08-17-2018, 10:20 AM
(This post was last modified: 05-20-2022, 12:38 AM by RasitTunca.)
Sivas Kongresi Beyannamesi’nde Alınan Kararlar
Milli sınırlar içinde bulunan vatan bir bütündür; birbirinden
ayrılamaz.*Kuva-yı Milliye’yi yetkili ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
Osmanlı ülkesinin herhangi bir kısmına yapılacak müdahale ve işgal
Ermenilik, Rumluk teşkili gayesine yönelik hareketlere toptan karşı konacaktır.
Azınlıkların her türlü güvenliği sağlandığından siyasi egemenlik ve toplum
dengesini bozacak ayrıcalıklar verilemez.
İstanbul hükümeti, bir dış baskı karşısında topraklarının herhangi bir
parçasını bırakmak zorunda kalırsa, buna karşı bütün tedbirler alınır ve
kararlar verilebilir.
Mondoros Mütarekesi imzalandığı tarihte sınırlarımız içinde bulunan, halkı
Müslüman olan topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza
saygı gösterilmesini ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesini
bekleriz
Devletin bağımsızlık ve bütünlüğü saklı kalmak şartıyla topraklarımızı ele
geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin ekonomik, teknik ve sınaî
yardımlarını memnuniyetle karşılarız
Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisinin derhal toplanması
mecburidir.
Millî vicdandan doğan cemiyetler birleşmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyanlarından,
şahsi ihtiraslardan uzaktır. Bütün Müslüman vatandaşlar bu cemiyetin tabii
üyesidirler
Umumi Kongre tarafından kutsal gayelere erişmek, bunları takip etmek için
bir Temsil Heyeti seçilmiştir.
Kongre’deki Kararların Sadeleştirilmiş Hali
Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında yapılan Ateşkes Anlaşması’nın
imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında
çok büyük bir İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları
birbirinden ve Osmanlı topluluğundan parçalanamaz ve hiç bir sebeple ayrılmaz
bir bütündür. Bu ülkede yaşayan bütün Müslüman halklar, birbirine karşılıklı
hürmet ve fedakârlık duygularıyla dolu, birbirlerinin ırkî ve sosyal haklarına
saygılı, yaşadıkları muhitin şartlarına tam olarak riayetkâr öz kardeştirler.
Osmanlı toplumunun bütünlüğü, milli istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve
Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuva-yı milliye’yi etkili ve milli
iradeyi hâkim kılmak esastır.
Osmanlı topraklarının herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdahale ve
işgale ve özellikle vatanımız içinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik
kurulmasına yönelik hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir Cephelerindeki
milli cihatlarda olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşru kabul
edilmiştir.
Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayr-i müslim
azınlıkların her türlü hakları bütünüyle mahfuz bulunduğundan, bu azınlıklara
siyasî egemenlik ve toplumsal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul
edilmeyecektir.
Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir
parçasını terk ve ihmal etmek zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile
vatan ve milletin dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve
kararlar alınmıştır.
İtilaf Devletleri’nce Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918
tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu,
kültür ve medeniyet üstünlüğünün Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkil
eden vatan topraklarının taksimi görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar
üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza riayet edilmesine ve buna
aykırı teşebbüslere son verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar
alınmasını bekleriz.
Milletimiz insani, muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve
ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç
ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı
maddede yazılı sınırlar içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve
memleketimize karşı istila emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî,
ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu adaletli ve insani şartları(ın
gerçekleşmesi), bir barışın acilen kararlaştırılması, insanlığın selameti ve
dünyanın esenliği adına, en has milli emelimizdir.
Milletlerin kendi geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi
dönemde İstanbul Hükümeti’nin de milli iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü
milli iradeye dayanmayan herhangi bir hükümetin keyfi kararlarına milletçe baş
eğilmediği gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı,
şimdiye kadar geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin
içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına
gerek kalmadan, İstanbul Hükümeti’nin milli meclisi hemen ve hiç zaman
yitirmeden toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı
bütün kararları milli meclisin denetimine sunması mecburidir.
Vatan ve milletimizin maruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç
ve maksatla milli vicdandan doğan vatansever ve milli cemiyetlerin
birleşmesinden oluşan genel topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsi
ihtiraslardan uzaktır ve arınmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu
Cemiyet’in tabii üyeleridir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde
Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel
teşkilatı idare etmek için bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden il
merkezlerine kadar bütün milli teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.
Mustafa Kemal’in Açılış Konuşması
“Muhterem Efendiler: Yurdun ve Ulusun kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler,
sizleri bunca sıkıntılar ve engeller karşısında Sivas’ta topladı. Yiğitçe
davranışlarınızı kutlar, hoş geldiniz demekle, mutluluğumu açıklarım.
Efendiler; Bilinmektedir ki, ulusların insanca haklarına dayanan, söz vermeler
üzerine 30 Ekim 1918’de İtilaf devletleri ile bir antlaşma yapıldı, ulusumuz,
hakça bir barışa kavuşacağını umdu. Halbuki bu antlaşma hükümleri, bütün
yurdumuza ve ulusumuza karşı, kötüye kullanışlarla, baskılarla, zorlamalarla
uygulanmaya başlandı. İtilaf devletlerinden yüz bulan ülkemiz Hrıstiyanları
ulusumun onuruna dokunan çılgınca davranışlara giriştiler. Batı Anadolu’da
İslam’ın namusu uğruna koruması gereken kutsal yerlerine kadar sokulan Yunan
zalimleri İtilaf devletlerinin hoşgörüleri üzerine canavarca kötülükler
yaptılar.
Doğuda Ermeniler Kızılırmak’a kadar genişleme hazırlıklarına giriştiler,
şimdiden sınırlarımıza kadar dayanıp toptan yok edip öldürme politikasını
gütmeye başladılar. Karadeniz kıyılarımız da Pontos Krallığı hayalinin
gerçekleştirilmesine çalışıldı; Adana, Antep, Maraş ve Konya yakınlarına kadar
gelen işgalciler Antalya’ya da girdiler. Trakya’da işgal bölgesi içine alındı.
Saltanat tahtının yeri ve Halifeliğin merkezi olan İstanbul ise, Hükümdar
saraylarının içine kadar eline düştü. Bütün bu haksız saldırışlara karşı
İstanbul’daki hükümet, belki tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir katlanma
ile sustu; her zaman için güçsüz, kararsız, dermansız kaldı. İşte bu haller
ulusumuzu silkinip uyanmaya sürükledi. Artık ulusumuz pek güzel anladı ki,
itilafçı devletler bu yurtta kutsal varlıklarına ve ulusal kaderine sahip
çıkacak bir gücün, bir isteğin olmadığına iyice hükmetmişler ve akıllarına
geleni işlemişlerdi. Bu yersiz sanı yüzündendir ki cansız bir ülke, kansız bir
ulus neleri hak etmişse hepsini hiç çekinmeden uygulamaya koyuldu. Buna karşı
boyun eğip teslim olmuş görünmek, tam çöküntüden başka bir sonuç vermeyecektir.
Efendiler; Ulusumuzun sizler gibi uyanık ve şerefli kişileri, görünüşün kaygılı
karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler, çünkü onlar bilirler ki, tarih bir
ulusun varlığını hiçbir zaman inkar edemez, çünkü onlar kuvvetli bir iman ile
inanırlar ki haksız bir görüşle yurdumuza ve ulusumuza karşı verilen hükümler,
ortaya sürülen kanılar, er geç iflas edecektir.
Efendiler; İtilaf devletlerinin haksızlıkları ile İstanbul hükümetinin
güçsüzlüğü ve haksızlığı karşısında ulusumuz, varlığını belirtmek ve bu
saldırılara karşı namusunu ve bağımsızlığını korumak gerektiğine hükmetmek
zorunda kaldı. Bilindiği gibi doğuda geçen savaşın her türlü kaygısını çekmiş ve
hele Ermenilerin vahşice zulmüne uğramış, yaslı sınır illerimiz ulusal
bağımsızlığı, ulusal onuru kurtarmak amacı ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Ulusun
Haklarını Savunması) gibi dernekler kurdular, doğudan ve güneyden gelecek
tehlikeyi sezinleyen Diyarbakır ilimizde de Müdafaa-i Vatan (Yurt Savunması)
derneği kuruldu.
Batıda Yunanlıların saldırısı göz önünde tutularak kurulmuş olan (Ulus Haklarını
Savunma Derneği) Yunanlılar’ın topraklarımıza ayak basması üzerine buraları
Yunanistan’a katma düşüncesini reddetmek için ayaklandı.
Trakya’da ve Kilikya (Çukurova)’da ulusal dernekler kuruldu, kısacası doğu ve
batıdan yükselen ulusun sesi Anadolu’nun en uzak köşelerinde bile yankı buldu.
Böylece ulusal dernekler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek direnci ile
ulusal bilincin şahlanmasından doğmuş birer eşsiz kuruluş oldular. Bu yolla
yüzyıllardan beri bağımsız yaşayan ulusumuz varlığını dünyaya göstermeye
başladı.
Efendiler; Ulusça kurtuluş çaresinin ancak kendi içinde kendi gelişmesinden
doğacağı kanısı gerçekleşince, belli telikeler karşısında bulunan Doğu Anadolu
illeri Erzurum Kongresi’ni toplantıya çağırdı, bu sırada idi ki yapılan
yazışmalar, ortaya çıkan olaylar ve kendini gösteren gerçekler karşısında bütün
yurdun bir bütün halinde kurtuluşunu amaç edinen Sivas Kongresi, bugün sayın
topluluğumuzun kurduğu bu genel kongre, daha 21 Haziran 1919 tarihinde
kararlaştırıldı.
Efendiler; Burada büyük bir üzüntü ile yüce topluluğunuza bildirmek zorundayım
ki ülkenin ve ulusun kutsal varlıklarını korumakta güçsüzlükten, miskinlikten
başka bir şey göstermemiş olan İstanbul hükümeti, ulusu hep yenilmiş, bitmiş
göstermek gibi düşmanlarımızın çıkarına işleyen aykırı davranışlarda ancak
gücünü gösterebildi. Bu hal ulusal tarihimizde elbette İstanbul hükümeti
hesabına lekeli bir sahifedir.
Teşekkür olunur ki, efendiler, ulus ve ulusal gücün tam dayanağı olan şerefli
ordumuz o hükümeti uyarmakla birçok büyük zarar da önlenmiş oldu, yine de bu
halin ulusal davranışta birçok gecikmelere ve duraklamalara sebep olduğu
unutulamaz.
Hatırlarda olacak ki, Sivas Genel Kongresi’ni şereflendirmeleri için 22
Haziran’da yapılan çağrıda, Erzurum Kongresi’nden söz açılarak orada 10
Temmuz’da toplanılacağı belirtilmişti. Batı Anadolu delegelerinin o zamana kadar
Sivas’a ulaşabilecekleri sanılıyordu. Böylece Erzurum Kongresi üyelerinin de
Sivas’taki toplantıya katılabilecekleri düşünülmüştü, halbuki Sivas’ta toplantı
ancak bugün gerçekleşebildi, aradan bir aydan çok zaman geçti, bu uzun süre
içinde Erz urum Kongresi Delegelerini bekletip durmaktan ise, herkesin kavrayıp
katıldığı amaçlar ve esaslar üzerinde konuşulup kararlara varılması uygun düştü
ve sonradan delegelerin seçildikleri yerlere dönüp alınan kararları uygulamaya
girişmeleri yeğ görüldü. Erzurum Kongresi ve dolayısıyla Doğu Anadolu adına
Sivas Kongresi’ne katılmak üzere (Heyet-i temsiliye) diye yetkili bir toplulukta
seçilip görevlendirildi.
Erzurum Kongresi’nin bildirisinden ve tüzüğünden başka gizli kalmış hiçbir karar
yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris gezintisinden sonra yayınladığı,
Anadolu’da karışıklık olduğunu bildiren genelgesi büyük üzüntü ve tiksinti ile
okunmuş, gerçeğe uymayan ülkenin ve ulusun çıkarlarına zarar veren bu bilgisizce
bildirinin hemen tezkibi kendisinden şiddetle istenmiştir. İstenen bir şey de
milletvekilleri seçiminin çabuklaştırılmasıdır. Erzurum Kongresi yalnız Doğu
Anadolu delegelerinden kurulu olduğu için yetkisini bu çevre içinde sıkışmış
görmekle yetinmiştir. Ancak Batı Anadolu ve Rumeli delegelerinin katılması ile
verilebilecek yetki ve tüm bir yetkinin kullanılmasını sizin sayın
topluluğunuzun gerçekleşmesi koşuluna bağlı gördü, bu yüzdendir ki Doğu
Anadolu’da ulusal derneklerin birleşmesinden doğan topluluğa ad koyarken “Doğu
Anadolu” deyimi kullanılmıştır. Durup dururken Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
ya da Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adlarını kullanmak ve bütün Ulusun
hakları adına kendi kendini yetkili görmek doğru olamazdı, böyle yapılsa idi
İstanbul’da olduğu gibi 5-10 kişinin bir araya gelerek bütün ulusun yetkili
vekilleriymiş gibi asıl yetki sahibi ulusla ilgisiz davranışları bir bakıma
tekrarlanmış olurdu.
Bununla birlikte efendiler, Erzurum Kongresi bütün ülkenin ve ulusun birleşip
anlaşması uğruna, Doğu Anadolu illerinin başka illerimizle her zaman işbirliğine
hazır olduğunu belirtmeyi kararlarının başında saymıştır. Elbette yüce
varlığınızla kurulmuş bulunan bu Sivas Kongresi, yurdumuzun ve ulusumuzun
bölünmez bir bütün olduğunu gerektiği gibi ortaya koyup ispatlayan kararları
alacak, esasları koyacaktır.
Efendiler; Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen ulusal
dilekler karşısında İstanbul Hükümeti’nin daha ilk günden baştan savma
davranışları, sorunları Anayasaya aykırı inatçı direnişleri son günlerde ulusal
akımın etkisi ile çok gevşemiş, durumdadır. Seçimler için emir de verildiğini
biliyorsunuz, bunun gerçekleşmesi, Tanrı’nın izni ile sizin davranışlarınız ve
direnişleriniz ile sağlanacaktır. Ancak, seçim başlayıp bitmeden önce, bir ya da
birkaç yabancı memleketin mandasını kabullenmek gibi doğrudan doğruya
yaşayışımız ve bağımsızlığımız la ilgili bir olup bittiye gidilmek söz
konusudur.
Ulusal Meclis’in daha toplanmamış olduğu bir sırada yabancıların kuşatıp
sıkıştırdığı, bağımsızlığını yitirmiş İstanbul Hükümeti’nin tek başına uygunsuz
bir karar alması ya da ulusal dileklere uymayan yabancı önerileri hoş görüp
kabullenmesini hesaba katarak Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin birbiri ardı sıra
birbirinden daha yetkili, toplanmış olması herhalde iyiliğin ve esenliğin
muştusuur. Sözlerime son verirken, yurdun ve ulusun kurtuluş ve yükseliş amacına
bağlı olan topluluğumuzun hayırlı ve başarıya ulaşmasını Yüce Tanrı’dan yardım
dilerim.
Delegelerin Kongredeki Yemin Metni
Makam-ı Celil –i Hilafet ve Saltanat’a, İslamiyet’e, devlete, millete ve
memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına
binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-i şahsiye ve siyasiyeden
ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım
namına yemin ederim
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca