270- Altın kepeğe muhtaç.
Yüksek düzeyde olan her sey, önemsiz görünen nesnelerle değer kazanır. Kepekle ovulmasa
altın parlamaz. Bunun gibi, zengin yoksula, usta çırağa... gerekseme duyar.
271- Altın leğenin kan kusana ne faydası var?
Ağır hasta, ya da dertli olan kimse, zengin olmus neye yarar?
272- Altın pas tutmaz, (deli yas tutmaz).
Serefli, temiz insana, hiç kimse leke süremez. (Tasasız kimse hiçbir seye üzülmez.)
273- Altın yerde paslanmaz, tas yağmurdan ıslanmaz. Üstün değer tasıyan kisi, ya da nesne,
ne türlü uygunsuz kosullar içinde bulunursa bulunsun değerini, niteliğini yitirmez.
274- Altın yere düsmekle pul olmaz.
Değerli kisinin, bulunduğu yüksek yerden uzaklastırılmasıyla değeri azalmaz.
275- Altı olur, yedi olur, hep Allah'ın dediği olur.
Biz önce ne hesaplar yaparsak yapalım, sonunda Tanrı'nın dilediği olur.
276- Aman diyene kılıç kalkmaz.
Kisi, mertliğine sığınıp teslim olan düsmanın canına kıymamalıdır. Krs. Eğilen bas kesilmez.
277- Amca baba yarısı.
Amca, kardesinin çocuğuna kendi çocuğu gibi ilgi gösterir. Çocuk da amcasına, babasına
karsı beslediği duygularla bağlı olur.
278- Amcam (emmim) dayım herkesten (hepinden) aldım payım.
Kimseden yardım beklememeli. Kisiye en yakın akrabalarının bile yardım etmediği
denemelerle anlasılmıstır.
279- Ana besler hurmayla, eloğlu karsılar yarmayla.
Her anne, çocuğunu büyük bir sefkat ve özenle nazlı olarak yetistirir. Çocuk topluma
karısınca yasamın ve çevresinin insafsızlıklarıyla karsılasır. (Yarma: Kalın kesilmis odun).
280- Anadan gören inci dizer; babadan gören sofra yazar.
Bkz. Oğlan babadan öğrenir...
281: Anadan olur daya, hamurdan olur maya.
Hiçbir dadı annenin yerini tutamaz. Hamurun mayası yine kendisindedir. Demek ki bir isi
kusursuz yapabilmek için özüne uygun en iyi araç kullanılmalıdır. Derme çatma araçlarla yapılan
isten iyi sonuç alınamaz.
282- Ana gezer, kız gezer; bu çeyizi kim düzer?
Bir ailenin, bir kurulusun yöneticileri ve yönetilenleri, yapılacak islere bos verirlerse o isler
kendiliğinden ortaya çıkar mı?
283- Ana gibi yar olmaz, Bagdat gibi diyar olmaz.
Đnsanlar içinde anamız kadar bize candan bağlı dost yoktur. Nasıl ki sehirler içinde de
Bağdat'ın esi yoktur.
284- Ana hakkı Tanrı hakkı.
Evlatların analarına karsı olan yükümlülükleri, Tanrı'ya karsı olan yükümlülükleri kadar
kutsaldır. Krs. Komsu hakkı Tanrı hakkı.
285- Anahtar doğruyadır.
Bir yerin kilitlenmesi, kötü niyetli olmayanlar için ise yarar. Ama hırsız için ise yaramaz.
286- Ana ile kız, helva ile koz.
Koz helvasının içindeki cevizle helvayı ayırmak nasıl olanaksızsa, ana ile kızı da birbirinden
ayırmak öylece olanaksızdır.
287- Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar.
Ana baba, kızlarına ancak saltanatlı bir yasayıs sağlayabilirler. Onun mutluluğunu
sağlayacak olan kocasıdır. Krs. Ana kızına taht kurmus...
288- Ana kızına taht kurmus, baht kuramamıs (kurmamıs).
Ana baba, kızlarını sultanlar gibi yasatabilirler. Ama onun evlendikten sonra mutlu olmasını
sağlamak, ellerinde değildir. Krs. Ana kızına taht kurar... Atalar çıkarayım der tahta...
289- Analık fenalık (kara yamalık).
Üvey ana fenalık sembolüdür. (Beyaz giysiye yamanmıs kara bir yama gibidir).
290- Analık usta, yumağı ufak yapar; çocuklar usta, ekmeği çifte kapar.
Bir nesneyi paylastıran kisi, esitlik ilkesini gözetmekle birlikte, payları beklenenden daha
küçük ölçüde dağıtmaya kalkarsa, paydan yararlanacak olanlar, yine esit olarak daha çok pay
alma yolunu bulurlar.
291- Analı kuzu, kınalı kuzu.
Annesi sağ olan çocuk bakımlı, giyimli, temiz, süslüdür. Annesi ölmüs olan çocukta bakım,
giyim, temizlik, süs bulunmaz.
292- Anam babam kesem, elimi soksam yesem.
Kisi, baskasından yardım beklememeli, kendi kazancıyla geçinmelidir.
293- Anamın (babamın) öleceğini bilseydim kulağı dolu darıya satardım (acı soğana
değisirdim).
Đnsan en değerli bir malının karsılıksız olarak elinden gideceğini bilse, onu yok denilecek
kadar az para ile satar.
294- Anan güzel idi, hani yeri, baban zengin idi, hani evi.
Hiçbir duruma güvenilmez. Bizim olan hiçbir sey, sürekli olarak elimizde kalmaz. Genç iken
güzel olanlar, yaslandıkça güzelliklerini yitirirler. Önce zengin olanlar, gün gelir, evlerinden
olurlar.
295- Ananın bahtı kızına.
Bir anne, mutlu ya da mutsuz, nasıl bir evlilik yasayısı geçirirse, kızı da öyle bir evlilik
yasayısı geçirir.
296- Ananın bastığı yavru (civciv) incinmez (ölmez).
Annenin acı sözü, dayağı çocuğuna ağır gelmez. Çünkü anne bunları onun iyiliği için yapar.
Anne çocuğunu öyle korur ki, üzerine basması gerektiği zaman bile incitmeyecek biçimde basar.
Đncitse de çocuk bunu bildiğinden incinmemis gibi davranır.
297- Ananın çıktığı dala kızı salıncak kurar.
Büyüklerinin tutumu çocuklara örnek olur. Çocuklar o yolu benimser; bununla yetinmeyerek
daha ileri giderler. Krs. Ağaca çıkan keçinin dala bakan...
298- Anasına bak kızını al, kenarına (kıyısına, tarağına) bak bezini al.
Kız annesinin birçok huylarını doğustan almıs bulunur. Sonra da annesinin eğitimi ile yetisir.
Bunun için bir kızın niteliklerini öğrenmek isteyenler, annesine benzeyeceğini düsünürlerse
yanılmamıs olurlar. Nitekim bir kumasın kenarına bakanlar, her yerini görmüs gibi olurlar.
299- Anayı kızdan ayıran para.
Kisisel çıkar, ana-kız arasındaki bağın kopmasına bile yol açabilir. Sarsılmaz sanılan yakın
dostluklarda da...
300- Ana yılan, sözü yalan, karı çiçek, sözü gerçek.
Karısını çok seven ve anasıyla karısı arasındaki geçimsizlikte anasını haksız bulan oğulun
yargılarıdır bunlar.
301- Ana, yürekten yana.
Bir kimseye candan, yürekten bağlı olan, onun üzüntülerini gerçekten paylasan varlık,
anasıdır.
302- An beni bir kozla, o da çürük çıksın. (Dost `yar' beni ansın bir koz ile, o da çürük
çıksın.)
Arkadaslar, tanıdıklar arasında armağan, beklenen bir seydir. Armağan, bir kisinin
hatırlandığını belirtmesi bakımından önemlidir; değeri de buradadır. Ne kadar küçük bir sey
olursa olsun; isterse ise yaramasın. Krs. Yarım elma, gönül alma.
303- Anlatısa göre verirler fetvayı.
Bkz. Kadı anlatısa göre fetva verir.
304- Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Kimi zaman sözü biraz kapalı söylemek yeğlenir. Anlayıslı kimseler, ne denilmek istendiğini
zaten anlarlar. Anlayısı kıt kimseler ise ne kadar açık söylense, ne kadar tekrarlansa yine
anlamazlar. Krs. Görenedir...
305- Aptala malum olur.
Aptal, yakında ne olup biteceğini bilir ve daha önce haber verir. (Çünkü aptalın Tanrı'ya
yaklasmıs bir kisi olduğuna inanılır. Ancak bu söz, daha çok, böyle kesiflerde bulunan
kimselerle alay etmek için söylenir).
306- Aptal ata binerse bey oldum sanır, salgam asa girerse yağ oldum sanır.
Görgüsüz kisi layık olmadığı bir is basına geçerse, gerçekten değeri varmıs gibi bir kuruntu
gösterir.
307- Aptessiz sofuya namaz mı dayanır?
Gerekli kosulları yerine getirilmedikten sonra az zamanda pek çok is yapılır.
308- Araba devrilince (kırıldıktan sonra, kırılınca) yol gösteren çok olur.
Tehlikeyi daha önce kimse haber vermez de kötü sonuç meydana geldikten, is isten geçtikten
sonra herkes yanlıs yapmıssın, söyle bir yol tutmalıydın, böyle davranmalıydın diye akıl satar.
309- Araba ile tavsan avlanmaz.
Her iste basarıya ulasabilmek için kullanılması gereken özel bir yol vardır. Baska bir yöntem
kullanılırsa basarıya erisilemez. Krs. Sahin ile deve avlanmaz.
310- Arabanın ön tekerleği nereden geçerse art tekerleği de oradan geçer. (Ön tekerlek
nereye giderse art tekerlek de oraya gider.)
Büyükleri nasıl bir yasayıs yolu tutmuslarsa çocuklar da aynı yolu izlerler.
311- Arayan Mevlasını da bulur, belasını da.
Đyi erek yolunu tutanlar iyi ereğe, kötü erek yolunu tutanlar kötü ereğe ulasırlar.
312- Arda kalan derde kalır.
Bkz. Sona kalan dona kalır.
313- Ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz.
Ardıç ağacının atesi çabuk geçer, kül olur. Yalancının sözü de böyledir; ona da güvenilmez.
314- Ar dünyası değil, kar dünyası.
Kisi, namusuna dokunmadıktan sonra, su ya da bu isi yapmaktan utanmamalı, para
kazanmalıdır. Krs. Ar yılı değil, kar yılı.
315- Arı, bal alacak çiçeği bilir.
Açıkgöz kisi; çıkar sağlayabileceği yeri bilir.
316- Arı, bey olan kovana üser.
Halk, kendisine önderlik edecek kisinin çevresinde toplanır.
317- Arıca etek, kuruca yatak.
Ölümcül hastalar için Tanrı'dan dilenen sey, çamasırını, yatağını kirletir duruma gelmeden
ona Azraili göndermesidir.
318- Arı gibi eri olanın dağ kadar yeri olur.
Çalıskan, kisileri olan aile ve toplumlar, her yerde bol kazanç bulurlar; bütün dünyayı kendi
malları sayarlar. Krs. Er olan ekmeğini tastan çıkarır.
319- Arığa su gelene (gelinceye) kadar kurbağanın gözü patlar.
Bkz. Göle su gelinceye kadar...
320- Arık arınır, ad arınmaz.
Madde pisliğini temizlemek kolaydır. Ama kirlenen ad ve namus temizlenemez.
321- Arık ata kuyruğu (da) yüktür.
Güçsüz kisi, kimseye yardım edecek durumda değildir. Bu yardım ne kadar az ve yardım
edilecek kimse ne kadar yakını olursa olsun.
322- Arık at yol almaz, arık (aç) it av almaz.
Bkz. Aç at yol almaz...
323- Arık etten yağlı tirit olmaz.
Değersiz kisiden yararlı is, verimsiz topraktan bol ürün beklenemez.
324- Arı kızdıranı sokar.
Kisi kendisini sinirlendirene saldırır; sonunda öleceğini bilse bile. (Arının, soktuktan sonra
öldüğü söylenir.)
325- Arık öküze bıçak olmaz! (çalınmaz).
1) Kendisinden yararlanılamayacak ki siye yararlanmak amacıyla eziyet edilmemelidir.
2) Güçsüz kimseyi ezmek yiğitlik değildir.
326- Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever.
Herkes isine yarayan seyi benimser.
327- Arife günü asa ne, bayram günü tırasa ne?
Her olayın, her nesnenin çoğaldığı bir zaman vardır. Böyle zamanlarda o olay ve nesnelere
eskisi denli önem verilmez.
328- Arife günü yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayram günü yüzü kara çıkar (olur).
Bir sözün yalan olduğu çabuk anlasılır ve söyleyen, topluluk içinde utanılacak bir duruma
düser. Krs. Ramazanda...
329- Ariefe tarif gerekmez (ne hacet).
Anlayıslı kisiye uzun uzadıya açıklama yapma gerek yok. O leb demeden leblebiyi anlar.
330- Arkadasını söyle, kim olduğunu söyleyeyim.
Kisi, yaradılıs ve gidisine uygun kimselerle arkadaslık kurar. Onun için bir adamın
arkadasını tanırsak, o adamın kimliğini ögrenmis oluruz.
331- Arka gerektir arka, ya utana ya korka.
Bir kimsenin isini istediği biçimde yürütebilmesi için, sözü geçen ya da kendisinden
korkulan birisine dayanması gerekir.
332- Armudun iyisini ayılar yer.
Bkz. Ahlatın iyisini ayılar yer.
333- Armudun önü, ki razın sonu.
Armudu ilk çıktığı zaman, kirazı da biteceği zaman yemeli.
334- Armudu soy ye, elmayı say ye.
Armut, kabuğu soyularak, elma da asırı gidilmeyerek, sayı ile yenilmelidir. Krs. Elmayı soy
da ye armudu say da ye.
335- Armut dalının dibine düser.
1) Bir kimse, önce yakınlarına yararlı ol ur.
2) Çocuk, soyuna çeker; çırak ustasının yolunu tutar.
3) Kisi, kendini yetistirenin koruyuculuğu ile bir yerde barınır.
336- Arnavut'a sormuslar Cehenneme gider misin? diye, Aylık kaç? demis. (-Cehenneme
kira var. -Paradan haber ver.)
Parayı güç kazanmakta olan kisi, bol para karsılığında, dayanılamayacak kadar ağır isleri
yapmayı kabul eder.
337- Arpacıya borç eden, ahırını tez satar.
Borç para ile yürütülen is, az zaman sonra yürütülemez olur.
338- Arpa eken buğday biçmez.
Kötü davranısın karsılığı iyi olmaz.
339- Arpa samanıyla, kömür dumanıyla.
Kusursuz nesne olmaz. Yararlandığınız nesneleri kusurlarıyla birlikte kabulleneceksiniz.
340- Arpa unundan kadayıf olmaz.
Kötü gereçle iyi sey yapılamaz.
341- Arpa verilmeyen at, kamçı zoruyla yürümez.
Geçimi sağlanmayan kisi, ne kadar sıkıstırılırsa sıkıstırılsın, is görmez.
342- Arpayı (buğdayı) taslı yerden, kızı kardaslı yerden.
Bkz. Tarlayı taslı yerden...
343- Arsızın yüzüne tükürmüsler, yağmur yağıyor demis.
Arsız ne kadar ağır hakaret görse aldırıs etmez; piskinliğe vurur, iyi karsılar.
344- Arsız neden arlanır, çul da giyer sallanır.
Arsız, hiçbir seyden utanmaz. Giysi diye çul da giyip salına salına gezebilir.
345- Arslan kocayınca sıçan deliği gözetir.
Güçlü çağında ağır ve büyük isler yapmıs, büyük kazançlar elde etmis olan kimse, güçten
düsünce pek küçük islerle uğrasır; azla yetinir.
346- Arslan kükrerse atın ayağı kösteklenir.
Güçlü kimsenin korkutucu sözleri, güçsüz kimseyi kıpırdayamaz duruma getirir.
347- Arslan postunda, gönül dostunda.
Canlı, cansız her seyin bir yakısığı vardır. Đnsan onları bu durumda görmek ister.
348- Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
Bir kimsenin kisiliği, oturup yattığı yerin niteliğinden, temizliğinden, düzeninden anlasılır.
349- Arsın malı kantar ile satılmaz.
Her nesnenin değeri, niteliğine uygun bir ölçüye vurularak belli olur. Bir nesne için
kullanılan ölçü, niteliği ayrı olan baska bir nesne için uygulanamaz.
350- Artık mal göz çıkarmaz.
Bkz. Fazla mal göz çıkarmaz.
351- Ar yılı değil, kar yılı (Kar eden, ar etmez).
Çağımız, utanma çağı değil, para kazanma çağıdır. Kisi, namusu ile, her ne is olursa olsun
yapmalıdır bu zamanda. Krs. Ar dünyası değil, kar dünyası.
352- Asıl azmaz, bal kokmaz; (Kokarsa kaymak kokar, aslında ayran var).
Bir kisi ya da nesne, ne denli biçim değistirirse değistirsin, aslını yitirmez; soyluluğunu
kavrar.
353- Asil ile tas tası, bedasıl (soysuz) ile yeme ası.
Temiz süt emmis kisilerle yapılan en güç is kolaylasır. Sütü bozuk kisilerle yapılan en güzel
is ise tatsız bir biçim alır.
354- Aslan kükrerse beygir titrer.
Üstün gücü olanın öfkelenmesi, çevresindeki güçsüzleri korkutur. Krs. Aslan kükrerse atın
ayağı...
355- Aslını saklayan (inkar eden) haramzadedir.
Kisinin soyu sopu yoksul, görgüsüz olabilir. Onlardan utanmak, onlara sahip çıkmamak
yanlıstır. Soyunu sopunu gizlemek ancak piçlere yarasır. Kisi değersiz bir kusaktan gelmekle
değersiz olmaz. Toplum içindeki yerini kendisi kazanır.
356- Astar bol olmayınca yüze gelmez.
Bir is yapmak için gerekli olan seyleri santimi santimine hesaplayarak değil, ölçüyü biraz
genis tutarak hazırlayınız. Çünkü türlü etkenler, gerçek ölçüden daha çok harcama yapmanızı
gerektirebilir.
357- Asığın gözü kördür (kör olur).
Kendisini aska kaptıran kisi, ne sevgilisinin kusurlarını görür ne de çevresinde olup bitenlerle
ve kendisi için önemli olan seylerle ilgilenir. Krs. Asık alemi kör, dört yanını duvar sanır.
358- Asıka Bağdat uzak (ırak) değil (gelmez). (Dervise Bagdat'ta pilav var demisler, Yalan
değilse ırak değil demis.)
Bir seyi elde etmek için taskın bir istek içinde bulunan kisiye bu uğurda katlanacağı
fedakarlıklar güç gelmez.
359- Asık alemi kör, dört yanını duvar sanır.
Asktan gözü kararmıs kisi, hos karsılanmayacak asırı davranıslarda bulunur. Kendini öyle
yitirmistir ki bu davranıslarını hiç kimse görmez, isitmez sanır. Krs. Asığın gözü kördür.
360- Asık daima bey oturmaz.
Çoğu zaman isi rast gelen kisi bilmelidir ki talih her vakit yar olmaz. (Asığın çukur yüzünün
arkasındaki yumru yüzüne bey denilir. Bey oturmak, çukur yüzü yere, yumru yüzü üstü gelerek
durmasıdır ki asığın en sağlam oturusudur).
361- Asını, esini, isini bil.
Sağlık ve mutluluk içinde yasamak isteyen kisi yiyeceğine dikkat etmeli, arkadasını iyi
seçmeli ve bir is sahibi olmalıdır.
362- Ası pisiren yağ olur, gelinin yüzü ağ olur.
Güzel sey, iyi gereç kullanılarak meydana gelir. Bundan da is yapana övünme payı çıkar.
Krs. Alet isler el övünür.
363- Ask ağlatır, dert söyletir.
Asığın yüreği yaralıdır. Bu dert onu ağlatır. Baska türlü derdi olan ise herkese derdini döker.
364- Ask basa gelirse akıl bastan çıkar.
Askın gücü, aklı yener. Aska düsen kisi düsünceden uzaklasır.
365- Ask olmayınca mesk olmaz.
Öğreneceği ise karsı asırı sevgisi bulunmayan kimse o i si ögrenemez.
366- As tasarsa çömçenin değeri kalmaz.
Bir durumu düzeltecek araç ya da önlem, bu görevi yapmaya vakit kalmadan durum
bozulmussa, artık yararlı olmaktan çıkar.
367- As tasınca kepçeye paha olmaz.
Önemsiz gibi görünen bir araç, istenmeyen bir durumu önlemeye yaradığı zaman paha
biçilmez bir değer kazanır. Krs. Buğday basak verince orak pahaya çıkar., Abanın kadri
yağmurda bilinir.
368- As tuz ile, tuz oran ile.
Bir seyin hosa gitmesi, birtakım nitelikler tasımasına ve bu niteliklerin gerektiği oranda
bulunmasına bağlıdır. Ölçüsüz ve asırı nitelikler o seyi tatsız, zevksiz duruma sokar.
369- Asure yemeye giden kasığını tasır.
Yararlanacağı bir is pesinde olan kisi, yararlanmanın gerektirdiği araçları hazırlamıs
olmalıdır. Krs. Pilav yiyen kasığını yanında tasır, Canı kaymak isteyen mandayı yanında tasır,
Kaymağı seven mandayı yanında tasır, Zemheride yoğurt isteyen cebinde bir inek tasır.
370- Ata arpa, yiğide pilav.
Yaratığın gücü, gelismesine yarayan seyle artar.
371- Ata binen nalını, mıhını arar.
Kisi, kullanacağı seyin ayrıntılarını da almalı, eksik bir durumu kalmamasına dikkat
etmelidir.
372- Ata binersen Allah'ı, attan inersen atı unutma.
Ata bindiğin zaman insafsızlık etme, hayvanı çok hırpalama. Buna Tanrı razı olmaz. (Ya da
ata bindiğin zaman böbürlenme; böbürleneni Tanrı sevmez), Attan indiğin zaman da onun
yemini, suyunu, tımarını unutma.
373- Ata da soy gerek, ite de.
Bütün yaratıkların soylusu üstün niteliktedir.
374- At, adımına göre değil, adamına göre yürür.
Atın yürüyüsü binicisinin yönetimine bağlı olduğu gibi, bir isin yürüyüsü de is basındakinin
bilgisine, çabasına, tutumuna göre değisir.
375- Ata dost gibi bakmalı, düsman gibi binmeli.
Ata iyi baktıktan sonra, yora yora bininiz; korkmayınız, sarsılmaz. Çalıstırdığınız isçilerin
gücü de iyi beslenmeleriyle artmaz mı?
376- Ata dostu oğla mirastır.
Babamızın dostları, babamızdan bize kalan miras gibidir. Bizi kollarlar. Sıkısık
durumlarımıda bize her türlü yardımı yaparlar.
377- Ata eyer gerek, eyere er gerek.
Bir isletmeyi önce donatmalısınız; sonra da iyi bir yöneticiye teslim etmelisiniz ki istediğiniz
verimi alabilesiniz.
378- Atalar çıkarayım der tahta, döner dolanır gelir bahta.
Ana baba, çocuğuna mutlu bir yasayıs sağlamaya çalısır. Ama kaderde nasıl bir yasayıs varsa
ancak o gerçeklesir. Krs. Ana kızına taht kurmus...
379- Ataların sözü Kura'a girmez; ama yanınca yürür.
Atasözleri, Tanrı sözleri değildir ama onun gibi kutsal sayılır; gereklerine uyulur.
380- Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar.
Ataların yol gösterici öğütlerine ve geleneklere önem vermeyen, ahlak kuralları dısına çıkan
kimse ile herkes iliskisini keser. Tek basına kalan bu kisi, toplum içinde itelenir; horlanır.
381- Ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek.
Babadan kalan mal kalıcı değildir. Kazancı olmayan kisi bunu çabuk bitirir. Kisinin gerçek
malı, kendi çalısmalarıyla elde ettiği maldır. Kazancı olan kimsenin malı bitmez. Krs. Baba malı
tez tükenir...
382- Atanın sanatı oğla mirastır.
Bkz. Babanın sanatı oğla mirastır.
383- At arıklıkta, yiğit gariplikte.
At zayıf iken, kisi garip iken çetin sınavlarını verirler. Bu durumda kisiliklerini yitirmemis ve
görevlerini basarı ile yapmıs iseler üstün niteliklerini belirtmis olurlar.
384- Atasını tanımayan Allah'ını tanımaz.
Bir kisinin, buğruklarına saygı göstereceği kimseler arasında babası basta gelir. Onu
tanımayan kisi, ana ve babaya itaat etmeyi emreden Tanrı'yı da tanımıyor demektir.
385- At at oluncaya kadar sahibi mat olur.
Bir çocuk, bir isçi yetistirebilmek için çok para, çok emek, çok zaman ister. Onlar yetisir
ama, yetistiren de her bakımdan yorulur, yıpranır.
386- At beslenirken, kız istenirken.
At, besili, bakımlı olduğu zaman hem gösterislidir, hem de en çok ise yarayacak durumdadır.
Satılacaksa o zaman satılmalıdır. Kız da körpeliği, güzelliği geçmeden, isteyenleri varken
evlendirilmelidir.
387- At binenin (is bilenin), kılıç kusananın.
1) Her sey, onu gereği gibi kullanmasını, ondan yararlanmasını bilene yakısır; böyle
kimselerin hakkıdır.
2) Kendisinden yararlanılan sey kimin elinde ise onun sayılır; baskasının malı olsa da. Krs.
Av avlayanın, kemer bağlayanın.
388- At binicisini tanır (bilir).
Đsçi, yöneticisinin isten anlayıp anlamadığını bilir ve çalısmalarını ona göre yürütür. Krs. At
sahibine göre...
389- At (olur) bulunur meydan bulunmaz, meydan (olur) bulunur at bulunmaz.
Bir isi basarabilmek için gerekli olan kosullar her zaman eksiksiz olarak ele geçmez. Biri
bulunursa öteki bulunmaz; öteki bulunursa beriki bulunmaz.
390- Ates demekle ağız yanmaz.
Kisi, zararlı bir eylemin sözünü etmekle kendisini zarara sokmus olmaz.
391- Ates düstüğü yeri yakar.
Felaket kimlerin basına gelirse onları yakar, kavurur, sürekli bir acı içinde bırakır.
Baskalarının acıması, üzülmesi gelir, geçer.
392- Atesle barut (barutla ates) bir yerde durmaz (olmaz).
Đkisinin bir arada bulunması çok tehlikeli olan seyler birbirinden uzak tutulmalıdır.
393- Ates olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir olayın gerçekten meydana gelmis olup olmadığını anlamak için, gizli kalamayan
belirtisine bakmak gerekir. Bu belirti varsa olay da var demektir.
394- Atı atasıyla, katırı anasıyla.
1) Soylu ki siden zarar gelmez. Soysuz ki siden korkulur.
2) Đyi kisi temiz soyu ile, kötü kisi asağılık, karısık soyu ile tanınır, anılır.
395- Atılan ok geri dönmez.
Đyi düsünmeden yaptığımız öyle isler vardır ki sonra pisman olarak eski duruma dönmek
isteriz. Ama artık o duruma dönme olanağı kalmamıstır.
396- Atım tepmez, itim kapmaz deme. (Atın tepmezi, itin kapmazı olmaz).
Herkesin yaradılıstan birtakım sert huyları da vardır. Bunlar eğitimle bir dereceye kadar
yumusatılabilir. Size çok bağlı bulunan kisiler bile, bir zaman gelir, kendilerini tutamaz, sizi
incitirler.
397- Atına bakan ardına bakmaz.
Görevini eksiksiz yapan, aracını iyi kullanan kisi, kendini kötü duruma düsmekten kurtarmıs
olur. Nitekim iyi bakılmıs ata binen, düsman bana yetisecek mi, diye ardına bakmaya gerek
duymaz.
398- Atın bahtsızı arabaya düser.
Değerli, ama yazgısı kötü kimseler, kisiliklerine yakısmayan ağır ve asağılık islerde
kullanılırlar.
399- Atın dorusu, yiğidin delisi.
Atın doru renkli olanı, kisinin gözünü budaktan sakınmayanı beğenilir...
400- Atın ölümü arpadan olsun.
Kimi kisilerin felsefesi sudur: Sevdiğim yiyecekleri tıka basa yiyeyim de hasta olursam
olayım, dahası, ölürsem öleyim.
401- Atın tepmezi, itin kapmazı olmaz.
Bkz. Atım tepmez, itim kapmaz deme.
402- Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
At da kisi de hep tehlike karsısında imisler gibi uyanık olmalı, tetikte bulunmalıdırlar.
403- Atın varken yol tanı ağan varken el tanı.
Elde bulunan olanaklardan zamanında yararlanarak gezip dolasırsak, es dost edinmek gerek.
404- At ile avrat yiğidin bahtına.
Kisinin satın aldığı atları ve evlendiği kadından memnun kalıp kalmayacağı önceden
kestirilemez. Her ikisi de talihine kalmıstır.
405- At kaçmaz, et kaçar.
Atın iyi kosması için iyi beslenmis olması gerek.
406- At kudümüy yurt kudümü, avrat kudümü.
Türkler; atlarını, yurtlarını, eslerini kutsal sayar, onların uğur getireceğine inanırlar.
407- Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz,
Herkese durumuna, değerine göre davranısta bulunulur; is verilir. Değersiz kisi, kendisine de
değerli kisi gibi ilgi gösterilmesini beklememelidir.
408- Atlar tepisir, arada esekler ezilir.
Güçlü kimseler birbirlerine girerler. Bundan, aralarında bulunan güçsüzler zarar görür.
409- Atlı kaçar, kaçar; yaya arkasına ne düser?
Büyük islere, bunu basaracak gücü olanlar girisir. Olanakları bulunmayanlar böyle islere
niçin girisirler?
410- Atlıya saat olmaz.
Atla yolculuk yapan kimse için bir yolun kaç saatlik olduğu söz konusu değildir. Atlı, isterse
bes saatlik yolu bir saatte alır. Bunun gibi, bol olanakları bulunan kimse, uzun bir süre içinde
yapılabilecek isi kısa zamanda yapıverir.
411- At olur meydan olmaz, meydan olur at olmaz.
Bkz. At bulunur meydan bulunmaz...
412- At ölür, itlere bayram olur.
Yüksek kimselerden birinin ölümü ya da görevden ayrılması, kimi zaman, asağılık
kimselerin isine yarar.
413- At ölür meydan (nalı) kalır, yiğit ölür san (namı) kalır.
Yasayan bir gün ölür. Ancak yasayısına bağlı birtakım izler sürüp gider. At ölmekle birlikte
onun kostuğu meydanın kalması, insan ölmekle birlikte adının anılması gibi: Onun için kisi
yasarken iyi isler yapmalı, iyi bir ad bırakmaya çalısmalıdır.
414- At sahibine (ağasına, biniciye) göre eser (kisner).
Birinin yönetimi altında çalısan kisi, tutumunu yöneticisinin durumuna göre ayarlar. Krs. At
binicisini tanır.
415- Atta, avratta uğur vardır.
Đnanısa göre at ve kendisiyle evlenilen kadın eve uğur getirir.
416- Atta karın, yiğitte burun.
Đyi kosan atın karnı, yiğit erkeğin burnu büyük olur.
417- Attan düsene yorgan dösek, esekten düsene kazma kürek.
1) Attan düsen, kazayı hastalanmakla atlatır. Esekten düsen için ölüm tehlikesi vardır.
2) Soylu (uğurlu) kimse yüzünden basımıza gelen felaketi çabuk atlatırız. Soysuz (uğursuz)
kimse yüzünden basımıza gelen felaketi kolay kolay atlatamayız.
418- At yedi günde, it yediği günde (belli olur, semirir).
Değerli kisilikler, zamanla gelisir. Kısa zamanda beliren kisilikler gerçek değer
tasımayanlardır.
419- At yiğidin yoldasıdır.
Türk, atı çok sever. Birçok islerini onunla arkadaslık ederek yapar. At, Türk'ün savasta
kahramanlık ortağıdır. Barısta her günü atla birlikte geçer: Yolculuğu onunla yapar, yükünü
onunla tasır. Onun sütünden içki bile yapmıstır. At üzerine pek çok atasözümüz vardır. Bunlarda
at, soyluluğun, anlayıslılığın, inceliğin, yürekliliğin, vefalılığın, yararlılığın simgesi olarak
gösterilmis, birçoklarında yiğit ile birlikte anılmıs; at bakımına büyük özen gösterilmesi
gerektiği belirtilmistir. Türk atın o kadar candan dostudur ki kendisinden, çoluk çocuğundan çok
ona bakar.
420- Ava gelmez kus olmaz, basa gelmez is olmaz.
Kuslar, genis bir özgürlük dünyasında, insanlardan uzak yasamalarına karsın avlanmaktan
kurtulamazlar. Đnsanlar da böyledir: Hatıra, hayale gelmeyen çesit çesit felakete uğrarlar. Hiçbir
kimse kendisini kazadan, tehlikeden, dertten kurtarmanın yolunu bulamaz. Krs. Ayağa değmedik
tas olmaz..., Ayak almadık tas olmaz...
421- Ava giden avlanır.
Çıkarını baskasına zarar vermekte arayan kimse,
K zarara kendisi uğrar.
422- Av avlayanın, kemer bağlayanın.
Bir sey, onu elde etmek yolunu bilenin, bir seyden yararlanma, onu kullanmasını
becerebilenin hakkıdır. Krs. At binenin, kılıç kusananın.
423- Avcı ne kadar al (hile) bilse, ayı o kadar yol bilir.
Bir kisi, baskasını yenmek için çesit çesit ustalık kullanır. Ama karsısındaki de yenilmemek
için çesit çesit önlem alır.
424- Av köpeği avdan kalmaz.
Hazıra konarak is yapmayı adet edinmis olan kisi, her zaman bu yolu izler.
425- Avradı bosayan topuğuna bakmaz.
Önemli bir varlığından isteye isteye vazgeçen kimse artık onu aramamayı göze almalıdır.
426- Avradı eri saklar, peyniri deri.
Her sey, durumuna uygun yöntemlerle korunur.
427- Avrat (kadın) malı, kapı mandalı. (Karı malı hamam tokmağıdır).
Bir erkek karısının malından yararlanmayı düsünmemelidir. Yoksa durum, eve-girerken,
çıkarken, kapı mandalı gibi, basa kakılır.
428- Avrat var, arpa unundan as yapar; avrat var, buğday unundan kes yapar.
Đs bilen kadın, elverissiz gereçle güzel seyler meydana getirir. Đs bilmeyen kadın ise en iyi
gereci kullansa bile bir sey yapamaz.
429- Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Ailede kadının rolü çok önemlidir. Öyle kadınlar vardır ki bir aileye düzen verir, mutluluk
getirirler. Öyle kadınlar vardır ki ailenin düzenini, mutluluğunu bozarlar.
430- Av vuranın değil alanın.
Bir seyin sahibi ondan yararlanamıyor da baskası yararlanıyorsa asıl sahip yararlanan kisi
demektir.
431- Ayağa değmedik tas olmaz, basa gelmedik is olmaz.
Bkz. Ayak almadık...
432- Ayağını sıcak tut, basını serin; gönlünü ferah tut düsünme derin.
Hastalıktan korunmak, vücudumuzu yıpratmamak istiyorsak ayağımızı sıcak, basımızı serin
tutmalıyız; olur olmaz seyleri sıkıntı konusu yapmamalı, genis yürekli olmalıyız. Krs. Đnsan
ayaktazı...
433- Ayağını yorganına göre uzat.
Giderini gelirine uydur. Harcamaların gelirini asmasın.
434- Ayağı yürüten bastır.
Đsçinin iyi is yapmasını, halkın iyi bir düzen içinde çalısmasını bastakiler sağlar. Krs. Bin
isçi, bir basçı.
435- Ayak almadık (ayağa değmedik) tas olmaz, basa gelmedik is olmaz. (Basa gelmez is
olmaz, ayağa değmez tas olmaz).
Đnsan yaslandıkça türlü türlü engeller, güçlüklerle karsılasır; çesitli sıkıntılara, felaketlere
uğrar. Krs. Ava gelmez kus olmaz...
436- Ay ayakta, çoban yatakta, ay yatakta çoban ayakta.
1) Çobanların aksam erkence yatması, sabahleyin erkence kalkması gerektir.
2) Ay aydınlığında sürüye hırsız gelmez. Onun için çoban uyuyabilir. Ay karanlığında
çobanın uyanık olması gerekir. Kamu yönetiminde de böyledir. Genel düzene yardımcı
olan araçlar varsa bas yönetici rahat eder; yoksa çok uyanık olması gerekir.
437- Ayda bir gel dostuna, kalksın ayak üstüne; günde bir gel dostuna, yatsın sırtı üstüne.
Ne denli yakın dostun olursa olsun, ona her gün gidersen usanır. Ara sıra git ki saygı ile
karsılasın.
438- Ay gördünse bayram et.
Bkz. Ayı görmeden bayram etme.
439- Ay görmüsün yıldıza minneti (itibarı) yoktur.
Bir seyin çok üstününü, çok güzelini görmüs olan kimse, ondan daha az değerde olanını
beğenmez.
440- Ayı akım, kirpi yumusağım demis.
Hiç kimse kusurunu, çirkinliğini görmez; dahası, erdemleri, güzellikleri bulunduğunu ileri
sürer.
441- Ayı görmeden bayram etme. (Ay gördünse bayram et).
Bayram ayının doğduğunu görmeden bayram etmek ihtiyatsızlıktır. Beklenen bütün
sevinilecek durumlar için bu ihtiyat gösterilmelidir. Đs gerçeklesmeden ona oldu gözüyle bakılıp
sevinilmemelidir.
442- Ayın on besi karanlık, on besi aydınlıktır.
Kisinin yasamındaki kötü gidis sürüp gitmez; iyi günler de gelir. Krs. Her inisin bir yokusu
vardır.
443- Ayıpsız yar arayan (dost isteyen), yarsız (dostsuz) kalır.
Kusursuz güzel olmaz. Esim kusursuz olmalı diyen es bulamaz. Bu kural yalnız es için değil,
elde etmek istediğimiz her sey için doğrudur.
444- Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar.
Hırpalamak her zaman kötülük yapmak için olmaz; sevgiden ileri gelen hırpalamalar,
güvenden ileri gelen çalıstırmalar da vardır. Krs. Tabak sevdiği deriyi...
445- Ay ısığında ceviz silkilmez.
Yeterli olmayan kosullar içinde is yapılırsa beklenen verimli sonuç alınamaz.
446- Ayıyı (maymunu) fırına (atese) atmıslar, yavrusunu ayağının altına almıs.
Duygusuz insanlar, kendilerini kurtarmak için gerekiyorsa, çocuklarını tehlikeye atmaktan
çekinmezler.
447- Aynan yoksa komsuna bak.
Bkz. El elin aynasıdır.
448- Ayrandan asağı katık olmaz.
Yapılacak isi kolaylastırmak için yararlanılacak ucuz nesneler arasından öyle biri seçilir ki
daha ucuzu yoktur.
449- Ayranım (yoğurdum) eksidir diyen olmaz.
Bkz. Kimse ayranım eksi demez.
450- Ay (gün) var yılı besler, yıl var ayı (günü) beslemez.
Öyle zaman olur ki bir aylık kazanç, insanı bir yıl geçindirir. Öyle zaman da olur ki bir yıllık
kazanç, bir ay geçindirmeye yetmez.
451- Ayyar tilki art ayağından tutulur. (Zeyrek kus iki ayağından tutulur).
Đsini hile ile yürütmekte olan kisi, bir zaman gelir ki kurnazlığını kullanamaz; yakayı ele
verir.
452- Az ada, çok öde.
Çok sey vermeye ya da yapmaya söz veren kisi, sözünü yerine getirmek için güç durumda
kalabilir. Bu nedenle yapabileceği ölçüde az seye söz vermeli ve verdiği sözü eksiksiz yerine
getirmelidir.
453- Aza demisler: - Nereye? - Çoğun yanına demis. (- Azca nereye? - Çokçanın yanına).
Az, her zaman çoğa uyar, ya da onun emrine girer: Büyük sermaye, küçük sermayeye is
bırakmaz, -azınlık, çoğunluğa boyun eğer.
454- Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
Çoklar, azların birikmesiyle meydana gelir. Küçük seyleri hor görenler, büyük sey edinmek
fırsatını sürekli olarak kaçırıyorlar demektir.
455- Azan kurda kızan köpek.
1) Belalı ki sinin hakkından serli ki si gelir.
2) Azgınca çiftlesme isteğinde bulunan erkeğe, kızgınca çiftlesme isteği gösteren kadın
yarasır.
456- Az ates çok odunu yakar.
Küçük bir tehlike, elverisli ortam bulunca, büyüye büyüye önüne geçilemez durum alır. Bir
avuç suçlu, büyük bir suçsuz yığınının basını belaya sokar. Krs. Kurunun yanında yas da yanar.
457- - Azca nereye? - Çokçanın yanına.
Bkz. Aza demisler: Nereye?...
458- Az el as kotarır (yemek pisirip kaplara koymak), çok el is kotarır (Bir isi bitirmek). (Az
eli asta gör, çok eli iste gör).
Ne kadar çok kisi bir araya gelse, pisme zamanından önce yemeği ortaya koyamazlar. Onun
için yemek yapmaya az kisi yeter. Ama baska isler, çok kisinin çalısmasıyla daha çabuk bitirilir.
459- Az eli asta gör, çok eli iste gör.
Bkz. Az el as kotarır...
460- Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez.
Bkz. Biri bilmeyen...
461- Azıcık ağrıya as (çokçasını is) bastırır.
Küçük bir rahatsızlık bir seyler yemekle geçer. (Düsünmekle sonuç alınamayacak birçok
sorun da kendini ise vermekle unutulur.)
462- Azıcık asım, kaygısız (ağrısız, kavgasız) basım.
1) Evimde kalabalık oml azsa siim az oulr, uğrasma, didisme de oml az.
2) Didismesiz orta halli bir geçim, türlü uğrasma ve didismelerle dolu zenginlerin
yasayısından daha iyidir.
463- Azıksız yola çıkanın iki gözü el torbasında kalır.
Bir süre sonra gerekecek seyleri vaktinde hazırlamayan kisi, zamanı gelince hazırlıklı
kisilerin durumuna imrenir ve içinden bana da verseler isteği geçer.
464- Az kaz, uz kaz, boyunca kaz.
Birisi için kazdığın kuyuya kendin düsebileceğini gözönünde bulundur. Onun için bu kuyu
kendini kurtarabileceğinden daha derin olmasın. Yani sana yapılmasını istemediğin bir
kötülüğün daha ağırını baskasına yapma. Krs. Kazma elin kuyusunu...
465- Az mal kan yutturur, çoğu birbirini güttürür.
Az malı yönetmek için gereken araçlar, yapılan harcamalar çok mali yönetmeye de yetebilir.
Bu nedenle çok mali yönetmek az malı yönetmekten daha ucuza gelir.
466- Az olsun, uz (öz) olsun.
Yaptığınız is; edindiğiniz sey, isterse az olsun, ancak temiz ve iyi olsun.
467- Azrail gelince oğul, usak sormaz.
1) Azrail yetismemis çoluk çocuğun var mı? diye sormaz. Hiçbir özür de kabul etmez.
2) Azrail, büyük, küçük demez; eceli gelenin canını alır.
468- Az söyle, çok dinle.
Kisi, az konusursa hem çevresindekileri rahatsız etmemis; hem de daha az yanılmıs olur. Çok
dinlemekle ise çok sey öğrenir.
469- Az tamah çok ziyan (zarar) getirir.
Elde ettikleriyle yetinmeyerek daha çoğunun pesinde kosanlar, elde ettiklerinden daha çok
zarara uğrarlar.
470- Az veren candan, çok veren maldan.
Varlıklı olmayan kimse, yardım, ya da armağan olarak az sey verebilir. Bu büyük bir
fedakarlıktır. Varlıklı kimse çok sey verebilir. Bu, onun için özveri sayılmaz.
471- Az yiyen az uyur, çok yiyen güç uyur.
Aç kimse uyuyamaz. Az yiyenin de uykusu az olur. Midesi dolu olan rahat edemez;
uyumakta güçlük çeker. Demek ki kisi iyi uyuyabilmek için pek az da yememeli, pek çok da.
:::::::::::::
-B-
472- Baba eder, oğul öder.
Bkz. Baba koruk yer...
473- Baba (evlat, oğul) ekmeği zindan ekmeği, koca (er) ekmeği meydan ekmeği.
Bir kadın için babasının, ya da çocuğunun evinde barınıp onların eline bakmak çok sıkıcı bir
durumdur. Onun gönül ferahlığı ile yasayacağı yer, kocasının evi, serbestçe harcayacağı para
kocasının parasıdır. Krs. Er ekmeği meydan ekmeği.
474- -Baba himmet. -Oğul hizmet.
Büyüklerin, kendilerine el uzatıp yardım etmelerini istemeye hak kazanabilmek için
küçüklerin görevlerini iyi yapmaları gerektir.
475- Baba koruk (erik, eksi elma) yer, oğlunun disi kamasır. (Baba eder, oğul öder.)
Babanın yaptığı kötü isin sıkıntısını çocuk çeker.
476- Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana.
Baba malına güvenip kazanç yolunu tutmamak çok yanlıstır. Baba malının değeri pek
bilinmediği gibi hazır mal da çabuk biter. Kendini bilen, yasama sorumluluğunu duyan akıllı
evladın gerçek malı, kendisinin kazandığı maldır. Krs. Sade pirinç zerde olmaz... Krs. Ata malı
mal olmaz...
477- Babamın (anamın) öleceğini bilseydim, kulağı dolu darıya satardım.
Bkz. Anamın öleceğini bilseydim...
478- Babanın (atanın) sanatı oğula mirastır.
Çocuk daha küçük yasta ister istemez babasının sanatı ile ilgilenir. Giderek bu sanatı öğrenir.
Büyüyünce kendisi de bu sanatla uğrasır. Böylece bir sanat, babadan oğula miras kalır.
479- Baba oğluna bir bağ bağıslamıs, oğul babaya bir salkım üzüm vermemis.
Babalar çocukları için büyük özveride bulunurlar. Ama çocuklar babaları için küçük bir
özveride bulunmazlar. Baska koruyucular ve korunanlarda da durum budur. Krs. Bir baba dokuz
oğlu besler...
480- Babasından mal kalan, merteği (direk) içinden bitmis sanır.
Malı kendi emeğiyle değil, miras yoluyla elde etmis olan kisi, onun ne büyük çabalar
harcanarak ve ne denli sıkıntılar çekilerek kazanılmıs olduğunu bilmez.
481- Baba vergisi görümlük, koca vergisi doyumluk.
Bir babanın kızı için harcadığı para, hazırladığı çeyiz, göstermelik olmaktan ileri geçemez.
Kızın ömür boyu süren büyük giderlerini kocası üzerine almıstır. Çeyiz olarak gelen seyleri
eskidikçe, bittikçe yenileyen kocasıdır.
482- Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.
Yaradılıstan iyi ve doğru olan kisi ya da nesne, ne denli elverissiz ortam içinde bulunursa
bulunsun, niteliğini yitirmez.
483- Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun. (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün
olsun).
Kisi, verim beklediği seyden istediğini alabilmek için gereken harcamalardan
kaçınmamalıdır. Yoksa ne yüzle tam verim bekleyebilir? Krs. Bakarsan bağ...
484- Bağ babadan, zeytin dededen kalmalı.
Bağ, bir kusak geçecek kadar yaslandıktan sonra bol ürün verir. Zeytinin bol ürün vermesi
için hiç olmazsa iki kusaklık bir zaman geçmelidir.
485- Bağ bayırda, tarla çayırda.
Her sey, kendisi için en uygun ortamda daha verimli olur. Nitekim bağ, suyu az olan yerde,
tarla suyu bol olan yerde bulunursa daha çok ürün verir.
486- Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun.
Bkz. Bağa bak üzüm olsun...
487- Bağı ağlayan yüzü güler.
Bağ budanırsa (budanan yerden su damlar) bol ve güzel üzüm verir.
488- Bağın taslısı, karının saçlısı.
Taslı yerdeki bağ, daha değerli, uzun saçlı kadın daha gösterisli ve sevimlidir.
489- Bahanesiz ölüm olmaz. (Sebepsiz...).
Bkz. Ecel geldi cihane...
490- Bahsis atın disine bakılmaz.
Bkz. Beles atın...
491- Baht (akıl) olmayınca basta, ne kuruda biter ne yasta.
Kisi talihsiz ya da akılsız olursa giristiği hiçbir isten olumlu sonuç alamaz.
492- Bahtsızın bağına yağmur, ya tas yağar ya dolu.
Talihsizin bütün isleri ters gider. Bağına yağmur yerine ya tas ya dolu yağar.
493- Bakacağın yüze sıçma, sıçacağın yüze bakma.
Đliski kurabileceğin kisi ile arayı büsbütün bozma. Asağılığı, kötülüğü herkesçe bilinen
kisiyle de iliski kurma.
494- Bakan göze bağ (yasak) olmaz.
Herkesin gözü önündeki seye bakılması önlenemez. Kimse ona bakmasın denilemez.
495- Bakan yemez, kapan yer.
Bir sey sadece bakmakla edinilemez. Onu ele geçirmek için davranmak gerekir.
496- Bakarsan at, bakmazsan mat.
Bkz. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ.
497- Bakarsan bağ, bakmazsan dağ (olur).
Bakılıp onarılan seyler yararlanılacak duruma gelir. Bakımsız bırakılan seyler ise yaramaktan
kalır. Krs. Bağa bak...
498- Bak bana bir gözle, bakayım sana iki gözle.
Sen bana ne denli yakınlık gösterirsen ben sana ondan çok yakınlık gösteririm.
499- Bakmakla usta olunsa (öğrense), köpekler (kediler) kasap olurdu (kasaplığı öğrenirdi).
Hiç yapılmadan, sadece nasıl yapıldığını görerek bir sey öğrenilemez.
500- Baktın ibrik akıyor; önce götünü yu, sonra aptes boz.
Đsinizi yaptıktan sonra gerekecek olan nesne isinizi yapıncaya değin ortadan kalkacaksa, önce
o nesneyi elde edip sonra isinizi görmelisiniz.
501- Baktın ki kar havası, eve gel kör olası.
Tehlikeli bir durum belirmeye baslayınca ondan uzak kalmanın yoluna bakılmalıdır.
502- Baktın yarın yar değil, terkini kalmak az değil.
Kendine yakın bildiğin kimsenin içtenlikten, dürüstlükten uzaklastığını görürsen dostluğa
son vermekten utanma.
503- Bal bal demekle ağız tatlanmaz (tatlı olmaz).
Tatlı sözlerle güzel bir sey gerçeklesmis olmaz.
504- Balcı kızı daha tatlı.
Güzel mal satan kimselerden alınan seyler daha çok hosa gider.
505- Balcının var bal tası, oduncunun var baltası.
Her is yapılırken özel bir araç kullanılır. O isi yapan bu aracı elinde bulundurur.
506- Balı dibinden, yağı yüzünden.
Balın dibi, yağın yüzü daha güzeldir. Bunun gibi, değerleri derinlestikçe artan ve değerleri
yüzde kalan insanlar vardır.
507- Balık ağa girdikten sonra aklı basına gelir.
Đnsan tedbirsizliği yüzünden bir yıkıma uğradıktan ve is isten geçtikten sonra neden söyle
yapmadım, neden böyle yapmadım diye üzülür.
508- Balık bastan avlanır.
Bir seyi ele geçirebilmek için onu yönetenleri ele geçirmek gerekir.
509- Balık bastan kokar.
Bastakilerin tutumu bozuk olan toplumda her sey bozuk olur.
510- Balık Çok konusurum ama ağzım su dolu demis.
Bir isi yapmaya gücü yetmeyen kisi, yapamam demez de inanılmayacak bir mazeret ileri
sürer.
511- Balık demis ki: Etimi yiyen doymasın, avımı yapan gülmesin (onmasın).
Canına kıyılan balığın böyle ilendiğine inanılır. Bu inanıs, balık etine kolay kolay
doyulmamasından ve balık avcılarının hep geçim darlığı içinde bulunan kimseler olmasından
ileri gelmektedir.
512- Balık kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?
Bkz. Et kokarsa tuzlanır...
513- Balın alası (tazesi) oğulun tazesinden.
1) En güzel bal, taze oğul balıdır.
2) Ana baba için en tatlı sey, küçük çocuklarıdır.
514- Balı olan bal yemez mi?
Bir kimsenin elinde baskasına verilecek, ya da satılacak bir nesnenin bulunması, ondan
kendisinin de yararlanmasına engel değildir.
515- Balı, parmağı uzun (olan) yemez, kısmetlisi yer (yememis, kısmeti olan yemis).
Güzel bir sey, onu isteyen ve elde edecek gibi görünen kimsenin değil, umulmadık birinin
eline geçer.
516- Bal ile kaymak isteyen akçesine kıymak gerek.
Güzel, pahalı nesne elde etmek isteyen, bunun gerektirdiği özveriye katlanmalıdır.
517- Bal ile kaymak yenir ama her keseye göre değil.
Güzel yemeyi, güzel giymeyi, güzel esya kullanmayı herkes ister ama bunları ancak parası
bol olanlar yapabilir.
518- Bal olan yerde sinek de olur (bulunur).
Güzel seyin çevresinde, ondan yararlanmak isteyen asalaklar dolasır.
519- Balta değmedik ağaç olmaz.
Zarar görmeyen, yıkımlara uğramayan kimse yoktur.
520- Balta sapını yonamaz.
Kisi, kendisinin yapamayacağı isleri için baskasının yardımına gerekseme duyar.
521- Bal tutan parmağını yalar.
Baskalarına güzel seyler dağıtmakla görevli olan kimse, dağıttığından az çok kendisi de
yararlanır. Krs. Harman döven öküzün ağzı bağlanmaz.
522- Bana dokunmayan (beni sokmayan) yılan bin yasasın.
1) Birçok kimseler, kendilerine kötülüğü dokunmayan zararlı birisinin bu durumuyla
yasayıp gitmesini hos görürler.
2) Zararlı olduğu bilinen, ama kimseye kötülüğü dokunmayan kisiye ilisilmemelidir.
523- Barutla ates bir yerde durmaz (olmaz).
Bkz. Atesle barut...
524- Baskıdaki altından askıdaki salkım yeğdir.
Kullanılan, ise yaratılan az değerli nesne, saklanan, kullanılmayan çok değerli nesnelerden
daha iyidir.
525- Baskın basanındır.
Düsmanı bos bulunduğu sırada basan, savası kazanır.
526- Baskısız (çivisiz) tahtayı yel (el) alır, yel (el) almazsa sel (yel) alır. (Baskısız yongayı
yel alır; sahipsiz tarlayı sel alır.)
Sıkı bir yönetim altında bulundurulmayan ya da korunmayan gençler kolayca kötü yollara
sürüklenebilirler.
527- Basa gelen çekilir.
Uğradığımız kaçınılmaz yıkımlara katlanmaktan baska elimizden ne gelir? Sabırlı olmalıyız.
528- Basa gelmeyince bilinmez.
Baskasının uğradığı bir yıkımın ne kadar acı olduğunu, basımıza böyle bir felaket
gelmeyince, gereği gibi anlayamayız.
529- Basa gelmez is olmaz, ayağa değmez tas olmaz.
Bkz. Ayak almadık tas olmaz...
530- Bas ağır gerek, kulak sağır.
Kisi ağırbaslı olmalı ve dedikoduları dinlememeli, ya da isitmemis gibi davranmalıdır.
531- Basak büyüdükçe boynunu eğer.
Đnsan olgunlastıkça daha çok alçakgönüllü olur. Krs. Bos basak dik durur.
532- Basa yazılan gelir.
Bkz. Alna yazılan bas gelir.
533- Bas basa bağlı, bas da seriata (yasaya, padisaha).
Bizim basarımız, basımızda bulunan yöneticiye, onun bası da dine, yasaya bağlıdır. Biz
yöneticinin buyruğu altındayız ama, yönetici de toplum için konulmus olan kanunlar ne
buyuruyorsa onu uygular; onun dısına çıkamaz. Krs. Basın bası...
534- Bas dille tartılır.
Kisinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür.
535- Basına gelen basmakçıdır.
Basından bir is geçmis olan kimse o iste deneyimli olur. Uğradığı zarara bir daha uğramamak
için önlem alır.
536- Basın bası, basın da bası vardır.
Toplum içinde hiç kimse basına buyruk değildir. Basta bulunan her kisinin üstünde daha
büyük bir bas, onun da üstünde kendisinden büyük bir bas vardır. Krs. Bas basa bağlı...
537- Basım acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğunu eksik etmez (etmesin).
Đs basına deneyimsiz yönetici getirenler, onun yaratacağı sıkıntı ve zararları çekmeye hazır
olmalıdırlar.
538- Basını sallamayan kavak olmaz.
Kendini bir sürü eğlenceye, çapkınlığa kaptırmamıs genç yoktur.
539- Basın sağlığı, dünya (-nın) varlığı.
Dünyanın en büyük zenginliği, beden sağlığından baska bir sey değildir.
540- Bas kes, yas kesme.
Ağaç kesmek, insan öldürmekten daha büyük bir suçtur demeliyiz ki ağaç kesmenin ne kadar
kötü ve zararlı bir is olduğuna dikkati çekebilelim.
541- Bas nereye giderse, ayak da oraya gider.
Basta bulunan nasıl bir yol tutarsa onun yönetimi altında bulunanlar da o yolu tutarlar. Krs.
Arabanın ön tekerleği...
542- Bas olan bos olmaz.
1) Bir topluluğa bas olan kimse, tasıdığı değer dolayısıyla bir yere gelmistir. Bos bir kisi
değildir.
2) Đs basında bulunan kisinin bos zamanı olmaz; isi çoktur.
543- Bas ol da esek bası (soğan bası) ol.
Basta bulunanların, yetkisi genis, saygınlığı büyük, olanakları çok olur. En önemsiz islerde
bile bas olmak, buyruk altında bulunmaktan iyidir.
544- Bas sağ olursa börk çok bulunur.
Kisinin en önemli isi, sağlığını korumaktır. Sağlığı yerinde olan kisi issiz kalmaz.
545- Bas sallamakla kavuk eskimez.
Bir kimsenin suyunca gitmekten, söylediklerine evet, peki demekten zarar gelmez.
546- Bas yarılır börk içinde, kol kırılır kürk (yen) içinde.
Bir aile içindeki kisilerin kusurları, anlasmazlıkları, kavgaları sır olarak aile içinde kalmalı,
dısarıya duyurulmamalı, sızdırılmamalıdır.
547- Bas yastığı bas derdini bilmez.
Đnsan derdi içindedir. En yakını bile onu anlamaz.
548- Baykusun kısmeti ayağına gelir.
Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz. Kımıldamadan duran baykusun rızkını bile önüne koyar.
(Đanısa göre baykus bütün geceyi uykusuz geçir, ibadet edermis. Sabaha karsı önüne gelen bir
serçeyi yermis).
549- Bayramda borç ödeyene ramazan kısa gelir.
Oruç tutan kimse için ramazan günleri ağır ağır geçer. Süresi bayramda dolacak bir borcu
ödemek zorunda olan kimseye o günler çabuk geçiyor gibi gelir. Çünkü insan, güç islerin
yapılmasını ertelemek ve uzak zamanlara atmak ister.
550- Bayramdan sonra gelen kınayı götüne yak.
Gerektiği zaman ele geçmeyip daha sonra kavusulan sey değerli de olsa ise yaramaz.
551- Bayram etiyle it tavlanmaz.
Bir canlının (ya da bir durumun) gelismesi sürekli bakım ve ilgi ister. Rasgele ele geçen
fırsat ne denli elverisli olursa olsun, sürekli değilse yararı sınırlı kalır.
552- Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.
Bir kisi, kendine denk ve uygun olan kisiyle arkadas olur.
553- Bedava sirke baldan tatlıdır (tatlı olur).
Para verilmeden ele geçen seyler çok hosa gider.
554- Bekar gözü, kör gözü.
Bekar erkek, evlenme istek ve heyecanı içinde olduğundan alacağı kızın kusurlarını göremez.
555- Bekarın parasını it yer, yakasını bit.
Bekar kimse, parasını çarçur eder; dalaverecilere yedirir. Yasayısı düzensiz, üstü bası kirli,
bitlidir.
556- Bekarlık maskaralık.
Bekar kimse bakımsızdır, kılıksızdır, derbeder bir yasayıs sürer ve herkesin eğlencesi olur.
557- Bekarlık sultanlık.
Aile sorumluluğundan kaçan ve basıbos bir yasayıs sürmeyi seven kimselere göre bekarlık,
esi bulunmaz bir sorumsuzluk ve rahatlık durumudur.
558- Beles (bahsis) atın disine (yasına, dizginine, yularına) bakılmaz.
Para verilmeden gelen sey, eksiği, kusuru olsa da hos karsılanır.
559- Benden sana bir öğüt: Ununu elinde öğüt.
Bkz. Sana vereyim bir öğüt..., Kurda meden...
560- Beni sokmayan yılan bin yasasın.
Bkz. Bana dokunmayan yılan...
561- Benzeye benzeye yaz, benzeye benzeye kıs olur.
Günler birbirinden çok farklı olmadığı halde hava yavas yavas ısınarak yaz, aynı biçimde
yavas yavas soğuyarak kıs gelir. Bu durum toplumun gelismesinde ve gerilemesinde de görünür.
Krs. Üzüm üzüme baka baka...
562- Berber berbere benzer ama, basın Allah'a emanet.
Kendisini uzman gibi gösteren her kisiye güvenmemeli. Uzman diye ise baslar da malınızı,
canınızı tehlikeye sokabilir.
563- Berberin solumazı, tellağin söylemezi, kahvecinin söylemezi.
Yüzü yüzünüze pek yakın olarak is gören berber soluyorsa nefesi, ağız kokusu burnunuza
girer. Tellak terliyorsa sizi keselerken terleri üzerinize damlar; ayrıca ter kokusundan rahatsız
olursunuz. Müsterilerinin içyüzünü bilen kahveci birinin sırını ötekine söylerse sanatını kötüye
kullanmıs olur.
564- Berk kaçan atın boku seyrek düser.
Olağanüstü hızla yapılan is -gereken özen gösterilemeyeceğinden- olumlu sonuç vermez.
565- Besle kargayı, oysun gözünü.
Đyilik edip yetistirdiğin öyle sütü bozuk, iyilik bilmez kimseler vardır ki sana en büyük
kötülüğü yaparlar.
566- Beslemeyi eslemeden alma.
Sürekli bir hizmet için evine kabul edeceğin kimseyi iyice sorup sorusturmadan alma.
567- Bese, bakma çiftten baska ise.
Yediye'nin yelleri bese'nin selleri sözünde de geçen bese subat sonlarıyla martı kapsayan
zamandır.
568- Bes kurusun üstünde oturmaya bes batman göt gerek.
Kisinin kazancından, az da olsa para artırması büyük azim ve irade ister.
569- Bes kurusun varsa bes yere düğümle.
Kisi savurgan değil tutumlu olmalı, parasını iyi korumalıdır.
570- Bes para giren ev yıkılmamıs.
Çalısıp para kazanmanın yoluna bakılmalıdır. Kazanç az da olsa ailenin yasam düzeni
bozulmaz.
571- Bes parmağın hangisini kessen acımaz?
Đnsan evlatlarını birbirinden ayırt etmez. Hangisine zarar gelse aynı üzüntüyü duyar.
572- Bes parmak bir değil (olmaz).
1) Ana ve babaları bir olduğu halde kardesler birbirlerine benzemezler. Türlü niteliklerle
ayrılırlar.
2) Aynı görevle bir arada çalısan kimseler yetenek, basarı bakımından birbirinden
farklıdırlar. Onun için sevgileri arasında da fark bulunur.
573- Bes tavuğa bir horoz yeter.
Bes kadını yönetmek ve korumak için bir erkek yeter.
574- Beterin beteri var (-dır).
Çok kötü bir duruma düsen kimse, bundan daha kötü bir durumun da bulunduğunu
düsünerek avunmalıdır.
575- Bey ardından çomak çalan çok olur.
Güçlü kisi ile yüz yüze bulundukları zaman ağızlarını açmayan kimseler, gittikten sonra
kendisini çekistirirler.
576- Bey ası borç, düğün ası ödünç.
Beyin sofrası çok zengin olur. O sofrada ağırlanan kimsenin, karsılık olarak beye yemek
vermesi kolay olmadığından bu bir borç olarak kalır. Düğün ası yiyen ise günün birinde
kendisinin yapacağı düğüne, birinci düğün sahibini çağırır, böylece ödüncün altından kalkmıs
olur.
577- Beyazın (akın) adı (var), esmerin (karanın) tadı (var).
Beyaz tenli olanlar, güzel sayılır; ancak bu, aldatıcı bir görünüsten ileri gelir. Gerçek güzellik
ve sirinlik esmerlerdedir.
578- Bey buyurur, cellat keser.
Egemen kisinin haksız buyruğunu yerine getiren, buyruk kulu olduğu için, suçsuzdur. Suçu
isleyen, buyruğu verendir.
579- Beyde bulunmayan elde neler var.
Bkz. Elde bulunan beyde bulunmaz.
580- Beyden gelen bey sayılır.
Hatırı sayılan kisinin sözlerini, isteklerini baskasına ileten buyruk kuluna, hatırlı kisinin
kendisi gelmis gibi saygı gösterilmesi gerekir.
581- Beyle bostan ekenin vay haline!...
Bkz. Seytanla ortak buğday eken...
582- Beyler buyruğu yoksula kan ağlatır.
Halkı yönetenler, uygulama olanağını düsünmeden buyruklar verirler. Halkı sıkıntıya sokar,
ezerler.
583- Beylik çesmeden su içme.
Resmi islere yanasmak tehlikelidir. Hükümet, hatıra hayale gelmeyen bir noktadan size
büyük sorumluluk çıkarır. Abartılarak denilebilir ki devletin kamuya hizmeti için yaptırdığı
çesmeden su bile içmeyiniz.
584- Beylik fırın has çıkarır.
1) Kisilerin yaptığı isi devlet yaparsa dört bası mamur yapar.
2) Devletten aylık alarak geçinen, en sağlam kazanç yolunu bulmus demektir.
585- Bey mi yaman el mi yaman?
Bkz. El mi yaman, bey mi yaman?
586- Bey oğlu kulluk, kul oğlu beylik.
Hiçbir kimse için süreli bir yasam düzeyi yoktur. Yüksek düzey insanı düskün duruma
gelebilir; düskün durumda olan da yükselebilir; zenginlesebilir.
587- Bez alırsan Musul'dan, kız alırsan asilden.
Ne alacaksanız cinsini, aslını biliniz, güvenerek alınız: Musul bezinin sağlam, güzel
olduğuna, soylu kızın terbiyesine, namusuna güvendiğiniz gibi.
588- Bezirgan züğürtleyince geçmis defterleri yoklar.
Bkz. Müflis bezirgan...
589- Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu.
Bir kimsenin, bir seyin değeri, kendisinde aranan özel nitelikte artar: Kisi, huyu güzel olursa
sevilir. Bıçak, çeliğine iyi su verilmis olursa keskinlesme yeteneği kazanır.
590- Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz).
Bkz. El yarası onulur...
591- Bıldırcının beyliği arpa biçilene kadar.
Bir kimsenin keyfi, ancak yararlandığı nesne yarar sağlamayacak duruma gelinceye değin
sürer. Krs. Ötleğenin beyliği...
592- Bıyığın uzunsa borazan çal.
Bir isi basarabilmek, gerekli kosulların bulunmasına bağlıdır. Krs. Nefesine güvenen
borazancıbası olur.
593- Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.
Đnsan her seyi bilemez. Bu, kusur değildir. Ancak bilmediği bir isi, sorup öğrenmeden
yapmaya kalkısmak kusurdur. Çünkü yanlıs ve zararlı bir yola sapılmıs olabilir.
594- Bin atın varsa iniste in, bir atın varsa yokusta bin.
Üzerinde yük bulunan at, yokus asağı inerken zorluk çeker, hırpalanır, aksar, sakatlanır,
düsüp ölebilir. Ancak üzerinde yük de olsa, yokusa çıkmaya iyi dayanır. Đnsan ise inisi
yorulmadan iner de yokusa çıkarken yorulur. Bundan dolayı kisi, hem kendisi hem at için kolay
olan davranısı yeğlemeli, yani iniste inmeli, yokusta binmelidir.
595- Bin bilsen de bir bilene danıs.
Đnsan bir seyi ne denli iyi bilirse bilsin, kendisinden daha iyi bilen bulunur. Onun için, bir ise
baslamadan o i s üzerindeki genis bilgisi herkesçe kabul edilen kimsenin düsüncesi alınmalıdır.
596- Bin dost az, bir düsman çok.
Ne kadar çok dostun olursa, yararlanma olanağın
K kadar artar. Bu durumdan bir zarar da gelmez. Ancak bir tek düsmanın bulunsa hep zarar
görme tehlikesi içinde yasarsın.
597- Binicinin sağı solu olmaz.
1) Binici, ata sağdan da soldan da aynı kolaylıkla biner.
2) Uzman kisi, hangi yöntemi uygularsa uygulasın, isini basarı ile yürütür.
3) Đsini titizce yürüten kisinin buyruğu altındakilere karsı iyi davranmasına güvenilip her
zaman böyle davranacağı sanılmamalıdır. Bakarsınız ki tersliği tutar. Krs. Erenlerin sağı,
solu belli olmaz.
598- Bin isçi, bir basçı.
Bir isin planını çizen, programını izleyen, düzenli olarak gerçeklesme yolunu gösteren bir
bas bulunmadıkça, ne kadar çok isçi çalısırsa çalıssın, is basarı ile yürütülemez. Krs. Ayağı
yürüten bastır.
599- Bin kisi değmez bir kisi, bir kisi değer bin kisi.
Toplum içinde bir değerli kisinin yaptığı isi yapamayan bin kisi de vardır; bin kisinin
basarabileceği isi tek basına yapabilen kisi de.
600- Bin merak, bir borç ödemez.
Borcu ödemek için tasalanmanın faydası yoktur; ödeme yollarını aramak gerekir. Krs. Bin
tasa...
601- Bin nasihattan bir musibet yeğdir. (Bir musibet bin nasihattan yeğdir).
Yanlıs yolda olan bir kisiye verilen yüzlerce öğüt, onu doğru yola getirmek için yararlı olmaz
da tuttuğu bu yolda basına gelen bir yıkım, uyanmasına yarayan bir ders olur.
602- Bin ölçüp bir biçmeli.
Yapılacak bir isin bütün yönleri önceden iyi düsünülmeli, sonucu iyi hesaplanmalı, ondan
sonra ise girisilmelidir. Đyi düsünülmeden yapılan bir isten dolayı duyulacak pismanlık, isi
düzeltmeye yaramaz. Krs. Son pismanlık fayda vermez.
603- Bin tasa bir borç ödemez.
Borçlu, üzülmekle borç sıkıntısından kurtulamaz. Çalısıp vermekle kurtulur. Krs. Bin
merak...
604- Bir adama kırk gün (deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur) ne dersen o ol ur.
Sürekli telkinle bir kisinin bilinçaltına birtakım inançlar, duygular yerlestirilebilir.
605- Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın. (Đnsanın adı çıkmaktansa canı çıkması yeğdir).
Adı kötüye çıkan kisi, kötü olmasa bile, bu kamu yargısını kolay kolay düzeltemez. Nerede
adı anılsa, hiçbir arastırma yapılmadan, hemen kötülüğü ortaya atılır. Bu durumdaki kimse
ölmeyi yeğler mi yeğler.
606- Bir adamın sözü bir adama kolay.
Bir kisinin, hosa gitmeyecek bir sözünü baskasına iletme görevini üstlenen, bu sözleri
aktarırken kendisinin tarafsız olduğunu, sadece bir aracılık yaptığını bu anlatımla belirtir.
607- Bir ağacın gölgesinde bir sürü yatar.
Đyiliksever bilgili, varlıklı kimselerden pek çok kisi yararlanır.
608- Bir ağaçta gül de biter diken de.
Bir ocaktan iyi insan da yetisir, kötü insan da. Krs. Bir ağaçtan okluk da...
609- Bir ağaçtan okluk da çıkar, bokluk da.
Aynı aileden iyi adam da çıkar, kötü adam da. Krs. Bir ağaçta gül de...
610- Bir ağızdan çıkan bin ağıza (dile) yayılır.
Bir kisi, yayılmasını istemediği bir durumu kimseye söylememelidir. Söylerse, gizli
kalmasını istediği sey, dilden dile dolasarak toplum içine yayılır. Krs. Açma sırrını dostuna...
611- Bir ambar buğdayın örneği bir avuçtur.
Bir tümün küçük bir parçasını incelemek, tümü üzerinde yargıya varmaya yeter.
612- Bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz.
1) Bir basa bir göz ne kadar gerekli ise bir anneye bir kız da o kadar gereklidir. Kız çocuk,
erkek çocuğun yapamayacağı birçok isleri yaparak annesine yardımcı ve en iyi arkadas
olur.
2) Anneler, kız çocukları olsun isterler. Olsun ama, bir tanesi yeter. Kız çocuğu yetistirme,
sonra evlendirme isleri anneleri çok yorar. Dahası zaman zaman çok üzer. Onun için
birden fazlası fazladır. Krs. Bir evde iki kız...
613- Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.
Altın, yani para, harcanan, tükenen bir maldır. Ama toprak, harcanıp tükenen bir mal
değildir. Yerinde duran, sürekli olarak ürün veren, para getiren bir maldır.
614- Bir baba dokuz oğlu (evladı) besler, dokuz oğul (evlat) bir babayı beslemez.
Baba, ne kadar çok çocuğu olursa olsun hepsini yetistirmek için gereken bütün özveride
bulunur. Ancak çocuklar para kazanmaya basladıktan sonra -birçok kardes de olsalar- yoksul
düsen babaları için, kendi paylarına düsen küçük bir yardımı yapmazlar. Krs. Baba oğluna bir
bağ bağıslamıs...
615- Bir basa bir göz yeter.
Nimet ne kadar bol olsa o kadar hosa gider; geri çevrilmez. Ama bunun hepsi zorunlu
gereksemeleri karsılayan seyler değildir. Birçoğu fazladan denilebilecek seylerdir. Bunun -
gerçek gereksemeyi karsıladığı için- vazgeçilemeyecek bir miktarı vardır. Azla yetinmeyi
bilenler bu miktarı yeter görürler. Krs. Bir anaya bir kız...
616- Bir bas soğan bir kazanı kokutur.
Kötü bir kisi, kötü bir davranıs, kötü bir söz, büyük bir topluluğun havasını bozar.
617- Bir çiçekle yaz olmaz (gelmez).
Güzel, ama küçük bir belirti ile, beklenen doyurucu sonuca erisilmis olmaz.
618- Bir çöplükte iki horoz ötmez.
Bir toplumda iki bas olmaz. Olursa aralarında anlasmazlık çıkar; biri ötekini uzaklastırır.
619- Bir deli kuyuya tas atmıs, kırk akıllı çıkaramamıs. (Bir delinin kuyuya attığı tası kırk
akıllı çıkaramaz).
Kimi zaman bir kisi öyle delice bir is yapar ki birçok akıllı kimseler bir araya gelerek
düsünür, çalısırlar da durumu düzeltemezler.
620- Birden çıkan bine yayılır.
Bir kisi, sadece kendisinin bildiği bir seyi, baskasına söylemeyeceğini sandığı bir kimseye
söylerse, az sonra konu herkesin diline düser. Krs. Açma sırrını dostuna...
621- Bir dirhem et bin ayıp örter.
Zayıf kimselerin vücudunda çirkinlikler bulunabilir. Biraz sismanlamak, bu çirkinlikleri
giderir.
622- Bir dirhem gümüsün üstünde oturmaya bir kantar göt gerek.
Tutumluluk, kazancın çok küçük bir parçasını bile artırabilmek, büyük bir istenç (irade)
gerektirir.
623- Bir dönüm güzlük on dönüm yazlığa bedeldir.
Sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün
alınır.
624- Bir el bir eli (el eli) yıkar, iki el (de) yüzü (yıkar).
Bkz. El eli yıkar, iki el de yüzü.
625- Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin (duymasın).
Bir yoksula, bir hayır isine yaptığınız yardımı, en yakınlarınız dahi bilinemelidir. Çünkü bu
çesit yardımlar dini, ya da sosyal bir ödevdir. Amaç kendini göstermek değil, bir yaraya merhem
olmaktır. Herkes görsün, isitsin, kendisini övsün diye yapılan yardım, din ya da insanlık duygusu
ile yapılmıs iyilik olmaktan çıkar.
626- Bir (tek) elin nesi var, iki elin sesi var. (Bir elin sesi çıkmaz).
Đnsan büyük isleri tek basına yapamaz. Baskasıyla isbirliği yapmalıdır ki önemli bir varlık
gösterebilsin. Krs. Ağaç yaprağıyla gürler, Üsüntü köpek mandayı..., Yalnız tas duvar olmaz.
Yalnız kalanı..., Yalnızlık Allah'a...
627- Bir elin sesi çıkmaz.
Bkz. Bir elin nesi var...
628- Bir elma bin akçaya, soy; bin armut bir akçaya, soyma.
Bkz. Elmayı soy da ye, armudu say da ye.
629: Bir ev, bir dev.
Bkz. Ev dememisler evran demisler.
630- Bir evde düzen varsa düzen olmaz o evde.
Bir evde (ya da bir yerde) iki rakip kadın varsa orada dirlik olmaz.
631- Bir evde iki kız, biri çuvaldız biri biz (Mesin gibi seyler dikilirken iğneye yol açmak
için kullanılan, bir sapa çakılmıs ince çivi gibi, kalın iğne.).
Bir evde iki kız olursa her biri bir taraftan aileyi sıkıstırır: Giyim kusam ister, çeyiz çemen
ister. Onlar istemese bile aile kendini böyle bir sorumluluk altında bilir. Bunun sıkıntısını çeker.
Krs. Bir anaya bir kız...
632- Bir ev (gemi) donanır, bir kız (çıplak) donanmaz.
Bir kızı donatmak, bir ev düzmekten daha güç, daha masraflıdır. Evin eksikleri bellidir.
Alırsınız, biter. Kızın ne giyim giderleri biter, ne de çeyiz için alınacak esyası. Evlenecek kızın
gözü esyaya doymaz.
633- Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı (hakkı) vardır.
Birisi size bir fincan kahve içirmek gibi küçük bir iyilik etmis ya da sizinle bu kadarcık bir
dostluk kurmus olsa, bunu unutmamanız, o kisinin her zaman hatırını saymanız gerekir.
634- Bir fit bin büyü yerini tutar (yerine geçer).
Bir kimseyi baskasına karsı kıskırtmak için ara bozacak bir söz, bin büyü kadar etkilidir.
635- Bir görüs, bir kör bilis.
Bir kez görmekle bir sey iyice anlasılmaz, öğrenilmez.
636- Bir gözün gördüğü bir göze (baskasına) hayır etmez.
Bir kisi bir nesneye göz koymussa, baska birinin o nesneyi elde etmesi kolay olmaz.
637- Bir günlük beylik, beyliktir.
Çok kısa bir süre için de olsa, herkesten üstün bir yasama olanağı bulmus olmak güzel seydir.
638- Bir günlük ölüye üç gün yiyecek gerek.
Gelenek böyledir: Bir evde ölüm olursa o evde üç gün yemek yapılmaz. Komsular ve
tanıdıklar yemek gönderirler.
639- Bir hatır, iki hatır, üçüncüde vur yatır.
Bir kimsenin densizlikleri, hatır sayılarak birkaç kez hos görülebilir. Ama bu durumu sürüp
giderse sert tepki gösterilmesi doğaldır.
640- Biri bilmeyen bini hiç bilmez. (Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez.)
Küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, ona karsı Teşekkür duygusu beslemeyen kisi,
daha büyük iyiliklerin değerini de bilmez; onlara karsı da duygusuz kalır.
641- Biribiri, adamı yer diri diri.
Akrabadan birinin ötekine can düsmanı olduğu çok görülmüstür. (Biribiri: birbirlerinin
hısımı) Krs. Akrabanın akrabaya akrep etmez...
642- Bir inat, bir murat.
Đnatçı kisi, her inadında istediği bir seyi elde eder.
643- Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.
Herkesin yararlanabileceği seyden kimi kisiler yararlanır da baskalarına yararlanma olanağı
vermezlerse bundan büyük kavga çıkar.
644- Bir kararda bir Allah.
Đnsanın yasayısı bir düzende sürüp gitmez. Sağlık bozulabilir; zenginlik kalmayabilir. Görev
elden gidebilir... Gücü, büyüklüğü eksilmeyip aynı kalan tek varlık, Tanrı'dır.
645- Bir katar deveyi bir esek yeder.
Sessiz, uysal bir topluluğu, niteliksiz, ahmak bir kisi bile yönetir.
646- Bir kılın bir örmeye faydası var.
Büyük girisimlerin gerçeklestirilmesine önemsiz görünen araçların yardımı olacağı
unutulmamalıdır.
647- Bir kızı bin kisi ister (de) bir kisi alır.
Güzel bir seyi herkes elde etmek ister. Ama o, ancak bir kisiye kısmet olur.
648- Bir kimsenin adı çıkacağına canı çıksın.
Bkz. Đnsanın adı çıkmadansa...
649- Bir korkak bir orduyu bozar.
Savasta, ya da birlikte is yapacak toplulukta, korkak bir kisi; kaygı, telas, heyecan yaratan
sözleriyle bozgunluğa yol açar.
650- Bir koyundan iki post çıkmaz.
Bir kimseden verebileceği kadar bir sey alındıktan sonra dolambaçlı yolla aynı seyi bir kez
daha almaya çalısmak, bosuna emek harcamaktır.
651- Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır (dokunur).
Namusunu satmıs birisi, yalnız kendi çevresi için değil, daha genis çevreler için de lekedir.
Bu durum, baska konularda, baska ortamlarda da görülür. Krs. Bir uyuz keçi bir sürüyü boklar.
652- Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.
Herhangi bir olayı, bir isi, bir ödevi küçük saymamak, önemle ele almak gerekir. Küçük
görünen isler, büyük sonuçlar doğurabilir: Bir çivi eksikliğinden bir nal düser; bir nal
eksikliğinden bir at kosamaz olur; bir atın kosamaması, kormutana bir haberin yetisememesi
dolayısıyla savasın kaybedilmesine mal olabilir. Böylece bir çivi yüzünden bir ordu yenilgiye
uğrayabilir. Nitekim küçük bir vidası eksik olsa koca bir fabrika çalısamaz. Önem verilmeyen
küçük bir yaradan ölenler çoktur.
653- Bir musibet (felaket) bin nasihattan yeğdir.
Bkz. Bin nasihattan bir musibet yeğdir.
654- Bir ocaktan okluk da çıkar, bokluk da.
Bir aileden terbiyeli, temiz çocuk da yetisir; serseri, ahlaksız çocuk da.
655- Bir pire için bir yorgan yakılmaz.
Küçük bir zaran önlemek için büyük bir zarar göze almak yanlıstır.
656- Bir selam bin hatır yapar.
Selam bir ilgi ve sevgi belirtisidir. Küçük bir seydir ama gönül kazanmakta büyük önemi
vardır. Gönül kazanmak için buna benzer birçok ilgilerden yararlanılabilir.
657- Bir senden büyüğün, bir de senden küçüğün sözünü dinle.
Önemli bir ise girisecek kimse salt kendi düsüncesiyle yetinmemeli, büyüklerinin
deneyimlerinden yararlanmalı; akıllıca düsünce ileri sürebilecek küçüklere de danısmalıdır.
658- Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.
Suçlu, birkaç kez kurtulma yolu bulsa bile günün birinde yakayı ele verir.
659- Bir söyle iki dinle.
Bkz. Đki dinle bir söyle.
660- Bir söz ara bozar,bir söz ara düzer.
Öyle bir söz olur ki iki dostu düsman eder. Öyle bir söz de olur ki iki dargını barıstırır. Krs.
Söz var ara bozar...
661- Bir söz bin büyüye bedeldir.
Büyü, kisiyi yanlıs seylere inandırır. Etkili söz ise büyüden daha güçlü bir inandırıcılık tasır.
662- Bir söz yola getirir, bir söz yoldan çıkarır.
Doğru yola götüren inandırıcı sözler de yanlıs yola sürükleyen etkili sözler de vardır.
663- Bir sürçen atın bası kesilmez.
Simdiye değin sizi memnun etmis olan kisi bir kez yanlıs bir is yapmıssa onun için eskiden
edindiğiniz kanıyı hemen değistirmeyiniz ve kendisine ağır bir ceza vermeyiniz.
664- Bir tepe yıkılır, bir dere dolar.
Dünyada hiçbir sey kaybolmaz. Birinin kaybettiğini baskası kazanır. Bir zengin
yoksullasırken bir yoksul da zenginlesir.
665- Bir uyuz keçi bir sürüyü boklar.
Kötü yaradılıslı, kötü huylu kisi, çevresine hep kötülük asılar, toplulukta kötüler türemesinin
etmeni olur. Krs. Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır.
666- Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.
Oturmam diyen konuk, oturma söyle dursun yatıya kalır. Yemem diyen de parçalarcasına
sofraya saldırır.
667- Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.
Kötü, ise yaramaz nesnelerin, bunlardan anlamayan isteklileri olur.
668- Bodur tavuk her gün piliç.
1) Ufak tefek kimseler, yaslarından daha küçük görünürler.
2) Yetenekleri sınırlı kisiler, bir türlü yükselmezler; oldukları yerde sayarlar.
669- Boğaz dokuz (kırk) boğumdur.
Bir sözü söylemeden önce boğazın her boğumunda bir kez içimizden geçirmeli, bunun nasıl
bir sonuç doğuracağını düsünmeli, uygun olmayan yönlerini düzeltmeli, böylece tekrar tekrar
(son boğuma kadar) düsünüp düzeltmeler yapmalı, sonra söylemeliyiz. Bu provalar sırasında
belki de bir sakınca hatırımıza gelir, sözü söylemekten büsbütün vazgeçeriz. Krs. Önce düsün,
sonra söyle, Sözünü bil, pisir...
670- Boka nispetle tezek amberidir.
Çok kötü seyin yanında, daha az kötü olan, güzel görünür.
671- Bol bol yiyen bel bel bakar.
Kazandığını bol bol yiyip ilerisi için bir sey artırmayan kisi, kazançsız kaldığı zaman acıklı
duruma düser.
672- Borca haylık bir aylık.
Borç altına girilerek yasanan keyifli günler çok sürmez sıkıntıya dönüsür.
673- Borca içen iki kez (kere) sarhos olur.
Bkz. Veresiye sarap içen...
674- Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek.
Borçlu ve dertli yasamaya dayanılmaz. Borçtan kurtulmanın çıkar yolu vermek, onulmaz
dertten kurtulmanın çıkar yolu ölmektir.
675- Borcun yoksa kefil ol, isin yoksa sahit ol.
Bkz. Đsin yoksa sahit ol...
676- Borç iyi güne kalmaz.
Borcu ilk fırsatta ödemek gerektir. Erteleyip durmak yanlıstır. Çünkü gelecek günlerde eliniz
daha dar olabilir; borç da gittikçe büyür. Üstelik siz, sürekli bir borç üzüntüsü çekersiniz.
677- Borçlunun dili kısa gerek.
Borçlu, alacaklısına karsı ileri geri konusmamalı, asağıdan almalıdır.
678- Borçlunun döseği atesten olur.
Borçlu, borcunu ödeyinceye değin uyku uyuyamaz yatağında döner durur.
679- Borçlunun duacısı alacaklıdır.
Borçlunun ölmemesi ve para kazanması için en çok dua eden alacaklısıdır. Çünkü alacağını
alabilmesi, borçlunun ölmemesine ve eline para geçmesine bağlıdır.
680- Borçlunun yalımı alçak olur.
Borçlu, özellikle alacaklısının yanında göğsünü gere gere gezemez; kısılır, büzülür, suçlu
gibi durur.
681- Borçlu ölmez, benzi sararır.
Borç kisiyi öldürmez. Ama hasta edecek kadar üzer. (Bu atasözü ciddi anlam tasımakla
birlikte borçlunun saka yollu teselli sözü olarak da kullanılır.) Krs. Aç ölmez...
682- Borç ödemekle, yol yürümekle tükenir.
Bkz. Yol yürümekle...
683- Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir.
Kisi yoksulluk ve sıkıntı içinde olduktan sonra kuru bir bey adı neye yarar? Böyle bir bey
olmaktansa borçsuz, tasasız bir çoban olmak daha iyi değil midir?
683- Borçtan korkan kapısını büyük açmaz (küçük açar).
Borç etmek istemeyen fazla açılmaz; suna buna ziyafet çekmez. Giderlerini kısar; kendi
durumuna uygun bir yasama yolu tutar.
684- Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.
Borcun ödenmesi geciktikçe borçluluk duygusu gevser. Zamanasımı ile borç ödenmez olur.
Dert uzayınca da hastayı güçsüz bırakır, alır götürür.
685- Borç vermekle, düsman vurmakla.
Borç vermekle, düsman vurmakla tüketilir, yok edilir.
686- Borç vermekle, yol yürümekle tükenir.
Bkz. Yol yürümekle...
687- Borç yiğidin kamçısıdır.
Borç, kisiyi -borcunu ödeyebilmesi için- daha çok çalısmaya zorlar.
688- Borç yiyen kesesinden yer.
Borca alısveris yapan, hemen para ödemez ama, ödemek zorundadır. Aldıklarının parası
kesesinden çıkacaktır.
689- Bostana dadanan eseğin kuyruğu, kulağı olmaz.
Çalıp çırpmayı huy edinen kisi, her birinde yakayı ele vererek ceza göre göre insanlıktan
çıkar.
690- Bostancıya tere satılmaz.
Bkz. Tereciye tere satılmaz.
691- Bostan gök iken pazar(-lık) yapılmaz.
Nasıl geliseceği ve ayrıntıları belli olmayan bir is üzerinde anlasma yapılamaz.
692- Bosanıp kocana varma, sevisip dostuna varma.
Bkz. Sevisip dostuna...
693- Bos basak dik durur.
Kafası bos olan kisi kendini beğenir; çevresine yüksekten bakar; iri laflar eder. Krs. Basak
büyüdükçe boynunu eğer.
694- Bosboğazı cehenneme atmıslar, odun yas(az) diye bağırmıs.
Bosboğaz, çenesi düsüğün biridir. En umulmadık yerde ille densizce bir sey söyleyecektir.
695- Bos çuval ayakta (dik) durmaz.
1) Karnı doymayan kimse çalısamaz.
2) Bilgisiz, yeteneksiz kisi, kendisine verilen görevde tutunamaz.
3) Gerçeklere dayanmayan ve gereksemelere yanıt veremeyen bir plan yürütülemez.
696- Bos esek yorga (Biniciyi sarsmayan hızlı yürüyüs.) gider.
Üzerinde bir görev bulunmayan kaygısız kisi, rahat rahat istediği gibi yasar.
697- Bos fıçı çok langırdar.
Bilgili, erdemli kimse çok konusmaz; gösteristen kaçınır. Ama bunlardan yoksun olan kisi,
bilgiçlik taslar; çok konusur; bos laflarla çevreyi rahatsız eder.
698- Bos gezmekten bedava çalısmak yeğdir.
Bos gezmek, kisiyi tembelliğe alıstırır ve herkesin gözünden düsürür. Çalısmak ise, para
karsılığında olmasa bile, kisinin yeteneğini artırır ve tembel olmadığını göstererek paralı is
bulmasına yardım eder.
699- Bos ite menzil olmaz.
Aylak kimsenin yeri yurdu belli değildir. Aklına neresi eserse oraya gider; neresi eserde
orada kalır.
700- Bos lakırdı karın doyurmaz.
Bkz. Kuru laf karın doyurmaz.
701- Bos torba ile at tutulmaz.
1) Çıkar göstermezseniz bir kimseyi bir yere bağlayamazsınız.
2) Özveride bulunmadan istediğiniz seyi elde edemezsiniz. Krs. Dut kurusu ile yar
sevilmez.
702- Boynuz kulaktan sonra çıkar, ama kulağı geçer.
Bir konu üzerinde sonradan yetisen, ama daha önce yetismis olanları geçenler vardır.
703- Boyuma göre (boyumca) boy buldum, huyuma göre (huyumca) huy bulamadım.
Bir kimse, beden yapısı, zenginliği, soyu sopu, sosyal durumu kendisininkilere uygun olan
kimseler bulabilir. Ama huyu kendisinin huyuna uyan bir kisiyi kolay kolay bulamaz.
704- Böyle bas böyle tıras.
Kisilere de durumlara da yarasan islemler uygulanır.
705- Böyle gelmis böyle gider.
Halk, ileriden beri sürüp gelmekte olan bir durumun, kolay kolay değismeyeceği
kanısındadır. Kanısını bu sözle kurallastırmıstır.
706- Böyle gerek danaya, buzağının hakkını yemeye.
Gücüne dayanarak güçsüzün hakkına el atanlar ağır biçimde cezalandırılmalıdır ki bir daha
bu zorbalığı yaymasın.
707- Bugün bana ise yarın sana.
1) Bugün bir kimsenin basına gelen yıkım, yarın baskasının da basına gelebilir. Bundan
gerekli ders alınmalıdır.
2) Nimetler de böyledir.
708- Bugünkü (aksamın) isini yarına (sabaha) bırakma (koyma).
Bugün yapılması gereken bir isi ertesi güne bırakmanın türlü sakıncaları vardır: Yarın daha
önemli bir is çıkabilir ve bugünkü isten önce onun yapılması gerekir, bugünkü is yine kalır. Ya
da yarın çıkacak baska isler bugünküne ekleneceğinden hepsini yapmaya vakit yetmez. Bundan
baska birçok isler günü gününe yapılmazsa önemini yitirir; sonra yapılması ile yapılmaması
arasında fark kalmaz.
709- Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir. (Yarınki kazdan bugünkü tavuk yeğdir).
Bugün ayağımıza gelmis olan kazançla yarın gelmesi olasılığı bulunan daha büyük bir
kazanç arasında bir seçme yapmak gerekirse, bugünkünü yeğlemek doğrudur. Çünkü bu
gerçeklesmistir. Öteki türlü engellerle gerçeklesmeyebilir.
710- Buğday basak verince orak pahaya çıkar.
Kendisine gerekseme artan seyler çok değer kazanır. Krs. As tasınca kepçeye paha olmaz.
711- Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?
Görüstüğün kimseyi ağırlayacak ya da onun istediğini verecek durumda olmayabilirsin. Ama
tatlı dille gönlünü hos etmek varlıklı olmaya bağlı değildir. Bunu yapmalısın.
712- Buğday Hicaz'a giderken arpaya ince yufkaya karısma demis.
Yetki, yetenek, kisiden kisiye değisir. Herkes neleri yapabileceğini neleri yapamayacağını
bilmeli, bunun dısında bir is yapmaya kalkısmamalıdır. Bkz. Buğday mısıra demis ki...
713- Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa ermeyince
(düsmeyince).
Bir seyin senin olduğundan kuskun kalmaması için gereken bütün kosullar gerçeklesmelidir.
Tarlandaki harman yerindeki buğdayın, ambara konulmadan senin sayılmaz. Doğa olayları
yangın, hırsızlık... onu yok edebilir. Oğlun da sana karsı oğulluk ödevini yapıyor mu, yapmıyor
mu, varlıklı zamanlarında pek belli olmaz; ancak yoksulluğa düsersen anlasılır.
714- Buğdayı (arpayı) taslı yerden, kızı kardaslı yerden. Bkz. Tarlayı taslı yerden...
715- Buğday ile koyun, geri yanı oyun.
Çiftçi için en gerçek değer, buğday ve koyundur. Baska ürünler bunlar kadar önemli değildir.
Krs. Çift ile koyun kalanı oyun.
716- Buğday mısıra demis ki: As ol, kes ol, hamur isine karısma. Bkz. Buğday Hicaz'a
giderken...
717- Buğday yanında acı at da sulanır.
Toplum yararına gerçeklestirilen düzenlemeler, kötü niyetlilerin daha kolay fenalık
yapmalarına yol açabilir. Krs. Kurunun yanında yas da yanar.
718- Bulanık su, balıkçının yarı kazancıdır.
Çıkar sağlaması, ortalığın karısmasına bağlı olan kisi için karısıklık çıkması, kazancının
mustusudur.
719- Buldum bilemedim, bildim bulamadım.
Kisi, elinde olanak varken bundan yararlanmayı bilmez. Yararlanma yollarını öğrendiği
zaman da eline olanak geçmez.
720- Buldun bir koyun, ye de doyun. Bkz. Su akarken testiyi doldurmalı.
721- Burun yüzden düsmez.
Kisinin yakın hısmı, ne denli uygunsuz, yakısıksız is yaparsa yapsın, kendisinden kopmaz,
koparılamaz.
721- Buyuran (ağız) yorulmamıs.
Đslerini baskasına yaptıran kisi onun yorulacağını da düsünmeli, arka arkaya is
buyurmamalıdır.
722- Buyurmadan tutan evlat, gün doğmadan kalkan avrat, deh demeden yürüyen at.
Kisinin çocuğu, buyruk beklemeden neler yapmak gerektiğini bilmeli; karısı, erken uyanıp ev
islerine bakmalı; atı da uyarılmadan yürüyen anlayısta olmalıdır.
723- Bükemediğin (ısıramadığın) eli öp, basına koy. Bkz. Isıramadığın eli öp...
724- Bülbülü altın kafese koymuslar, ah vatanım demis.
Kisi, yurdu dısında ne denli iyi bir yasama ortamı bulunursa bulunsun, yine yurdunu arar;
onun özlemini çeker.
725- Bülbülün çektiği dili belası(-dır).
Bülbül güzel öttüğü için kafese konulmus, özgürlüğünü yitirmistir. Kisi, bundan ders almalı,
dilini tutmalıdır. Düsünülmeden söylenen sözler, yersiz konusmalar insanın basını derde sokar.
726- Büyük balık küçük balığı yer (yutar).
Güçlüler, güçsüzleri ezer, ortadan kaldırır; ya da kendine mal eder.
727- Büyük basın derdi büyük olur.
Büyük islerin basında bulunan, genis sorumluluklar yüklenmis olan kimselerin derdi çok ve
büyük olur.
728- Büyük lokma ye (de) büyük söyleme.
Hiçbir kimse baskalarını kınayıp ben böyle bir kötü duruma düsmem, Ben öyle bir seye
meydan vermem gibi sözler söylememelidir. Dünya bu, bir gün aynı olaylar kınayanın da basına
gelebilir.
:::::::::::::
-C-
729- Cahile söz (laf) anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür (zordur).
Ne kadar uğrasırsanız uğrasın, deveye hendek atlatamazsınız. Cahile söz anlatmak, bundan
da güçtür.
730- Cahilin dostluğundan, alimin düsmanlığı yeğdir. Bkz. Akıllı düsman, akılsız dosttan
hayırlıdır.
731- Cahilin sofusu seytanın maskarası. Bkz. Kadının sofusu...
732- Cambaz ipte, balık dipte gerek.
Kisi, uzmanlığının gereği ne ise onu yapmalıdır.
733- Cami duvarına iseyen itin ölümü yakındır.
Kamunun benimsediği bir değeri lekeleyen kisi toplumca dıslanır, cezalandırılır. Krs. Đtin
ölümü gelirse cami...
734- Cami ne kadar büyük (cemaat ne kadar çok) olsa imam (hoca) gene bildiğini okur.
Çevrenin eğilimi ne olursa olsun, söz kendisinden biten kisi, yapabildiğini (ya da istediğini)
yapar.
735- Caminin (mescidin) mumunu yiyen kedinin gözü kör olur.
Kendisini büyüten, yetistiren, besleyen kimsenin, ya da bir kamu kurumunun malına hıyanet
eden, el uzatan kisi onmaz, cezasını bulur.
736- Cana gelecek (kaza, zarar) mala gelsin.
Zarardan kurtulma olanağı yoksa, bunun cana değil, mala gelmesi yeğlenir. Canı korumak
için mal feda edilir.
737- Can boğazdan gelir (geçer).
Đnsan yemekle yasar. Boğazına bakmayan kisinin sağlığı, yasamı tehlikeye düser.
738- Can bostanda bitmez.
Đnsan, canının değerini bilmeli, onu yıpratmamalıdır. Kendine iyi bakmalı, hasta olmamaya
dikkat etmelidir. Can bostanda bitmez ki bir tane daha yetistiresiniz, ya da satın alasınız.
739- Can candan sirindir (tatlıdır).
Bir kisi için kendi canı, baskasının canından daha tatlıdır. Baskasının basına gelen can yakıcı
seyi olağan sayan kimse, aynı sey kendisinin basına gelirse bunu olağanüstü sayar.
740- Can canın yoldasıdır.
Đnsan tek basına yasayamaz. Konusup görüsmek, dertlesmek ve is yapmak için arkadas arar.
741- Can ciğerden tatlı.
Ana babanın evlatlarına düskünlükleri söz götürmez. Ancak kendi canlarını çocuklarının
canlarından daha önce düsünürler.
742- Can cümleden aziz(-dir).
Đnsan baskaları için fedakarlık yapar ama bunun bir sınırı vardır. Önemli konularda
baskasının, dahası yakınlarının çıkarlarıyla kendi çıkarı karsılasınca özveri söyle dursun bencil
olur. Krs. Kardesten karın yakın.
743- Can çıkmayınca (çıkmadan, çıkmadıkça, çıkar) huy çıkmaz. (Huy canın altındadır).
Huy, kisiliğin bir parçasıdır; kisi ile birlikte doğar; kisiliğin olusumu ile birlikte olusur ve
artık ölünceye değin sürüp gider. Kimse onu değistiremez.
Krs. Đnsan yedisinde ne ise..., Sütle giren huy, canla çıkar.
744- Canı acıyan esek atı geçer.
Bkz. Canı yanan esek...
745- Canı cana ölçmeli (ölçmüsler).
Kendinize yapılmasını istemediğiniz seyi baskalarına yapmayınız. Baskasının da sizinki gibi
bir canı bulunduğunu düsününüz.
746- Canı kaymak isteyen mandayı yanında tasır.
Güzel bir yasayıs sürmek isteyen kisi, bu yasayısın yükünü çekmeyi göze almalı ve
gerektirdiği kaynakları eli altında bulundurmalıdır. Krs. Zemheride yoğurt isteyen..., Kaymağı
seven..., Asure yemeye giden kasığını tasır, Pilav yiyen kasığını yanında tasır, Kaymağı seven
mandayı yanında tasır.
747- Canı yanan esek attan yürük olur. (Canı acıyan esek atı geçer).
Bir durumdan canı yanmıs olan kisi, o durumun bir daha gelmemesi için elinden gelen çabayı
harcar ve gücü yetmez sanılan isleri bile basarır.
748- Cefayı çekmeyen safanın kadrini bilmez.
Sıkıntı çekmemis olanlar, eristikleri rahatlık ve mutluluğun değerini gereği gibi ölçemezler.
749- -Cehenneme kira var. -Paradan haber ver. Bkz. Arnavut'a sormuslar...
750- Cemaat ne kadar çok olsa imam gene bildiğini okur.
Bkz. Cami ne kadar büyük olsa...
751- Cennet de bu dünyada cehennem de.
Dünya olayları içinde yasanan acı, tatlı günleri genis bir görüsle değerlendirenler için cennet
nimetlerine bu dünyada kavusulduğu gibi cehennem azapları da bu dünyada çekilir.
752- Ceviz gölgesi yavuz gölgesi, söğüt gölgesi yiğit gölgesi.
Bkz. Koz gölgesi kız gölgesi...
753- Cins cinse çeker.
Bkz. Soydur çeker.
754- Cins horoz yumurtada öter.
Çocuğun soyluluğu ve değeri daha bebekken her halinden anlasılır.
755- Cins kedi ölüsünü göstermez.
Soylu kisi, kötü, acınacak durumunu kimseye göstermez ve söylemez.
756- Cin tutana bir muska yeter.
Đnanısa göre cin tuttu denilen delirmis kisiyi iyi etmek için bir muska yeter. Bunun gibi, çok
kızmıs birisini yatıstırmada akıllı bir kimsenin sözlü ya da yazılı öğüdü etkili olur.
757- Cömert derler maldan ederler, yiğit derler candan ederler.
Eloğlu insanı cömert diye pohpohlar. Bundan hoslanan kimse de cömertliğini göstermek için
bol para harcar. Suna buna armağanlar verir, ziyafetler çeker, böylece malını tüketir. Yine eloğlu
kisiyi yiğit diye pohpohlar. Bundan hoslanan kimse de yiğitliğini göstermek için dövüslere atılır.
Bu sırada birisi canına kıyar.
758- Cömertle nekesin (Eli sıkı, cimri.) (nekesle cömerdin) harcı birdir.
1) Cömert de ölür; cimri de. Đkisinin de sarıldığı kefen aynıdır.
2) Cimri, ucuz diye her seyin kötüsünü alır. Bunlar ise yaramadıklarından ya da çarçabuk
bozulduklarından yenilerini almak zorunda kalır. Böylece bir sey için birkaç kez para
harcar. Cömert ise bir kez çok para verip her seyin iyisini alır. Sonuç olarak cimri de
cömert de aynı parayı harcamıs olurlar.
:::::::::::::
-Ç-
759- Çabalama ile çarık yırtılır.
Olmayacak isi zorla yapmaya çalısan zarara uğrar. Krs. Đven (acele eden) sinek süte düser.
760- Çağrılan (çağrıldığın) yere erinme, çağrılmayan (çağrılmadığın) yere görünme.
(Çağrıldığın yere git, ar eyleme; çağrılmadığın yere gidip yerini dar eyleme).
Kisi, çağrıldığı yere gitmelidir. Bu, en azından bir nezaket gereğidir; ödev de olabilir.
Çağrılmadığı yere gitmemelidir. Gitmek, yüzsüzlük ve arsızlık olur. Krs. Davetsiz gelen
döseksiz oturur.
761- Çağrıldığın yere git, ar eyleme; çağrılmadığın yere gidip yerini dar eyleme.
Bkz. Çağrılan yere erinme...
762- Çağrılmayan yere çörekçi ile börekçi gider.
Çağrılmadığın yere gitme. Sen çörekçi ya da börekçi misin ki satıs yapacakmıs gibi su
kapıya, bu kapıya çağrılmadan gidesin?
763- Çalısanın yatanda hakkı vardır.
Çünkü çalısmayan, çalısanın kazancını yiyor.
764- Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
Kimseye kötülük yapma. Yoksa aynı kötülüğü onlar da sana yaparlar.
765- Çam ağacından ağıl olmaz, el çocuğundan oğul olmaz.
Her seyin değeri vardır; yapacağı is, kullanılacağı yer ayrıdır. Bir seyin yerine, ona benziyor
diye baska bir sey konulamaz. Sözgelisi, babasının çocuğu, öz evlat yerini tutmaz.
766- Çam sakızı, çoban armağanı. Bkz. Çoban armağanı çam sakızı.
767- Çanağa ne doğrarsan kasığında o çıkar.
Kisi, kendisi için önceden ne gibi hazırlıklar yapmıssa ileride onun veriminden yararlanır.
768- Çanakta balın olsun, Yemen'den (Bagdat'tan) arı gelir. (Pekmez gibi malın olsun,
Antakya'dan sinek gelir).
Güzel malı olan kimse, müsteri bulma kaygısı çekmez. Reklam yapmasa bile en uzak
yerlerden istekliler çıkar. Krs. Satılık ziftin olsun...
769- Çaputluya çalı düsman.
1) Đyi giyimlilerin giysilerinden kaza eksik olmaz.
2) Yoksullar varlıklılardan bir seyler koparmaya çalısırlar.
770- Çarık çarıkla, sarık sarıkla.
Kisi, kendi düzeyindeki kimselerle arkadas olur.
771- Çarsı iti ev (koyun) beklemez.
Basıbos gezmeye alısanlar, disiplinli is yapmaya gelemezler.
772- Çatal kazık yere batmaz (geçmez, çakılmaz).
Birden çok kimsenin söz sahibi olduğu is yürümez.
773- Çay geçerken at değistirilmez.
Bkz. Irmaktan geçerken...
774- Çekismeden pekisilmez.
Karsılıklı düsünceler tartısılmadan sağlam bir anlasma ve uzlasmaya varılamaz.
775- Çengi ölüsü çalgı (daire, tef) ile kalkar.
Zevk ve safa içinde ömür sürmüs olan kimse en sıkıntılı günlerinde bile eğlenceden geri
kalmaz.
776- Çerçi basındakini satar.
1) Alım satımla para kazanan kisi, iyi müsteri bulursa -yalnız satmakta olduğu malı değilbasına
giydiği sapkayı bile satar.
2) Satıcı elinde ne varsa onu satar.
777- Çerçi kızı boncuğa asıktır.
1) Bir kmi se ne lie uğrasıyorsa, çocuğu o esyi çok esver.
2) Ticaret adamları, sattıkları esyadan evdekileri yoksun bırakırlar. Çoluk çocuk bu esyanın
özlemini çeker.
778- Çıkacak kan damarda durmaz.
Bir seyi yitirmek kaderde varsa buna engel olunamaz.
779- Çık çık eden nalçadır, is bitiren akçedir.
Bkz. Sık sık eden...
780- Çıkmadık canda umut var(-dır). (Çıkmadık candan umut kesilmez).
1) Ölümcül hastanın canı çıkıncaya değin iyileseceğinden umut kesilmez.
2) Elden gitti sandığımız bir seyle ilgimiz büsbütün kesilmemisse, gereken çabaları
harcayarak onun elimizde kalmasını sağlayabileceğimizi umabiliriz.
781- Çıkmadık candan umut kesilmez.
Bkz. Çıkmadık canda umut vardır.
182- Çıngıraklı deve kaybolmaz.
Nerede olsa varlığını gösteren kisi unutulmaz.
783- Çıra dibi karanlık olur. (Çıra dibine ısık vermez).
Bkz. Mum dibine ısık vermez.
784- Çiftçinin ambarı sabanın ucundadır.
Bkz. Zahirenin ambarı...
785- Çiftçinin karnını yarmıslar, kırk tane gelecek yıl çıkmıs.
Çiftçinin ürünü her yıl bir afete uğrar. O da hep gelecek yıla umut bağlar. Durum böylece
sürüp gider.
786- Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hak.
Kullar Tanrı'dan kendilerine gerek, olan seyleri isterler. Kimi kulların istedikleri, baska
kulların zararına yol açacak nitelikte olabilir. Kullarının dileklerini kabul edecek olan Tanrı'dır.
Hangisininki yerine gelmisse Tanrı böyle uygun görmüs demektir.
787- Çift edersen bağlanırsın, bağ edersen eğlenirsin.
1) Çiftçilik insanı toprağa bağlar. Bağcılık da is basından uzaklasmamayı, orada kalmayı
gerektirir.
2) Tımarını i yi yaparsan bağın güzel ol ur. Bağla uğrasmak i se bir eğlencedir.
788- Çift ile koyun, kalanı oyun.
1) En sağlam is, çiftçilik ve koyun yetistiriciliğidir.
Baska sanat ve mesleklerin önemi yoktur. Krs. Buğday ile koyun...
2) En zor çiftçilik, tarla sürülerek ve koyun beslenerek yapılan
çiftçiliktir. Arıcılık gibi, sebzecilik gibi isler eğlence gibidir.
789- Çiğnemeden yutulmaz. (Lokma çiğnemeden yutulmaz).
Çalısmadan yasamak olmaz. En kolay is dahi emek harcamayı gerektirir. Ağza kadar gelen
nimetten yararlanmak için bile çiğnemek gibi bir çalısma ister.
790- Çingene ciğer pisirir, yemeden karnın(-ı) sisirir.
Cimri, para harcamaktan o kadar korkar ki pisirdiği yemek bitmesin diye yemeden
doyduğunu söyler.
791- Çingene çadırında musandıra ne arar?
Yoksul ve her seyi derme çatma olan kiside varlıklılara özgü sey bulunmaz.
792- Çingene çingeneye çatmadıkça kasnak boynuna geçmez.
Bayağı kisilerin iyice kepaze olabilmeleri için birbirlerine girmeleri gerekir.
793- Çingeneye beylik vermisler, önce babasını asmıs (kesmis).
Ne oldum delisi soysuz kisi, eline yetki geçince, en yakınlarına kötülükler yapmakla ise
baslar.
794- Çirkefe tas atma, üstüne sıçrar.
Kötülük yapmak için fırsat arayan kisilerle çatısma; zararlı çıkar, kirlenirsin.
795- Çivi çıkar ama yeri kalır.
Baskasına yaptığın bir fenalığı kaldırıp gidersen bile kötü izini, anısını gideremezsin.
796- Çivi çiviyi söker.
Güç bir sey, güçlü bir seyle yenilir.
797- Çivisiz tahtayı yel alır.
Bkz. Baskısız tahtayı...
798- Çoban armağanı çam sakızı. (Çam sakızı çoban armağanı).
Varlıksız kisinin armağanı küçük bir sey olur.
799- Çobana verme kızı, ya koyun güttürür ya kuzu. (Lafın azı, uzu çobana verme kızı, ya
koyun güttürür ya kuzu).
1) Kızını isteyen kisinin isi, gücü, tutumu ne ise kızını bunlarla ilgilendireceğini düsün.
Kararını ona göre ver.
2) Önemli bir isi, inceliğini anlamayan bir kimseye yaptırma. Çünkü bu inceliğe
yakısmayacak bir tutumla yapmaya kalkar.
800- Çobanın gönlü olursa (olunca) tekeden yağ (süt) çıkarır.
Kendisinden is bitecek kisi, isterse olamayacak gibi görünen islere çıkar yol bulur.
801- Çobansız koyunu kurt kapar.
Koruyucusu, yöneticisi bulunmayan kisiyi ve topluluğu düsman ezer.
802- Çocuğa is, ardına sen düs.
Bkz. Çocuğa is buyuran...
803- Çocuğa is buyuran, ardınca kendi gider. (Çocuğu ise sal, ardınca sen var). (Çocuğa is,
ardına sen düs). (Usağı ise kos, sen de ardına düs).
Çocuk kendisine ısmarlanan isi beceremez. Onun için arkasından isi buyuranın da gitmesi
gerekir.
804- Çocuğu ise sal, ardınca sen var.
Bkz. Çocuğa is buyuran...
805- Çocuğun bulunduğu yerde kov (dedikodu, gıybet) olmaz.
1) Küçük çocuğun bulunduğu yerde baskasını çekistirme olmaz. Çünkü herkes çocukla
uğrasır, oyalanır. Hiçbir kimse dedikodu yapmaya vakit bulamaz.
2) Konusabilen çocuğun bulunduğu yerde de -çocuk bu sözleri baskasına ulastırabilir
korkusuyla- kov olmaz.
806- Çocuğun yediği helal, giydiği haram.
Çocuğun iyi beslenmesi için ne kadar para harcansa yerindedir. Çünkü büyümesi, gelismesi
yemesine bağlıdır. Ama pahalı giysi ile donatılması doğru değildir. Çünkü çocuk giyeceği hor
kullanır; kirletir, yırtar. Giysi korunsa bile bes altı ay sonra çocuğa küçük geldiğinden
kullanılamaz.
807- Çocuk düse kalka büyür.
Çocuk yürümeye basladığı sırada sık sık düser, ağlar. Anne, baba, çocuğun canı yanıyor diye
üzülmemelidir. Her çocuk büyürken bu evrelerden geçer.
808- Çocuk seversen besikte, koca seversen dösekte.
Çocuğu kucağına almadan, besikte yatarken sev. Kocana karsı olan sevgini de surada,
burada, baskalarının yanında değil, dösekte göster.
809- Çocuktan al haberi.
1) Büyükler bir konuyu islerine geldiği gibi anlatırlar. Çocuk yalan dolan bilmez. Her seyi
olduğu gibi anlatır. Onun için haberin doğrusu çocuktan alınır.
2) Gizli seyler çocuğun yanında konusulursa çocuk bunları öğrenir ve gizlilik kavramını
bilmediğinden, olduğu gibi baskalarına söyler. Krs.
Deliden al uslu haberi.
810- Çoğu zarar, azı karar.
Hangi iste olursa olsun asırılığa gidilmemeli, karar denilen herkesin uygun gördüğü ölçüde
kalmalıdır.
811- Çok açılma, soğuk alırsın.
Giristiğiniz is için gereğinden çok para dökerseniz sonra bunun karsılığını alamaz, isi zararla
kapatırsınız.
812- Çok bilen (söyleyen) çok yanılır.
Đnsan ne kadar çok sey bilirse bilsin, bilmediği daha çoktur. Çok bildiğinden kendine çok
güvenen kisi, bilmediği seylere de karısır ve bunlarda yanılır.
813- Çok el, ya yağmaya ya yolmaya.
Çok kimsenin katılmasıyla iki is iyi basarılır: Yağma, yolma (orakla değil, sapları çekip
kökünden çıkarma yoluyla ekin biçme).
814- Çok gezen ayağa bok bulasır.
Sakıncalı olup olmadığını düsünmeyerek nereye olsa giden ya da her alana burnunu sokan
kisi, günün birinde pismanlık duyacağı bir duruma düser. Krs. Çok gezen tavuk, ayağında...
815- Çok gezen çok bilir.
Çok gezen kisi, gezdiği yerlerde değisik seyler görür, öğrenir. Eskiden bildiklerinin üzerine
yeni bilgiler ekler. Krs. Çok yasayan bilmez, çok gezen bilir.
816- Çok gezen tavuk ayağında pis getirir.
1) Her yere girip çıkan kadının adı elkelenir.
2) Gezip dolastığı yerlerde kötü seyler de bulunan kisi, kötü huylar ve zararlı bilgiler
edinerek yerine döner.
817- (Çok) Havlayan köpek ısırmaz.
Karsısındakini bağırıp çağırmakla korkutmaya çalısan kimse, eylemli bir saldırıda bulunmaz.
818- Çok incelme, koparsın.
Bir is yapılırken gereğinden çok titizlik gösterilirse basarılı sonuca ulasmak tehlikeye düser.
519- Çok konusan çok yanılır.
Çok konusan, sözlerini denetlemeden, iyi düsünmeden ortaya atacağından yanlıs seyler
söyleyebilir.
Krs. Çok söz yalansız ... olmaz., Çok bilen çok yanılır.
820- Çok kosan çabuk (çok, tez) yorulur.
Ne türlü çalısmada olursa olsun, asırı çaba gösteren çabuk yorulacağı için sonucu elde
etmekte gecikir. Sürekli çalısabilmek ve sonuca kavusabilmek için harcanan çabanın
yormayacak ölçüde olması gerekir.
521- Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz.
Bkz. Çok söz yalansız...
822- Çok naz asık usandırır.
1) Baska seylerde olduğu gibi nazlanmada da asırıya gidilmemelidir.
Asık, sevgilisi uğruna bütün sıkıntılara katlanır ve onun nazını çeker. Ama bu naz
çekilemeyecek ölçüde asırı olursa asık sevgilisinden soğur.
2) Önemli bir isi yalnız kendisi yapabilen kisi bunu yapmak için çok nazlanırsa o isin
kendisine yaptırılmasından vazgeçilir.
823- Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma (parasız koyma, çok saklama) hırsız (yüzsüz)
edersin. (Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur.)
Yönetimin altında bulunan kimseye ikide birde sunu yap, bunu yapma demekle iyi sonuç
alınır sanma; onu arsız edersin. Yiyecek, para bakımından sıkıntıya da düsürme. Çünkü hırsızlığa
itmis olursun. Krs. Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan...
824- Çok söz (laf) yalansız, çok para (mal) haramsız olmaz.
Çok konusanın sözleri arasında herhalde yalan bulunur; bol kazancın içinde yasadısı elde
edilmis para bulunduğu gibi.
825- Çok yasayan (okuyan) bilmez, çok gezen bilir.
Çok gezen, çok yer gören, çok sey öğrenir. Çok yasayan, çok okuyan onun bildiklerini
bilmez.
826- Çömçe tutan elim olsun, ocaklıkta yerim olsun.
Herkes is basında bulunarak söz sahibi olmak ister.
827- Çömlekçi suyu saksıdan içer.
1) Kisi, ancak elindeki ol anaklardan yararlanarak i sini görebilir.
2) Kisi, yasayısını sanatı ile sağlar.
828- Çömlek demis: Dibim altın, kasık demis: Girdim çıktım.
Bkz. Tencere demis...
829- Çömlek tasa dokunursa vay çömleğin haline.
Bkz. Tas çömleğe çarparsa...
834- Çöreğin büyüğü, hamurun (unu) çoğundan olur.
Bkz. Ekmeğin büyüğü, hamurun...
831- Çubuk kırılır, çıt der; kütük kırılır, küt der.
Küçük çapta is yapanların uğrayacağı zarar küçük;
büyük çapta is yapanların uğrayacağı zarar büyük
olur. Ancak zararın ağırlığı, iki durumda da esittir.
832- Çuhayı fırçayla, kadifeyi elle.
Kimi kisilere sert, kimi kisilere yumusak davranmak gerekir; durumlarına göre.
833- Çul içinde arslan yatar.
Bir kimsenin değeri, kılık kıyafeti ile değil, kisiliğindeki cevherle ölçülür.
834- Çürük (bitli, kurtlu) baklanın kör alıcısı olur.
Bkz. Bitli baklanın...
835- Çürük tahta çivi tutmaz.
Aslında ise yaramaz olan, ya da sonradan o duruma gelmis bulunan seyi, ne denli uğrassanız
ise yarar duruma getiremezsiniz.
:::::::::::::
-D-
836- Dadandırma kara gelin, dadanırsa yine gelir.
Sırnasık kisiye çok yüz vermeye gelmez, yüz bulursa sizi bıktırır.
837- Dağ adamı, hasta eder sağ adamı.
Görgüsüz kisiye haber anlatmak çok güçtür.
838- Dağ basına harman yapma, savurursun yel için, sel önüne değirmen yapma, öğütürsün
sel için.
Yapacağın iyi bir isi, kimi etkenlerle ziyan olacak kadar, sonunu hesaplamadan yapma.
839- Dağ basına kıs gelir, insanın basına is gelir.
Dağ basında kısın nasıl fırtına eksik olmazsa kisinin yasamında da yıpratıcı olaylar öylece
eksik olmaz.
840- Dağ basından duman eksik olmaz.
Büyük adamların, büyük is yapanların her zaman üzüntüleri, sıkıntıları vardır.
841- Dağda bağın var, yüreğinde dağın var. (Her kimin bağı var, yüreğinde dağı var). (Kimin
ki bağı var, yüreğinde dağı var).
1) Bağı, bahçesi olan kimse, bunlar afetlerden zarar görecek diye sürekli bir korku içindedir.
2) Bağı ol an kimse, dağ gibi dayanağım var diye güven i çindedir.
3) Gurbette bir yakını olanın yüreği sızlar durur.
842- Dağda gez; belde gez insafı elden bırakma.
Eskıya dahi olsan insaflı ol. Krs. Đslamın sartı bes, altıncısı insaf demisler.
843- Dağ dağa kavusmaz, insan insana kavusur.
Đnsanlar, dağlar gibi yerlerinden kımıldamayan cansızlar değildir. Dostlar, tanıslar
birbirlerinden ne denli uzak düsmüs olurlarsa olsunlar ve bulusmaları ne denli güçlesmis
bulunursa bulunsun, günün birinde kavusabilirler.
844- Dağ dağ (das tas) üstüne olur, ev ev üstüne olmaz.
Bir dağı kaldırıp öteki dağın üstüne koyabilir misiniz? Buna çare bulunacağı düsünülebilir de
bir ev halkının bütün ağırlığıyla baska bir aileye yük olarak uzun süre yasayabileceği
düsünülemez. Bu ailenin bütçesi böyle bir ağırlığı tasıyamayacağı gibi, iki aile arasında çesit
çesit anlasmazlıklar çıkar. Krs. El el üstünde olur...
845- Dağdaki kekliğin bini bir paraya.
Ele geçmeyen, yararlanılamayan güzel seyin hiç değeri yoktur. Krs. Denizdeki balığın...
846- Dağları ıssız sanma, körleri gözsüz sanma.
Çevresi ile iliskisi yok sanılan kisi ve nesnelerin iliskilerle yüklü olduğu unutulmamalıdır.
847- Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden asar.
1) Her yüce kisiden daha yetkili kisi, en önemli makamın bir denetleme yöntemi vardır.
2) Yenilmesi olanaksız gibi görünen zorlukların da çözüm yolu vardır.
848- Dağ yürümezse abdal yürür.
Büyüklük taslayan birinden bitecek bir isimiz varsa ve o, bizimle ilgilenmiyorsa, biz onun
ayağına gidip isimizi görmeliyiz.
849- Damdaki iti avluya sıçırtma.
Senden uzak olan bir serlinin sana yaklasıp kötülüğünü bulastırmasına yol açacak
davranıstan sakın.
850- Damdan düsen, damdan düsenin halini bilir.
Đyi bir, durumda iken kötü bir duruma düsen kimse, basına aynı hal gelen kimsenin derdini
iyi anlar. Krs. Hal halin yoldasıdır.
851- Damlaya damlaya göl olur. (Aka aka sel olur).
Küçük seyler birike birike büyük varlık olusur. Küçük seylerin önemini biliniz, onları çarçur
etmeyiniz. Krs. ...Her çok azdan olur.
852- Dam yanarsa sıçanda beraber yanar.
1) Büyük bir yıkım ol unca zararlılar da mahvolur ya!
2) Suçluyu cezalandırmak i çin kul lanılan kapsamlı eylem, suçsuzlara da uygulanmıs ol ur.
853- Danısan dağı asmıs, danısmayan(-ın) yolu sasmıs.
Bilmediği seyi bilene soran, en güç islerin altından kalkar. Sormayan, güçlüker içinde
yuvarlanır gider. Krs. Soran yanılmamıs.
854- Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Kötü gereçle iyi bir sey yapılamaz. Yetersiz kisiden iyi is beklenemez.
855- Davacın kadı olursa yardımcın Allah olsun. (Davacısı kadı olanın yardımcısı Allah
olsun).
Seni yargılayacak kisi, senden davacı olan kisi ise kuskusuz kendisini haklı çıkaracak ve sana
ağır ceza verecektir. Krs. Kadı ekmeğini karınca bile yemez.
856- Davetsiz gelen (giden) döseksiz oturur.
Bir yere çağrılmadan giden kimse, ağırlanmasını beklememelidir. Krs. Çağrılan yere
erinme...
857- Davul dengi dengine diye çalar.
Davulun sesine dikkat ediniz, hangi söze benziyor: Dengi dengine, dengi dengineye değil
mi? Sanki birlikte yasayacak kimselerin, evleneceklerin birbirlerine denk olması gerektiği,
herkese davulla duyurulmaktadır.
858- Davulun sesi uzaktan hos gelir.
Öyle durumlar vardır ki içinde yasayan kimseyi rahatsız eder; uzaktan bakan ise ona imrenir.
859- Dayak cennetten çıkmıstır.
Dayak kutsal bir eğitim aracıdır. Dokunduğu bedeni; suç, günah islemez duruma getirir.
860- Dayak isteyen keçi çobanın değneğine sürünür.
Bkz. Eceli gelen it...
861- Dayanık öküze oha! neymis?
Görevini eksiksiz yapan kisiye iyi çalıs demeye gerek var mı?
862- Dazlayan (kusur bulup beğenmemek.) daza düser, kel baslı kıza düser.
Alacağı seyi seçmekte titizlik gösteren kimse, çok kez istemediği, beğenmediği bir seye
düser.
863- Değirmende doğan sıçan gök gürültüsünden korkmaz.
Kavga, dövüs içinde yetismis olan kisi korkutucu sözlere aldırmaz.
864- Değirmenden gelenden poğaça umarlar.
Baska bir yerden gelen kimseden, geldiği yerle ilgili, küçük de olsa, bir armağan beklenir.
865- Değirmene gelen nöbet bekler.
Bir seyden birçok kimse yararlanacaksa, herkes gelis sırasıyla isini görmek üzere
beklemelidir.
866- Değirmen iki tastan, muhabbet iki bastan.
Karı koca gibi, is ortağı gibi birlikte yasayacak, birlikte is görecek kimseler arasında
karsılıklı sevgi bulunmalıdır. Biri ötekini sever de o, berikini sevmezse dirlik, düzen olmaz.
Kurulan birlik sarsılır.
867- Değirmi yurt tutmaya değirmi göt ister.
Bir yerde, bir iste tutunup basarı kazanabilmek için yılmadan çalısmak gerektir.
868- Değme bana, değmeyim sana.
Kendisine zarar verilmemesini isteyen kisi, baskasına zarar vermemelidir.
869- Değme (dokunma) sarhosa, yıkılana kadar gitsin. (Sarhosa dokunma, kendi yıkılsın).
Kendi aklını beğenip baskasını dinlemeyen kimseyi gittiği yanlıs yoldan döndürmeye
kalkmayın. Bırakın cezasını çeksin.
870- Deh! denmis dünyayı, Çüs! diye sen mi durduracaksın?
Yürüyüsünü kendi düzenine göre sürdürmekte olan dünyanın kötülüklerine kimse engel
olamaz.
871- Deli arlanmaz soyu (sahibi) arlanır.
Densizce, delice is yapanlar, yaptıklarından utanacak durumda değillerdir. Ama ailesi,
yakınları onların davranıslarından üzüntü duyarlar, utanırlar.
872- Deli deli akanı, bura bura tıkarlar.
Asırı ve ölçüsüz davranıslara karsı önleyici, sert önlemler alınır.
873- Deli deliden hoslanır, imam ölüden.
Kisi, kendisine benzeyen kimseden, ya da yarar sağlayabileceği seyden ve kisiden hoslanır.
874- Deli deliyi görünce değneğini (çomağını) saklar (gizler).
Saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir.
875- Deliden al uslu haberi.
Deli sır saklamasını bilmez. Gördüğünü, bildiğini olduğu gibi söyler. Bundan dolayı -zaman
olur ki- haberin doğrusu ondan alınır. Krs. Çocuktan al haberi.
876- Deli dostun olacağına akıllı düsmanın olsun. Bkz. Akıllı düsman, akılsız dosttan...
877- Deli ile çıkma yola, basına getirir bela.
Deli, kendisiyle arkadashk edenin basına çesit çesit dert açar.
878- Deli kız düğün etmis, kendi bas sedire geçmis.
Densiz, budala ev sahibi, konuklarından çok kendini ağırlanacak konuk yerine koyar.
879- Delikli tas (boncuk) yerde kalmaz (deli kız evde kalmaz).
Bilgili, becerikli kisi bosta bırakılmaz. Her halde bir is basına getirilir. Krs. Yapı tası...
880- Delilsiz cennete bile girilmez.
Kisiye, bir yere yanılmadan gidebilmesi için olduğu gibi, istediği seyi elde edebilmesi için de
yol gösteren gerektir. Krs. Sebepsiz kus...
881- Deliye bal tattırmıslar, çarsıda katran bırakmamıs.
Aklı kıt kisi, bir kez hosuna gitmis olan seye benzettiği nesneyi, gerçekten ona benzemese
de, elde etmeye can atar.
882- Deliye geçit yoklatırlar.
Yapılacak bir iste tehlike olasılığı varsa ilk girisim için saf kisiler öne sürülür.
883- Deliye (göre) her gün bayram.
Hiçbir seyle bağlantısı olmayan, hiçbir seyi kendine dert edinmeyen, istediği yerde dolasıp
dilediği isi yapan delinin bütün günleri bayram özgürlüğü ve senliği içinde geçer. Delinin bu
basıbos yasayısını uygulamaya özenenler için de söylenecek sey budur.
884- Deliye tas atma, basını yarar (basına tas yağdırır).
Davranıslarında denge bulunmayan kimseye dokunma. Sonra sana öyle çılgınca saldırır ki
yaptığına pisman olursun.
885- Demircinin canı demirden berk gerek.
Güç bir is yapmak isteyen kiside bu güçlüğü yenecek azim, sebat bulunmalıdır.
886- Demir ıslanmaz, deli uslanmaz.
Her nesnenin, her kisinin değistirilemeyen bir niteliği vardır: Demir su içine atılsa suyu çekip
yumusamaz. Çılgın yaratılmıs olan kisi de, ne denli uğrasılsa, delice davranıslarını bırakamaz.
887- Demiri tavında dövmeli.
Bkz. Demir tavında dilber çağında.
888- Demir nemden, insan gamdan çürür. (Duvarı nem, insanı gam yıkar).
Nem demiri nasıl paslandırır, çürütürse gam da insam öylece yıpratır, harap eder.
889- Demir tavında, dilber çağında. (Demiri tavında dövmeli). (Demir tavında dövülür).
Her isin yapılması için en uygun olan bir zaman, bir durum vardır. Demir ateste ısınıp
kızardığı zaman yumusar, dövülüp biçimlendirilir. Güzeller de taze, körpe iken sevilir,
evlendirilir.
890- Demir tavında dövülür.
Bkz. Demir tavında, dilber çağında.
891- Dene altını mihenk tasında, dene insanı bir basında.
Altının ayarı mihenk tasında belli olduğu gibi insanın değeri de yaptığı iste gösterdiği basarı
derecesi ile ölçülür.
892- Denenmisi denemek ahmaklıktır.
Basarısızlık, tembelliği daha önceki denemelerle anlasılmıs olan kisiye belki basarır diye
yeni görev vermek, akıllıca bir davranıs değildir.
893- Deniz bal olmus, fukara kasık bulamamıs.
Her yanda bol kazanç ve nimet dolu olsa, yararlanma olanağı bulunmayanlar için neye yarar!
894- Deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz.
Her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır.
895- Deniz dalgasız olmaz, kapı halkasız.
Her nesnenin kendisine özgü nitelikleri, kendisinden ayrılmayan özellikleri vardır.
896- Denizdeki balığın (pazarı) pazarlığı olmaz. (Bini bir paraya).
Daha ele geçmemis olan, birçok güçlükler yenildikten sonra ele geçirilebileceği umulan
nesnenin alımı, satımı üzerine konusulmaz. Konusulursa yok pahasına bir satıs yapılır.
897- Denize düsen yılana (yosuna) sarılır.
Çok büyük bir tehlike içinde bulunan kimse, kendisine yardım etmesi olanağı bulunmayan,
dahası tehlikeli olan seylerden bile yardım umar.
898- Deniz kenarında dalga eksik olmaz.
Đçinde çesitli olaylar geçmesi doğal olan ortamda kuskusuz zaman zaman sert çatısmalar,
tartısmalar çıkacaktır.
899- -Deniz yanar mı? -Belki.
Bu dünyada olamaz sanılan isler olabilir.
900- Densiz deve kuyruğu, deh! demeden sallanır.
Densiz kisi, hiç gereği yokken kendisini ilgilendirmeyen islere burnunu sokar.
901- Derdini söylemeyen (saklayan) derman bulamaz.
Bizim çözüm yolunu bulamadığımız birçok güçlüklere baskaları çözüm bulabilirler. Ancak
sıkıntımızın ne olduğunu kimseye söylemezsek bunun giderilmesi yolunu gösteren bulunmaz.
Derdimize derman bulabilmek için onu, bize yardımı dokunabilecek kimselere söylemeliyiz.
902- Derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen.
Derdi olmayan kimse, önemsiz seyleri kendine dert edinir, söylenir. Herkes de onu derdi var
sanır. Borcu olmayan kimse de evlenirken birçok seyler satın almak zorunda kalır; borç altına
girer.
903- Dereden geçerken at değistirilmez.
Bkz. Irmaktan geçerken...
904- Derede tarla sel için, tepede harman yel için.
Elden çıkarmak istemediğimiz seyi, tehlikeli olduğu açık bulunan durumlardan uzak tutmaya
çalısmalıyız. Krs. Dağ basına harman...
905- Dereyi, tepeyi sel bilir; iyiyi kötüyü el bilir.
Doğa yasasına göre sel nasıl dereden atar, tepeye çıkamazsa kamu da insanların iyisini,
kötüsünü öylece ayırt eder.
906- Derin su yavas akar.
Bilgili, dengeli kisi, bir konuda karar vermek ve eyleme geçmek için ivmez; uzun uzun
düsünür.
907- Dert ağlatır, ask söyletir.
Derdi olan acı çeker, ağlar; çaresizliğine üzülür, ağlar. Aska düsen kimsenin ise içinde
duygular, tutkular kaynasmaktadır. Bunları dısa vurup ferahlamak isteği onu durmadan söyletir.
908- Dert bir olaydı ağlamak kolaydı.
Bir tek derdi olan kisi ağlar. Ama derdi birden çok olana ağlamak da yetmez.
909- Dert, çekene göredir.
Herkesin derdi vardır. Bir derdin ağırlığı, hafifliği de ona uğrayan kisinin etkilenme
derecesiyle ölçülür. Bir kimse için büyük olan bir dert, baska bir kimse için küçüktür, belki de
hiç sorun değildir.
910- Dert Deli Ahmet'in basında.
Herkes bir yolunu bulup sorumluluktan kurtulur. Sorumluluk kimsesizin üstünde olur. Krs.
Yırtılan Deli Ahmet'in yakası.
911- Dert gezmis, derman beraber gezmis.
Herkesin derdi, sıkıntısı vardır. Ama bunların çareleri de vardır. Đnsan derdi çekip
durmamalı; çareye basvurmayı ihmal etmemelidir.
912- Dert gider amma yeri bos kalmaz. (Dert gitmez, değisir).
Đnsan her zaman dert içindedir. Bir dertten kurtulsa baska bir derde düser.
913- Dert gitmez, değisir.
Bkz. Dert gider amma yeri bos kalmaz.
914- Dertsiz bas, bostan korkuluğunda.
Can tasıyan bas dertsiz olmaz. Dertsiz baslar ancak canı olmayan baslardır. Bostan
korkuluğu gibi. Bkz. Dertsiz bas terkide gerek...
915- Dertsiz bas, mezara (mezarda) tas.
Đnsan bası, ancak mezara girdiği zaman dertten kurtulur. Mezar tasıyla temsil edilen bas da
dertsizdir.
Krs. Dertsiz bas terkide gerek.
916- Dertsiz bas (kul) olmaz.
Herkesin az, çok derdi vardır. Derdi olmayan kimse yoktur. Krs. Dertsiz bas terkide gerek.
917- Dertsiz bas terkide gerek.
Yasayıp da dertsiz olan kimse yoktur. Bir basın dertten kurtulabilmesi için, kesilen düsman
kellesi gibi, terki heybesine konulmus olması gerekir. Yani bir bas, ancak öldükten sonra dertten
kurtulabilir. Krs. Ağrısız bas mezarda gerek, Rahat ararsan mezarda, Dertsiz bas olmaz.
918- Dertsiz bir kabak varmıs, onun da basını kesip içini oymuslar.
Kesin olarak bilinmelidir ki dertsiz sanılan kisilerin de dertleri vardır.
919- Dervis dervisi tekkede (hacı hacıyı Mekke'de) bulur.
Bkz. Hacı hacıyı Mekke'de...
920- Dervise Bağdat'ta pilav var demisler. Yalan değilse ırak değil demis.
Bkz. Asıka Bağdat uzak değil.
921- Dervisin fikri ne ise zikri de odur.
Đnsan, kafasının içindeki düsünce ne ise konusmasında onu dile getirir.
922- Dervislik olaydı taç ile hırka, ben de alırdım otuza kırka.
Önemli bir düzeye ulasmak görünüste benzemekle gerçeklesebilseydi, herkes kolayca bu
düzeye ulasırdı.
923- Dervis tekkede, hacı Mekke'de bulunur.
Herkes kendisine yakısan ve uğrastığı isle ilgili yerde bulunur.
924- Destursuz bağa girilmez (gireni sopa ile kovarlar) (girenin yediği sopayı Mevla bilir).
Đzin alınarak yapılması gereken bir isi izin almadan yapan, bunun cezasını görür.
925- Deve bir akçeye (götür, hani akçe), deve bin akçeye (getir, hani deve).
Đnsan, parası yoksa, almak istediği seyi yok pahasına da satsalar alamaz. Parası varsa,
değerinden kat kat fazlasını da isteseler onu satın alır.
926- Deve boynuz ararken kulaktan olmus.
Elindeki ile yetinmeyip daha çoğunu isteyen, elindekini de yitirir.
927- Deve büyüktür amma besini bir esek yeder. (Esek küçüktür amma dokuz deveyi yeder).
Sözde büyük olmakla akıl büyük olmaz. Büyük görünüslülerin bir araya gelmesi de aklı
çoğaltmaz.
Bir akıllı, birçok kıt akıllıyı arkasından sürükler.
928- Deveci ile konusan (görüsen) kapısını büyük açar (açmalı).
Büyük ve zengin kimselerle düsüp kalkan kisi, kendi yasayısını onlarınkine uydurmak ve
onları konuklayabilecek bir düzen kurmak zorundadır.
929- Deveden büyük fil var.
Hiçbir kimse görevinin büyüklüğü ve yetkisinin genisliği ile övünmemelidir. Çünkü ondan
üstünü de vardır.
930- Deve deve yerine çöker.
Yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli seyin yeri bos kalmaz, yenisi gelir. Krs. Deve
yerine deve çöker.
931- Deve Kabe'ye gitmekle hacı olmaz.
Gerekli niteliklerden yoksun olan kisi, biçimsel eylemlerle kisiliğine değer kazandıramaz.
Nesneler ve olaylar da böyledir.
932- Devenin derisi (yünü, silkintisi) eseğe yük olur.
1) Zengin ne denli yoksul düsse, yoksula göre varlıklıdır.
2) Saygın kimsenin en değersiz kalıntısını sıradan kisiler basta tasırlar.
933- Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez.
Herkesin gözü önündeki büyük bir olayı söyle böyle yorumlarla gizlemeye çalısmak bostur.
934- Deveye burç gerek olursa boynunu uzatır.
Kisi kendisine gerek olan seyi elde etmek için yorgunluğa katlanmalıdır.
935- Deveye inisi mi seversin, yokusu mu? demisler; düz yere mi (düze kıran mı) girdi?
demis.
Bir isi kolay, sıkıntısız yapmak varken, ileri ya da geri yönde asırı ve zor eyleme bas vurmak
doğru bir tutum değildir.
936- Deve yerine deve çöker.
Değerli bir kimseden bosalan yeri ancak o değerde baska bir kimse doldurabilir. Krs. Deve
deve yerine çöker.
937- Deveyi yardan uçuran (atan) bir tutam ottur.
Küçük bir çıkar pesinde kosmak, kimi zaman kisinin yıkımına yol açar.
938- Deveyi yük değil zelber yıkar.
Önemli bir görev yapmakta olan kimseden ufak tefek birçok is yapması da istenirse, önemli
isin yapılması tehlikeye düser. (Zelber: Yük üstüne atılan öteberi).
939- Devlet adama ayağıyla gelmez.
Zenginlik ve talih kisiyi kendiliğinden gelip bulmaz. Çalısıp çabalamakla elde edilir.
940- Devletin malı deniz, yemeyen domuz.
Devlete hıyanet etmeyi alıskanlık durumuna getirenlere göre devletin bitmez tükenmez malı
vardır.
Yolunu bulup ondan asırmayan budaladır.
941- Devletli gözü perdeli olur.
Devlet adamı, ülkenin birçok eksiklerini, yöneticilerin birçok yolsuzluklarını görmez.
Zengin, isi yolunda kimse de yoksulların halinden anlamaz.
942- Devletli ile deli bildiğini isler.
Yüksek rütbeliler, deliler, kimsenin sözünü dinlemez, akıllarına geleni yaparlar.
943- Devletlinin karnı gen gerek.
Kamu islerini ya da bir topluluğu yöneten kisi, genis yürekli, hosgörülü olmalıdır.
944- Devletli yanını kasısa yoksul para verecek sanır.
Bir isteğinin yerine getirilmesini ilgililerden bekleyen kimse, onların bu isle iliskisi
bulunmayan davranıslarını, isteğini karsılamak için yapılıyor diye yorumlar.
945- Devletliye dokun geç, fukaradan sakın geç.
Zenginle, az da olsa bir iliskin bulunsun; belki yararlanırsın. Ama yoksula yaklasma; o
senden yararlanmak ister.
946- Devlet oğul, mal tahıl, mülk değirmen.
En büyük mutluluk ve zenginlik, oğul sahibi olmak; en gerekli mal, tahıl; en değerli mülk,
değirmendir.
947- Dibi görünmeyen sudan geçme (tastan su içme).
Her yönünü iyice öğrenmediğin ise girisme.
948- Diken battığı yerden çıkar.
Zarar hangi yönden geldi ise o yönden giderilir.
949- Dikensiz gül olmaz. (Gül dikensiz olmaz).
Her güzel seyin hosa gitmeyen yönü de bulunur. Güzel seyi elde etmek isteyen ya da elde
eden kimse bunun gerektirdiği rahatsız edici seyleri de hos görmelidir. Krs. Gülü seven...
950- Dilden gelen elden gelse, her fukara padisah olur.
Kisi her söylediğini yapamaz. Her dilediğini elde edemez.
951- Dil ebsem(susmak) (olsa) bas esen(sorunsuz) (-dir).
Kisi dilini tutar, her seyi söylemezse, basını belaya sokmamıs olur, rahat eder.
952- Dile gelen ele gelir.
Đnsanlar, su isi söyle yapacağız diye söyleye söleye dediklerini gerçeklestirirler.
953- Dilenci bir olsa sekerle beslenir.
Yardım bekleyen bir tane olsa, umduğundan asırı seyler verilerek sevindirilir. Ama bunlar
çok olduğundan hepsine bu cömertlikle yardım yapılamaz.
954- Dilenci dilenciyi istemez; ev sahibi ikisini de.
Bir kimseden yardım isteyen kisi -kendisine yapılacak yardım aksar diye- baska birinin de
aynı kisiden yardım istemesinden hoslanmaz. Yardım yapması beklenen kisi ise ikisinden de
hoslanmaz.
955- Dilenci küsmüs, kısmetini kesmis.
Bir yerden yardım bekleyen kisi, ya verileni beğenmez ya da verenle bozusursa, yardımdan
kendi eylemiyle yoksun kalır.
956- Dilencinin torbası dolmaz.
Sundan bundan yardım isteyerek geçinme yolunu tutmus olanların isteği bitmez. Bunlar
verilenlerle doymazlar, baska seyler de isterler.
957- Dilenciye borçlu olma, ya düğünde ister; ya bayramda.
Çıkarını aramaktan baska bir sey düsünmeyen kimse ile iliski kurma. Çünkü kendi çıkarı için
elalem içinde senin onurunu kırmaktan çekinmez.
958- Dilim seni dilim dilim dileyim, basıma geleni senden bileyim.
Dilini tutmaması yüzünden basına is açan kisi pismanlık duyar ve dilim dilinseydi de
söyleyemez olsaydım der.
959- Dilim seni, dilim seni; dilim dilim dilem seni.
Bkz. Dilim seni dilim dilim dileyim; basıma geleni senden bileyim.
960- Dilin cirmri küçük, cürmü büyük.
Dil küçük bir nesnedir, ama büyük suç isler. Söylediği kötü sözlerle kisinin basını belaya
sokar.
961- Dilin kemiği yok.
Dil her yana dönebilir; önce söylediğini sonra baska biçimlere sokabilir; tam tersine
çevirebilir.
962- Dilsizin dilinden anası (sahibi) anlar.
Baskalarının kolay kolay anlayamadıkları seyi, her gün onunla uğrasan kimse çok kolay
anlar.
963- Dil yüreğin kepçesidir.
Kisi, içinde ne varsa, ne duyuyor, ne düsünüyorsa onu ortaya çıkarır.
964- Dinsizin hakkından imansız gelir.
Acıması olmayan kisiyi, kendisinden daha acımasız biri yola getirir.
965- Dirlik nerde, devlet orda.
Dirlik içindeki toplum mutlu olur.
966- Disi köpek kuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düsmez. (Disi yalanmazsa,
erkek dolanmaz).
Kadın istek göstermese, yüz vermese, erkek onun pesine düsmez.
967- Disi yalanmazsa erkek dolanmaz.
Bkz. Disi köpek kuyruğunu...
968- Doğan anası olma, doğuran anası ol.
Bir çocuk, annesinin değerini, ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra bilir; daha önce
gereği gibi bilmez.
969- Doğmadık çocuğa don (kaftan) biçilmez.
Ele geçeceği, ortaya çıkacağı daha belli olmayan sey için önceden hazırlık yapmak doğru
değildir.
970- Doğruluk dost kapısı.
Doğru olan kisiyi herkes dost bilir. Herkes ona kosar.
971- Doğruluk minarede kalmıs (onun da içi eğri).
Dünyada doğru kimse kalmamıstır. Doğru sandığımız binde bir kisi de içinden eğridir; dıstan
göründüğü gibi değildir.
972- Doğrunun yardımcısı Allah'tır.
Đslerinde doğruluktan ayrılmayan kisiye Tanrı her zaman yardım eder.
973- Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
1) Zamanımızda ahlak öyle bozuldu ki herkes çıkar pesinde, herkes iki yüzlü. Onun için
kimin çıkarına dokunursa dokunsun sözünü esirgemeyen, hatır gönül demeyerek doğruyu
söyleyen kisiyi kimse sevmez. Herkes onu yanından uzaklastırır.
2) Herkesin kusurunu yüzüne karsı söyleyen ve çıkarcılardan sözünü esirgemeyen kisi,
kırdığı, üzdüğü kimselerce sevilmez. Nereye gitse bu gibi kimseler kendisine yüz vermezler.
974- Doğru söyleyenin bir ayağı üzengide gerek.
Doğru sözlü olan kisi, bulunduğu yerden ayrılmaya hazır olmalıdır. Çünkü sevilmeyen,
istenmeyen kisi olacak, orada barınamayacaktır.
975- Doğru söyleyenin tepesi delik olur.
Sözüm bir kimseye dokunur mu diye düsünmeyerek doğruyu söyleyen kisi çok düsman
kazanır. Bunlar vura vura onun tepesini delerler.
976- Doğru (hak) söz (ağızdan) acıdır (acı gelir).
Kusurları, yanlısları, düzensizlikleri, yolsuzlukları, kötülükleri... bütün çıplaklığıyla ortaya
koyan ve elestiren söz, bu isleri yapanlara çok acı gelir. Krs. Dost acı söyler.
977- Doğru söz katarından belli olur.
Bir sözün doğru olup olmadığı gelisinden, tutarlı olup olmamasından anlasılır.
978- Doğru söz yemin istemez.
Yemin, yalan olduğu düsünülebilen sözün doğruluğuna inandırmak içindir. Sözün
doğruluğunda kusku yoksa yemine gereklik yoktur.
979- Doğuran avrat Azrail'i yenmis.
Yeni doğan çocuklarda ölüm çok olur. Kadın bir, iki üç çocuk doğurur. Bakarsınız ki bunları
Azrail alıp götürüyor. Ama kadın yılmaz, doğurmaya devam ederse, Azrail'in alamayacaklarını
da dünyaya getirir. Böylece onu yenmis olur.
980- Dokunma (değme) sarhosa, yıkılana kadar gitsin.
Bkz. Değme sarhosa...
981- Dokuz at bir kazığa bağlanmaz.
1) Bir isin basına, tanınmıs kisiliği bulunan birçok kimse birden getirilmemelidir. Çünkü
anlasamazlar; birbirlerine saldırırlar.
2) Birçok azılı, zayıf bir güvenlik önlemi ile zaptedilemez.
982- Dokuz keçe, su geçe; bir deri, soğuk geri.
Kisi, dokuz kat keçeye bürünse yine yağmurun ıslatmasından kurtulamaz. Bir deri giysi ise
kisiyi soğuktan korur.
983- Dokuz (iki) ölç, bir biç.
Bkz. Đki ölç bir biç.
984- Dolu küpün sesi çıkmaz.
Bkz. Bos fıçı çok langırdar.
985- Domuzdan toklu(koyun yavrusu) doğmaz.
Kötü huylu kimsenin çocuğu melek huylu olamaz.
986- Domuz derisi(-nden) post olmaz, eski düsman dost olmaz.
Domuzun her seyi, Đslam dinine göre pistir; dıskıdan farksızdır; temizlenemez. Böyle bir
hayvanın derisi üzerinde ne namaz kılınabilir, ne de oturulabilir. Eski düsman da buna benzer.
Ne denli yakınlık gösterirse göstersin, inanmayınız, dost olmaz.
987- Domuzun kuyruğunu kes yine domuz.
Yaradılıstan kötü olan kisinin su, bu yönünü düzeltseniz de mayasındaki bozukluğu
gideremezsiniz.
988- Donsuzun gönlünden dokuz top bez geçer.
Bir seyden yoksun olan kisinin gönlünden hep o seyden edinmek, hem de bol bol edinmek
geçer.
989- Dost acı söyler.
Kusurumuzu görenler, canımız sıkılmasın diye doğruyu söylemeye çekinirler. Ama yakın
dostlar, düzeltmemiz için onu söylemeyi borç bilirler. Yine de doğru söz bize acı gelir. Krs.
Doğru söz acıdır.
990- Dost basa bakar, düsman ayağa.
Dosta karsı da, düsmana karsı da güzel giyinmek gerektir. Çünkü dost, yükselmesini görmek
istediği basımıza; düsman, kaymasını beklediği ayağımıza bakar.
991- Dost (yar) beni ansın bir koz ile, o da çürük çıksın.
Bkz. An beni bir kozla...
992- Dost bin ise azdır, düsman bir ise çoktur.
Dostlarını olabildiğince çoğalt. Düsmanlarını olabildiğince azalt.
993- Dost dostun ayıbını yüzüne söyler.
Gerçek dostumuz ayıbımızı yüzümüze karsı söyler. Bu bizi uyarmaya, kusurumuzu
düzeltmemize yarar. Ayıbımızı arkamızdan, baskasına söyleyen kovculuk etmis olur. Dost olan
bunu yapmaz.
994- Dost dostun eğerlenmis atıdır.
Gerçek dost, arkadasının sıkısık zamanında yardımına kosmaya hazır durumdadır.
995- Dost evinde basını bağla, düsman evinde tırnağını kes.
Bas bağlamak, süslenmek, dost evinde yapılmaya yakısır temiz, nese artıran bir istir. Oda
içinde tırnak kesmek ise kirli ve dirlik bozan bir istir. (Halk inanısına göre, kesilen tırnak ev
içine sıçrarsa, ev halkı ile tırnak kesen arasında düsmanlık baslar.)
996- Dost için ölmeli, düsman için dirilmeli.
Dost için her türlü özveride bulunmalı, ama düsmana bütün gücümüzle karsı koymalıyız.
997- Dost (akraba) ile ye, iç, alısveris etme.
Alısveriste iki taraf kendi çıkarını düsünür. Bundan dolayı iki dost arasındaki alisveris,
dostluğu bozucu bir etken olabilir. Öyle ise dostluklarını sürdürmek isteyenler birbirleriyle
alısveriste bulunmamalıdırlar.
998- Dost (iyi dost) kara günde belli olur.
Sevinçli, mutlu günlerinde bir kisi ile dostluk iliskisi kuranlar çok olur. Çünkü mutluluğa
katılmak hos bir seydir. Kara gününde bir kisi ile dost kalmak ise, üzüntüyü paylasmayı, onu
gidermek için birtakım özveride bulunmayı gerektirir. Đste buna katlanan, gerçekten dost
olduğunu gösterir.
999- Dostluk baska, alısveris baska.
Đki kisi arasındaki dostluk; alısveriste birinin ötekine özveride bulunmasını gerektirmez. Krs.
Dostluk kantarla...
1000- Dostluk dağca, hesap kılca.
Bkz. Dostluk kantarla, hesap miskalle.
1001- Dostluk kantarla, hesap (ahsveris) miskalle (küçük bir ağırlık birimi simdiki gram
gibi).
Çok yakın dostlar arasında alacak, verecek hesabı olursa, bu bir özveri konusu yapılmamalı;
hesap santimi santimine görülmelidir. Krs. Dostluk baska alısveris baska.
1002- Dostun alttğı tas bas yarmaz.
Dostumuzun bizi hırpalaması, gücümüze gitmez. Çünkü bunun iyi niyetle ve iyiliğimiz için
yapıldığını biliriz.
1003- Dostun ndu cehennem odundan beterdir.
Dostumuzdan gördüğümüz iyiliklere karsı bir seyler yapma borcumuzu ödemedikçe içimiz
rahat etmez.
1004- Dostunu överken yerecek yer bırak.
Đnsan dostunu sever ve över. Ancak günün birinde dostun çekilemeyecek bir durumu belirir;
dostluk bozulabilir. O zaman insan eski övmelerinde yanılmıs olduğunu anlar. Bu nedenle
dostlar övülürken ihtiyatlı bir dil kullanılmalıdır.
1005- Dökme su ile değirmen dönmez.
Bkz. Tasıma su ile değirmen dönmez.
1006- Dört atanın dördü de hak.
Karı ve koca, kaynana ve kayınbabalarını öz ana ve babalarından ayrı görmemeli, onlara da
aynı ilgi ve saygıyı göstermelidir.
1007- Döven öküzünün ağzı bağlanmaz.
Bkz. Bal tutan parmağını yalar.
1008- Dumansız baca olmaz, kahırsız koca olmaz.
Dumanı olmayan baca olmadığı gibi karısına sıkıntı vermeyen koca da olmaz.
1889- Dut kurusu ile yar sevilmez.
Ancak büyük özverilerle elde edilebilecek güzel bir sey, özveride bulunulmadan ele
geçirilemez. Krs. Bos torba ile at tutulmaz.